Geldik neler yapıyorum, neler okuyorum neler izliyorum serimizin eylül ekim sonbahar temalı dokunuşlarına…
Neler yapıyorum?
Deli manyak gibi çalışmayı saymasak bile epey bir şey yapıyorum. Deli manyak çalışmaktan kastım şu, kendimi kaybediyorum. Bir konudan öbürüne, bir sunumdan diğerine bir toplantıdan diğerine atlama hızım ışık hızını geçti. Öyle ki, günler bir kuaför randevusu alamadan geçiyor. Basit saçma bir birkaç dakikalık kuaför randevusu alamıyorum, unutuyorum, hatırladığımda mümkün olmuyor filan. Baktım Belçika halkı İkiçeşmelik pavyon konseptine maruz kalacak, temiz naif görselliklerini piç etmeyeyim dedim, cumartesi markete giderken kuaförün önünde durdum da haftaya randevu aldım. Façayı düzelteceğim.
Önceki hafta müthiş hastaydım. Hastaydım derken eski usül grip covid bile değil ama işte süründürdü. Epeydir ilk defa 3 gün üst üste evden çalıştım. Tam kuyruğu doğrulttum, İtalyaya taşınacak arkadaşlarımız bizde iki gece kalmaya geldiler, iki çocuk yaşlar bir buçuk ve sekiz. Evet o haftasonu “yaşlandığını nasıl anlarsın” postu olurdu ama uzatmayacağım, sadece günün ortasında bir yerlerde Arca’ya sarılıp “evladım büyüdüğüne çok şükrediyorum” dediğimi söylesem kafi, düşün yani ergene şükretmek!
Hiç dinlenemeden, haftaya daldım. Dalmak ne kelime.
Pazartesi iş üstüne Flamanca kursu akşam 22’de eve varış
Salı sabah dokuzda Parise varış, hınca hınç dolu bir fuar alanı gezme akşam dokuzda eve dönüş
Çarşamba allah için evden çalışma akşam kurs yine ancak onda dinlenebilme
Perşembe haftanın hala bitmemiş olmasına sövme
Cuma haftayı yine mesai ile bitirme
Haftasonu yetmedi. Pazartesi benzer bir maraton yine kapıda.
Bakalım bünye ne kadara dayanacak…
Neler izliyorum?
Ofiste, Magali bir gün Pawel’a “seni bir dizide gördüm aynı sen!” Diyordu, ayaküstü sohbetlerin birinde, tam tuvalete girecekken duydum. Konu çişimi tutmaya değecek kadar ilginçti. Hadi canım filan derken Manifest’in başrolündeki adamın fotoğrafını gösterdi aha da Pawel! Kardeş olsalar bu kadar benzer. Ama tabii Magalinin bu diziyi izlemesinin tek sebebi bu değildi, çok beğenmişti, ilginç bir konusu vardı. Yani işte “şiddetle tavsiye”. Biz de bu vesile ile başladık bizim Pawel’ın dizisine. Harbiden ilginç. Netflix’te Türkçesi var mı acep, zira biz burada İngilizce izlemek zorunda kalıyoruz.
Arada derede Virgin River son sezonunu bitirdik. Manzaralar, hayatın yavaşça aktığı bir kasaba, birlik ve beraberlik ve de sonsuz anlayışla çözülen nice sorunlar, şirinler köyü gibi, izle gevşe…
Ursula kitaplarını bitirmeyi müteakip kızlarla bir araya gelmeye devam edelim, covid yıllarındaki gibi zoomdan toplanalım sohbet edelim, ayda bir, birbirimize iyi gelmeye devam edelim kararı aldıydık. Kızlarla buluşmadan evvel, “hoşbeş etmeyelim de bir konu bir materyal üzerinden konuşalım” deyince birlikte film izleyip, tartışmaya karar verdik. Petite maman … filmimiz bu. Çok tavsiye ederim. Zeytin Ağacı dizisinin rafine ve saf versiyonu. Seninle başlamadı demenin en sade hali. Bayıldım. Hani anamızın bu yaşımızda olduğu halleri bizler hatırlıyor, biliyoruz ya, inin bakalım sekiz yaşınıza, ananızın da sekiz olduğunu düşünün, o halini bilmeniz mümkün değil ya, ya mümkün olsa idi? İşte film bunu anlatıyor. Ve çok inceden bir yere dokunuyor. Çok çok sevdim.
Neler okuyorum?
İşteki müthiş yoğunluktan arta kalan zamanlarda okudum; “Yürümek”
Sevgi Soysal’ın kıymeti başka. İlk defa kitap kulübünde Tante Rosa ile başlayan tanışlığımız bu yıl “Yenişehir’de bir öğle vakti” ile pekişti, öyle ki bir başka kitabına hemen dalıverdim. Çok sevdim “Yürümek” de çok ayrı bir yer etti bende ama bir “Yenişehir’de bir öğle vakti” diyemeyeceğim. Yine de… Çok keyif verdi, çok iyi bir arkadaş oldu bana.
Şimdi ne okusam acaba? Aklımda “Güzellik bir yaradır” var. Bakalım. Siz neler okuyorsunuz?
Güzellik Bir Yaradır'ı çok beğendim ve seveceğine eminim.
YanıtlaSilNeşenin Gücü adlı kitaba başladım çok yeni. Dizi falan izleyemiyorum bu ara.
Sevgiler,
Ahu