Banyo, her seferinde biraz daha eksilerek dahil olduğum, bana duyulan ihtiyaç azaldıkça üzüldüğüm merasim. Sürece, sadece öncesinde tırnak keserek, sonrasında saç kurutarak dahil oluyor, arada bir de yokluyorum artık. Bugün bir başkası daha ellerimden kayıp gitti: tırnak kesmek. Artık onu da kendi yapıyor. Muhtemelen çok önceden kendisinin yapabileceği bir şeydi ama ben öğretmeye, göstermeye, denemesine hiç çaba göstermemiştim.
Bizde tırnak olayının hassasiyeti var. Doğduğundan beri her zaman tırnaklarını ben kestim. Sonra dört yaş civarı kesemedim, çünkü tırnaklarını yemeye başlamıştı. Sonra bir gün tekrar kestim, o tekrar kesmeye başladığım günü gözyaşları içinde anlatmıştım, hala hatırlayanlarımız vardır. Bugün denemek istedi, makası eline verdim ve bitti. İşte böyle böyle "eyvah büyüyor" dediğim anlar birikiyor.
Geçen yıl ayakkabı bağlamayı öğretmek için ne çaba harcamıştım. Ayakkabı bağlamak çok zordur. Bence. Ben, çocuk Yeliz'in, öğrenmek için ne uğraştığını bizzat hatırlıyorum. Kendi başıma öğrendiğim için de benimki şahsına münhasır bir yöntem ve tabii herkeste tutmuyor. İlker desen, onunkiler her zaman çözülür, yani kendisi de bağlamayı tam bilmiyor.
Öğretmek için saatlerce youtube videosu izledim, en kolay yöntemleri Arca'ya izlettim, yok! Hadi dedik, zamanı değil, üzerinde durmadık. Ama artık ayaklar büyüdü, bu numarada cırt cırtlı ayakkabı bulmak zor. Botlar bağcıklı. Bu yer cücesi, spor ve yüzme derslerinin olduğu günlerde ki bu da haftanın yarısından fazla, hep spor ayakkabıyla gitmek istiyor. Neden? Botlarını bağlayamıyormuş. Aldım karşıma, bugün öğreneceksin dedim. Geçen yıl aklımda kalan en kolay yöntemle - ki ben buna tavşan kulağı yöntemi diyorum - işi tekrar ele aldım.
Öğrendiğine kanaat getirdiğimde, on defa üst üste doğru bağlayasıya kadar tekrar tekrar baştan sayarak bağlattırdım. Fonda Eye of Tiger çalar, Arca cücesi gözlerinden şimşekler çakarak öflerken, ben sayıyordum "sekiz... olmadı! Baştan başla biirr..." ve cüce isyan ediyordu, ve ben "no pain no gain!" diye haykırıyordum. Ve öğrendi. Hatta babasına da öğretti. Belki geçen yıl erkendi belki ben bu kadar kararı değildim bilmiyorum, bildiğim tek şey "büyüyor!"
Geçen hafta bisikletim çalındığında çok üzüldüm. Çok severek almış, çok keyifle kullanmıştım. Hani bazıları için arabalarının bir ruhu olur ve arkadaş gibi severler arabalarını. Ben de şimdiye kadar sahip olduğum tüm bisikletler gibi siyah turuncu Dahonumu da kendime yakın hissediyordum. Çalınma olayının akşamı, kafa binbeşyüz mutfağı sarsak hareketlerle toplamaya çalışırken, babasıyla ders çalıştıkları odadan çıktı yanıma geldi. "Kaç gündür bisiklet binelim deyip duruyordun," (doğru lastiklerini şişirmek için pompayı bulmuştum, bizim sokakta olsun bir tur atalım diye cüceyi daha önceki gün kafalamaya çalışmmıştım) "çok da seviyordun, çok üzüldün değil mi annem? Üzülme yenisini alırız sana olur mu?" dedi bir de sarıldı. "Büyüdün len!" dedim, büyüdün de ananı teselli ediyorsun!
Son zamanlar Arca sanki bir anda büyüdü. Belki içinde bulunduğumuz mücadelenin bir sonucu bu, belki de ayrı kaldığımız aylar onu olgunlaştırdı. Bilemiyorum. Bazı bazı, o dönem için beni suçladığını, içinde bir yerlerde onu bıraktığımı düşündüğünü hissediyorum. Defalarca konuşsak da, bana "senin suçun değildi, biliyorum" dese de, bunu hissetmekten kendimi alamıyorum. Belki de vicdan yapıyorum, kim bilir. Her bireyin olgunlaşma, büyüme eşikleri var, Arca'nınki de belki bu zamana denk gelmiştir. Kim bilir?
Hani bir gun sen bana demistin; annelik bitmeyen vicdan mihasebesi diye. Oyle be Yeliz. Tabiki seni suclamiyor v senin onu ne kadar cok sevdigini biliyor. Sen sahane bir annesin! Cok opuyorum seni ve o buyumus cocugu :)
YanıtlaSil