Bugün Melike'yle The Hague diye bir şehre gittik. Hollanda'nın aristokrat bir şehri miymiş ne? Bana hepsi benzer geliyor ama tatlı bir yerdi. Dötümüz donmasa deniz kıyısına da gidecektik de, yemedi, merkezde kaldık.
Aristokrasi derken abartmıyorum ha, bir bit pazarı var, biz, müşterilerin ve satıcıların arasında dilenci kılıklı kaldık.
Biraz etrafı gezdik, dükkanlar çıktı, girdik çıktık. Artık dönmeye yakın karşımıza peynirci çıktı. Hollanda'ya gelmişsin, peynir almadan dönülür mü?
Dönmedik tabii ki. Girdik peynirciye. Ben aşağıdaki fotoğrafı çekerken Melike small talk başlatmış bile. Bak bu da yetenek, ki bende yok. Burada bıkbık yazdığıma bakmayın sözlü iletişimde sınıfta kalırım. Girdiğimde Melike birkaç peynirin tadına bakmıştı, dükkandaki eleman birkaç soruyu yanıtlamış, "keyfinize bakın, bir sorunuz olursa ötedeyim" şeklinde dostane bir tavırla bizi peynirlerle baş başa bırakmıştı.
Birer ikişer peynirlerin tadına bakarken elemandan bir ses geldi. Evet yanlış duymuyordum, şarkı söylüyordu. Abicim sen ne ayaksın? (Biz buna kısaca "what foot are you?" diyoruz.) Hani arkamı dönsem, dans ettiğinden emin olduğum bir tonlamayla şakıyor adam. Peki.
Melike birkaç soru sordu, benim sormama gerek yoktu, aromasına dibim düşen o pahalı peynirden alacaktım. Tek başıma bitiremezsem de n'apalım vakumlar İzmir'e götürürdüm.
Kasadaki eleman, yüklüce peynir almış olan müşterilerine "Avustralya'ya götürürken peynirlerinizi, torbada hediye edersiniz" diyerek, poşetlere koyuyordu peynirleri.
Kasada ödeme yaparken, sordum, şarapla da iyi gider sanki, ne dersiniz? Beyaz tavsiye etti, kırmızı yakışmazmış, az biraz tatlımsı olsun. Alsace olur, tatlıysa şahane olur. Bunu söylerken gözlerinin içi gülüyordu. Ben neden bir pazar günü çalışıyorum, sıçarım böyle işe demiyordu, peynirden zerre anlamayan şahsıma itina ve sabırla anlatıyordu. Ve evet gözlerinin içi gülüyordu.
Cümlemize samimiyetle sevgisini katacağı işler nasip eyle yarabbi.... şeklinde arabesk bağlamamızı yaptıysak artık pazar gününü de pazartesiye bağlayabiliriz. Sevgiyle efenim... Çünkü ne demişler? Sevgiyle her şey mümkün.
Keşke :)
YanıtlaSil:)
SilOlsun varsın bizi yazılı iletişim ilgilendiriyor, o çok başarılı. Yalnız şu pazardan fotolar olsaydı dadına doyulmazdı yazının, pek merak ettim kasabada yaşayanları.
YanıtlaSilben de hayıflandım çekmediğime. Genel olarak yaşlı, janti tiplerdi. Biraz da çekindim fotoğraf çekmeye.
SilSon paragraf, okumaya en ihtiyaç duyduğum şeydi bugün galiba, iyi geldi, sağolasın...
YanıtlaSilsevgiyle :)
SilHollanda’da çoğu insanda görüyorum ben bunu. Sanırım çalışsalar da tadında bırakmayı bildikleri için, iş zamanı da işin hakkını vermeye gayret ediyorlar. Bize oyun ablaları geliyor mesela, gencecik kızlar. 2-3 saat kalıyorlar ve tek bir kere dahi telefonu eline almıyorlar. Ben yapamazdım sanırım
YanıtlaSilKatılıyorum. uzun çalışma saatlerimizi, uzun öğle yemekleri kahve molaları ve internet sörfleri ile geçirmek gibi alışkanlıklarımız varmış Türkiyede. Burada daha az çalışıldığı için daha fazla işine yoğunlaşabiliyorsun.
SilHollanda'da peynirciler surekli turistlerle muhatap olduklari icin sanirim insanlarla cok rahat ve guzel bir iletisim kurabiliyorlar, o yuzden baska biri de olabilir ama sanki bahsettigin eleman bir defasinda bizim de denk geldigimiz kisiymis gibi hissettim nedense. :) Hollandaca konustugumuzu duyunca, hep orada yasadigimizi varsaymis, Belcika'dan yeni tasindigimizi ogrenince de yine neseyle, civil civil muhabbet etmis, favori peynirlerimden biri olan koyun-keci karisik extra old peynirin; bir kazanin digerinin icine dokulmesiyle tesadufen kesfedildigine dair cok buyuk ihtimal gercek olmayan bir hikaye anlatmis ve yine guler yuzle ayrilmamizi saglamisti. Isini seven insanlar ne guzel :)
YanıtlaSilYasemen :) sana ne zamandır yazmayı, hayırlı olsun demeyi düşünüyordum. Yeni eviniz, yeni hayatınız huzur keyif getirsin. Ben de Hollanda'yı çok seviyorum. Neden bilmem bir kuzey ülkesine göre sıcak bir ülke. Ve bence aynı peynirci olabilir. eşsiz bir coşkusu vardı, ne güzeldi :)
SilO nasıl bir peynirci kulesi öylee:-) Son dua çok doğru, mutsuz çalışıyorsak geriye kalan zamanda mutlu olmak zor...
YanıtlaSilHollandada genelde oyle Yeliz. Terfi etmeye calismazlar, islerini duzngun yaoarlar, vaktinde kapatip evlerine giderler. Ay ama bana bir sure sonra basmisti o monotonluk. Ne yalan soyleyeyim ben UK calismasini seviyorum. Enerji var enerji. Orada enerji yok :)
YanıtlaSil