Saksıdaki domateslere epeydir biriktirdiğim filtre kahve posalarını vermek üzere terasa çıktığımda, yağmur başladı.
İnce ince , usul usul, sindire sindire...
Yılın sekiz ayı mütemadiyen güneş gören memleketten gelme bir insana göre yağmura, bana çocukluğumun kırk ikindi yağışlarını hatırlatan bu bahar yağmurlarına ziyadesiyle düşkünüm..
Tazelenmiş hissediyorum ve nefes alıyorum. Bence bitkiler de aynı hissiyatı paylaşıyor:) bugün saksıda iyice palazlanan domates fidemi bostana dikme zamanını tam da yağışın öncesine denk getirdim. Üstüne de bu yağmur, o kökleri saksıdan fışkırasıya büyüyen fideye ilaç gibi gelmiştir. Umarım.
Bostanda eşelenmek, günün en sevdiğim aktivitesi... umumiyetle yalnız oluyorum, diğer bostanların sahibi komşulara denk gelirsem de ne ala... kırık dökük fransızca ingilizce karışık sohbet ediyoruz. “Senin çilekler pek güzel..” “aman efendim senin domateslerin kabakların yanında lafı mı olur?” Minvalinde sohbetler dönüyor.
Yalnız oldum mu, daha da güzel. Her gün yeni bir gelişmeyle karşılaşmak, tek tek dokunmak, çapaladıkça toprağı, çıkan kokuyla mest olmak... toprakla bir olmak...
Bostandan ayrıldım mı hemen eve girmiyorum. Tam da bizim eve bakan ağaçların altındaki banka oturuyorum bir süre. İyi geliyor. Gerçi bugün yağmur ufaktan çiselemeye başlayınca
erkenden topukladım.
Yağmur... evet bana iyi geliyor. Serin mis...
Sonunda İstanbul’da da yağmur yağıyor bugün. Bana da çok iyi geldi. Bütün yaz serin ve yağmurlu geçse şikayetim olmaz. En azından yazları bir kuzey ülkesine göçmeyi, İngiltere’de falan yaşamayı o kadar istiyorum ki. Işın
YanıtlaSilEskiden yaz aylarında yapmur kabul edilemezdi ama artık yaşlanıyorum ve ufak bir serinlik müthiş bir huzu veriyor
Sil