24 Haziran 2015 Çarşamba

Kıskançlıktan ağladığın oldu mu?

Benim oldu ve inanır mısın gözyaşlarım kitabı tutmakta olan elime damlayıncaya kadar ağladığımın farkında bile değildim. Üstelik durum çok komikti. Yani düşününce, duyguların boyutundan aklın boyutuna inince, neden ağladığımı fark etmek komikti.

Hani televizyonda skeçlerin oynandığı bir şov var, Kemal Sunal’ın oğlu (allahım o adam yaşlandıkça babasına benziyor ve ben onu yaşlandıkça daha çok seviyorum) sunuyor. Hah orada kemgöz Şevket diye bir karakter var. Gözlerini belertip “kişke benim olsa” cümlesini patlattı mı, kıskandığı şeyin başına bir şey geliyor. Oyuncunun da karakterin de hastasıyım.

O gün, kıskançlıktan ve sinirden gözyaşlarımı tutamadığım o gün, biraz daha keyifli bir günümde olsaydım, zırlamak ve zırlamam karşısında şaşırmak yerine, muhtelemen bir “kişke benim olsa” patlatır neşemi bulurdum. Çünkü saçmaydı.

Saçma olduğu için de şu anda burada rahatlıkla yazabilirim.

Son günlerde bir kitap okuyorum, Ayn Rand, Hayatın Kaynağı. Bir vakitler pek popüler olmuş. Sinan Çetin yayınlamış, önüne de bir önsöz yazmış, aman da aman milleti koparmış atmış. Kimi ölüyor bayılıyor kitaba, kimi burun kıvırıyor, nefret ediyor. İkisinin ortası yok neredeyse. Opera gibi, kereviz gibi bir şey bu kitap, ya çok seversin ya nefret edersin. Ben kerevizden nefret ederim ama sağlıklı olduğundan yemek için elimden ne gelirse yaparım, ama konumuz bu değil.

Kitap çok sürükleyici, metro istasyonundaki yürüyen merdivenlerden yürüme alışkanlığımı bile bırakıp sağa çekiyorum, elimde kitap, o bir dakikada kaç satır okusam kar. Gerçi çok satır olamıyor zira yazılar karınca duası gibi. Nasıl bir yayıncılıktır bu anlamadım. Bence kitaptan nefret edenlerin büyük kısmı harflerin küçüklüğüne gıcık olmuştur.

Kitabın yarısını geçtim, yorum yapmak için erken mi bilemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim, bence okunması gereken bir kitap. Sistemi, sistemin çarklarını, çarkların dişlilerinin her daim kazananlar (!) olduğunu, sistemi yaratanların kendilerini tanrı gibi hissettiklerini ama aslında birer kukla oynatıcısından başka bir şey olmadıklarını oldukça iyi bir kurgu içinde aktarmış yazar. Sistemin tam olarak nasıl çalıştığını anlamayanlar zaten çarkların dişlileri…  Anlayanlar ise ikiye ayrılıyor, bundan kendilerine bir kukla oynatıcısı rolü biçenler ve sistemi görmezden gelen özgür ruhlar. Onlar tehdit, onların başı ezilmeli, onlar pasif direnişçiler ya öğütülmeli ya da yok edilmeli… 

Uzun lafın kısası bence oldukça ilginç bir kitap, sevenler locasında yerimi ayırttım şimdiden ve muhtemelen kitabın sonu geldiğinde alkış tutacağım.

Neyi, kimi kıskandığımı anlatacaktım değil mi? Hayır, unutmadım, dağılmadım, tam da oraya vardım. Dominique karakterini kıskandım. Ne istediğini bilen, istediği gibi yaşayan, her şeyin farkında, kurban olmayı bile kendi seçen çok güçlü, çok özgür bir karakter Dominique. Bugünlerde ben ne değilsem, o, onu temsil ediyor. Olmak istediğimi, başka koşullarda olabileceğimi ve fakat olamadığımı, bilinçli olarak olmamayı seçtiklerimi temsil ediyor. Kıskançlıktan ağlamak saçma, üstelik kurgu birini kıskanmak daha da saçma ama saçma olması gerçek olmadığı anlamına gelmiyor.


4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uykusuzluktan hatalı bir yorum bırakmışım, fark edince sildim pardon.
      Diyeceğim şu ki, e sen de öyle olmadığına inanıyorsun ki "bugünlerde olmadığım" demişsin ;) Bugünlerin çabucak geçmesi dileğiyle o zaman..

      Sil
  2. Bu kitabı geçen sene okudum, sonrasında bu yazarın diğer kitaplarından okudum, başında adapte olamasam da sonra elimden bırakamadım, sabahın köründe serviste okudum, işteyken eve gitsem de okusam diye baktım. Özetle bu kitaba bayıldım, hayatımın kitabı oldu

    YanıtlaSil
  3. Rand'in Yaşamak İstiyorum kitabını da öneririm :)

    YanıtlaSil