Aslında sakinleşebilirim ama o lanet rüzgar izin vermiyor. Tam iki fırk çektiğimin üzerine içtiğim propolisli limonlu suların işe yaradığını cümle aleme ilan edecektim ki, Çeşme'nin rüzgarının doğum günü çocuğundan bile rol çaldığı bir bahçe partisine katıldık. Canım oğlumun canısı Cansu'nun doğum günü olmasa mümkünatı yok o kadar süre o rüzgarda duramazdım. Nitekim şifayı kaptım. Sinüsler sizlere ömür. Halbuki tek doz antibiyotik almadan bu yılın sinüzit mevsimini kapattığımla övünecektim. Olmadı.
An itibariyle yatağa çoktan konuşlanmış olmam gerekiyor ama karar verdim, iki satır yazıp da içimi dökmeden uyumak yok. Sonra ertesi günüm çok affedersin bok gibi geçiyor. Aslında hiçbir şey yazmasan 6 dakikaları yaz değil mi?
6 dakika demişken; blogda yayınladığım 6 dakikalarda yazılanları ben totomdan uyduruyorum, gerçek değil onlar. Geçen gün yayınladığım yazıya empati ve şefkat yüklü yorumlar aldım çok teşekkürler, harikasınız ama yaralı bir durum mevzubahis değil, sallıyorum ben o 6 dakikaları. Sallamayınca çıkmıyor. Samimiyetime olan alakanıza sonsuz teşekkürler, o ayrı ama 6 dakikaları ciddiye almayın bacım, bu paragrafın özeti bu.
En son ne zaman kendinizi sevdiniz? Damdan düştü biliyorum, bu da başka yazının girizgahı olsun, selam eder gözlerinizden öperim. Ha unutmadan Oğuz Atay - Tehlikeli Oyunlar kitabına başlamış bulunuyorum ve huzurlarınızda - allah gnia gani rahmet eylesin - bu Oğuz Atay denen adamı sevgi ve saygıyla anıyorum...
bloğun adını okuyunca, yemek bloğu sandım, bakındım bakındım çorba tarifi göremedim :)
YanıtlaSil