Akşam çok erken yattım. Daha doğrusu Arca ile birlikte uyumuşum, sonra beni bekleyen ütüleri bildiğimden salona
gittim ama uyanamıyorum bir türlü. Kendime çektirdiğim işkencenin farkına varan
İlker, yatağıma yatmamı tavsiye etti. Demek ondan gelecek bir teşvike ihtiyacım
varmış, girdim yatağa, uyumuşum. Uyur uyumaz da bir rüya gördüm. Keçi sürüsü ve
dışkılayan, dışkılayınca mutlu mutlu gülümseyen keçiler. Derhal rüya tabirleri
sitelerini açtım, pek rahatlayacağıma delalet edermiş. Aman iyi… Uyumaya devam.
Sabahın altısında kalktım
tabii. Üzerimde üç gündür banyo yapmamış insanların pisliği var. Normal çünkü
üç gündür banyo yapmadım. Keçi pislikleri gece rüyama girerek bana bir mesaj mı
veriyordu acaba? Ütüler sorun değil de Arca’ya söz verdiğim keki de yapmadım, o
fena.
Yumurtalar ılınsın diye tezgaha kondu, çay da demlendi. Ben de bir güzel duşa girdim. Sabahın köründe duş yapmanın bir güzel tarafı bir yer cücesi tarafından rahatsız edilmeyeceği rahatlığına sahip olmak. Giyindim. Keki karmaya başladım. Gözleri yarı kapalı uyku kokulu bir cüce girdi mutfağa. “Aslan gibi kükrüyor mübarek” dedi. Bu cümle beni tabii ki dumura uğratmadı, Hayri var Rafadan Tayfa’da o söylüyor biliyorum. Neyse öpüştük, kekin hamurundan bir parmak yaladı, tuvalete yollandı. Kek de fırına. Kahvaltı yaptım ve yer cücesiyle birbirimize kocaman sarıldık, 07:48’de keki fırından çıkarmalarını tembihledim, vedalaştık. Arkamdan kapıyı açtı, henüz asansöre binmemiş olmama sevindi, “kaçta demiştin saat kaçta çıkaralım?” 07:48. Gülümsedim, kek söz konusu olunca bizim oğlanın sorumluluk duygusu tavan!
Yumurtalar ılınsın diye tezgaha kondu, çay da demlendi. Ben de bir güzel duşa girdim. Sabahın köründe duş yapmanın bir güzel tarafı bir yer cücesi tarafından rahatsız edilmeyeceği rahatlığına sahip olmak. Giyindim. Keki karmaya başladım. Gözleri yarı kapalı uyku kokulu bir cüce girdi mutfağa. “Aslan gibi kükrüyor mübarek” dedi. Bu cümle beni tabii ki dumura uğratmadı, Hayri var Rafadan Tayfa’da o söylüyor biliyorum. Neyse öpüştük, kekin hamurundan bir parmak yaladı, tuvalete yollandı. Kek de fırına. Kahvaltı yaptım ve yer cücesiyle birbirimize kocaman sarıldık, 07:48’de keki fırından çıkarmalarını tembihledim, vedalaştık. Arkamdan kapıyı açtı, henüz asansöre binmemiş olmama sevindi, “kaçta demiştin saat kaçta çıkaralım?” 07:48. Gülümsedim, kek söz konusu olunca bizim oğlanın sorumluluk duygusu tavan!
Tam sonbahar havası hatta
hafiften atıştırıyor yağmur. Köpekten korktuğumu artık öğrenen abi, ben önünden
geçerken hafifçe sıkıyor köpeğinin tasmasını, gülümsüyorum. Önemli bir ayrıntı…
Otobüs durağının
arkasında yan yana oturmuş iki temizlik işçisi var, yaprakları süpürmüşler,
yorgunluk sigarası tüttürürken sohbet ediyorlar. “Osman Pamukoğlu’nun kitabında
yazıyordu…” gibi bir cümle kuruyor birisi, şaşırıyorum, dönüp tekrar bakıyorum.
Ne güzel yav adam arkadaşına kitaptan bahsediyor, futbol takımından değil.
Gülümsemek için başka bir sebep.
Ablamların evinin önünde
geçiyorum, mutfaklarının ışığı açık, ya ablam kahvaltı yapıyor, ya da Duru.
Vaktim olsa bir merhaba desem ama yok maalesef… Orada elimin altında olmalarına
gülümsüyorum. Var olmaları yetiyor.
Metroda yeni bir kitaba
başladım, Alice Munro gülümsemek için başlı başına bir sebep…
Vakitlice geldim ofise,
duraktan yürürken yağmur iyice bastırmıştı. Mis gibi toprak kokusu…
Kimya dalında Nobel ödülünü bu topraklarda doğup büyümüş, okumuş bir bilim insanın almasına çok sevindim. Çalışma konusunu okuyunca daha da çok sevindim, ne güzel ne değerli insanlar var, insanlık için ne güzel çalışmalar yapıyorlar diye düşündüm, gülümsemem yüzümden silinmedi.
Diğerinden emin değilim. Çünkü onu çok aradım ben, aylarca aradım, sormadığım sahaf, kütüphane, yayıncı kalmadı, en son facebook üzerinden bile duyuru yaptım, çok badireler atlattım.
Çok değerliydi, benim için. Ve hala aklımdaydı. Adaş’ı ararken sitede arama kutucuğuna yazıvermiştim, aylar önce yazdığım adı hatırlamıştı site ve karşıma çıkmıştı. İsim Kumkurdu ama fotoğraf serinin üçüncü kitabı. Ah dedim yine “Daha da fazla” yazmayı unutmuşlar. Mesaj attım sahafa. Kitabın adı mı doğru, kapağı mı? Dedim, kafalar karışmasın. Adı doğru diye cevap geldi, saniyesinde, kapağı yanlış koymuşlar. Ben de saniyesinde siparişi verdim. Hala umudum yoktu, karıştıran çok oluyordu, hem fiyatı da ne kadar ucuzdu… Muhtemelen ikinci defa serinin üçüncü kitabına sahip olacaktım, olsun, birine verirdim, zira onun da basımı tükenmişti.
Kargo paketini açarken hala bunları düşünüyordum ve Kumkurdu kitabının gelmiş olduğuna bir türlü ihtimal vermiyordum. Açtım, gelmişti! Elimdeydi! Çok değerliydi ve artık Arca ile benimdi! Kitaba sarıldım, gözlerimi kapattım ve gülümsedim… Bugün gülümsemek için güzel bir gün.
Eee 1. 👋 mi?, 2. 👋 mi? Çok sevindim Yeliz yaa ama biri sana sürpriz yapıp gönderdi sanmıştım en başta öyle çıkmadı okuyunca🙅🙆💁.
YanıtlaSilAaaa çok sevindim bulmanıza. Ben tüm seriyi alayım diyordum, sonra sizin hep aynısı geliyor yorumunuzu okuyunca hiç seriyi bulmaya çalışmayayım demiştim. Ben de tekrar şansımı deneyeyim Nadir Kitap'la. Arca'nın yorumlarını dört gözle bekliyorum. Ben de sizin yazınızı okuyunca bugün gülümsemek için güzel bir gün dedim kendi kendime. Sevgiler. Petek
YanıtlaSilyeliz, özlemişim seni okumayı, ne zamandır okuyamıyordum :) (selcen/selcoline)
YanıtlaSilbiri bana yıllar önce sosyal medya'dan çok kıymet vereceğin insanlar tanıyacaksın dese bi tarafımla gülerdim... Neymiş, büyük lokma yiyecek ama büyük laf etmeyecekmişsin :)
sonunda buldunuz demek...
YanıtlaSilçok sevindim.keyifli okumalar.
Fetiye