"N'abıyonuz? Ay oldu sesin soluğun çıkmıyor bacım, n'ettiniz?" diye soranlara gelsin: Yuvarlanıp gidiyoz.
Son yazımın üzerine üç dört tane yazı yazmış taslağa atmışım. Yazıp yazıp yayınlamamamın sebebi hiçbirini okuyanların beğenisine sunmaya layık görmediğimdendi. Ya da aslında şiddetle layık görüp olgunlaşmaları için demlendirmemdendi. Olsun, gün gelir okursunuz, günler çuvala mı girdi?
Eften püften püfürükten bir post yazacağımı daha şimdiden biliyorum, size de söyleyeyim, okumak zorunda değilsiniz. Dün Stuttgart'tan araba ile dönerken maillerime bakıyordum, içimden de ne vakittir bloga birkaç kelam yazamadım, ayıp lan diyordum. O vakit Serap'ın maili düştü, neredesin, diyordu. Ah nerede olacağım buradayım ama gel gör ki, feci yoğunum. Bak şimdi İlker ve Arca bir maç izlemeye daldılar da, attım kendimi klavyenin başına.
Annemler bizdeydi, Arca'nın doğumgününe denk getirdiler bizim oğlanın keyfi yerine geldi.
Ben Fransızca kursuna başladım. Telaffuzum öyle kötü ki, bazı akşamlar eğlenmek için beni Fransızca konuşturuyorlar. Kurs kalabalık, önümüzdeki kurlarda inşallah elenecek de sakin bir sınıfta kursa devam edeceğim, tabii elenenlerden biri olmazsam. Kursa gidenlere işten fazla izin veriyorlar, hiç konuşamazsam bile en azından iznim olur ;)
İlker Flamanca kursuna başladı. Şu anda zaten Flaman kanalında Juventus maçı izliyorlar. Flamanca dediğin, İngilizce Almanca kırması bir dil, yiyorsa gelin Fransızca öğrenin! Peh!
Arca'nın Flamanca özel dersleri devam. Dil ilerliyor kanımca. Zira öğretmeninden sınıfta arkadaşlarıyla çok konuştuğuna dair şikayet aldık. Ki hayatımda aldığım en iyi şikayetti diyebilirim.
Şimdi o ikisi Flamanca öğrenirken sen ne demeye Fransızca öğreniyorsun diye bir soru akıllara gelebilir, normal, çünkü benim de aklıma geliyor. Hayır yani ofisin büyük kısmı müdürün filan da Flaman, öğrenmen de kolay yani... Şeytan dürttü galiba! Yok ya, aslında biraz Arca'nın okul arkadaşlarının velilerinin Fransızca konuşması, biraz okulda Fransızcaya başlamaları (benden hızlı öğreniyor, kim kime yardımcı olacak?) biraz da dilin güzelliği... Güzel dil allah için, şiir gibi...
Benim işler çok yoğun. Hafta başı karayoluyla Stuttgart'a gittik, ertesi gün toplantı yapıp döndük. Büyük yorgunluk. Hala şu sınırların olmaması olayı bana bir garip geliyor. Hop Belçika'dasın, Lüksemburg'tasın, hop Almanya'da... Her bir sınır komşusuyla kavgalı, hemen her ülkeden vizeli bir memleketin olunca garip hissetmen normal.
Yıllık olağan sinüzitimi oldum, tüm önlemler alındı: Sinus rinse ile sümük yüzdürmece, papatya çayı/buğusu, okyanus suyu teneffüs etmece, ilaç vs... Antibiyotikten bu yıl da yırtarsam, kronik sinüzit teşhisi koyup ameliyat tavsiye eden o doktor gitsin diplomasını yaksın.
Bugün galiba hayatımda ilk defa Kadınlar Günü hediyesi aldım. Ofisten arkadaşımız Dries hepimize çikolata dağıttı. Ne güzel lan, bayıldım! Bütün hediye çikolataları Arca'ya getiririm, bugün kendim yedim! Benim emeğim, benim emekçi kadınlar günüm, benim hakkım!
Kadınlar demişken... Dün Stuttgart'tan dönerken laf Türkiye'deki Kadın kıyımından açıldı, ben yine coştum, yumuşak karnım duramıyorum. Flaman müdürümüze kadının namus adı altında öldürülmesi çok acayip geldi tabii, devletin buna çanak tutması daha da acayip ve hatta o canilerle aynı düşüncede olan kadınların olması daha daha acayip geldi...
Bir acayip memleketin kadınlarıyız işte...
Emekçi Kadınlar günümüzü kutlarken, Hülya Avşar denen o manasız kadına sabredip aşağıdaki veciz cümleyi telaffuz eden Mehmet Aslantuğ'a da saygılar selamlar...
"kadın evinde, üretimden çekilip, bütün istikbalini bir adamın vicdanına, aşkına, samimiyetine, günün sonunda bir gün aklının karışmasına, yanılgılarına bırakmamalı"
Ya çok sevdiğim Mehmet Aslantuğ'un "ben bu cümleyi söyledim ama acaba sen anladın mı? " bakışına ne demeli..
YanıtlaSilDöndün nihayet. Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun.
YanıtlaSilBenim de güzel bir haberim var. Sanırım aşık oldum. :)
Bu yaştan sonra bunları hissedemeyeceğimi düşünüyormuşum sanırım. :))
Ne alaka ama işte sana söylemeden duramadım canım arkadaşım. :)
Belcika'ya tasindigimizda hem Fransizca hem Hollandaca kursuna baslamistim ve Fransizca'yi Hollandacaya gore acik ara kolay bulmustum. O yuzden merak etme kisa surede cok guzel ilerleyeceksindir Fransizcada. Fiil cekimlerini ezberledikten sonra ogrenmesi cok kolay bir dil. Sonra gelsin Fransizca sarkilari soyleyerek etraftakilerin basini sisirmece durumlari :D
YanıtlaSilBirilerinin Hollandaca konustugunu duyunca Ingilizce ve Almancadan tanidik kelimeler duyunca tamam ya ben cozdum bu dili hissi geliyor ama isin icine girince gramer kurallari, ana cumle ve yan cumle yapilari, tanimliklar vs vs... ozellikle konusurken baslarda cok zorluyor. Diyalektlerden hic bahsetmiyorum bile.
Ama zor ya da kolay dil ogrenmek cok cok keyifli bir sey. Ailede her iki dili ogrenen birilerinin olmasi da oyle. Telaffuz konusunda belli bir yastan sonra ne yazik ki cocuklar kadar basarili olunamiyor, hangi dil soz konusu olursa olsun. Arca bu dilleri ana dili gibi telaffuz edecektir, arada anne o o sekilde soylenmez de diyebilir ;)
Fransizca dedin, gel de bunu ogren ogren dedin ya bende ipler koptu.:))
YanıtlaSil11 yildir Belcika'dayim hala dogru telafuz edemiyorum:))
O yuzden telafuza cok ta takilma derim. Bol bol kelime ogren. Gerisi corap sokugu gibi gelecektir.
O sözler çok hoşumuza gidiyor ama feminist bir arkadaşımın dikkatiyle o programın o kısmını ek bilgilerle izleyince kalbime şüpheler girmedi değil:( geçmiş de Mehmet Aslantuğ'un eşine şiddet uyguladığı iddia edilmiş ve Arzum Onan'ın iş hayatından çekilmesi falan, Hülya Avşar'ın o şekilde girişle soruları sormasında bir entrika varmış gibi geldi. Ve hatta o soruları sorarken Mehmet Aslantuğ'un yüzündeki bir ifadeyi bir arkadaş anlık görüntüyle belirlemişti ki, bendeki şüphe derinleşti. Bu ülkede yaşanan kadına yönelik şiddet karşısında artık hiç bir erkeğe güvenemez olduğum için bu derece düzgün, janti bir adamın içinde de bir canavar varsa hiç şaşmam ve içimdeki şüphelerle söylediklerine kalbim mutlu olamıyor....
YanıtlaSil