Arca ile günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arca ile günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2015 Pazar

Şu anda kendisine acayip kızgınım!

Arca ile böyle bir ilk yaşayacağımız hiç aklıma gelmezdi. Naif düşüncelerim vardı, müzeye gitmek, uzun soluklu bir kitaba başlamak gibi... Ama yo, yer cücesi bana kandırılmayı yaşatmayı tercih etti.

9 Ocak 2015 Cuma

Uzman görüşü iyidir: Papyon

Yaz aylarında bir yazı yazmıştım, Papyon artık ailemizin bir ferdi idi, hani…
Hatta ne edeceğimi bilememiştim ve sormuştum; Papyon, bir şeylerin eksikliği mi?

Uyku arkadaşı değildi Papyon, ya da korktuğu bir şeylerle başa çıkmak için kendini güvende hissetmesini sağlayan bir nesne değildi. Papyon her yerdeydi hep bizimleydi ve işin boku çıkmak üzereydi!

Soruma gerek instagramdan gerekse blogdan çok sayıda yorum aldım, tekrar teşekkürler. Madem sorduk, madem derdimize ortak ettik, sonrasında yaşananları da paylaşmak boynumuzun borcu.

12 Aralık 2014 Cuma

Çocuklarla konuşarak iletişim

Öküz değiliz elbet, konuşuyoruz yavrularımızla. Ama kast ettiğim o değil. Örnek versem olur mu? 

Geçen hafta sonu güzel bir yağmur vardı. Arca'nın yağmur botlarını atmıştım sırt çantasına, bir kat da yedek aldım. Aslında yağmurlu bir günse en azında altlardan iki üç yedek olmalı. Bu çocuklu ev gezmelerinde arca için atleti ve t-shirt'ü iki üç yedeklemek gibi bir şey. Ama bot almayı akıl eden ben, onu düşünemedim. 

Bizim evin genel geçer kuralı "yağmur çizmesi giyildiyse şapşap yapılır"ın her daim geçerli olduğunu düşünen Arca, tabii ki şapşap yapmakta bir sakınca görmedi. Alsancak sokaklarında anırırcasına bağıran anne bendim, ne oldu diye sormadan söyleyeyim. Arca "n'oluyo ya" bakışı attı. Harbiden niye bağırıyordum, n'oldu ki şapşap yapıyor çocuk!

5 Aralık 2014 Cuma

Tarihte dün

Arca bir sene evvel, okuma öğrenmek istediğini söylemişti. Okuyan arkadaşları filan varsa demek özendi dedik, üzerinde durmadık. Ama çok sıkıştırdı. Ben de öğretmenini aradım. Öğretmeyin, biz öğretmiyoruz ama tabu haline de getirmeyin, sorarsa söylersiniz, diye görüş bildirdi. Peki… Arca soru sordu. Hem de çok. Biz de cevap verdik. Bir ara kitapları heceleyerek okuttu, okuduk. Yani gel otur yanıma öğreteceğiz demedik, o da demedi. Süreç bir oyun gibi, soru cevap gibi gelişti. Hatta öyle yavaş gelişti ki nasıl bir anda kelimeleri okumaya başladığını anlamadık. Hatta bir ara ukalalık yapıyordu, kendi öğrenmişmiş.

Hiç böbürlenme Arca, her çocuk, her kafasına koyduğu, ilgi duyduğu alanda başarı gösterebilir, yeter ki, istesin, yeter ki sevsin ve üzerinde emek harcasın.

Yüz vermiyoruz ama hoşumuza da gitti ha, otu boku bize okutturuyordu, artık "a kendin okuyuver" diyorduk.

4 Aralık 2014 Perşembe

6 yaşa doğru Arcatomi

6 yaşa doğru Arcatomik yapıdaki enerji patlaması dikkat çekicidir.
Akşam mercimek yemeği üzerine köfte makarna ve üzerine pasta yiyebilmekte, sabah kalktığında ilk lafı "acıktım" olabilmektedir. Biz de hiç pisboğaz değiliz kime çekti bilmem:)

6 yaşa doğru Arcatomi, sanat ile spor arasında gelgitler yaşamaktadır. Canhıraş çizmekte olduğu resmine ara verip koşar adımlarla ekran karşısındaki yerini alır, maç başlamıştır. Hangi maç mı? Fark etmez. GS, FB, BJK ve hatta Mersin İdman Yurdu maçları aynı şevkle izlenir. Hatta maçın futbol maçı olması bile gerekmez. Tenisten hentbole geniş bir yelpazede sporun her dalına ilgi duyar. Hatta "ilgi duymak" tam anlamını vermedi bak, Arca'nın spor müsabakalarına gösterdiği tepki ilgi duymak gibi sıradan bir şekilde tarif edilemez. Hatta hiç tarif edilemez.

13 Kasım 2014 Perşembe

Ödev meselesi- ne kadar dahil olacağız?

Bir uzman ya da tecrübeli ana baba fikrine ihtiyacım var.

Arca'nın proje ödevi konusu "muz". 
Muzun 6 adet faydasını yazacak.

18 Ekim 2014 Cumartesi

Cumartesi : #80şükürvesilesi Nr 7

Tüm hafta boyunca İlker, Arca’yı okuldan alabilmek içingünlük işlerini çoğu zaman yarım bırakmak zorunda kalıyor. Bu yüzden cumartesigünleri tam gün çalışıyor. Arca ile baş başa kalıyoruz ve cumartesi günleribizim için Anne-Arca günü.
Arca küçük bir bebekken ve sonrasında yürümeye başladığıdönemlerde cumartesi günleri kabustu, daha doğrusu Arca ile baş başa kaldığımızher gün korkunçtu. Çünkü benim çocuk oyalama becerim yok. Oyun kurmayı vebirlikte oynamayı pek sevmiyorum. Belki kız çocuğum olsaydı, durum farklıolabilirdi, çünkü içimde bir yerlerde hala bebeklerle evcilik oynamak ve kağıtbebeklere elbiseler tasarlamak gibi heyecanlar var. Ama arabalarla oynamayısevmiyorum, zorla mı yav! Oğlan çocuklarının hemen hiçbir oyununu sevmiyorum,hiç sevmedim!
İnsan çocuğuyla büyüyor, değişiyor. Hayır hala arabalarısevmiyorum ama puzzle gibi, kutu oyunları gibi, boyama yapmak gibi sevebileceğimve birlikte zaman geçirebileceğimiz pek çok farklı alternatif yarattıkbirlikte. Yemek yapmak, etraf toplamak, birlikte film seyretmek, sohbet etmek...Kitaplar ise hep vardı…
Bu cumartesi saat kulesi
Ve tabii ki birlikte daha çok vakit geçiriyoruz dışarıda. Oöğle uykusu saati meselesi, yok efendim yemek konusu filan hep gerilerde kaldı.Koca adam yav! Giyiniyoruz, kent kartımızı da atıyoruz cebimize oh mis gibigeziyoruz. Arca zaten metro ve otobüs delisi hiç öyle arabasız gitmem demiyor.Hem daha uzun süreler yürüyebiliyor hem de ne bulsa yiyor… Arca büyüdükçe vetabii ben de büyüdükçe cumartesiler muhteşem olmaya başladı.
Geçen cumartesi, hızlıca giyindik, kahvaltıdan sonra apartopar çıktık, piyano dersine yetişeceğiz. Her hafta da geç kalıyoruz aksi gibi.Metro istasyonuna yürürken Arca "en çok ne yapmayı seviyorum biliyor musun"dedi. Birkaç tahmin yürüttüm, hiçbirini tutturamadım. "En çok seninle piyanodersine gitmeyi seviyorum, birlikte yürüyoruz ve konuşuyoruz" allahım geçkalmamış olsak onu oracıkta yiyip bitirecektim. Ama bitmedi cücenin çenesidüşük (kime çekmiş bilmiyorum ki:P) "sonra en çok anne-arca gününü seviyorum.Sonra anne-baba-arca gününü (birinin bu çocuğa haftanın günlerini öğretmesigerek) sonra ipad oynamayı, sonra bir de pide yemeyi…" ve tabii ki o ilkcümlenin büyüsü bozuldu ama ilk onu saydığına göre hala şükredebiliriz:Anne-Arca günlerine pardon cumartesi günlerine şükür…


2 Ekim 2014 Perşembe

Bilim adamlığından taksiciliğe…

Arca ile akşam yemeğinde sohbet ediyoruz. Okulda yüzme dersi olmayabilirmiş. Ama olsa keşke kollukları çıkarsan… diyorum. Evet teknenin altından babam gibi dalarak geçebilirim diyor. Ne güzel işte motivasyonun da var be evladım gir şu yüzme derslerine… Yok geçen sene çocuğun bir su sıçratmışmış, o veledi bi yakalasam kafasını suyun dibine dibine sokacam bak bakalım bi daha benim evladımı yüzme dersinden soğutuyor mu!

29 Eylül 2014 Pazartesi

Domates

Daha az düşünenlerin neden mutlu olduğunu anlayabiliyorum.Az düşünce, az kuruntu, az yorgunluk (çünkü kafa yorgunluğu hiçbir şeye benzemez…)
Korkunç bir Cuma günüydü. Akşam son yılların en şiddetli mide ağrısı geçmek bilmedi, ben diyeyim reflü sen de gastirit. Ama Cumartesi Arca ile çok keyifli bir gün geçirdik. Piyano dersinden sonra gezdik, alışveriş yaptık, yemek hazırladık, Atlas Çocuk dergisinin verdiği çıkartmalı Türkiye haritasıyla uzun vakit geçirdik. Hangi yörenin nesi meşhurmuş, sor Arca’ya anlatsın. Truva atının hikayesini defalarca anlattırdı. Digiturk’ü tamire gelen abiler de Arca’nın sorularından nasibini aldı, biri Karslıymış, sınır köyünde yaşarlarmış, Ermenistan’ın dibi, iki halk birbirine el sallarmış, düşün o kadar yakın. Arca’nın çok ilgisini çekti.Önünde harita elinde yer küre, hiç bitmeyen sorular, meraklar meraklar… Gezgin mi olacak acaba, ne olacak çok merak ediyorum.
Boktan bir düzende, boktan bir memlekette yaşıyoruz ama insan çocuğu oldu mu, iyi ki doğurmuşum lan diyor! İyi ki…
Çocuk deyince...

23 Eylül 2014 Salı

Alerji

Basmane’de metrodan inip doktorun muayenehanesine koşar adım yürüdüm. Aklım hep Arca’da. İçeri girdiğimde, arkadaki odayı gösterdiler, teklifsizce daldım. İlker kahve içiyor, Arca konuşuyordu: “pervaneli olanları istiyorum, helikopterleri değil. Puzzle gerek yok, parçaları kaybolur hastanede”

Neayyy! N’oluyo lan!?

9 Eylül 2014 Salı

Çocukla en ideal tatil

Uzatmayacağım ve sadede geleceğim; yazlık.
Eskiden olsa ay hiç uğraşamam, otele gidiverelim zaten bir hafta tatilim var derdim.
Evet maalesef biz kapitalist kölelerin sadece bir hafta tatili var ve o bir hafta tatiline de bilgisayarınla akıllı telefonunla gitmen lazım. Mütemadiyen online olmadın mı, aman işler sensiz halloluveremez filan, dünyayı kurtaramadığınla kalırsın. Sanki o mesele o gün hallolmazsa tüm kurumsal hayat duracaktır... Kapitalizmin çarklarına çomak sokulmasın aman diyeyim...
Bu sene bir haftalık tatil yerine her cumayı tatil yapmayı denedim. En geç çarşambadan gidecekti Arca, ya anneannesiyle Özdereye ya babaannesiyle Çeşmeye. Ben de Perşembe akşamından arazi olacak, hem çocuğumla dolu dolu üç gün geçirecektim, hem işlerden tam anlamıyla kopacaktım (ben daha bir haftalığına tatil çıkıp da tatilde çalışmadığım gün bilmiyorum, en azından derler ki yeliz pazartesi gelecek ilişmeyiverelim…) hem de o hafta sonu göçebeliğini zaten yapıyordum bari üç günlüğüne yapacaktım, değecekti. Oldu da, yaptım da… Sadece annemin ayağı kırılıp ameliyat olunca işin Özdere ayağı salıdan çarşambadan değil Perşembe akşamından başlamış oldu. Olsun...
Yazlıkçılık iyidir, keşke tüm yazını yazlıkta geçirebilme imkanı olsa... Öğretmenliğe hiç bu kadar özenmemiştim :) 

Haftaya başlarken…

Tamam ben de dün başladım haftaya ama nasıl başladım hatırlamıyorum. Sabah altı buçukta kalkıp kahvaltı hazırladım ve çıktım. Sonra tüm gün boyunca Cuma günü izin kullanmış olmanın bedellerini ödedim. Arada küçük bir mola verip ilkokula dün başlayan yavruları ve analarını aradım. Biz geçen hafta o dilekçeyi vermemiş olsaydık, Arca da başlayacaktı dün, aynı heyecanlar…

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Hay çölde kutup ayıları şeyedesice!

Arca bu yaz TRT çocuk kanalı ile tanıştı. Annemin ameliyat olduğu haftaydı, yazlıktayız. Ben yemek yapıyorum yardımcı olmak için. Arca, ayağa kalkamayan anneanneye teslim. Fazla hareket kabiliyetleri yok, televizyon seyrediyorlar. Pek alışkın olmadığı bu muamele karşısında Arca sevinçli bir şaşkınlık içinde. Ama öyle başıboş bırakmak yok. Yani koy çocuğu televizyon karşısına, bak işine şeklinde değil, annem de Arca ile birlikte izliyor, hatta istişarelerde bulunuyorlar. En çok ama en çok “Canım Kardeşim” adındaki çizgi filmi seviyorlar. Favorileri Mıncır denen kedi ile evin babası çocuk ruhlu Galip. Çizgi film bitiyor, bunlar hala Galip’ten bahsedip gülüyorlar. Arca feci sardı. Saatini biliyoruz, bitince kapatıyoruz, kurallar, kurallar…

26 Ağustos 2014 Salı

OG-JEF-TİK!

Arca yılsonu gösterisinin bir bölümünde fotoğrafçı olmuştu. Okuldan da gösteri için bir fotoğraf makinesi göndermemizi istediler. Gerçi kullanmadı, kartondan daha sevimli bir makine yapmışlar ama o olay Arca’nın fotoğraf makinesi ile tanışmasına vesile oldu.

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Yeni yepyeni bir şeyi çocuğunuzla tecrübe ettiniz mi hiç?

Çocukla tekrar çocuk olma şansın var. Çünkü onların kahkahasındaki saf mutluluk ve neşe, başka hiçbir şeyde yok. Çocuklar belki de kendi çocukluğumuza dönmemizi sağladıkları için bu kadar seviliyorlar. Yoksa mesela benimki bazen çekilecek bok değil!

Keyfimin kaçtığı bir akşamdı. Olur öyle arada. Kaçar, sonra bir yemek yaparım, yanına güzel bir şarap açarım, hatta yemeği yaparken şaraba başlarsam daha bile güzel olur. Zira kokusuyla yemeğin, tadıyla şarabın, terapi başlamıştır. 

Terapi dediğin şeyi bir yoga merkezinde, bir dağ başı meditasyonunda araman manasız.
Terapi, yaparken dünyadan koptuğumuz şeylerin bütünüdür ve bu kişiden kişiye değişir.

15 Temmuz 2014 Salı

PAPYON: Güven nesnesi mi? Yoksa bir şeylerin eksikliği mi?

Arca ile babası süpermarkete gittiklerinde para atıp oyuncak yakaladıkları oyunu oynarlar ve bir ayıcık kazanırlar. Arca bu ayıcığı pek sever. Bir gün sabaha karşı uyumakta olan annesinin yanına kıvrılır ayıcığı ile ve annesine “bu ayıcığı çok seviyorum, adı ne olsun?” diye sorar. Annesi uyku sersemi, açık tek gözü ile oyuncağa şöyle bir bakar ve boynundaki papyondan başka hiçbir ilginç özelliği olmadığı için “papyon” olsun deyiverir. Arca ismi benimser, öyle çok benimser ki annesi “ayıcığını çek annecim” gibi bir cümle sarf ettiğinde hiddetle “onun adı ayıcık değil, PAPYON” diyerek ağzının payını verir. Aynı hiddet, Papyon için “şu” “o” “oyuncak” “hayvan”… gibi kelimeler kullanıldığında da vukuu bulur.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Arca yavrum senin annen bir sulu gözdü....

Bak bacım bu fotoğraf sana hiçbir şey ifade etmeyebilir. Çocuk işte uyuyor, anası da manyak mı ne fotoğrafını çekmiş vah yavrum diyebilir kimileri. Biraz daha dikkatli başka birilerinin aklından ise “yuh lan kadına bak çocuğun tırnakları çapa gibi olmuş, kesmemiş, az ye de bir tırnak makası al eline” düşüncesi geçebilir.

Hepsine eyvallah.

Tepelemeyeceğim ancak yüksek müsaadenle çemkireceğim…



10 Haziran 2014 Salı

Arca cücesinden varoluşsal sorgulamalar

Geçenlerde sorduğu soru aynen şöyleydi: “annem şimdi senin annen anneannem. Onun da annesi büyük anneanneydi, onu hatırlıyorum. Peki onun ve onun ve onun anneannesi kimdi? Yani en önceki kimdi? Yani bütüünnn anneannelerin annesi?”

Araba farı görmüş tavşan gibi kaldım öyle.

Peki ne yapacaksın şimdi Yeliz?

9 Haziran 2014 Pazartesi

Çocuklarda uyku saati

Arca'nın erken uyumasını çok önemsiyorum. O uyuduktan sonra yapacağım keyiften değil yav - evet tabii bu da var :P - bence çocuklar erken yatmalı. Özellikle de bizimki gibi erken kalkıyorsa. Biz sabah öpüşüp koklaşmadan ayrılmıyoruz. Ben sıvışabilirim aslında ama bebekkenden beridir alıştırdık vedalaşmaya, şimdi uyusun diye bıraksan arıza yapıyor.

Eh biz de bu durumda akşamları tam zamanlı olarak cüceyle ilgilenip - allah seni inandırsın bazen mutfak bile toplanmıyor - erkenden yatağa şutlamayı tercih ediyoruz.

Bir ara bizimle daha fazla vakit geçirmek için uyku saatini 21:00 sonrasına atmaya çalıştı. Özellikle şu yaz saati uygulaması tantanasıyla uyku saati şaşmaya başlamıştı. Gestapo ana mode on vol.129873914 derhal devreye girdi. Ulen nasıl sen kuralları piç edersin?!

Çok geçmeden dahiyane bir çözüm bulundu. Yok yav bulunmadı tamamen spontane gelişti her şey:)

30 Mayıs 2014 Cuma

Pırlatanlar değil ama kurallar bir annenin en iyi arkadaşlarıdır

Arca ile alışverişte bir gün…

“Dükkanda beğendiği ayakkabıyı almayacağımızı söyledim;
A: lütfen dışarı çıkabilir miyiz? Dışarıda konuşmak istiyorum burada insanların duymasını istemiyorum!
Çıktık.
Y: evet dinliyorum
A: o ayakkabıyı almayacağız demekle beni ne kadar üzdüğünün farkında değil misin?!”

Bu diyalogu blogda paylaştığımda Ceren, alışverişte bir şeyi alamayacağımızı nasıl açıkladığımızı sormuştu.

"Ben genelde kısaca “almayacağım” diyorum:) Ve Arca da “tamam” diyor" sanıyorsanız, hayır yanılmıyorsunuz. Gerçekten çoğu zaman “tamam” diyor. Bu tabii ki hep böyle değildi. Ağlamalar, sızlamalar, tutturmalar oldu zaman zaman… Ama aşıldı.

Hep derim…