Bazı
sabahlar metroda uzun süre ayakta dikilmek zorunda kalırım. Bazı sabahlar
ayazda aktarma otobüsünü eklerim dakikalarca, sırtıma buzlar sürülür. Ama bugün
o sabahlardan biri değildi, şanslıydım.
Şanslı olduğumu düşünmek
için acele ettiğimi çok yakında anlayacaktım ama o an, o an için şanslıydım.
Metroda iki durak sonra
oturmuştum, kitabımı okumuş, hatta birkaç duraklık sürede kestirmiştim.
Şanslıydım, öyle ki, ofise götürecek aktarma otobüsüne son anda yetiştim ve
önümdeki çocuk üç durak sonra inince de oturabildim. Tıngır mıngır giderken,
bir anda bam diye bir ses ve sarsıldık.
Kaza.
Arabanın şoför koltuğunda
bir adam, yanında bir kadın, arkalarında bir ilkokul çocuğu. Kimse çocuğa
bakmadı bile, korkmuş gözleriyle yerinden kıpırdayamayan çocuğu sakin mi
sandılar anlamadım, karı koca bizim şoförün üzerine yürümeyi ağızlarından
köpükler saçarak bağırmayı tercih ettiler. Birkaç dakika yaygara yaptılar,
sonra adam kadını sakinleştirdi arabalarına bindiler. Bizim şoförün ne kadar
suçu vardı, bilemiyorum zira ters istikamete bakan koltuklardan birinde
oturuyordum, hadisenin bütününe hakim değilim. Fakat sorun şu ki, kimseye bir
şey olmamıştı, arabada da fazla bir çizik yoktu, yani bu kadar tepki verecek
bir durum yoktu bence. Aynı tepkileri ağız dolusu şehit güzellemelerine
veriyorlar mı acaba? Ya da haksızlıklara? Ya da gencecik ölümlere? Ya da belki
de veremedikleri için bir kazanın sorumlusundan çıkarıyorlar, arka koltukta
oturan çocuklarına bile bakmadan…
Diye düşündüm geçtim,
diyecektim ki, hemen önümde oturan kadın, “Allah belalarını versin ne
bağırdılar be! İnşallah gidip ilerde kaza yapıp geberirler” dedi. Elindeki
telefonda candy crush değil de savaş oyunu oynuyor sanırsın. Arkadaş bu nasıl
bir nefret söylemidir? Kulaklarıma inanamadım, ben yanlış duydum sandım ama doğruydu
duyduklarım, şaşkınlıktan açılmış kocaman bir çift gözle karşılaşınca anladım.
Biz o genç kızla dehşet içinde birbirimize bakarken bedduasını yapan kadın
oturduğu yerde biraz kımıldadı ve hiçbir şey olmamış gibi yeni bir level’a
geçti.
İstanbul’daki son
bombanın ardından, “neden hiç İzmir’de patlama olmuyor?” diye sorgulayan, “gavur
gavura rahat rahat yaşıyorlar mı?” diye de yorum yapan, yapabilen; bir
patlamanın ardından yakınlarını ve ölen insanlarımızı değil de, başkanlığı
düşünen, düşünebilen insanların varlığından haberdarken; bu kötücül hislerin,
davranışların gündelik hayatımızın yan koltuğunda, sağ şeridinde ortaya
çıkmasından dehşete düşmek de varsın bizim naifliğimiz olsun.
Hani diyorlar ya sevgi
bizi bir arada tutacak, yok birleştirecek filan… Çok affedersin bir tarafımla
gülüyorum, biz birkaç sıyrıkla atlatılan sıradan bir kazaya bile insanlık dışı
tepkiler veren garip bir millet olmuşuz, kötülük bizim normalimiz.
Katılıyorum. Ben de çoğunlukla şaşırıyorum; bu nasıl bi nefret. Nasıl bu kadar rahat bela okuyabiliyor insanlar..
YanıtlaSilEvet ne yazık ki...
YanıtlaSilYeliz tam olarak aynı şeyi düşünüyorum biliyor musun? Kötü olunduğu için kötü yönetiliyor, kötü olunduğu için kötü şeyler yaşanıyor bu ülkede hiç durmadan. Ve korkarım bu nefret, bu bencillik ve kendini herkesten/herşeyden üstün görme hastalığı hep varolacak bu topraklarda. İşin kötüsü azalmayan bir oranda.
YanıtlaSilBu kötülük varoldukça da koskoca evrende sıradan bir insan olduğunu farkedemeyecek, kibirinden asla kurtulamayacak, ne ölene üzülecek sadece insan olduğu için, ne yaşayanı sevebilecek. Ne acı. Gitgide bölünecek, kutuplaşacak, ayrışacak. Eğer şanslıysak kendi küçük dünyamızda, iyi insanlarla, vicdanlı çocuklar yetiştirmeye çalışarak yaşayıp gidicez biz de işte, yaşamanın aslında bu olmadığını bile bile.
Yine de şarkıda söylendiği gibi güneşe çevrilsin bu karanlık günler diyelim, umut iyi midir işkenceye mi uzatır bakalım:)
https://www.youtube.com/watch?v=cgJ4EjUzQaY (şarkının linkini paylaşayım dedim ama umarım link paylaşmam yanlış değildir, öyleyse özür dilerim)
Sevgiler