Bu sabah kocaman peynirli bir tostu tıkınıp kahvemi her zamanki gibi balkonda içmeye meylettim. O da ne? Sonbahar gelmiş, estiriyor. Gerisin geri içeri kaçtım. Biraz kitaba daldım. Sybil. Her kadının içinden başka kimlikler doğduğunu düşündüğüm çok oldu. Her dönemecimizde yeni bir kadın oluyoruz. Kadının erkekten en büyük farkı bu bence. Kendi kimliğini bile üretme. Sybil özel. Kitabı daha bitirmedim ama kişilik bölünmesi, bir tür rahatsızlık olabilir, mutlaka tıpta bir tanımı vardır ve Sybil vakası elbette çok uç bir örnek. Lakin bence hemen her kadında az ya da çok kişilik bölünmesi var.
Ya siz bana bakmayın, ben Tutunamayanlar'ı okurken de kendime bir Olric edinmiştim, olur öyle, sonra geçer...
Bugün günübirlik Amsterdam teklifini reddettiysem sebebi hep işler, güçler... Kuru temizleme mesela. İlk kuru temizleme tecrübesi ağır bir maddi külfetin yanı sıra Fransızca çalışmam gerektiği gerçeğini de yüzüme tokat gibi vurdu. İlk kuru iyi bir notla geçmiş olabilirim, lakin dil dediğin nankör meret, tekrar etmezsen çöp! (yarınki planım belli oldu:P)
Bu memlekette organize olacaksın, planlı yaşayacaksın yoksa götünün üstüne oturur kalırsın. Pazar günü dükkan, market alışverişi yok! Cumartesi gittin gittin, yoksa hafta içi, o da hani işten erken çıkabilirsen. Spor salonu, çok affedersin 16:00'dan sonra yok! Gittin gittin, gidemedin, artık parka bi' zahmet.
Ben de tabii ışınlandım. Gym buddy İdil'i ellemedim bu defa, malum zaman dar. Koştum, karın hareketleri çalıştım... Çalışırken aklıma geldi, bunları evde de yapabilirim? Yaptığım da oldu hani. Ama öyle değil işte, evde yaydıkça yayıyorsun. Orada sağında solunda taş ablaları görüp gaza geliyorsun, gitmişsin oraya kadar, (evden 750 m) amacın var, yap sporunu çık. Öyle işte... Sonra çıktım geldim eve, gelirken elma yedim.
Bu dönüşüm (artık neye dönüyorsam) bende feci bir meyve iştahı yarattı. Allah hayra çıkarsın. Çünkü ben meyve yemem. Asla. Aileyle çocuklukla alakası yok. Nitekim ablam elmayı sapına kadar (çekirdekleri dahil) portakalı kabuğu da dahil yer. Annem her akşam elma, portakal dilimler, ders çalışırken getirirdi önümüze. Babam desen yemekten sonra ağzı tatlansın diye illa ki meyve yer. Kocam bayılır, oğlum ondan çılgın. Ben? Ben yemem:))) Ama yiyene de özenirim. Meyve saati yapanlara, ofise meyve getirip de kütür kütür götürenlere... Ben? Ben getirdiğim 100 gr ananas paketini ofisteki buzdolabında unuttum, son kullanma tarihi geçti. Atmasaydım, ifşayı yiyecektim. Öyle işte... Dünyanın sonu mu geliyor ne?
Az önce İlker'le konuştum. Teknenin motoru bozulmuş. Detaylara girmeyeceğim, muhterem için korkunç bir olay, çok üzgün, çok kızgın, dolayısı ile benim de bütün yaşam enerjim bir saniyede söndü gitti. İki damla gözyaşı bile döktüm.
Sonra mutfağa girdim. Öğlen marketten aldığım sandal ağacı tütsüsü ilişti gözüme, çocuk gibi sevinmiştim. Tütsülere merak saldığımız üniversite yıllarında, Aznavur Pasajından alıp denediğimiz onlarcası arasından, İlker'in de benim de en çok sevdiğimiz tütsü sandal ağacı olmuştu. O gün bugündür, tütsü yakacaksam sandal ağacı.
Paketten bir tütsü çubuğu çektim, yaktım, tütsülüğe taktım. Yoga yapacağım bir zamana saklamıştım güya, yok dedim, zamanı şimdi. Şimdi, burada yazı yazarken, ve çok özlediğim canım kocamı bana hatırlatacak bir başka şeye (t-shirtlerini giyiyorum iyice manyağa bağladım) ihtiyaç duymuşken... Ve biliyor musun, iyi geldi. Çünkü kokuların bizi anılara ışınlamak gibi bir büyüsü var.
Not: Bu fotoğrafı facebook'tan buldum. İlker, ben ve benim sınıftan 6 erkek (hepsi İlker'in arkadaşıydı) bu fotoğraftayız, fakülte binasının orta avlusu. Sigara içenlerin mekanı. Kırptım oğlanları fotoğraftan, muhteremle gençliğimizi koydum, hey gidi...
Avrupalının düzenli yaşamı hoşuma gider. Eşim İstanbul'dan ilk geldiğinde İzmir' de pazar günü tüp ve su alamıyor olmamıza şaşırmıştı. Gerçi aradan geçen yıllarda durum eskisi kadar katı değil, açık yer bulunabiliyor. Ama hala yaz cumartesileri nöbetçi eczana uygulaması var. En son bizim sucuda artık eskisi gibi pazarları kapalıyız dedi. Planlar cumartesiden artık. ben alışığım çocukluktan, eşim de çok yabancı değil.
YanıtlaSilEvet ya doğru! Eskiden İzmir'de pazar günleri her yer kapalı olurdu. Bir şey diyeyim mi? Bu AVMler hayatımıza girdiğinden beri pazar tüketimi çoğaldı. Yoksa Hatay'da, Güzelyalı'da pazar günleri dükkan açan olmazdı. Şimdi neredeyse 7/24. Çalışanlarına da günah.
YanıtlaSilya benim eşim de iş için şehir dışını çıktığında ben de onun kıyafetlerini giyiyorum işe gelirken :)
YanıtlaSil