Kafayı yiyeceğim, yav! Nerede okumuştum ben onu?
Hani şu insanların baş edemeyecekleri şeyleri unutma, yok sayma eğilimleri ile ilgili olan tespit.
Diyor ki, allahım işte kim diyorsa… İnsanlar aslında ölüm gibi çok ciddi, baş edemeyecekleri ve altından kalkamayacakları meselelerin baskısından kurtulmak için iş – aş – para gibi dünyevi stresler sokuyorlar hayatlarına, yani bir nevi aldatıyorlar bünyeyi. Yalandan günlük streslerle uğraşırken aslında kafayı yememek için daha büyük stresler yokmuş gibi davranıyoruz.
Doğru mu? Doğru! Yalan dünya mı? Kesinlikle! Hani şarkıdaki gibi “yalannnn… başkası yalannn…. dünyada ölümden başkası yalaaann”
Bu ara fazla okumaktan birbirine karıştırdım sanırım. Dün kitap kulübü toplantısında, “sen çok okuyorsun” dediklerinde fark ettim. Tamam çok okuyorum ama ilginçtir, bir romandaki bir dantelin bir ince bilekten dökülüşünü tasvir eden kısmı detaylıca anlatabiliyorum ama bir fikrin hangi yazara ait olduğunu bir türlü hatırlayamıyorum. Yazık lan bana!
İşte bunlar hep zihni boş bırakmama kaygısı. Ödüm patlıyor zihnimi boşaltacağım diye. Aman diyeyim sonra düşünürüm filan. Düşününce işin boku çıkıyor. Başlıyorsun sorgulamaya.
Ulan ben burada on senedir ne yapıyorum, niye benim bir beş yıllık planım yok, hayallerim nerede? Nerede gelecek planlarım? Neden bir boşluğun içindeyim? Memleketin hali ne olacak? Daha kaç sene kira ödeyeceğim? Hangi siyasetçi ne gibi bir yalan söyledi? Seveceğim bir işi yapma lüksüm olabilecek mi? Bugün kaç kadın cinskırıma kurban gitti? ...
gibi deli sorularla güzel zihnimizi yormamak, canımızı sıkmamak için ne yapıyoruz? Açıyoruz hemen hop bir dizi izliyoruz. Mis mis ... artık yetiştiremez oldular senaryoları direkt ithal ediyorlar, sanatın bile ithalinden yanayız. Daha bizden bir şeyler ararsan, o da var; pişir pişir koy önüne klasikleri , temcit pilavı gibi. Yok sarmadı mı, yemedin mi, e kolayı var, hiç dizi izlemiyorsan açarsın bir yarışma, bitti gitti. Ne güldüm, geçen İlknur anlatıyor, farklı yarışmalarda aynı adam farklı dram portreleri sunmuş jüri üyelerine. Hey allahım.
TV izlemiyorsan sosyal medya ne güne duruyor? İnsanlar artık blog bile okumuyorlarmış. Pek ünlü blogger'lar birer ikişer blog adreslerini kapattılar, hepsi daha hızlı, çok hızlı, en hızlı tüketim neredeyse oraya dükkan açmışlar. Bir twitter hesabı olmayan, instagram'a selfie koymayan blogger'ı dövüyorlarmış diye duydum. Ben bilmem sanal dedikodu yalancısıyım ben.
"bu sosyal medyayı anlamıyorum, beceremiyorum bu işleri" diye kaçma bacım, sen de internetten alışverişin keyfini çıkar. Hadi bakiyiimm bir-ki.. O vitrinde görüp de ayyyy diye iç geçirdiğin bot belki o ucuzcu sitelerde indirime girmiştir. Sen güzel kafanı geleceğe yoracağına, o bota sahip olduğunda nasıl mutlu olacağının hayalleriyle avut kendini.
Hiçbir şey sarmıyorsa, oku işte benim gibi. Aman sakın düşünmeye sevk edecek şeyler okuma. Bak bir Niçe (=Nietzsche bundan sonra Niçe diyeceğim, uğraşamam harf kalabalığıyla!) beni benlikten çıkardı.
Günlerdir "intihara meyilli miyim lan ben" sorunsalının içinde kıvranıyorum.
Bakma öyle, doğru okudun. Doktor, Niçe abimizin intihara eğilimli olup olmadığını anlamak için çok basit bir soru soruyor: Gelecek planları.
Yüz küsur sene öncesinin bir araştırma yöntemi olabilir, belki şimdi geçerliliğini yitirmiştir ama hadi itiraf edelim, gerçekten mantıklı.
Düşün düşün yok abicim, yok işte... Hayır günü yaşıyorum, Carpe Diem filan da değil ha durum, rölantide bir seyir.
Geçenlerde 5 yıl sonrasına dair hedefleri olan arkadaşımı düpedüz kıskanmış, planım neyim yok diye mızmızlanmıştım. İşin buralara varacağını aklıma getireydim, peh! Harbiden yoksa benim de intihara eğilimim olabilir mi?
Ya gördün mü düşünmeyeceksin işte! Ne demişler "düşün düşün boktur işin!"
Bu kitabı senelerce önce okuyup çok etkilenmiştim. Hala migren nöbetlerim geldiğinde sık sık anarım kendisini. Yine böyle bir nöbetin ortasında, boşluğa düşmüş, yaşamı, yaşamayı, neden yaşadığımı sorguluyordum ki fiziki olarak da boşluğa düşüp elim ayağım tutmamaya başlayınca biraz bloglara bakayım da kendime geleyim diye düşünürek bilgisayarı açtım ve bir baktım senin yazın...
YanıtlaSilAhahah süper tesadüf olmuş:))
SilBiraz önce Gülçin'e yazınca aklıma geldi buraya da yazayım. Bir arkadaşımın bir lafı vardı: ayağını sıcak tut, başını serin, bul kendine bir iş, düşünme derin diye... :)
YanıtlaSilNe varsa basit gündelik dünyevi işlerde var, çok düşünenin sonu hayır olmaz:)
YanıtlaSilyazının başında anlattığınız olay dan brown cehennem kitabında da anlatılıyor. inkar başlıığı ile :)
YanıtlaSil"Sen güzel kafanı geleceğe yoracağına, o bota sahip olduğunda nasıl mutlu olacağının hayalleriyle avut kendini" demişsin, bende aynen öyle yapıp indirimden bot aldım da ne oldu? kargocu manyaklar getirmiyor kargo paketimi. Gel de deli olma sonra sinirden migrenin tutsun.
YanıtlaSilAyrıca bütün bu Kore dizileri ve 366 bölümlük anime izlemelerim çok düşünmemek için değilde neden?
Bu plansızlık halinin bizim genlerimize işlediğini düşünüyorum, hani inancımızda olan allah kerim anlayışı var ya o bizi alıkoyuyor plan yapmaktan. Öyle ki bir ay sonraki tatil planını bile zorla yapıyoruz. Ama yabancılar böyle değil ve özellikle gelişmiş ülkelerin başarısında bu büyük sebep. İş dünyasında yıllık bel yıllık on yıllık planlar yapıyorlar. Hadi firmalar bir şekilde elemanlar değilse de plana sadık kalabilir ama bireyler de öyle. Tanıştığım bilim adamları hep birkaç yıllık çalışma planları yapıyorla ki ağzım açık kalıyorum.
YanıtlaSilTelf dan baya yanlış yazmışım kelimeleri ama anlaşılıyor sanırım
YanıtlaSil