Geliyorum. Madem geldik, yerleştik (yok aslında henüz yerleşemedik), biraz tespit biraz gözlem az buçuk ortaya karışık geyik yapabiliriz :)
Belçikalılar yavaşlığa öyle alışmış ki, onlara göre garip olan biziz. Vizelerin çok yakında çıkacağına inandığım günlerden birinde işten Belçikalı bir arkadaşla sohbet ederken süreci anlattım, yakında burada olacaklarına inanıyorum dedim. Çok sevindi, "aa o zaman yeni yıldan önce burada olacaklar yani" dedi. Çocuğun üzerine yürümüşüm, "ne yeni yılı kardeşim 1-2 haftaya burada olmaları lazım sen ne diyorsun?!" Ama öyle işte bize göre kısa zaman 1-2 hafta onlara göre birkaç ay. Bunlar sıra beklemekten de erinmiyorlar. Bekliyorlar. Genetik kodlarının arasına bir sabır taşı sıkışmış ki o da bende hiç yok! Allahım kimlerin memleketine geldim?
Eve gelen tamirci de öyle. Dolabın raflarını kısa yapmış getirmiş, yarın düzeltip getirir misin diyorum, bön bön bakıyor, 4-5 haftaya ancak diyor. Şaka gibi :))
Tamirci deyince aklıma geldi, Belçika'nın işçi sınıfı memleketimizin tarihi ve turistik mekanlarına senden benden daha hakim. İnternetçisinden çamaşır makinacısına kadar hepsi gelmiş Türkiye'ye. Tamirci ingilizce bilmez ben fransızca bilmem ama adam, ben İlkerle telefonda konuşurken Türk olduğumu anladı. Belek dedi, Efes dedi, Bodrum dedi, tarzanca turizm muhabbeti yaptık. Tabii hemen, değil yurtdışına, memleketimin sahil beldelerine burnunu çıkaramayan memleketimin işçi sınıfını düşünüyorsun, burnunun direği sızlıyor.
Sınıflar arası uçurum yok ki, herkesin kazancı birbirine yakın.
Brüksel çok kozmopolit bir şehir. Muhtemelen benim tespitime muhtaç değil tabii ki, çoktan istatistikleri biliniyordur. Bizim komün görece daha izole ama burada bile yadırganmıyorsun. Bunun bir iyi tarafı herkes senin gibi yabancı. Kötü tarafı... henüz bilmiyorum, bu konuda tespitim gelince ... kısmını doldururum.
Belçikada pek evli insan yok. Herkes sevgilisiyle filan yaşıyor, çoluk çocuk var ama hükümet nikahı yok. Ha bu arada nikahı da mutlaka belediye başkanı kıyıyormuş. Eh nikah kıydıran az olunca kim bunlar diye merak ediyordur kanımca. Muhteremle nikah tazelesek de bir nikahımızı belediye başkanı mı kıysa? ben o on beş sene evvelin nikahından bir şey anlamadım. İmza atmaktan ziyade, düğünde göbek atmaya (Şeyma Subaşı'na düğünde tek başına eğlenmenin ne demek olduğunu bizim düğün VCDsi (DVD yoktu o vakitler) öğretmediyse ne olayım! ) motive olmuşsam demek ki... Bizim komşuların İdil'lerin nikahını bizim belediye başkanı kıymş mesela. Dedim ki, tanıyorsun madem, bir haber et, İlker'le Arca'yı havaalanında karşılasın, şehrin altın anahtarını mı verecek, kırmızı halı mı serecek, artık bir güzellik düşünsün, bu kadar kıyağı olsun.
İki dil var ya, anadili flamanca olan Belçikalıların İngilizceye, Almancaya hakimiyetleri daha fazla. Diğerleri sadece Franzsızca biliyor daha da başka dile dilleri dönmüyor. Bence diyorlar ki, dünyanın en zor dilini konuşuyoruz zaten başka dille uğraşamayız, siz bizimkini öğrenin de görelim! Biz de hem dilini bilmediğimiz ülkeye geldik, hem de iki (Almancayla üç) dilli, daha fenası iki dilin konuşulduğu şehre düştük iyi mi! Bari tek dil olsaydı, hadi ülkede tek dil olmadı bari bölgede tek dil seçeneği olsaydı. Şimdi işin yoksa Flamanca Fransızca öğren! İşimiz zor benden söylemesi.
Ben şahsen Flamanca öğrenip, belediyeye gidip, Flamanca konuşmak suretiyle Fransızca konuşmakta direnen memurları kıl etmekten yanayım. Resmi diliniz değil mi kardeşim benimle Flamanca konuşun allah allah, demek istiyorum şahsen. O zaman diretemezler. Brüksel'de ikisini de resmi dil kabul etmişsin neticede, konuşacaksın, peh.
Şaka bir yana hiç ters bir durumla karşılaşmadım şimdiye kadar. Gayet güzel anlaştım. Ama belki de bizim şirkette Belçikalıların Flamanlarından daha fazla olduğundan mıdır bilinmez, kendimi Flaman tarafına daha yakın hissetmekteyim.
Çalıştığım şirkette Belçikalı çok ama çoğunluk azınlıklardan oluşuyor. Japon şirketi olduğu için azınlıkların çoğu Japon, ikinci sırada biz Türkler varız. (Barış Manço? Neden olmasın? Yok bence RTE faktörü) Resmi dilimiz İngilizce ve aynı milletten olsak da yanımıza başka milletten bir arkadaş geldiğinde derhal sohbeti İngilizceye döndürüyoruz. Terbiyesizlik etmiyoruz.
Fakat anadili aynı olanlar baş başa sohbet ettiğinde bir anda her kafadan farklı bir dil çıkıyor. İspanyolca konuşanların (Arjantin, İspanya, Kolombiya benim bildiğim milletler ayrıca Fransızca anadili olanlar da kolaylıkla İspanyolca konuşuyor) yanı sıra Yunanlılar var. İşte onlar bir araya gelip Yunanca konuştu mu ben direkt çocukluğuma ışınlanıyorum.
Aramızda seksenli yıllarda, İzmir'de çocukluğunu yaşayanlar varsa hatırlayacaklardır, anteni Balçova'dan körfeze doğru çevirdin mi, televizyon Yunanistan'ın ET1 ve ET2 kanallarını cam gibi gösterirdi. Programlarını, reklamlarını izlerdik. Yunancayı sökmeme ramak kalmışken Türkiye'de özel kanallar türedi. Şimdi ne vakit of,steki yunanlılar aralarında sohbet etseler, ben ET1 ET2 günlerime dönüyorum, hey gidi komşi!
Mart ayında ilk defa İlker'le Belçika'ya geldiğimizde hava sıcaklığı 15 derece civarındaydı ve biz montla gezerken t-shirt'lü Belçikalılara gülmüştük. çok ayıp gülünür mü? Ama işte güneşten bıkmış, güneşi görünce gölgeye kaçanlardan olduğumuz için anlayamamıştık. Halbuki güneş ne büyük nimet. Günlerce yağmura maruz kalınca anlıyorsun.
Yağmur deyince bir tespitim daha geldi. Yağıyor yağdırıyor Mevlam amma velakin sokaklar çamur olmuyor, saatler süren sağanağın ardından Allah seni inandırsın yerler kupkuru! Allahın hikmeti! Ya da altyapının şahaneliği!
Türklerin imajı çok sağlam, şahsen ben henüz yıkamadım. Kanımca sebep dış görünümüm. Henüz daha beni Türk sanan tek kimseye rastlamadım, Türkler de dahil kimse benim Türk olduğuma inanmıyor. Gerçi alışkınıım ben. Zira sahil beldelerinin çarşılarında henüz ecnebi sarrafı olamamış esnaf, çocukken beni, ablamı ve annemi turist sanırdı. Babamı da "kenara çekilin kardeşim turistler geliyor" diye ötelerlerdi. Zavallı babamın "asıl Avrupalı benim" feryatları nafile bir çabadan öteye gitmezdi. Aslında doğru, annem Akhisar'ın yerlisi bir sarışın, babam bir tarafı Üsküp'e bir tarafı Yunanistan'a uzanan bir esmer Avrupalı insanı. Bizim de sarışınlığımız anamızdan, Avrupalılığımız babamızdan.
Bense kimsenin milletini tahmin edemiyorum. Pasaport kontrolünde benimle şahane bir Türkçeyle konuşan sakallı yağız polis memuruna bile, Türk müsünüz diye sordum, adam "belli olmuyor mu?" dedi. Yoo, bence belli olmuyor. Her sakallı, esmer Türkçe konuşan adam, Türk mü olacak canım? (Yalnız şimdi böyle yazınca evet yani Türk olacak ya ne olacak diyor insan:))
Ben yine aklıma geldikçe yazarım. Evde herkes uyudu. E kolay değil, geldikleri gibi IKEA'da aldık soluğu sonra eşyalar geldi, sonra Arca okula başladı...
Selam gözünüz aydın.Annenenizin Akhisarlı olduğunu öğrendim.Bende Akhisarlıyım. Benide yabancılara benzetirler.Ne tesadüf. Sevindim.Sevgiler
YanıtlaSilİşte sevdiğimiz özlediğimiz Günün Çorbası yazıları :)
YanıtlaSilMutluluğunuzun tamamlanmasına çok seviniyorum, herşey sizin ve aileniz için güzel olsun inşallah.
Eski Yeliz dönmüş. Yaşasın...Demek ki herşey yoluna giriyor. Yakında Arca'nın okul maceraları ve muhteremin neler yaptığını da duymak isteriz. Sevimsiz bir günde gene gülümsettin Yelizcim. Süpersin:)
YanıtlaSilVuslat
:))
YanıtlaSilBence işleri halledin Brugge'a gidin orda başka bir sevgili Belçika bulacaksınız! ben ondan sonra sevdim oo güzelmiş buralarda dedim.
YanıtlaSilBu ilk tespitler cok eglenceli Yeliz :) Ben de 7 yildir Avrupa'dayim (3,5 yili Norvec sonrasi Ingiltere) bir tane memleketimi dogru tahmin eden olmadi. Ispanyol dediler, Italyan dediler, Alman dediler ama Turk deyince aaa hic benzemiyorsun diyorlar :) Ki ben cok sarisin da degilim yani. Sanirim hep akillarda farkli bir Turk imaji var. Gerci Norvec ve Ingiltere'de Belcika'da ki kadar Turk yok tabi.
YanıtlaSilDil ogrenme kismini ben cok salladim Norvec'te cunku hepsi sahane Ingilizce konusuyordu, sonra tembelligimden (esiminde Ingiliz olmasi tabi etken) hadi Ingiltere'ye gidelim dedim de yirttim dil ogrenmekten :)