16 Ocak 2012 Pazartesi

Yaratıcı drama mı? almayalım bizim cüce kitabını yazıyor.

Yazıyor şerefsizim. Oğlum diye demiyorum, ben hayatımda bu kadar pislik, bu kadar içten pazarlıklı, bu kadar oyuncu, bu kadar şerefsiz bir yer cücesi daha görmedim.

Pazar gecesi İlker'e "biz bu oğlanı niye yaratıcı drama derslerine sokmuyoruz yavrum, satrançtan daha başarılı olur, yeminlen" dedim. Cevabı "Arca ancak o derse ders vermeye girer!" oldu. Haksız da sayılmaz.
Yüzyıllardır süregelen bir Arca ile İlker'in birlikte uyuma olayı var.

Arca cücesinin uyuma konusunda İlker’e yaşattığı işkence bitmek bilmiyor, önce ayın on beşine randevu veriyordu ve o ayın on beşi bir türlü gelmiyordu. Sonra bir türlü “bugün” olmayan “yarın”larla mücadele ettik. Ve son olarak köşeye sıkıştığı bir gece içli içli ağlayarak bizi dize getirmişti.


Olay bütün çıplaklığı ile şu şekilde cereyan etti.

Pazar günü Urla dönüşü, uzun saatler öğlen uykusu uyudu. Uyandığında gül yanaklar, mahmur gözlerle inanılmaz keyifli bir adam olmuştu. Güzel bir öğleden sonraydı, uyku alınmış, karnı tok… Oyun oynarken İlker fırsatını yakaladı ve sordu: “bu gece birlikte uyuyalım mı?” Gayri ihtiyari “evet” dedi cüce. İlker işini sağlama almaya karar verdi: “Söz mü?” “SÖZ!”

Biz karı koca bahisleri açtık, akşama kadar fikir değişecek mi, değişmeyecek mi?

İlker işini daha da sağlama alıp bütün pelüş hayvanları yatağa dizdi Arca ile birlikte. Beraber uyuyacaklardı hayvanlarıyla, üstelik yan çizerse, “bak ama hayvanlar da bizi bekliyor uyumak için” şeklinde telkinlerde bulunulacaktı. Hatta gece okuyacakları kitapları gündüzden seçip koydular yatağın üzerine.

Söz verilmişti, hazırlıklar tamamlanmıştı, lakin o an itibari ile keyifli cüce gitti, her hareketi hesaplı bir cüce geldi yerine.

Sürekli bir anneye yavşamalar, sürekli bir kucak talepleri.

Koltuğa oturup “annem yanıma otur” direktifleri…

Her an arıza çıkarmaya meyilli bir ruh hali. Nasıl oynuyor ama … Bir haftadır yalana yalana içtiği çilekli şuruba arıza yaptı.

Beni göz menzilinden çıkarmamak için tuvalete bile peşimden geldi.

Asla demeyeceği bir şey yaptı, İlker’le doktorculuk oynarken, “ Annem, babama iğne yaptım, acıdı, hadi öp kocanı geçsin” dedi. O an tamam dedim, benimle uyumak için yapmayacağı fedakarlık yok.

Son olarak yatma saatini geciktirmek için film izleyelim diye tutturdu.

Hepsi planlı hepsi hesaplı hareketlerdi. Çünkü her yaptığı numaranın ardından tepkimizi ölçmek için yan gözle bizi dikizledi.

Bu süreçte birkaç defa yokladım cüceyi, her seferinde gözünü gözüme dikti. “anneyle uyuyum hep anneyle uyuyum” diye kestirip attı.

Ben kaçın kurasıyım yer miyim bu numaraları! İlker, pes edecek oluyor ben katiyen!

Ciddi bir konuşma yaptık kendisiyle; “annecim bütün hafta sonu biz sana söz verdiğimiz her şeyi yaptık. (cidden doğru ama , Cumartesi öğleden sonra Agora’daki oyuncakçıya gitmek istedi, o saatte bırak Arca’yı götürmek ben bile gitmem, neyse biz de söz verdik, öğlen uykusundan uyandığında istediği araba yanında olacaktı – evet bir küçük hediyeler zulamız var, kriz anları için – ve sözümüzü tuttuk. Sonra Urla’da yol üstündeki su birikintisine basmasına izin vermedik, daha büyüğünü bulup şap şap yapmasına izin vereceğimize söz verdik, sözümüzü tuttuk. Akşam ben kitap okurken alıp yere attı, kızdım, bana getirmesini, getirirse, okumayıp onunla oynayacağıma söz verdim, sözümü tuttum. Bütün bunları hatırlattım) Sonuçta söz verip tutmak büyümektir, biz verdiğimiz sözleri tutuyoruz, sen de söz verdin, tutmalısın” dedim, anlaştık.

Bu kadar çabuk olmadı tabii, benzer bir konuşmayı İlker de yaptı. Neyse uyku saati geldi. Kös kös yatapa yollandılar. Arca pes etmedi tabii ki. “Annem de gelsin, burada otursun.” “Annemi öpeceğim” Son olarak kitap bitti (öyle içli bir kitap değil be, Maskeli Fare) ve Arca hüngür hüngür ağlamaya başladı. Kendinden geçiyor ama. Ve nasıl sahte ağlıyor anlatamam. Şimdiye kadar senaryo, yönetmen ve en iyi film dalında aldığı Oscar’ları bu ağlama sahnesi ile en iyi komedi dalına döndürdü ve en iyi oyuncu ödülünü kaçırdı.

O pes etmedi ben de etmedim tabii. Aldım kucağıma gittik salona, “sakinleşme” koltuğuna. Dedim ki, “bu gece anne seninle uyumayacak. Ya yalnız uyuyacaksın ya da baba ile uyuyacaksın” düşünmek istedi. Ama o düşünmek epey zaman aldı, hazır anne kucağını bulmuşken göz kapakları ağırlaştı, uyku sesleri çıkarmaya başladı. Eşşek herif ne yapıp ne edip annesiyle uyumayı başarıyordu ki, uyandım! Öptüm, hadi annem baban odada seni bekliyor, hadi birlikte uyuyun, dedim. Sakinleşmiş cüce, girdi babasının koynuna misler gibi uyudu.

Bu arada bahisleri karı koca ikimiz de kaybettik, sonunda o yatağa benimle gireceğini iddia etmiştik.

Gece çok güldük, ama üzüldük de, nasıl da mücadele etti. Halbuki benim İstanbul’da kaldığım zamanlarda pekala İlker ile uyuyor. Alışmalı, benden başkalarıyla da kalmaya alışmalı bence. Anneanne, babaanne hep gözünün içine bakıyor yatıya kalsın diye. Eh bizim de nefes almak işimize gelir. Sonra sağlık var hastalık var. Şimdiden alışsa fena mı olur?


7 yorum:

  1. Sonunda yatağa gitmiş ama valla bravo size çok kararlı davranmışsınız biz malesef saat 24'ü vurunca pes ediyoruz valla uyumuyor ya illa ben uyutacağım:(

    YanıtlaSil
  2. hahah! bu anneden kaçar mı be :)

    YanıtlaSil
  3. kararlılıgını taktir ettim arkadasım

    YanıtlaSil
  4. yazıların başlıklarına bitiyorum yeliz..

    YanıtlaSil
  5. Ben de bazı akşamlar "Bir ekmek alıp geleyim" diye tüyüyorum ortalıktan. Senin kadar sabrım yok, n'apiim? :)

    YanıtlaSil
  6. Eee, anasinin oglu :) Ama daha yasi kucuk annesi. Biraz buyusun bahislere ben de girerim sizinle ;)

    YanıtlaSil
  7. kısım sen kiminle dans ediyorsun aloooo...

    Öptüm Aslanım Arca'yı baki selam

    YanıtlaSil