Belçika’da sandıkların açıldığı ilk günün sabahı soluğu sandık başında aldık. Yalnız değilmişiz, bir buçuk saat sırada bekledik. Seçime katıldığım sandıklarda seçtiğim partinin kazanmasına o kadar alışkınım ki -malum izmirlilik- azınlıkta olduğunu bilmek garip bir histi. Olsun. Biz görevimizi yaptık.
Yurtdışından oy atmanın yanlış olduğunu düşünüyordum, sandıktan çıkacak sonuçtan bağımsız olarak, yaşamadığın ülkenin yönetimi hakkında niye söz sahibi olalım ki diyordum, muhterem mevzuya bakışımı değiştirdi, evet yerel yönetimde elbet söz sahibi olmayacaktın ama ülke yönetimi, senin de yaşadığın ülke de dahil olmak üzere diğer ülke politikalarını da etkiliyorsa, söz hakkın olmalıydı. Bizim buraların seçmeni de dik dur eğilmeci malum, bu dış politika bilincine sıkı sıkıya bağlıysa demek, ben bilememişim. Neyse verdik bakalım oyumuzu, yüzdeyi azaltabilirsek ne ala.
Sonra bastık Antwerp’e gittik. Cumartesileri şahane pazarı olur Antwerp’in, yerlisi hele gün de güneşliyse bugün gibi, ayçiçekleri gibi güneşe verirler yüzlerini, ellerinde şampanyaları önlerinde istiridyeleri sabahın onu demezler, keyfederler. Mevsim pek renklidir zira pazarın meyveleri, özellikle çilekleri, mis gibi gülleri, envai çeşit çiçekleri gözlere bayram olur.
Antwerp’e gitme sebeplerimizden biri de ziyarete açılan kütüphaneyi görmek istememizdi. “Hendrik Conscıence Heritage Library” Flaman dilinde kültüründe ve tarihinde büyük öneme sahip bir kütüphane. Pazarı gezmekten aşırı yorgundum ama içeri girer girmez etrafı saran kitap kokusuyla enerjim yükseldi. Benim favori koku sıralamamda ilk üçe girer kitap kokusu, ara ara kendi kitaplarımı koklarım, dilini hala doğru düzgün bilmediğim bu ülkede kitapçılara sırf kokusu için girerim, bu kütüphane bana overdose yaptı, kendimden geçtim.
Antwerp, Belçika’nın Flaman şehirleri arasında İstanbul gibidir, kozmopolit, keyifli, canlı, özellikle cumartesileri ayrı neşeli. Seviyoruz nitekim.
Bugün bira pedalcıları muhtereme fondip yapsın diye bira ikram edince, güneşe karşı bira keyfimizi iptal ettim, malum yola gideceğiz, muhterem başka içmesin dedim, dönerciye kırdık dümeni, öyle böyle değil Belçika’nın Almanya’nın bile en iyisi. Türk mahallesinde Kasap Döner, yolunuz düşerse şiddetle tavsiye. Eve dönmeden önce yaptık bir yaramazlık.
Bitirirken, pazardan aldığımız mis kokulu çileklerle buz gibi blush yudumlamaktayım, arz ederim:)
Kütüphane müthiş görünüyor. Seçimlerse kanayan yaramız. Birinci turda bu kadar yükselmesek iyiydi.
YanıtlaSil