Yaz aylarında tatilini Türkiye'de geçiren ve her sene ayrı bir sebzenin mucizesinden bahseden Dr. Öz değil. Kitabın adı bu.
Hani "olmaz olmaz bizim ülkemizde olmaz öyle işler!" diye kestirip atan yol arkadaşım vardı ya, işte bu kitaptan bahsediyordu. Bu laftan sonra konuyu uzatmaya niyetim yoktu ama kitabı biliyor olması bile ilginçti, dayanamadım, sordum:
"niye öyle söylüyorsunuz? Bence çok ilginç! Tamam henüz yaptığı işi sevmesine rağmen para kazanmayan ama mutlu bir berber Mehmet Efendiden bahsetmedi ama yine de..."
"91'de Londra'ya okumaya gittim, aynı evde kaldığım bir çocuk kuş bilimi okuyordu, peh! bütün gün göle gidip kuşları seyrediyordu, bir gün ben de gittim"
"eğlenceli miydi?"
"yok be! bütün gün bak bak boşuna oturduk orada... Bak işte bununla uğraşıyor bu yabancılar. Bizde gidip kuşları seyredene gülerler. Para da etmez zaten..."
Anlaşıldı paranın başarı ve iyi para kazandığı için kendisinin başarılı olduğuna inanan biri var karşımızda...
Şimdi ben bu abime "o çocuk belli ki özünü bulmuş kuş biliminde, ne mutlu! Keşke herkes hayatında gerçekten zevk alacağı işleri yapabilse. Keşke yaparken kendimizi kaybettiğimiz, katiyen yorulmadığımız, hatta bizi canlı tutan bir işi onun gibi genç yaşlarda keşfetmiş olabilsek ve asla çalışıyormuş gibi hissetmesek..." desem, ohooo okuduğundan çıkardığı sonuç "bizde olmaz öyle işler"den öteye geçmiyorsa, kime neyi anlatacağım?
Vazgeçtim. Hıhı dedim geçtim. Neyse ki yolculuk bitti ve ben zorunlu medeni gülümsemem tike dönüşmeden evime dönebildim.
Kitaptan vazgeçmedim ama, sonuna kadar okudum. İtiraf edeyim, sık sık "sevdiğin işi yapmak illa ki sonsuz bir başarı, ün ve para mı getirir? Geri kalan şanssız çoğunluğun bu dünyada şanslılara şanslı olduklarını hissettirmekten başka bir rolü yok mudur?" şeklinde sorular kafamda dönüp durdu. Zira Ken Robinson'un anlattığı yaşam hikayeleri hep sonsuz başarı, ün ve dolayısıyla para ile sonuçlanmaktaydı.
Neyse ki bir bölümde yapmak zorunda olduğu işe katlanmak için boş zamanlarını tutkularına ayırmış birkaç normal insan örneği vermiş de geçip giden yıllarımı pişmanlıkla anmaktan kurtuldum.
Hayatta insanın karşısına türlü yol ayrımları çıkıyor. Mesajlar, ne bileyim sinyaller sana gitmekte olduğun yolun doğru yol olmadığını fısıldayıp duruyor. "Basiretim bağlandı" mı dersin, cesaret eksikliği mi dersin yoksa yeteneğine olan inancını yeterli mi bulmamışsındır bilemem ama bir şekilde bu sinyallere kulaklarını tıkayıverirsin ve zaman geçip gider...
Geçmişe dönüp de vahlamanın anlamı yok.
Bazı insanlar özünü bulur. Misal babam. Her şey imal edebilir. Projelendirir, düşünür, tasarlar, yazar, çizer, malzemesini araştırır, her şeyi bir araya getirip imalatını yapar. Ve bunu yaparken zamanı, mekanı unutur. Yaptığı işle bir bütün olur. Emekli olmadan önce para edecek makineler, cihazlar, kazanlar, tesisatlar yapardı. Şimdi sadece kendi zevki için yapıyor ve ortaya çıkardığı her tasarımıyla ayrı bir tatmin duygusu yaşıyor.
İşte öz budur!
Gözünü kapatıp düşün. Neyi yaparken zaman duruyor ve tam olarak odaklanıyorsun? Hatta transa geçmiş gibi hissediyorsun kendini? Yaparken asla yorulmuyorsun hatta canlı tutuyor seni?
"Öz"ünü bulmak için hiçbir zaman geç değil.
Ben mi? Ben buldum. Hatta kitabı okumadan önce kitaptan bahseden bir yazıyı okuduğumda bulmuştum. Yani kitabı okumadan özümü bulmuştum :)
Kitabı bitirdiğimde ise kararımı çoktan vermiştim, benim gibi özünü diplomasını aldığı mesleğinde bulamamış canım arkadaşıma kitabı gönderecektim, özünü bulması dileğiyle... Ne tesadüftür ki doğum gününe denk geldi:)
Canım arkadaşım teşekkür ederim :) yazını okurken düşündüm ben de ama bir kerede aklıma gelmedi belki kitabı okurken bir ışık yanar :)
YanıtlaSilDerin konu. İnsanın kendine yapabileceği en büyük güzellik olsa gerek... düşünüyorum ama umutsuz vakayim galiba. ..
YanıtlaSilBen de özünü diplomalı mesleğinde bulamamış bir insanım halbuki çok büyük bir zevkle okumuştum. Hala özümü buldum diyemem, yapmaktan mutlu olduğum bir şey var aklımda ama o zaman olay simyacıya bağlanıyor. Simyacı'da yanılmıyorsam şöyle (ya da bu anlama gelen) bir ifade vardı; insan daha doğduğunda yaşamdaki amacını bilir ama büyüdükçe hayat meşgalesi ile yanlış yollara sapıp hedefinden şaşabilir diyordu. Bu mantık doğruysa o zaman daha ortaokulda iken olmak istediğim şey olmalıydım... :P
YanıtlaSilbende 3 idiots filmini salya sümük ağlayarak izlediğimde aynı hissiyattaydım. iş için değil mutlu olmak için yaptığın şey seni başarıya bu başarıda paraya kavuşturabilirdi. tabi birde oradaki arkadaşlıkları kendi ünv. yurt arkadaşlarıma benzettiğim için cız etmişti kalbim. sonu merak ediyorsan yeliz (etmiyorsan bu cümleden sonra yorumu okumaya devam etme zaman kaybı); 4ümüzde istediğimiz şey olamadık! aa merak edip okuduysan da zaman kaybıymışız puhaa:) mühendislik okuyan ama 1i bankacı, 1i evli ve çocuklu ev kadını, 1i allahın dağında proje yönetmeni ve 1ide pazarlamacı oldu. sorun çok düşündürücü, yaparken zamanı unuttuğum ne var?? kitabı alıp okuyup üzerine düşüneceğim. senin özünü de merak etmedim değil bir tahmin yazmak olabilir mi??:)) sağlığına ve bize kavuştuğun için sevindim sevgiler mercan.. hüloğğğğ dear diye başlasaymışım mektup olacakmış prd..
YanıtlaSilelvancım canım arkadaşım:)
YanıtlaSilcebim, öyle düşünme mutlaka vardır. İlla büyük bir şey olmasına gerek yok.
Selen Simyacı çok ağır demiş yav:) sana bişey diyeyim mi ben de bence ortaokuldayken olmak istediğim şeyi olmalıydım. Sanırım ortaokul milat gibi bir şey:)
Mercan allahın dağındaki sen misin puhhahaha:)
Tahminin doğru mercancım, bahsettiğim yazıyı okuduğumda gözlerimi kapattım, düşündüm. Lan ben naparken kendimi buluyorum dedim. ve bir anda her şey yerli yerine oturdu. Sorun şu ki bununla ne yapacağımı bilmiyorum:)
Yaparken kendini kaybettiğin şeyi bulmak kolay da bunun iş olarak bir değeri olamıyor işte her zaman. Misal yürümek... Yıllarca masa başında oturduktan sonra bol bol yürüyerek ve açık havada yapılan bir işim olsa diye düşündüğümde aklıma gelen tek şey postacı, kargocu, kurye ya da belediye işçisi idi. 2 dil bilen, yüksek lisanslı bir profesyonel olarak bu işlere de başvuramadım haliyle. Artık o çok iyi, çok havalı eğitimlerimizin de bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Bir ofise kapanıp kaldıktan sonra her şey boş...
YanıtlaSilSevgili Işın
YanıtlaSilYürüyüsten hayatınızı kazanabilirsiniz. Yabancı misafirlere iki dilinizin de yardımıyla yürüyüs turları duzenleyebilirsiniz. Örneğin Likya yolunu bu tarz misafirlerle yürüyebilirsiniz. Yok yalnız yürümekten hoşlanıyorum diyorsanız ona birşey diyemem
PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER
YanıtlaSil