Muhterem kocam ve kardeşi çocuklukları hakkında pek az şey hatırlıyor. Hayret verici zira ben bile İlknur’un çocukluğuna dair pek çok şey hatırlıyorum. İlknur neredeyse otuz yaşında olduğuna göre, var sen düşün İlker’i ne kadardır tanıdığımı.
Ben? Ben doğumumdan öncesini bile hatırlıyorum. Gülmeyin len! Hatırlıyorum. Babamın babası, herkes tarafından çok sevilen bir insanmış. Herkes hürmetle anar kendisini. Bir de bir resmi vardı bizim evde. Tamam işte! Onunla ilgili anılarımı bile anlatırdım. Rahmetli, ablam üç aylıkken vefat etmiş.
Herkes terapiye ihtiyaç duyabilir, özellikle benim gibi arıza tipler. Gün gelir de bir psikologa gitme ihtiyacı hissedersem, müstakbel uzmanımdan peşinen özür diliyorum. Zira biliyorum ki, çocukluğuma inmek isteyecek ve “anlat” diyecek. İşte o zaman sazı elime alacağım ve ben doğmadan dört sene evvel hakkın rahmetine kavuşmuş olan dedemle anılarımdan başlayacağım. Malulen emekliliğini istemezse, şerefsizim.
Çocukluk anılarım arasında en taze olanı zenci bebek. Yok o sosyete haberindeki gibi değil, hani bekarlığa veda gecesinde zenci bir dansçıyla işi pişirmiş de dokuz ay sonra zenci bebeği kucağına almış abla gibi değil yav. Bildiğin oyuncak bebek. Artık nerede kimde gördüysem, simsiyah bir oyuncak bebek talebiyle uzun yıllar dudak büküp iç geçirdim, yetmedi, gözyaşı döktüm. Arca yaşlarındaydım. Çok değil otuz sene sonra bir tane oldu. Abicim o kadar güneş kremi, yok Trukid yok mineralli yok bilmem ne çocuğu badanalar gibi çıkardık güneşe, yine de zenci bebek oldu çıktı. Ne iş anlamadık. Bizi bir arada görenler, Rus bakıcı ile çocuğun taşıyıcı anneden olduğu arasında hummalı bir tartışmaya girer de, anası olduğuma ihtimal vermez.
Çocukluk demişken, benim gibi bir kitap manyağının ilkokuldaki yılbaşı çekilişinde hediye olarak kitap geldiğine oturup ağladığına kim inanır? (Kadir İnanır gibi iğrenç bir espri yapabilir miyim?) “O kokulu arı mayalı silgilerle simli kalemlerden istiyordum ben, kitap ne lan!” demiş, nankörlüğün zirvesine oynamıştım. Şimdi biri bana, bırak hediye etmeyi, kitap ödünç verse boynuna sarılıyorum. Maç izlemeye gittiğimizde Tufan Anna Karanina’yı verdi ve allah seni inandırsın sevinç gözyaşları dökecektim. Anna Karanina demişken ben ilk gençlik yıllarımda ve hatta çocukken hiç klasik okumadım desem mesela? Bir “Şeker Portakalı” dendiğinde, bir “Küçük Prens”ten bahsedildiğinde bile mal mal bakan bir insanım hala. Hala eziklenirim içten içe. Bak psikologla bunu da paylaşmalıyım. Psikoloji camiası beni kara listeye alacak, “aman” diyecek “bu kadını danışanınız olarak kabul etmeyin”, meslekten soğutur.
Hazır psikologa gitmişken benim şu kitaplık önündeki mesailerimi de konuşsam iyi olacak. Evin hiçbir yeri ile ilgilenmeyen ben, sık sık kitaplığı boşaltıp tekrar düzenliyorum. Okunmamışları ayırıyorum, sonra onları kucağıma alıp rahat bir koltuğa kuruluyorum, teker teker inceliyorum, okuyacağım zamanlarını tespit ediyorum, sonra tekrar kitaplığa koyuyorum. Ve evet normal değilim biliyorum. Ve sen, yazının sonuna kadar sabreden derviş, muradına ermiyorsun belki ama sen de benim normal olmadığımı artık biliyorsun.
Şaşırdım mı ? Asla. :))
YanıtlaSilAhahah:)
Silyazının başı ile alakalı benimlede çok dalga geçerler.Biraz daha zorlasan çıkış anını da hatırlıcaksın diye :) 3 yaşıma kadar inebiliyorum ancak evveli yok :))hatırlıyorum abicim ne yapayım. Adile.
YanıtlaSilBende de anılar çok taze ama dün ne yedin de bilemem:)
SilCocukken cok kitap okurdum ben ama evde ne varsa tabi. Muhtemelen evdeki koleksiyonda bulunmadığından olsa gerek,o iki kitabı bende okumadım :)) Hatta gectiğimiz yıllarda D&R dan ısmarladım illa okuyacagım küçük prensi diye , elimde süründü 20 sayfa zor okumusumdur sanırım , bitmedi kaldı .Sana vereyimde sebeplen bari :)))
YanıtlaSilVerme kızım ela okur deli misin klasik onlar:) hem var bbende aldım bu yaşımda
Sileheheheheeeeee:) benden ne kadar cok varmis diyip guluyorum; sonra da bizim cocuklar da umarim az bil az bizim kadar ariza olsunlar diyorum. not: baskalarinin cocuklari ariza yaptiginda once kizip sonra ayyy ne guzel bunun olgunlugu muhtesem olur diyorum. ariza sin ama bizi mutlu eden az biraz seylerden birisin gununcorbasi!
YanıtlaSilTeşakkürler:)
Silşeker portakalı ve küçük prens i bende okumadım çünkü biz fakirdik ve kitap alamazdık.
YanıtlaSilinanır mısın annem ekmeğin arasına wasabi sürerdi anammm anammm benimmmm
gerçi şimdi de alamıyorum ee ne değişmiş benim hayatımda ?
Annem bize kitap alırdı ama bunlar denk gelmedi herhalde ya da seçimi bana bıraktıysa ben prenses olmadığı için almamışımdır
SilBiz okuduk da noldu? Ben hiç hatırlamıyorum bile tekrardan okunacaklar listesinde. Klasikleri tekrar okumak yapılacaklar listemde ve çocukken kitap gelipte mutlu olan insana çocuk değil "mal" denir :)
YanıtlaSilHahah değil mi ya:) aman okunmaz be bi daha ben okumuş olsam okumazdım herhalde bilemedim:)
SilDoğduğum günü hatırlıyorum ve o gün orada olanlar ve annemden başka kimseyi inandıramıyorum. Haaa annem de kadındoğum uzmanına sorup; evet, hatırlar yanıtını aldıktan sonra inandı. Yav anacım etrafta bulunan insanların kıyafeti ve nerede oturduklarına, yerdeki halıya kadar anlatıyorum, ha tabii siz bu ayrıntıları hatırlamadığınız için inanmakta zorlandınız :))) Kitaplara gelince, ben de kütüphanemin önünden ayrılamayanlardanım. karşısına geçip geçip, arada bir hepsini boşaltıp, yeniden düzenlerim. Çok zor ödünç veririm, verdiğim zaman da gözüm arkada kalır, ''getirecek mi, sayfalarını yıpratır mı?'' diye kafayı yerim, çünkü ben hiç okunmamış gibi okuyup, yazar sırasına göre itinayla yerine kaldırıyorum. Aldığım yere götürüp koysam, okunduğu anlaşılmaz, o kadar yani :)) Gördüğün gibi yalnız değilsin Yelizcim... Pelin/ İzmir
YanıtlaSilPelin koptum sen ciddisin yav çok enteresan. Benim totodan uydurma ama seninki süpermiş
SilKocam artık her konunun üzerine yaşanmış bir çocukluk anısı dinlemekten fenalık geçiriyor. Kendisi hiç bir şey hatırlamaz ama ne yapayım ben hatırlıyorum ve anlatmaktan acayip zevk alıyorum. Ve bir İzmir'li olarak Karataş sahilinde midye kabuğu toplamışlığım, Karataştan taa Küçükyalıya kadar 7 yaşındayken mahheleden arkadaşlarla yürümüşlüğüm var yahu nasıl anlatmıyayım hem o zaman sahil yolu yoktu ve sahildeki apartmanların önünden denize tahta iskeleler çıkardı.Yıl 1980 bıdı bıdı bıdı ... her fırsatta da anlatma isteği Allahım dinleyene sabır versin :)) Nilgün İzmir
YanıtlaSilBen bir de elalemin anısımı kendi anım sanıyorum. O tahta iskeleden denize girme ve yunuslarla körfezde yüzme efsanesini bir ara kendim yaşadım sanıyorudm yok ben tam terapilik olmuşum:)
SilBir de Asansörün eski halini( Asansörü izmirliler bilir)yani eskiden çalıştığı zamanı biliyorum Allahım nerden açtın bu çocukluk anılarını anlatma durumunu, hep anlatasım var. Benim terapilik durumum bile kalmamış direk Manisa :)))
YanıtlaSilNilgün