16 Şubat 2020 Pazar

Cinsiyet ayrımcılığı mı ? İçselleştirilmiş kaideler mi ?

İlk içtiğim alkollü içki olduğundan mı bilinmez birayı hep çok sevdim. Babam içeceksek onunla içmemizi isterdi. Tombul efes şişesiyle tanıştığımda henüz liseye gitmiyordum, babamın rakı kadehine tokuşturduydum. 

O günden beri en çok birayı severim. Şarap da candır, rakı ayrı keyiftir eyvallah lakin biranın yeri hep ayrıdır. Ne ilginçtir ki, dünyanın en iyi biralarına sahip bir ülkede yaşamak nasip oldu. Ama konumuz bu değil. 

13 Şubat 2020 Perşembe

Önfikirler

Bazı kalıplaşmış önfikirlerimiz var. Bak önyargı demiyorum. Önyargı daha kemikleşmiş bir şey belki kurtulması daha zor. Ben daha ziyade önfikir konusuna odaklanıyorum.

Önfikir, bir şey hakkında kendi kendimize yarattığımız bakış açısı ve bu bakış açısını benimsediğimizde bir başkasına yer açmıyoruz, yani aynı çemberin içinde koşup duruyor ve yol alamıyoruz.

Çok basit bir örnek vereyim.

11 Şubat 2020 Salı

Clouseau

Çığda onlarca insanımızın öldüğü gündü.
Bir uçağın pistten çıkıp üç kişinin ölümüne sebep olduğu gündü. 
Henüz depremin etkisini üzerimizden atamamıştık.

O gün...
Flamanca dersinde Belçika gündemi üzerine bomba gibi düşen haberi konuştuk. 

Sıkı durun!

9 Şubat 2020 Pazar

Şimdi oturdum desem?

Saat 17:30 ve ben şimdi oturdum desem?

Ah tabii ki sekiz maddelik to do list yazarken de, o listeyi ne halt etmeye yazdığımı düşünmek bahanesiyle ertelemeye çalıştığım çay içme molasını saymıyorum.

3 Şubat 2020 Pazartesi

Welcome to Self-lover club!

Bugün palindrome günüymüş. İnsan eliyle yapılmış takvimin bu ilginç günü vesilesiyle gelmedim bloga. Hayır. Geldim çünkü blog yazmak, yapmam gereken başka birçok şeyi ertelemenin iyi bir yolu. Siz de şu anda bu blogu okuduğunuza göre bir şeyleri erteliyor olabilir misiniz?

Çalışmayı, rapor okumayı ve Flamanca çalışmayı neden ertelediğimi biliyorum, çünkü tam bir akşamdan kalmayım! Rakının su gibi aktığı, meze tabaklarının diplerinin sıyrıldığı bir akşamın sabahı kolay olmayacaktı, ne demeye kendime erişilemeyecek hedefler koydum ki?

Şaka maka Ocak ayını yedik bile. Şu son bir buçuk ay nasıl geçti anlamadım. Tatil üzerine ablamların ve kuzenlerin ziyaretleri... Hemen hiçbir hafta sonu evde oturmadık desem yeridir. Dün akşam son bir buçuk ayın yoğun koşturmacasına tam bir nokta koydu.

14 Ocak 2020 Salı

Şili ve Allende’den bir kitap daha

Sosyal medya kullanıcısıysanız, geçtiğimiz aylarda Şili’den yükselen ve birçok ülkeye yayılan kadın hareketinden haberdar olmuşsunuzdur hele de kadınsanız tüyleriniz diken diken olmuştur.

Başka bir ülkeden yükselseydi bu ses, beni bu kadar etkiler miydi, emin değilim. Zira Isabel Allende sayesinde tanıdığım Şili, benim için memleketime hem uzak hem de yakın bir ülke ve oradan gelen her şey ilgimi ziyadesiyle çekiyor. 

Aşktan ve gölgeden kitabını da sarıla seve, okşaya sakına okudum. Diktatörlüğün farklı katmanlardan insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğine tanık oldukça, memleketimin insan manzaraları gözümün önüne geldi. Hele de Irene’nin anası olacak kadın... Ah o bilip de bilmezden gelen, görüp de duymazdan gelen kadın... kristal fanusundan ötesine tahammülü olmayan kadın... senden bizim oralarda öyle çok var ki... 

Her bir karakter her bir öykü katman katman incelenir lakin yeri burası değil. Ben tavsiye edeyim, siz bir okuyun sonra sohbetini yaparız ;)



1 Ocak 2020 Çarşamba

Yeni tur yeni şans

Sabah enerjisinin ve kış güneşinin ışıklarına kanarak yıl ilk gününde parka yürüyüşe gitme önerim ev halkı tarafından olumlu karşılandı. Derken kahvaltı yapıldı, çaylar içildi. Hatta çayların bir tanesi sırtımda battaniyeyle terasta içildi, babamın geçen bahar geldiklerinde diktiği sardunyaların kurumuş yapraklarını temizlerken. Sık sık güneşe verdim yüzümü, güneşe tapan ilk insanlar ne kadar da haklılarmış.

Gün kısa, öğleye doğru dürttüm oğlanları, güneşi kaçırmayalım. İlker tavrını net koydu, kimse onu o koltuktan kaldıramazdı, en iyi ihtimalle kanepeye uzanırdı. En heveslimiz Arca da yan çizince, derin bir oh çektim. Zira benim de günlerdir dışarıda olmaktan yorulan bedenimi dinlendirmeye, zihnimi okuyarak doyurmaya ihtiyacım vardı.

31 Aralık 2019 Salı

Günün çorbası

Tarhana
Çünkü tarhana demek ev demek.
Ev demek, dünyanın neresinde olursan ol, tarhananın kaynadığı yer demek.

Sekiz gün, üç ülke (almanya, çekya, avusturya), beş şehir (Nürnberg, Prag, Viyana, Salzburg, Münih) süren road trip sonunda eve vardığımızda, daha kirlileri çamaşır makinesine atmadan tencereyi ocağa koydum, annemin tarhanasını tereyağında kavurup dondurduğumuz et suyu küplerini kattığım suyla kaynattım. 

Sonuç? Huzur, mutluluk, eve varmanın yarattığı gevşeme... 

Nasıl da özlemişiz evi! 

Arca en favori kanepesinde uyuyakaldı, 

muhterem ayağını pufa uzattı, ben mumları tütsüleri yaktım ve tabii ki Belçika biramı açtım. Dünyayı dön dolaş, her gün bira iç gezdiğin yerlerde fark etmez, bizim Belçika birası açık ara bir numara! 

Şimdi evimle hasret gidermekteyim, ben size tatili bir ara anlatayım.

21 Aralık 2019 Cumartesi

O oda!


Hafta içi kalkmak zorunda olduğun saatte üzerinden atamadığın miskinlik neyse yatağa çivilenmek isteyeceğin hafta sonu da sabahı cin gibi karşılamak o! 

Ve ben şu anda tuvaletten çıkıp tekrar sıcak yatağıma girdiğim andan bildiriyorum. Hayır tuvalette ilham gelmedi - blog yazmak için ilhama ne gerek var?- sadece kendime sordum ne yapmak istiyorsun şu anda? 

Bu kadar.

10 Aralık 2019 Salı

Belçika... doğru bildiğimizi sandığımız yanlışlar

Bugün bir ara pek international'dık. İlker salonda Flamanca çalışıyor, ben bu haftaki eğitim sunumumu ingilizce prova ediyorum, Arca Fransızca Red Kit okuyor.

İlker yarınki büyük Flamanca kurs sınavına hazırlanıyor. Evin salon tarafında ha boyna Flamanca konuşuluyor, bir ara kitabımı kanepeye kıvırılıp okurum sandım, yanılmışım. Sürekli rahatsız edildim. Güdük Flamancamı da aldım salona kaçtım.

Belçika hakkında şaşırtanların başında dil geliyor. İngilizce ve Almanca geçmişi olanın kolay öğreneceği söylenen Flamanca bence Fransızcadan bile zor. Bir şeyi söylemenin sekiz ayrı yolu olmasının kolaylıkla ne ilgisi var?

Belçika'da iki buçuk senemiz bitti, doğru bildiğimizi sandığımız ne çok yanlışımız varmış meğer.

8 Aralık 2019 Pazar

Ağlamak güzeldir

Sabah Arca ile yaptığımız onyüzmilyonuncu anne-çocuk konuşmasının ardından ağladım. İlker'e sarıldım ve gözyaşlarımın süzülüp boynumdan ta içeriye ılık ılık akmasına müsaade ederek ve de tabii ki iç çekerek ağladım. İlker'in sürekli neden ağladığımı soran sesi kulaklarımda... ağladım. Hani böyle omuzlarımı titrete titrete, hani o dudaklarımı büke büke....

Gecede biilmem kaç defa uyamasına saydırdığım zamanlarını özleyeceğimi biri bana yedi sene evvel söylese götümle gülerdim, şimdi mumla arıyorum o dertleri. Çocuklar büyüdükçe dertler büyüyecek klişesinin ortasındayım ve ağlıyorum. Ergenliğin ta..........................................................................

Neyse konumuzun evin cücesinin önergenlik belirtileri değil, ağlamak...