Az önce Arca’yı odamdan postaladım, yallah dedim, anne zamanı. Her ne kadar arkadaşında yatıya kaldığı için dün sabahtan beri görmemiş olsam da, bir günlük ayrılıkta pek çok özlemiş olsam da, anne zamanı hakkım baki.
Silent room hakkı, anne zamanı hakkı, gün ortası on beş dakikalık anne şekerlemesi hakkı, tuvalette rahat bırakılma hakkı (kimse kusura bakmasın icraat halindeyken kapının arkasında sürekli konuşan biri beni strese sokuyor)…
Cadı mıyım neyim?
Günün belli bir saati kendime ayırmazsam daha pis cadılaşıyorum, dolayısıyla bu haklarımı sonuna kadar savunmak benden çok onların yararına.
Uzun bir hafta sonunun son saatlerinden, kendime ayırdığım dakikalardan bildiriyorum. Çayım, tütsüm, kitaplarım canım koltuğumdan…
Uzun hafta sonu çünkü cuma gününü izin aldım. İlker’in kan değerleri (kolestrolden tut da, trigliseride kadar) kötü çıktığı için doktor tomografi istedi, şansımıza da erkenden randevu bulunca (aynı hafta içinde radyolojiden randevu bulmak hiç kolay değil, parasını bastıralım da özelde çektirelim desen, özel diye bir şey yok, mecbur bekliyorsun) hemen izin aldım. İlkere sorsan gerek yokmuş, olsun, bir arkadaşlık oldu, beklerken muhabbet ettik, öğlene işimiz bitti, sonrasında çalışsam ne olacak, Arca’nın okulda olduğu bir günün tadını çıkardık birlikte. Özlemişiz.
Akşamına bizim şirketin 50.yıl partisi vardı. Gitmedik. Hiç parti havasında değiliz ki… Ne enerjimiz var, ne tadımız… Evde çayımızı demledik. Bana da iyi oldu, zira spontane bir “gelebilenlerle toplaşalım” kulübü yaptık, aylar geçmiş, en son şubatta buluşmuşuz. Herkesin koşturmacası, pandemi sonrası seyahatleri, araya giren deprem, olmadı olamadıydı.
Kızlar bana her zamanki gibi müthiş iyi geldi. Son bir aydır evin tüm gündemini işgal eden İlker’in sağlık sıkıntılarını, hem iş hem de evdeki streslerimi unutuverdim. Hayattan, okuduklarımızdan, izlediklerimizden, beraber ne okusak’lardan bahsettik, bir demlik çayı devirivermişim.
Benim dönüp durduğum çarklardan çıkmam lazım. Hayat boktan giderken enerjin o kadar düşük seyrediyor ki, çarkın içinden çıkıvereyim demek mümkün olmuyor. Günü kurtarıyorsun sadece. Halbuki ben, artık üzerimdeki her şeyden, özellikle de o ölü toprağından kurtulmak istiyorum.
Ablam, arkadaşlarım ve onlarla konuşmak iyi geliyor. Olumlu şeylere odaklanmak, tüm kalp sıkışmalarına rağmen (kaygı bozukluğu fena arkadaşlar, İlker’in tansiyonu çıksa helva kavurma aşamasına geliyorum hani kalp sıkışması derken gerçekten normal tepkiler verebilen sağlıklı bir mentalitem yok bence.) keyifli bir şeyler yakalamak ve gülmek hep gülümsemek de iyi geliyor.
Ama bir partide tepinmek, bir şişe şarabı tek başına bir gecede devirmek, hareketsiz saatler geçirmek, her allahın günü yirmi yaşındaymışım gibi yemek nasıl iyi gelmiyorsa, zorlama etkileşimlerde mecburiyetten bulunmak, zorlama sadeleşmeler, zorlama yavaşlamalar, zorlama yapılan herhangi bir şey de bana artık iyi gelmiyor.
Dozunda kararında …
Demişken anne zamanını da kararında bırakmak lazım, daha ütü yapılacak, hafta içi sefer tasları hazırlanacak, iş çok ben hala blog köşelerinde sallanıyorum.
Anne zamanı mühim şey, sürdürülebilir olması çok önemli yoksa şalterler atıyor. Eşinize çok geçmiş olsun, acil şifalar.
YanıtlaSilÖncelikle çok geçmiş olsun, Muhterem Bey'in kan değerleri tez elden normale dönsün.
YanıtlaSilEvet, her şey yerinde kararında güzel.
İyi haberlerinizi bekliyoruz, sevgiler
Bende ilk başta söyleme şeklin yüzünden çok daha kötü şeyler zannettim. Söylediklerini duyunca rahatladım. Beslenme şekli ile düzeltilebilir umarım bunlar.
YanıtlaSilBahsettiğin şekilde aşırı kaygı bende de vardı ama terapiden sonra çok çok iyiyim ben. Seni çok iyi anlıyorum. Umarım her şey yoluna girer kısa sürede :)
çok geçmiş olsun kolestrol vb sonuçlarına göre
YanıtlaSilniye hemen tomografi verdiler ki. umarım güzel sonuçlar
alırsınız. ben de işten eve dönünce bir iki saat konuşmak dahi istemiyorum. yaş ilerledikçe tahammül seviyem de düştü.