Az önce İlker bolonez sos hazırlarken ben de Çarşamba günü yapılacak ara sınavına çalışıyordum ve bu "Yeliz'in Fransızcası iğrenç!" gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarptı!
İlker'e de söyledim, "bence bu Fransız dil bilimcileri bir araya gelmişler ve şöyle demişler";
"öyle bir dil yapalım ki, kurallarıyla telaffuzuyla öyle zorlaştıralım ki bu dili, kimseler öğrenemesin. Ama öyle de güzel yapalım ki şerefsizi, öğrenemedikçe öğrenmek için yanıp tutuşsunlar, öğrendiklerini sandıklarında da öğrenemediklerini yüzlerine vuralım, sarsılsınlar."
Ve başarmışlar. Böyle göt bir dil affedersin. ("e madem beceremiyorsun ne diye kendine işkence ediyorsun? bırak gitsin" diye düşünenler için bahanem de sitemimin içinde, "dil göt möt ama dil güzel, dil şiir")
Kurs dönüşü bir akşam, saç baş dağılmış |
Sınıfta dört Türk'üz. İlk haftalardan beri Ceren ile çok tatlı sohbetlerimiz oldu. Dönüşte Vanderkindere'ye kadar birlikte seyahat ediyoruz. Derslere pek iştirak etmeyen bir adam var bir de sonradan gelen Aslı. Çok ilginçtir, daha isimlerini ya da Türk olduklarını söylemeden Türk olduklarını anlayabildim. Hani geçer akçe mi bilmem ama en azından her sosyoekonomik sınıftan Türk'ü dünyanın her yerinde tanıyabilme gibi bir yeteneğim var. Ve Türk olduğumun asla anlaşılmadığı bir insan olma özelliğim. En son Arca'nın yeni sınıf öğretmeni, kendisine evde hangi dili konuştuklarını sormuş. "Türkçe" demiş bizimki. Öğretmen şaşırmış, "annen Türk mü? Hiç benzemiyor". Eyvallah bacım, ne ilksin, ne son olacaksın.
Geçen hafta derste Aslı ile yan yana düştük. Benim gibi (ama benden 16 yıl kadar sonra) İTÜ makina mezunu. Bir de üstüne İşletme çift ana dal yapmış, sonra gelmiş burada master yapmaya başlamış. Zehir gibi kız maşallah. İçimden dedim ki, ne başarı ama!
Sonra benden bahsettik. Buraya geliş sürecimi anlattım, vay dedi, büyük başarı. Hadi ya, öyle mi?
Sonra düşündüm, "başarı" dediğin şey nasıl da fırıldak bir kavram. Fırıldak demeyelim de, değişken diyelim. Kişiden kişiye, dönemden döneme değişkenlik gösteren bir şey. Kendimi Aslı yerine koyup, onun yaşındaki Yeliz'i düşündüm. İTÜ makina acayip zor bir okuldu, çift anadal yapmayı bırak, bitirebilene aşk olsun. Aslı ise benim bu yaşta buralara gelip çalışabilmemi başarı diye tanımlıyordu.
Bundan bir beş sene evvel, gece mesaiye kalmak, üzerine çok iş almak, multi-tasking olabilmek başarıydı.
Bugün başarı = iyi uyumak.
Yok dötümden sallamıyorum, bir pazar trend araştırması bu. Bir projemiz için çalıştığımız tasarım firmasının yaptığı Avrupa genelindeki pazar trend araştırması sonucu. Her şey gibi kavramların anlamları da değişiyor. Başarı gibi. Başarı düne kadar, deli gibi çalışmaktı, bugün iyi organize olmak, işleri iyi yönetmek ve kendine hem bedensel, hem ruhsal olarak iyi bakmak anlamına geliyor. O yüzden iyi uyumak, uykunu almak başarıdan sayılıyor.
Ve başka bir çağın gereği: görünür olmak. Yani yoganı yapıp, temiz beslenip spora gidip bilmem kaç adım yürüyecek ve bunu da rapor edeceksin cümle aleme. Neden? Çünkü devir kendinin tanıtımını yapma devri (promote yourself!). (Bkz. 21 günde dönüşüyorum hashtag)
Ne yaparsak yapalım, paylaşma ihtiyacı hissediyoruz. Kendimizin tanıtımını yapmak her şeyden öncelikli. Çünkü böylece alkışlanıyoruz, onaylanıyoruz ve daha fazla motive oluyoruz. "Bildiklerimi başkaları da öğrensin" kısmının payı öyle telaffuz edildiği kadar değil, kimseyi daha doğrusu kendimizi kandırmayalım. Ruhumuzu ve bedenimizi sağlıklı tutmayı bir başarı olarak görüyoruz ve bu başarımızı kitlelere anons etmekten kendimizi alamıyoruz.
Olsun. Amaç ne olursa olsun, yine de birilerine ilham olabiliyorsak ne mutlu...
"Başarı düne kadar, deli gibi çalışmaktı, bugün iyi organize olmak, işleri iyi yönetmek ve kendine hem bedensel, hem ruhsal olarak iyi bakmak anlamına geliyor. O yüzden iyi uyumak, uykunu almak başarıdan sayılıyor." cok dogru! hem de acayip dogru. hani seninle izmirde bir aksam konusmustuk yeliz. Onemli olan kisa sureli cok calismak degil diye. Millet de sozumuze eldi bak! yeliz bir seirket kuraydik su fikirlerle koseyi donmustuk ha! promote yourself :)
YanıtlaSilAh Gülçin o sohbetimizi hiç unutmuyorum hatta sunumu dinlerken bile aklıma geldi, biz bunu dediydik, dedim :))
SilHerkese merhaba ben blog dünyasında çok yeniyim sayfamı ziyaret edip takipçim olursanız çok mutlu olurum...herkese kucak dolusu sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum...
YanıtlaSilhttps://duvartakvimi.blogspot.com
Yazı çok hoşuma gitti :) Saklayacağım.
YanıtlaSilBaşarı, ingilizce ile gayet güzel işini görebilecekken, fransızca öğrenmek için kursa başlamaktır Yeliz'cim :)
YanıtlaSilbiz ona delilik diyoruz hahhahaha:)))
SilHaklısın :)
YanıtlaSil:)
SilOğlumu şimdi daha iyi anlıyorum. 10 yıldır Fransızca eğitim alıp, ingilizceyi bülbül gibi konuşurken Fransızca konuştuğuna şahit bile olamayışım boşuna değilmiş. Üstelik seni ana dili ingilizce olan okula alalım dediğimde ben fransızcayı seviyorum cevabını vermesini şimdi daha iyi anlıyorum. Konuşulmayan ama vazgeçilemeyen dilmiş meğerse.
YanıtlaSilsüper! Gerçekten öyle. Çocuk haklı! Dil muhteşem ama işte Fransızca :))
Sil