Saçımın dibi dört park çıkmış, modeli kaçmış, bonus kafaya doğru emin adımlarla ilerliyor ben kuaföre gitmeye üşeniyorum da eve okuma köşesi yapmaya üşenmiyorum.
Daha doğrusu planlamaya üşenmiyorum. Laptop sehpaları belirledim, koyacağım koltuğu tespit ettim, hatta hayallerimde orada oturup kitap okuduğumu bile canlandırdım.
İş hayata geçirmeye gelince ona da üşendim.
“O koltuk oraya sığar mı” … “sığsa bile yemek odası kısmını iyice kapatır mı” … “bakalım Arca pufuyla vedalaşacak mı, ay vermiyor bu cüce koltuğu bana, boşver” … “kitaplığı alıp da buradan ta oraya kadar götürmek hiç mantıklı değil” … “yok lan televizyonu filan kaydırmayalım, iş çıkar şimdi” … “aa Arca sana sehpa koydum, n’olur pufu versen, sadece kitap koyuyorsun üzerine!” … “aman hiç uğraşamam, kalsın boşver şimdi okuma köşesini, ben şu koltuğa oturur okurum,” … “böhüü şu evde el kadar veletin özel alanları var benim bir köşem yok!”
Eğer hafta sonu İlker’in işi çıkmasaydı ve yazlığa gitseydik, hadi gitmedik diyelim, cumartesi gece buzdolabımız bozulmasaydı ve Pazar gününü dışarıda geçirmeye karar verseydik, ne yapar ne eder “hayata geçirilmemiş plan projeler” rafının kuytularına şutlardım.
Olmadı. Ve biz koca bir yazın ardından ilk defa hafta sonunu evde geçirdik.
Cumartesi 20 kilo kadar domatesi soy, doğra, kavanozla, kabuklarını harcama, suyunu çıkar, su gibi biberlerle domatesleri de ayrı kavanozla ki bulgur pilavına sos olur, melemen olur… derken akşamı etmişiz. Tek başıma değil tabii İlker’in annesi de vardı. Güzeldi , ben bu kavanoz domates işini öğrendim artık. Seneye çıtayı yükselteyim tarhanaya salçaya el atayım diyorum. Annem nefis tarhana yapar, tarifi alıp yanında da piştim miydi tamam:)
Kanımca bizim buzdolabına benim bu yoğun mutfak mesaim ağır geldi, beyni sulandı garibin. Daha doğrusu sulanmış biz sabaha karşı idrak ettik. O yorgunluğun üzerine Arcayla mis gibi uyumuşum, tak tuk seslerle uyandım. Abov! Buzdolabı sinyal veriyor, erimiş dondurmalar, enginarlarım çözünmüş gitmiş. Emek emek dondurmuştum ben onları! Hemen İlker’i dürttüm, olan oldu dedi, yattı uyudu. Sabah erkenden servisi aradık, tabii saat veremiyorlar, mecburen evdeyiz.
Kahvaltıydı, keyifti derken yok dellendim ben, bir şeyleri değiştirmem lazım. Ufaktan başladım, dolaplara el atmaya, çekmecelere derken bendeki hareket İlker’e geçti. Servis geciktikçe evin bir yerlerinde değişiklikler peyda olmaya başladı. O evvelden saydığım cümleleri ve belki biraz daha fazlasını muhtereme saydırdım, oralı olmadı. “Gel bak şöyle yapalım” dedi, yaptı aa güzel, “gel bak kitaplık kapatmayacak” dedi, aa harbiden kapatmadı. Ne yaptı ne etti, güzelce bir okuma köşesi hazırlayıverdi. Tam pencere kenarı, tam kitaplığın yanı. Akşamüzeri işler bitince keyif kahvesini okuma köşesinde içtim. Süper! Tamam sonbahar gelsin artık, yağmur yağsın, kitap okurken ara sıra başımı kaldırıp seyredeyim sokağı:)
Bu arada hızını alamayan muhterem bütün salonun düzenini değiştirdi. O orta sehpa dedikleri demode eşyadan da bugün yarın kurtulduk muydu tamam, geniş ferah, oh!
Madem hayatımızdan monotonluk eksik olmuyor, ara sıra bir şeylere el atmak lazım. Değişiklik güzeldir. Hele hiç para harcamadan yaptığın değişiklikler daha da güzeldir:)
haftasonumuz aynı şekilde domateslerle haşır neşir geçmiş :)
YanıtlaSilokuma köşesi de güzel olmuş, keyifli okuma günlerin olsun :)
Yaşasın domates kardeşliği:)
Sildomatesleri geçen hafta hallettim, tarhanayı tatilden önce, bu hafta sonu ise salçamı yaptım der havamı atar kaçarım:)
YanıtlaSilokuma köşesine çok imrendim bende yapacağımda benim bızdıklar bırakmıyorlar ki okuyayım :p
Süpersin imrendim:))
Silben de tarhana salça öğrenmek istiyorum...
YanıtlaSilkitap köşesi de mis.
iyi okumalar...
Teşekkürler
SilBizim de evde sehbanın üzünerinde yığılmış kitaplar var. Ben de orayı şöyle güzel bir okuma köşesine çeviriyim diyorum ama önce birilerini ikna edip bodrumdan kitaplığı çıkarmam lazım:/ ah yeliz ah gaza getirdin beni, bi el atsan da şu kitaplığı yukarı taşısak:)
YanıtlaSilAh o sehpalar!! Ne kadar gereksizlermiş ancak anladım:)
Sil