30 Eylül 2010 Perşembe

Alüü!!

Arca’nın lazımlık maceralarını takip edenler az çok bilir. Bu süreçte bize yardımcı olan bir kitap var: Bay bay bezim. Önce ben okudum, bişeye benzetemedim, bu ne ya dedim. Sonra Arca kitaba yanaşmadı. Dedim ki zaten olaya pek hazır da değil, kitap da sarmadı herhalde, normal! Kitap lazımlığın yanında duruyor. Gel zaman git zaman, Arca Ali’nin lazımlığının kendi IKEA lazımlığına benzediğine kanaat getirdi. Ali de aynı Arca gibi lazımlığını anne tuvaletinin yanına koyuyordu. İcraat sırasında kitaba bakarken o küçük işaret parmağıyla önce kendi lazımlığını, sonra Ali’ninkini gösterir oldu, sonra da “annenin” “ arcanın” “alinin” şeklinde sohbetler sürdü. Bu bağdaştırma pek işimize yaradı, lakin Arca lazımlıkta daha çok oturur oldu. Derken Arca oyun oynarken kaka işaretleri aldığımda, elindeki oyuncak her ne ise – mesela araba diyelim – “aa Arca hadi gel arabanı Ali’ye gösterelim acaba onun da arabası var mıymış bakalım” diyerekten lazımlığa gitmeye ikna ediyordum, Arca da koşa koşa Ali’nin yanına gidiyor, onun gibi oturuyor, elindeki oyuncağı Ali’ye gösteriyordu. Hah yakalamıştım işte!! Sonrasında kakayı nerdeyse tamamen bu yöntem ile lazımlığa yapar oldu. Sadece oyuncak değil, mesela Ali’nin Sena adında bir arkadaşı var. Eve ziyarete geliyor, “aa bundan bizde de var” deyip lazımlığa çişini yapıyor. Ali de bundan özenip lazımlığa yapmaya başlıyor. Arcanın da Nilda diye bir komşusu var. Bu Sena oldu mu Nilda!! Arca’nın kendisi ile Ali’yi bağdaştırmasının son noktası bu oldu. Bu arada kitap tuvalette dura dura türlü sıvıya maruz kalmaktan sayfalar mikrop yuvası oladursun Arca bu kitabı ve Ali’yi en sevdiği tuvalet arkadaşları yapıvermişti. Dolayısı ile biz de mecburen her yere Ali’yi ve lazımlığı götürür olduk. En son tatile giderken yanımıza almıştık, oraların tuvaletlerini de gördü Ali.
Tatilden döndük, lazımlık var Ali yok. Arca mıçmak ister “Alüüü”sü yok. Atakan ile idare edelim dedik. Yok Atakan koltuk arkadaşı lazımlığın yanına ille de Ali’yi istiyor. Önceleri unutur oyalanır dedim, sallamadım, evden bir yerden çıkar diyorum. Ama yok, kuvvetle muhtemel otelde bıraktık. Arca’da Ali özlemi tavan yaptı sonunda! Bir yandan mıçıyor, bir yandan Alüü diye ağıt yakıyor. En son ağlayınca acılarına son verelim dedik. Hayır niye inat ettiysek, al işte çocuğa di mi:)
Dün Foruma gittim, D&R der ki yok, 1 haftaya kadar gelmez. Ohoo internetten sipariş veririm aynı hesap! Ordan bi oyuncakçıya yollandım, yok. Inkilap kitapevinde ve Kipa’da şansımı denedim, yok yok. Başka kitaplar öneriyorlar. Desem ki bizim oğlan Alisiz mıçamıyor, bön bön bakacaklar:) Elim boş döndüm ofise. Bütün İzmir D&R’larını ararsın. Biri de demezler mi baskısı tükenmiş!! Ben arıyorum ya tedavülden de kalkar!! Çaresiz internetten sipariş ettik.
Tek derdimiz bu olsun di mi? Ne küçük işler aslında. Ama insan böyle dertleri olduğuna seviniyor, bloga böyle anılar yazmak ne güzel, sağlığı düşününce.
Bu arada kitap daha yola çıkmadı ama galiba Arca unuttu sonunda:) Dün akşam icraatı sorunsuz ve Alüsüz atlatıldı. Çocuk işte!!

28 Eylül 2010 Salı

Kitabın sonunu önceden okumak

Arca’nın yatak, şu Türk usulü büyüyebilen cinsinden. Büyütelim artık diyorum. Sebebi çok!
1. Arca yatakta dört dönüyor, korkuluklara kafayı vurup uyanıyor.
2. O düdük kadar boyu ile tırmanmaya çalışıyor, artık yatakta yalnız bırakmak mümkün değil.
3. Yatağa çıkmak için hep bize ihtiyacı var, halbuki normal yatağı olsa tırmanır.
4. Korkulukların üzerinden atlarken ucundan azıcık kırdım iyice tehlikeli oldu:P
5. Yanına girdim mi iki büklüm oluyorum, biraz da bencilce büyük yataaak!! diyorum.

Ama erken mi geç mi bilemiyorum? İlker erken diyor, illa ki bir alçak bariyer konacak, üstünden atlar diyor, sonra gecenin bi vakti bütün evi dolaşacak, olmadık yerlere girecek diyor… diyor da diyor! Kararsızlık noktasında kıvranıyorum (en gıcık olduğum şey) Nurturiaya mı sormalı, napmalı?



Benim sorunum bu, hayır benim bebem her şeyi önce yapıyor, derdi değil bu, başka bişey. hemen bir sonraki aşamaya geçelim istiyorum, sabırsızım! Hemen emeklesin koşsun hemen konuşsun hemen hemen… sonunu heyecanla beklediğim bir macera filmi gibi Arca. Bazen diyorum ki Arca da sonunu önceden okuyabileceğim bir kitap olsa elimde! – ben kitapların sonunu önceden okurum, çünkü okumadan başıma bişey gelir de hiç öğrenemezsem sonunu diye korkarım ! –

Bir film vardı, Ben Stiller sanırım, pek Hollywoodvari bir filmdi, CLICK. Filmi net hatırlamıyorum, demek ki göz ucu ile izlemişim, ama hatırladığım bu başrol oyuncusu bir aile babası, iş yoğunluğundan sürekli bir şeyleri zaplıyor. Mesela eşinin ailesi mi geldi, hop o kısmı ileri sarıyor, bir proje mi teslim edecek hop ileri! “Arca büyüyünce nasıl biri olacak acaba ?” diye düşünürken elimde bu imkanım olsa bi süreliğine ileri sarsam da görsem dediğimi hatırlıyorum.

Arca daha portakalımızda vitamindi, şimdi bir hamur oldu, çamur oldu. Allah için hammadde iyi de bundan sonrası nasıl olacak? Onu ellerimizde şekillendirmek ve bir ürün ortaya çıkarmak bir süreç meselesi. Doğrusu bu sürecin tadını çıkarmak, her anını yaşamak olmalı. Olmalı da benim derdim ürün! Sonuç odaklı bir yapım var maalesef! Ana babanın dilekleri istekleri bitmiyor. İlkere sorsan terbiyeli, dürüst, insan ilişkileri kuvvetli biri olsun, zekadan da yüksek notlardan da daha iyi meziyetler bunlar. Bense altını doldurmak isterim, detaylandırmak isterim. Mutlu insan olmalı pozitif olmalı, neşeli olmalı, her şeye negatif ve mızmız yaklaşmasın. Kitaplardan, sinemadan, sanattan keyif alan, yaptığı işten, sosyal çevresine kadar hayatının her anından mutluluk çıkarmayı bilen bir insan olsun. Çocuğun anlık mutluluğunu beslemek değil anlatmaya çalıştığım, bunu kendi kendine yapabilmesi için yol göstermek. Derin mevzulara giriş yaptık, sustum!

Lafın dönüp dolaşıp geldiği yere bak! Ne diyordum büyük yatak? Geçmeli mi beklemeli mi? Bu süreçte ne yapmalı?

----------------------------------------------------------------------

Filmi izlemek isteyen gerisini okumasın ama ben yazmadan edemeyeceğim:
Sonunda adam çok yaşlanmış, ve hayatını ileri sarmakla, durdurmakla geçirmiş. B.ktan zamanları yaşamaktan kurtulayım derken çocuklarının ailesinin değişme sürecine tanık olamamış. Kötüydü be!

27 Eylül 2010 Pazartesi

Karalama defteri

Halbuki tatil sonrası kışa hazırlık dönemine girecektim. (Evet tarhana, salça yapıp, erişte kesecektim:P)
Yok havalar daha soğumadı, sonbahar moduna girilmedi, dolapların düzenlenmesi? boşver ertele!
Deniz malzemeleri, mayolar bile ortada? haftasonu belki havuza gireriz, boşver sonraki hafta yaparız!
Arcanın fotoları düzenlenecek, hala 1. yaşgünü fotoları tabettirilip anane babaneye servis edilmedi!?? her akşam başka bahaneyle rafa kaldırma
Arcanın kış dönemi eksiklerini belirleme, küçülmüşlerinin ayrılması?? haftalardır sallıyorum!
Çıtçıtlı body tadilatı? Babaneye emanet edilerek çözülüyor!!

Arcaya mothercare indiriminden ne çok alttan çıtçıtlı body almışım, hepsi bu sene için hepsi 18-24 aylık ve uzun kollu, kısa kollu, kolsuz atlet şeklinde derken nerden baksan 20’nin üzerinde alttan çıtçıtlımız var. Hayır tuvalet mevzusunu hallettik de atlet-dona geçtik diye bir şey söz konusu değil. O cephedeki durumu kısaca özet geçeyim: Çiş önceden söylenmiyor, 90% kaçıyor, kaçtıktan sonra mutlaka söyleniyor ama ne zaman lazımlığa otursa yapıyor. Ayrıca gece kuru kalkma gibi bir durum yok, zira yaklaşık 300 cc suyu bir gecede içiyor, mümkün değil. Bunu öncelikle fiziksel olarak hazır olmamasına (özellikle mesanesinin yeterince genişlememesine) ve çok su içmesine bağlıyoruz. Amma velakin kaka şahane!! Mutlaka söylüyor ve kesinlikle lazımlığa veya klozete yapıyor, olmadı eve kadar tutuyor. Hatta klozet adaptörü olmadığı misafirliklerde anne-adaptör şeklinde pratik bir çözüm ile işimizi hallediyoruz. Ben giyinik şekilde klozetin iyice gerisine doğru oturup bacaklarımı açıyorum, Arca bacaklarımın arasına oturup icraatını gerçekleştiriyor. Sürecin geldiği noktadan memnunuz, hatırlayalım amacımızı: “lazımlığa tepki olmasın, çiş ve kakanın bezden başka bir yere yapılabileceğinin bilinci oluşsun, tuvalet, rutinimizin bir parçası olsun, yaparsa ne ala, yapmazsa canımız sağolsun” Kısacası önümüzdeki yaza kadar bu rutin ile devam edeceğiz ancak havaların soğuması ile alıştırma donlarına ara vermeyi düşünüyoruz, don şeklindeki bezlerle devam olabilir.
Dolayısı ile çıtçıtlardan kurtulmanın amacı tuvaletle alakalı değil. Arcaya yatar pozisyonda veya akrobasi ile bir şeyler giydirmek çok zorlar oldu. Bodyden uzun kollu ve kısa kollu t-shirt dönüşümü yaptırıyoruz.
Sonra pijama almak lazım, biraz sıcak tutanından :) Geçen yıl uyku tulumu giydiriyordum, üstünü açıyor diye. Bakalım bu yıl nasıl bir çözüm bulacağız.

İş çok bünye tembel liste uzun!!

22 Eylül 2010 Çarşamba

Arca'nın sözlüğü

Nurturia’daki anı defterinin indirilebiliyor olması ne güzel oldu. Arca’nın kelimelerini oraya yazıyordum da bir de bloğa yazmaya çok üşeniyordum. Copy paste teknolojisi sağolsun.



Arca çok komik bi tip, özellikle kelimeler ağzından dökülürken çok eğlendiriyor.

Bazen müthiş doğru telaffuz ediyor “o-ha” diyorsun, örneğin…Askı, biber, dergi, doydum, ev, bahçe, agora, gel, yangın, bitti, gitti, pil, pis, pipi, popo, yeliz, etek, ahu, anane, nine, dede, anne, baba, alpi, oku, aydede, hala (a’lar inceltiliyor, pek kibar)

Bazen telaffuzları, güneydoğu şivesini andırıyor, k’ler çoğunluk g ve genizden çıkıyor
Galk (kalk), gagga (karga), gaga (kaka), agagan (atakan), gova (kova)

Bazen gerçekten çok kaba olabiliyor: elü (elly), hadde (hadi), makka (makarna), alü (ali), ayu (ayı)

Kimi zaman pek kibar : mayi (mavi), üyum (üzüm), meyni (peynir), tatli (tatlı)

Kendi uydurduğu kelimeleri defalarca söyletesin geliyor: bibah (ah burada nida gibi aaahhh şeklinde – Barbie), deyde (teyze), biya (bi daha), mi (kedi), emmi (emre – halanın kocası), menim (benim), ponpo (ponpon), balkıba (balkabağı), ivit (evet), hayım (hayır), koa (koala), eya (ela), kuvu (duru), abaga (ayakkabı)

Bazı harfleri çıkaramadığını düşündürüyor : kiğpi (kirpi), ilkey (ilker), aaça (arca), aaba (araba), una (tuna), fu (su), bob (top), dapma (yapma), üzük (yüzük), bitap, pipat (kitap), piyav (pilav), tanfu (cansu), pirkik (kirpik)

Bir de babaanne için pek çok kelimesi var : babiba, babi, babane, mamami, mami

Bazı kelimeleri sadece papağan gibi tekrarlıyor, üzerinden zaman geçsin kendi başına söylemiyor: papapa (papağan), takkitti (taklitçi), aacgaga (ağaçkakan),

Klasik çocuk kelimelerini unutmamak lazım : atta, bıcı bıcı

Ve anlamını kesinlikle anlamadığımız, kimi zaman kızdığında kimi zaman mutluyken söylediği şey: dettenna

18. ayını bitirirken, Arca’nın biriktirdiği kelime sayısı 50’yi aştı. “2 yaşındaki çocuğunuz büyürken” diye bir kitaptan bahsetmiştim ya, özellikle dil gelişimi ile ilgili kısmı çok faydalı bulmuştum.
Der ki; çocuğunuz bir kelimeyi doğru telaffuz edemiyorsa sakın “bak çocuum, abaga değil ayakkabı” demeyecekmişiz! Cümle içinde kullanırken söyleyecekmişiz doğrusunu “evet, ayakkabılarını giymişsin” gibi.
Sonra eğer dediğini anlamıyorsak "anlamadım, tekrar et" dememeliymişiz, onun seviyesine inerek söylediğini tekrar etmeye çalışacakmışız.
Mesela “ü-züm! Hadi sen de söyle bakalım” demeyecekmişiz, çok gıcık olurlarmış bize. Biz çok yapıyoruz, görmemişin bebesi 2 kelime etti ya hemen ortamda sirk maymununa çevirmeye çalışıyoruz. Dolayısı ile Arca başka insanların yanında pek konuşmuyor. Ancak kendisini rahat hissetmesi ve bizim tepesinde “ay çok güzel söylüyor, söyle evladım balkıba, bibah…” demememiz gerekiyormuş.
Son olarak da o birşeyi kendince mi söylüyor örneğin “mi”, çok hoşumuza gitse de biz de kediye "mi" demeyecekmişiz. “mi” diye gösterince “hadi kedilere gidelim” diyecekmişiz örneğin.
Peki ben yapıyor muyum? HA-YIM!!! Dedim ya biz daha bu ilk heyecanların kurbanıyız, dayanamıyoruz, taklit de yapıyoruz, "hadi söyle" de yapıyoruz. Daha doğrusu artık doğrusunu öğrendiğimize göre yapmamaya çalışmalıyız. Siz siz olun yaptığımı yapmayın, söylediğimi yapın:)

Not: Banner'daki şahane foto için (ve.. bu posttaki diğeri için) sevgili Özgeye sonsuz teşekkürler...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Sonbahara Merhaba

Hani derler ya “yediğin içtiğin senin olsun, bize gezip gördüklerini anlat” diye, kendi açımdan gezip gördüğüm şeyleri anlatmaya gerek yok, “her şey dahil” kültürüne kendimi teslim ettim, yediğim içtiğim kısmı daha ilginç:) üstelik yazsam uzun bir liste olur:) – sadece 4 günde aldığım 1,5 kilodan hiç bahsetmeyeceğim.
Ama Arca için her şey ilkti!



İlk defa;
- Uzun araba yolculuğuna çıktı – 3 saat. Genel olarak iyiydi, uyku saatlerine denk geldi. Kalan kısımda da babane desteği alındı.
- Otelde kaldı. Otelin sahibiymiş gibi, girer girmez, “buralar benim” tavrına büründü.



- Bütün gece bizim yatağımızda hem de 3 gece yattı. Hiç uyanmadı. Her ne kadar bol tekme yesek de “Family bed” fikrine sıcak bakmaya başladım. Adam yatakta resmen geziyor. Neden kendi yatağında uyandığı belli oldu, sürekli kolu bacağı çarpıyor olmalı:)


- Çocuk havuzuna girdi. Kolluk ve simit kullanmayı reddettiği için havuzu baştanbaşa yürümeyi, kaptan kaba, havuzda dışarıya, havuzdan kovaya su aktarmayı ve şap şap yapmayı tercih etti. Sadece son gün bi dolu su yutarak yüzmeye çalıştı.



- Discoda dans etti. “Arca bizi discoya götür!!” Önce yanımdan ayrılmak istemedi. Hatta kucaktan inmedi. Sonra kucaktan hafifçe indi, bacaklarımın arasında durdu. Ortamı kesti, bütün çocukları öğrendi. Şarkılar bittikçe “biya” diyerek tekrarlanmasını istedi. Sonra 2 adım attı, durdu, elimi tuttu, “birlikte gidelim” demeye getirdi. Piste çıktıktan sonra kendini müziğin kollarına attı. Bir süre sonra dansa eşlik etmemeyi ve pist etrafında turlamayı tercih etti.



- Uzun zamandır yapmadığı sabah – öğleden sonra uykuları uyudu. Sabahları çok erken kalktığı için kahvaltı sonrası yürüyüşlerinden yorulup yaklaşık 1 saat kestirdi, dolayısı ile öğleden sonra uykusu 1,5 saate düştü. Hava da serin olunca öğle saatlerinde güneş altında olmasında sakınca görmedik.
- Yabancı arkadaşlar edindi.



- Elini kedi tırmaladı. Elindeki peyniri vermesine sabredemeyen yaramaz bir kedi patisini atınca eli çizildi. Saatler sonra bile hala olayı temsili gösterip “miii – mii” (kedi) diye herkese anlatıyordu. Tetanoz tehlikesinden çok benim gibi travma sahibi olmasından korktum.
- Mamamisi (babane) sağolsun, ivitin (evet) yanı sıra hayım (hayır) demeyi de öğrendi. Bir de “dapma” (yapma)
- Babası ile denize taş atmaca oynadı. Önceden idman yapardı ama ilk defa bu kadar uzağa atmayı başardı.



Her sabah uyanınca “emmi, hala, mamami” yoklamasının ardından kuvvetli kahvaltılar, üzerine deniz kıyısında yürüyüş, sonra hafif bir kestirmenin ardından güne hazırladı kendini. Öğleye doğru soluğu çocuk havuzunda aldı, yemek arasından sonra yine havuz, öğleden sonra uyku, akşamüzeri gezinti, akşam yemek ve disco… Yani kısaca her şey dahil bir otele gittiğinizde çocuklar ne yaparsa o!!

Ben? Benim tatil anlayışıma ters bir durumdu. Bi kere HD istemedim, gezelim istedim. Sonra Arca ile başa çıkabilmeliyiz, tırsmaya gerek yok, üçümüz tatil işini hallederiz sorun olmaz dedim. Çok geç çıkıyoruz, serin olacak diye mızmızlandım! Ama böylesi fena mı oldu? HAYIM!!! Bi kere iyi ki HD bir otel ile ilk tatil tecrübesi edinmişiz, Arca gibi bol ve sık (6 öğün) yemek yiyen bi adama yemek aramakla geçirecektik tatilimizi. Diğer taraftan mamami, hala ve Emre başımız sıkıştığında etrafımızdaydı. Rahat nefes alabildik ve biz de tatil yapabildik. Üstelik benim ilk gün otelden çalışmam gerekti, Arcaya baktılar, rahat rahat çalışabildim. (Teknolojiye şkretsem mi küfretsem mi bilemedim, zira bu tatilde kesinlikle çalışmayacağım diye söz vermiştim kendime) Arca uyuduğunda babane onunla odada kalınca her ihtimale karşı yanımızda getirdiğimiz DVD lere gerek kalmadı. Havanın serin olması güneşin iyice tepede olduğu vakitleri de değerlendirmemize yardımcı oldu. Hem çok sıcaklarda Arcayı otelde zapt etmek mümkün olmayacaktı.



Tatilin en eğlenceli kısmı dönüştü. Tatil boyunca mutluluğu paçalarından akan Arcanın eve gelmekten hoşnut olmayacağını düşünüyorduk. Eve girer girmez, yanımıza almadığımız bütün oyuncakları ile oynadı, dans etti, bütün evi gezdi, yatağında kudurdu, onu seyrederken biz yorulduk. Özlemenin nasıl bir şey olduğunu anladı. Özlemek deyince ananeyi müthiş özlemiş, otelde her sarışın yabancı büyükanne kılıklı kadına anane diye saldırdı.

Bugün anladım ki, böyle bir tatile ihtiyacım varmış. Son bir aydır hemen her hafta birkaç gün tatil yapmama rağmen bu küçük “long weekend” tatili meğer bilinçaltımda bir milatmış. Okullar da açıldı, gerçi bu yeni durum bana sadece sabah trafiği sıkışıklığı olarak yansısa da artık sonbahara resmen “merhaba” diyebilirim.

16 Eylül 2010 Perşembe

Yaza veda...


Siz bu fotoya bakarken biz yaza veda kutlamaları için çoktan yola çıkmış olacağız

15 Eylül 2010 Çarşamba

Arca...


Sepeti kolunda otobüsleri seyretmeyi çok sever.


Annesinin eski gözlüklerini takıp aynada kendine bakmaya bayılır



Oyuncağının parçasını bulamayınca yerine sokacak birşey mutlaka bulur, WC rulo tutacağı gibi (bu arada bu nesnenin tam ismi ne yaa, bulamadım)



Sabah kalkar kalkmaz, ofisine çekilerek önemli telefon görüşmeleri yapar

13 Eylül 2010 Pazartesi

Terörist Arca, tam teçhizatlı kameraman arkadaşımız Yeliz ve - denemiş uygulanmış - çocuğu ağlatmadan kriz atlatma tavsiyeleri

Nehir’den beri yazasım yoktu. Sanki güzel şeyler yazmak suçmuş gibi… Hayat da yavaş yavaş eski haline giriyor bir şekilde, yaşanıyor, yaşıyoruz…



Yasal Uyarı: Aşağıda tavsiye edilen yöntemler kesinlikle denenmiştir. Ancak deneğimiz Arca teröristlik yapmaya çalışsa da özünde “uyumlu”, “kolay” ve Tracy ablamın testine(*) göre “kitap” bebektir. Dolayısı ile her bebede işe yaramayabilir. Yine de denemekten zarar çıkmaz!!

Her günü ayrı neşe bir bayram tatiliydi. Arife yarım gün için işe gitmedim. Erkenden Foruma gittik. Arca uyurken dükkanları gezdik, uyanınca IKEA’yı dolaştık. Amaç Arcaya kaymaz bir tabura almaktı. Bizim lavabo yüksek, Arca da cüce olunca yetişemiyor. Arca terör estirdi IKEA’da! O silindirik baston şeysini elinden bırakmadı. Bizim de cimriliğimiz tuttu, almadık! Arcayı o kalabalıkta 2 defa gözden kaybettik, kalbimiz yerinden çıkacak gibi oldu. Bir İlker bir ben olayı ele aldık, ilgisini dağıtmaya çalıştık. Sonuç dönen yumurta koltukta anne manyak manyak akrobasi yaptı, Arca heyecanlandı, İlker arkadan dolaşıp zımbırtıyı aldı ve yok etti.
Anne 1 - Arca 0,5 (0 diyemem çünkü en az yarım saat uğraştırdı, yoldan puan veriyorum)
İlker bayramımızı şenlendirmek üzere pizza yapmaya karar verdi (Hülya ile uzaktan kardeş olabilirler mi??) Bu pek sık olmaz, bu sebepten ağzından pizza lafı çıkar çıkmaz hemen atlarım ki vazgeçmesin. O pizzaya konan peynirin rendelenmişi sadece Metroda varmış, IKEA dönüşü uğradık. Bayram öncesi kalabalık. Arcanın karnının acıkmasına yakın İlkeri market kısmında bırakıp yemek yemeğe gittik. Mercimek çorbası ve piliç ızgara Arca için garanti menü. Ama mama sandalyesi yok, neyse sıra gibi koltuklara oturduk, mercimek acılıymış, tavuğa geçtik. Arca tam arkasındaki abileri kesti, hop kalktı ayağa. Anne hiç istifini bozmadan hemen abilerin masasının yanına geçti. (Anne: 2 Arca : 0,5) Güzel güzel yerken Arca sıkıldı tekrar ayağa kalktı hatta hiç oturmadı. Bu arada biri 4 biri 6 yaşındaki oğlan çocukları çok sevimli bana akıl verdiler:
- Teyze sen buna çikolata vereceğini söyle, oturur, bize öyle yapıyorlar
- Bu çikolata yemedi daha bilmiyor tadını, yemez yani numarayı
- Aaa sizin evde çikolata yok mu? Şeker de o zaman?
Bu arada ben Arcanın ağzına bişeyler tıkıyorum, Arca oturmuyor, İlker görünürde yok. Ufaklıkların babası var, o da sohbete katıldı.
- Sizin tek mi?
- Yaa evet, sizinkiler 2 tane ama maşallah pek efendiler, sakin sakin oturuyorlar
Ben “sizinki de büyüsün uysallaşır, dert etmeyin” demesini beklerken baba;
- Az önce 2 tane patlattım kafalarına oturttum, kesin çözüm!
demez mi?
Tabii gülümsemem yüzümde dondu. Evet biz dötümüzü yırtaduralım, hala “dayak cennetten çıkmadır” yöntemi uygulanıyor!

Arca karnının doyduğuna karar verdi ve lokantanın içinde koşmaya başladı, ben de peşinden. Tamam aktivite sadece lokanta ile sınırlı olsa neyse de açık alan olduğu için market kısmına yöneldi. Sevecen babaya puset ve çantaları teslim ettim, Arcanın peşinden! Basamak çıkmayı öğrendi ya görünce dayanamıyor, en az 10 defa inip çıkıyor, LCD TV standına çıktı, TV ye sarıldı, öptü, pat pat vurdu. Kucağa al masaya götür işlemi oyuna döndü, bu arada İlker hala gelmedi. (Anne 2 - Arca 2,5) Toparlandık çıktık, daha biz yiyecektik!! Eve kadar yine sakindi. Hatta kakasını söyledi, “yap annecim bezine, şu an tuvalet bulamayız” dedim ama eve kadar tuttu. Sanırsın ki o terörizmin sorumlusu o değil. Akşam Issız adam İlker bize pizza yaptı, Arca ise oklava getirerek (evet 8 senedir evliyim, oklavam yok!) pizzaya hak kazanan İlknur ve Emre ile oynadı.
İlk gün bilançosu : Anne 2 – Arca 2,5

----------------------------------------------

Arca suyla oynamayı sever, her çocuk kadar!! O tabureleri aldık ya, çok mutlu oldu, sürekli suyun başında ve sınırı yok, tabii her 2 yaş civarı çocuk gibi zaman algısı da yok, 5 dakika deyince anlamıyor. IKEA’dan aldığım bir mutfak alarmı var. Tam da bu iş için aldım onu, bir arkadaşımın tavsiyesi. Kendisi mola yöntemi için kullanmış ama ben henüz o yöntemi uygulamadım, 2 yaş teçhizatlarımı tamamlarken edinmiştim. Dedim ki 10 dakika suyla oynayabilirsin, bak buraya alarmı kuruyorum, zil çalınca “bitti!!” diyeceğiz. İlk defasında anlamadı, kucaklayıp götürdüm. Arca 1 puan aldı, çünkü ağladı maalesef, balkondan otobüslere bakmak suretiyle ilgisi dağıtıldı. İkinci defa yine aynı sahne yaşandı. Üçüncü defasından sonra artık alarm çaldığında böhüüü yapıyor ama en azından “bitti!!” diyor. Zamanı öğrenesiye kadar bu alarmı çantamda taşımaya karar verdim. (**)
Babanede geçirilen bayram kahvaltısı ve büyük ananenin evindeki uzun öğle uykusunun ardından sakin öğleden sonrası ile günü iyi geçirdik derken akşam evde yine su kavgası çıktı. Küvet dolduruldu, Arca içine sokuldu ve yarım saat kendi kendine oynadı. Demek ki neymiş, alarm güzel hoş ama her zaman işe yaramayabilir, kendimizi hazırlamalıyız.

[İlknurun bayram hediyesi baloncuklu itfaiye arabası, çok ses çıkardığından bir araba laf yedi ama postun ilerleyen satırlarında kendisine edilen duaları göreceksiniz]
İkinci gün bilançosu : Anne 2 – Arca 3 (alarmın işe yaraması ve son küvet olayı ile gazını aldığım için kıyak geçip kendime 2 puan veriyorum)

----------------------------------------------

Yığınla kavanozun bulunduğu dolap kilitli ama Arca ısrarla açmaya çalışıyor. Yaygara bağırış, anne de “üzgünüm ama o dolabı sen açamazsın” diyor. Yaygara çığlıklara, çığlıklar kendini yere atmaya dönüşüyor. Anne “gel benim kucağımda ağla, rahatlarsın” diyor. 3 dakika içinde olaydan geriye kalan minik bir gözyaşı damlası. [2 yaş civarı çocuklar istedikleri bir şey olmadığı zaman sinirlenirler ve kızdıkları kişi anne bile olsa içinde bulundukları duygu karmaşası ile başa çıkabilmek için anneye sarılma ihtiyacı duyarlar. Bu durumda ona elde edemeyeceğini ancak rahatlamak için anneye sarılıp ağlayarak sakinleşebileceğini söylemek rahatlatır. Böylece belki istediğini elde edemez ama onu anladığınızı anlar ve bu onun için çok önemlidir. (***) ]
Anne balkonu vileda ile silecek, Arcaya da süpürge veriyor ama Arcanın gözü viledada. Yaygara, bağırış… Sonuç Arca balkonu kendisi temizliyor. Sonra İlker ve Arca bakkala gidiyorlar, Yeliz arkasından temizliyor. (bu yaşta özgüven çok önemli olduğu için onun yaptığı işin arkasından düzeltmemek lazımmış, en azından onun ortamdan uzaklaşmasını beklemek lazımmış(?) )

Üçüncü gün bilançosu : Anne 1 – Arca 1

----------------------------------------------

Büyük Nurturia buluşması günü. Özge ve Aylin ile ilk defa tanışılacak, Hayatla özlem giderilecek, Hülya, Elif, Nil ve Elifle sohbet edilecek, aman ne şahane. 7 anne ve 7 çocuk! Yeliz sabahtan itibaren Arcayı olaya hazırlıyor. “Alpi, Tuna, Ela, Ege, Berk, Aylin olacak, onlarla oyuncaklarını paylaşacaksın, beraber oynayacaksınız….” Alpi hastası cüce kapıları yumruklamaya başladı. Hay eşek arıları gelin de şu dilimin icabına bakın! Yok ilgisinin dağılması mümkün değil, sandaletler elinde! (Arca 1 Anne 0) Sabahtan Ümit teyzesine ziyarete giderek gazı biraz alındı. Yaklaşık 2 saatlik öğle uykusu ile biraz da üzerindeki gerginlik alındı. (Arca 1 Anne 1) Amma velakin uyandı, yemek yemez, eline almış saç kurutma makinesini evi dört dönüyoruz. Tamam, makine Arcada kalıyor, yoksa ben zıvanadan çıkacağım. İlker kablosu sarkıyor dikkat! dememiş gibi, asansörün kapısına kaptırıyoruz kabloyu ve dipten kopuyor. İlkerin “ben demiştim”ine maruz kaldığımı söylememe gerek yok sanırım. (Arca 2 Anne 1)
Arca buraya kadar topladığı puanlarla günü önde götürüyor ama anne donanımlarını tamamlamıştır, göreve hazırdır. Buluşma yerine geldik aman pek efendi, elinde saç kurutma makinesi, ağa gibi kuruldu köşeye, sanırsın, terörizmin kaynağı o değil! Elif makineyi alma denemesi yapıyor ama Tunanın çöp kamyonunu göresiye kadar kesinlikle elinden bırakmıyor. Kamyonu öyle bir benimsedi ki, Aylin isteyince çemkirdi.

Yemek yememekte ısrar etti, kumru ve kumpire burun kıvırdı, sadece mısırları yedi, evden getirilen yemeklere de rağbet edilmedi, muz ile öğün kapatıldı, yemek raundu berabere bitti. (Arca 3 Anne 2) Kaynana zırıltısı ile enerjiyi atalım dedik, Ela çok beğenince babası Arcanınkinden daha büyüğünü bulmuş Elaya almış ama Elaya oynamak pek nasip olmadı, Arca dadandı. Gerçi Berkle kaynana zırıltısı koşmacaları pek eğlenceliydi. Sonra Berkin kırmızı arabalarını hedef aldı. Herşey gayet iyi giderken bir araba çekişmesi oldu, Arcanın minibüsü Berke verilerek hadise önlendi. (Arca 3 Anne 3)

Derken ufak bir yaygara Alpi ile yaşandı, Arca çocuğun suyunu almış, neyse ki kendi suyu ile değiş tokuş edildi, zaten Arca tek aşkı Alpi abisini üzmek ister mi? (Arca 3 Anne 4) Garibim, Alpiye bakacak diye salıncaktan düşüyordu.

Elaya ufak bir arkadan sarılış, aha dedim seviyor Elayı, yok elindekini kapmak içinmiş.
Son olarak küçük bir hadise daha çıktı, sona sakladığım baloncuk çıkaran itfaiye arabası kozumu oynadım.(Sabahın altısında başlayan mesailerinden dolayı bunu hediye eden İlknura epey saydırmıştık ama günün bir kısmını kurtardığı için duygularımı resetliyorum)
Baloncuklar Alpi’den Ayline kadar bütün çocukları mest etti.

Görev başarı ile tamamlandı, eve sağ salim varıldı. (Arca 3 Anne 5)

Dede ve ablamlar yazlıktaydılar, bayramlaşamamıştık, hep beraber ananemin evinde buluştuk. Ananemde Alzheimer var ne yazık ki, sürekli dinleniyor, ilaçların etkisi ile gülümsüyor, çok nadir oturup bize katılmaya çalışıyor. Arcaya ninesi çok ilginç geldiğinden tepesinde!! Duru bir abla olarak bütün gece Arca ile ilgilendi. Ama duru da nihayetinde çocuk, o da kıpır kıpır. Orta sehpanın tepesine çıkmak istedi, Durunun bütün hareketlerini taklit etmek istedi! İstedi istedi, istekleri hiç bitmedi. Dur oturdan da bişey anlamadığı için, sehpanın cam kısmını çıkardım, oh sen rahat ben rahat. [Ortamı güvenli hale getir, ne b.k yerse yesin yöntemi (****)]

Dördüncü gün bilançosu : Anne 6 – Arca 3

----------------------------------------------



----------------------------------------------

İstediğimiz sonucun çıkmayacağını bile bile demokrasi gereğini yerine getirmek üzere sandığa giderken henüz uyanmadığını sezdiğimiz İlknurların ziline basıp kaçtık. Dönüşte bi daha !! Çok olgun bir aileyiz nitekim. 3 saatlik öğle uykusundan enerji dolu kalkan Arcayı AVM’ye götürmeye karar verdik. Zira hava soğudu, sandalet giymesi mümkün değil!! Ama Arcaya son günlerde peyda olan çıplak dolaşma takıntısı ayyuka çıktı. Bir de öğrendi üst baş çıkarmayı, ben giydiriyorum, o çıkarıyor. Evden her çıkışımız en az 45 dakika! Öyle mi cüce! Horoz kuklası ele geçirilir ve action!!
Horoz: üüüürürü üü Arca ben giysilerimi giymeyi bilmiyorum, sen bana gösterir misin? Önce kafandan mı geçiriyorsun o atleti?
Arca: ivit
Horoz : hmmm hadi bana göster, nasıl giydiğini.
Arca yere yatar bi güzel, 5 dakika içinde hazırdır! (Anne 1 Arca 0) (oyuncakları konuşturma yöntemi, anne söylerse yapmazlar ama kuklaya tav olurlar**)

AVM’ye gelinir. Arca sağa sola sapmak ister, bi türlü babayı takip etmez.
- Arca babayı yakalayamaz kiiii!! Şeklinde AVM’de yakalamaç oynanarak kriz atlatılır. (Anne 2 Arca 0) (dikkat dağıtma****)

Arca gördüğü bir inşaat araçları setine dadanır, laftan anlamaz. Anne acil durum kamyonunu çantasından çıkarır (buraya dikkat! öncesinde bu malzemeyi göstermek yok, sürpriz olacak ki heyecan yaratsın) ve Arca heyecanlanarak ortamı terk eder. (Anne 3 Arca 0) [dışarıya tedarikli gitmek lazım, bişey için tutturursa, önceden hazırlanmış senaryolar devreye girmeli (*)-(**)]

Best Buy’ın araba şeklindeki market arabasına biner, bi güzel gezer ama gitme vakti gelmiştir. Arca yaygarayı basar. Mecbur rüşvet teklif edilir. Arabada bip bip yapılacaktır. Bu raunddan taraflara puan vermiyoruz! Arabaya gidildiğinde Arca araba koltuğuna oturtulmak istenir ama Arca rüşveti hatırlatır ve 10 dakika kapalı otoparkta arabanın kornası çalınır, dörtlüleri yakılır, silecekleri çalıştırılır, güç bela yola çıkılır. (Anne 3 Arca 1)

Arca artık parmağını lastiğine sokarak buzdolabını açabilmektedir. Anne, çocuğu rahat bırak, karşıdan seyret, müdahale etme şeklindeki Tracy (*) önerisini dinler (HELP) gözleri kapalı ama kaşla göz arasında bir tencere nohut yemeği daha yeni yıkamadan gelmiş halının üzerine dökülür. (Anne 3,5 Arca 2) Annenin hiç bağırıp çağırmadan sakin yaklaşımı için yarım puan veriyoruz kendisine!(***) – Bu yaştaki çocuklar bir şeyleri döküp saçıyorsa, bu fiziksel yetersizliklerinden kaynaklanır, bunu bilinçsiz yaparlar, kızmanın anlamı yoktur. Olsa olsa uygun ortam yaratmadığı için anne kendine kızmalıdır.

Akşam Cansulara gidilir, Cansunun bütün oyuncaklarına dadanır, At ve araba arasında paylaşım sağlanmaya çalışılır. Zaten Cansunun gözü İlkerden başkasını görmediği için fazla hadise yaşanmaz.





Son günün bilançosu Anne 3,5 Arca 2

----------------------------------------------

Yöntemlerin araklandığı kaynaklar :
(*) : Tracy Hogg ve Melanie Blau Çocukluğa geçiş sorunlarına mucize çözümler. Bu kitaptaki teste göre Arca kitap çocuk çıktı, bebekken de öyleydi, kısaca gelişimi olması gerektiği gibi giden, genelde uyumlu karakter yapısı. Bu kitap bebeklik dönemini anlatan kitap kadar beni heyecanlandırmadıysa da Tracy fanları okuyabilir.
(**) : Elizabeth Pantley – Çocuğunuzla İşbirliği yapma. Hap yöntem kitabı. Hatta her bölümün sonunda tek sayfalık yöntem özetleri var. Dostlar boşuna para vermesin diye o kısımları burada paylaşmayı düşünüyorum, zira bütün kitabı hatmetmeye gerek yok, özetler yeterli olur.
(***) : 2 yaşındaki çocuğunuz büyürken – İşte bu kitabı çok çok çok tavsiye ediyorum. Onların iç dünyasını anlatan harika bir kitap. Dünyayı onun gözüyle görmenizi sağlamaya çalışıyor. Dikte etmiyor, hap yöntem sunmuyor, önerilerde bulunuyor. Tam da ihtiyacım olan şeydi. Ne zamandır arıyordum baskısı tükenmişti, sonunda Lalenin sayesinde nadirkitap.com ile tanıştım ve 2 gün içinde 2. El olarak elime geçti. Altını çizmekten kitap tanınmaz halde! Ve gerçekten daha iyi anlamaya başladım. Özgürlük ile hala bağımlılık duyma arasındaki sıkışıp kalmışlıklarını, kaykay üzerinde gitmek gibi olan gel git ruh hallerini, neye neden nasıl baktıklarını, içseslerini, kısaca her şeyi. Kitabı çok sevdim.
(****) : Başta montessori olmak üzere her kitap
(?) : hangi kitap olduğunu hatırlamıyorum

Son söz: Çocuk eğitim kitaplarıyla (ki bence bunların tamamı anababayı eğitir, hele ki "Arca yaşında çocuk eğitimi" komik bir tanım oluyor) kafayı sıyırmış görüntüsü verdiğimi görüyorum ama yazık ki doğal ebeveynlik yeteneklerim yok, olsun isterdim. Arca uyumlu bir çocuk olsa da, ben uyumlu ebeveyn olmadığım ve sabır eşiğim düşük olduğu için bu dönemi nasıl atlatırız derdindeyim.

Sonuç ? Siz daha bu tür postları çok okursunuz!!

6 Eylül 2010 Pazartesi

nehir

boğazımda bir yumru oldu kaldı.
Gözlerim doldu ama burada ağlayamam.
Ağlamamak için onun bloğunu tıklayamam.
Sadece çok üzüldüm ve tutamayacağımı bile bile kendime bi söz verdim.
Her mızıldandığımda, her huysuzlandığında Nehiri ve annesini hatırlatacağım kendime...
Ve onun huzur içinde uyuması için dua edeceğim.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Beklenmedik şeyler hayata tat katar

Öğle tatilinde Forumdaki kitapçıları dolaşıp basımının tükendiğini öğrendiğim kitabı, hemen akabinde sevgili Lale’nin beni tanıştırdığı bir ikinci el kitap sitesinden bulabilmek…
Herhalde hafta başında gelir derken 1 gün içinde elime geçmesi… hem de mis gibi eski kitap kokusuyla… hem de tertemiz…
Arca’nın belki de ilk defa ağlayarak değil “Anne!!” diye uyanması, yatakta ayıyogi, tavşan pele ve fil elly ile oynaması, yanına usulcacık girip şekerleme yapmak!
Bir şeyler anlatırken Arcanın o anlattıklarım içinden bir kelime – yeni bir kelime – seçerek tekrar etmesi. (Bahçe)
Bu yazı mayosuz geçiriyoruz, seneye alırız artık derken Nazlı’nın Fransa’dan hem de şimşek mcqueenli!! Çok şirin bir mayo hediye etmesi…
İlknurların çok ilginç bir tesadüfle bizim sokağa taşınması (bizim bayilerden biri o sokakta oturduğumuz duyunca evi bize kiralamayı teklif etti, biz tembellik ettik, boşver dedik, İlknurlar talip oldu, üstelik bayi annesinin öğrencisi, bayinin babası da öğretmen arkadaşı çıktı) şaşıfelek çıkmazı oldu bizim sokak!!
Sabah o günün Perşembe olduğunu düşünerek uyanmak ve Cuma olduğunu fark etmek…
Giydiğim ilk gün fermuarını patlayan ve 2 haftadır bir türlü terziye gidemeyen elbisemi tadilatlı olarak evime servis edilmesi:)
Ümidi kestiğim kitabın akşam geldiğini görmek (Bebek Koala!! Allahım rekor kırdık akşam 4 defa okuttu!!)
Boş boş takvime bakarken yılsonuna kadar hemen her ay güzel tatillerle soluklanacağımı fark etmek (önümüz bayram, sonrasında 4 günlük bir Bodrum tatili, sonrasında 29 ekim yine 4 gün, Kasımda uzun bir bayram tatili ve Aralıkta kullanacağım yıllık izinlerim:))
........................................

3 Eylül 2010 Cuma

Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi - Biliyor muydunuz?

- Günde en az 3-4 defa Arca yakınlarımdayken veya yerde oyun oynarken sarsak davranışlarım yüzünden elimin kolumun veya kalçamın çarpması sonu Arcanın yere kapaklandığını, yine aynı sarsaklık sonucu ara sıra elini sürgülü kapıya sıkıştırdığımı?
- Arca’nın tam 4 defa alnının aynı bölgesini muhtelif yerlere çarpmak sureti ile pinpon topu gibi şişirdiğini?
- Arca’nın durduk yerde defalarca düşebildiğini ve Yelizin sakarlık genlerinin Arcaya geçtiğinin tüm aile tarafından kabul edildiğini?

- Peki Arca’nın Bebek Koala kitabını 1 gecede üst üste 4 defa okutarak “İyi geceler ponpon” kitabı ile sahip olduğu 3 kerelik rekorunu kırdığını?
- Arkadaşım Eşek şarkısının arka arkaya 2, Almanyanın Eurovizyon şarkısının 3 defa mutlaka çalındığını?

- Yelizin sıklıkla kullandığı s.kt.r kelimesinin Arca tarafından öğrenildiğini (HASS S….R! – Niçin dublajlardaki gibi lanet olsun demiyorsun kadın!!)
- İlknura “iknuk”, Emreye “emmi”, İlkere “ilkey”, Cansuya “tantu”, Tuna “una”, teyzeye “deyde” derken Yeliz, anane, dede, Nilda, Alpi gibi isimleri doğru söylediğini?

- Arcanın el ve ayaklarının tamamen babasınınkilerin 1/10 oranında küçültülmüş maketi olduğunu?
- Peki yemek yedikten sonra aynı babasınınki gibi göbeğinin çıktığını? Ve daha anne karnındayken göbeğinin büyük olacağının belli olduğunu



Arcanın
- bamya delisi olduğunu ve bu durum karşısında İlkerin babalık testi talep ettiğini?
- özellikle de zeytinyağlı domatesli makka (makarna) yerken kendinden geçtiğini? Domatese hiçbir koşulda hayır demediğini? Et tavuk balık üçlüsüne bayıldığını? Bal, reçel sevmediğini? Henüz “dondurma, çikolata ve nutella” yememiş olmasına rağmen kakaolu puding, browni gibi benzer ürünleri afiyetle tükettiğini, buna rağmen annesinin o ilk üçlüye çocuğunu yanaştırmadığını büyük gururla söylemesinin ne büyük bir çelişki olduğunu?

- en az 10 tane arabası, 2 adet damperli kamyonu, 1 adet çöp kamyonu, 3 adet minik arabası, 2 adet üzerine binilebilen arabası, 1 adet otobüsü, 1 adet kepçesi, 1 adet ambulansı, 1 adet lokomotifi, 2 adet motorsikleti olduğunu ve hala tekerlekli bir şey gördüğünde üzerine atladığını?
- tırnaklarını ve saçlarını kesmenin yegane yolunun Baby TV açmak olduğunu ve Arcanın bu nadir muamele karşısında hipnotize olmuş şekilde hareketsiz durduğunu?
- abi ve abla hastası olduğunu, Duru’ya aşık olduğunu, İlknuru görünce heyecanlandığını, gözlerini kaçırdığını, annebaba eve geldiğinde ilk 5 dakika kesinlikle yüz vermediğini?

- İlkerin tekstil mühendisi olmasına rağmen müteahhitliğe soyunduğunu amma velakin televizyonda inşaat işine giren futbolcu haberine “önüne gelen de inşaat işine giriyor kardeşim, çivisi çıktı sektörün” şeklinde yorum yapabildiğini?
- Şantiye kuşu İlkerin 3 ayda ayakkabı eskittiğini buna karşın ofis gülü Yelizin bir ayakkabıyı 5 sezon giyebildiğini?

Yelizin
- bütün ayakkabılarının İlkerin onayından geçtikten sonra satın alındığını?
- 15 liralık bir kolyeyi satın almak için 3 gün düşündüğünü, içine sindirdikten sonra kalmadığını öğrendiğinde bu defa da 3 gün kolyeyi aradığını?
- zerre kadar anlamamasına rağmen inatla ütü yaparken futbol maçı izlediğini, yorum yaptığını hatta hakeme sövdüğünü, bu arada bu kimin kocası, bu adam hangi memleketten, kaç yaşında filan gibi futbolcular hakkında ipe sapa gelmez sorular sorabildiğini, İlkerin ise bu sorulara sabırla cevap verebildiğini?
- futbolcuların şort boyları ve saç kesimlerinden maçın hangi yıllara ait olduğunu çıkarabildiğini? (Evet İlker 1984 yılına ait GS maçları izliyor!!)


- Son olarak tüm Türkiye'de sadece 229 kişinin adının Arca olduğunu

BİLİYOR MUYDUNUZ?

1 Eylül 2010 Çarşamba

Marley ve ben… köpek ve ben… arca ve ben…


Arşivdeki dünya kadar film öylece raf süsü oldu çıktı. Birkaç gece de üst üste Arca ile beraber sızdıktan sonra “yeter ulen!! arca uyuduktan sonra bişeyler yapılacak! Tez Dvd izlenecek, hoşbeş edilecek, paşa gönlüm eğlenecek!” buyurdum!

Benim izlenecekler listem üçe ayrılır:
1. İlker ile izlenecekler (ikimizin de dehşet beklediği iyi filmler – İlker olsa benim bütün filmlerim iyi bikerem der – ama yok bu kısımda Ingmar Bergmanlar, almadovarlar, felliniler vardır. Ayrıca bu kadar damar olmamakla birlikte sağlam gişe filmleri de, bağımsız filmler de sayılabilir.)
2. İlkerle izlenmesine gerek olmayan eskiler (when Harry met sally, aşk ve gurur, notebook, love actually gibi tarafımdan defalarca izlenebilen - tercihen ütü yaparken - romantik, softirik filmler ile nasıl olduysa izlememiş olduğum eski filmler, misal ay çarpmasını daha geçen hafta izledim, yağmur adam sıradaki!)
3. Yine ilkerle izlenmesine gerek olmayan ve İlker beklenirse muhtemelen ertelenecek filmler (PS I love you, Karamel…)

3 no’lu listeye “Marley ve Ben” filmi de dahildi. Ama meğersem İlker de izlemek istermiş, hemen oturduk başına. Romantik komedi filan değil, çok keyifli bir sarışın köpek filmi. İlker köpek delisidir, bense yolda görsem yolumu değiştiririm. İlkokul – ev arası en bilinmedik sokakların haritası hala beynimin bir köşesinde bulunur. İlkerin üniversitedeyken bir rotweiler cinsi köpeği vardı, türlü anılarımız vardı kendisi ile… yazsam roman olur (trajikomik ile korkunun birleştiği bir tür var mı?) Ama karşıdan severim ve Arcanın da bana benzemesini istemem, zira hayat benim için zor! Ve hayvan sevgisi güzel bir şey olmalı!
Bu kısa ara nottan sonra gelelim filme. Film gerçek bir hayat öyküsü, 2 gazeteci evleniyorlar, adam muhabir olmak istiyor, ancak pek başarılı değil, kadın başarılı bir köşe yazarı. Tesadüfler sonucu adam da köşe yazarı oluyor, çocuk isteyen karısının bu isteği ertelensin diye bir köpek hediye ediyor ki ne köpek!! Macera da başlıyor. Bu arada köpeği ile ilgili yaşadıklarını köşe yazılarına taşıyan adam da başarıyı yakalıyor.

Filmin başı:
Yeliz :yok abicim köpek filan istemem eve, bak bu şarışın köpekleri çok seviyorum ama nasıl ağızlarına sıçtı!! Tipim değilsin üstü kalsın!!
İlker: eğitirsen bişey olmaz.

Filmin ilerleyen bölümleri (çocukları oluyor) :
Yeliz: Ay İlker bu köpekten alalım biz, Arca biraz büyüsün ama çişe filan o götürsün, sorumluluğunu alsın köpeğin, ama bahçeli bi ev olsun öncelikle apartman dairesi olmaz, kokar !!
İlker: tabii canım ben sana villa şeederim!

Filmin daha da ilerleyen sahneleri (başka çocukları oluyor, aile genişliyor, kadın işi bırakıyor, kadın 3 çocuk + köpekle çıldırıyor ama köpek çok şirin!!) :
Yeliz : Ay İlker bu köpekten alalım ama benim çalışmamam lazım, köpeğe de kesinlikle arcanın bakması lazım, çocuk kaç yaşında köpek sorumluluğu alabilir? 10 yaşına kadar bahçeli evimiz olur mu? Ben o zaman işi nasıl bırakırım?
İlker : zzzzzzzzzzzzzzz

Filmin sonu:
Yeliz: böhüüühü
İlker : zzzzzzzzzzzzzzz

Ertesi gün ;
İlker: ne biçim uyumuşum, filmi sonuna kadar izledin mi?
Yeliz: Yok abicim köpek almak yok!!! Ölüyo bunlar be!! Al büyüt ağzına sıçsın, sonra ölsün (ağlamaya başlar, Arca yanına gelir sarılır)

Yeliz Arcaya köpekleri karşıdan sevmenin de güzel bişey olduğunu anlatır, “köpek bu öleceği zaman belli, niye ağlıyorsun” diye mantık içsesi olmaya çalışan İlkere çemkirir, “sen ne biçim dog-loversın abicim” diye üzerine yürür, sonra puhahha diye gülmeye başlarlar ve Arca bu duygu karmaşasının içinden çıkamaz, “ammaaan bunlar gülüyor, ben de güleyim” diyerekten ortama uyar, hazırlanıp dostlarla kahvaltıya giderler…
Bize de Arcanın kahvaltı serüveninden kareleri seyredalmak düşer…

31 Ağustos 2010 Salı

bakış açısı değerlendirme testi

Günün çorbası ailesi hakkında sorular sorduk.
Çocuklu bir ailenin yaşadıkları üzerinden bakış açınızı sınamak için bulunmaz fırsat!!
Tadını çıkarın!

Soru 1 : Gün boyu ofiste filtre kahvenin yanına bayatlamış etiformlar yerken akşam arca yattıktan sonra fındıkla bira yuvarlamanın ya da bir magnumu lüpletmenin mantığı nedir?
a. Diyet her sabah başlar ve akşama doğru yarına ertelenir
b. Arca ile didişmenin ödülü alınmalıdır, bedeli ekstra birkaç kilo olsa da?
c. Zararın neresinden dönersen kardır

Soru 2 : Neden söylediğin şey bir sonrakinde tam tersi olur? (ör: akşam hiç uyanmadan uyudu, ertesi gece, gece kuşu)
a. Nazar değer! Hatta nazarın babasını analar kendi kendine değdirir. Anneler çocukları hakkında iyi şeyler söylememelidir.
b. Murphy kanunu mu ne işte o yüzden
c. Ya çocuk bu ne kasıyorsun bigün uyur bi gün uyumaz, takma!!

Soru 3 : Arca bebesi söyleyebildiği kelimeleri annesi talep ettiğinde neden söylemez?
a. Bu velet inadın önde gidenidir
b. Sirk maymunu olmayı reddetmektedir.
c. Üzme kendini başka zaman söyler

Soru 4 : Aynı kitap neden bir gecede 3 defa okutturulur?
a. Annenin vakti olmadığını anlaşılmış ve gizliden gizliye pislik yapılmaktadır.
b. Ömr-ü hayatında kitap okumamış baba kültür sahibi olsun diye
c. Kitabı çok sevmiştir yavrucak, oku annesi!!

Soru 5 : evdeki her şey neden hep ertelenir?
Örnek 1: halılar 1 hafta kapıda durabilir, yıkanmaya gönderilmez
Örnek 2 : çamaşırlar yıkanır fakat ütülenmez
Örnek 3 : taze fasulyenin bir kısmı ayıklanır, bişey olur unutulur, öylece kalır. Örnek 4 : balkon ışığı değiştirilmez, karanlıkta oturulur
Örnek 5 : mutfak dolapları temizlenmez, koltuk kılıfları yıkanmaz, perdeler yıkanmaz, çarşaflar değiştirilmez, çiçekler sulanmaz, ilkerin küllüğü boşaltılmaz…

a. Arca çok yorucu bir bebektir, onun totosunu toplamaktan vakit kalmaz
b. Yeliz & İlker çok tembel bir çifttir, dahası erken bunama teşhisine ramak kalmıştır.
c. Çok gereksiz işlerdir bunlar, elbet birileri yapar (örnek sırası ile … Yelizin annesi, Ümit abla, Ümit abla, Yelizin babası, Ümit abla)


Soru 6 : Bütün yaz oturulup neden eylül ortası tatile çıkılır?
a. Arca ile baş edebilir miyiz, birileri de bizimle gelsin mi şeklindeki sorunsallar bi türlü çözülmemiştir. Kısaca ailenin el kadar bebe ile otele gitmeyi totosu yememiştir, bunlar bildiğin tırsık tiplerdir.
b. Ramazan beklenmiş ancak bi akıllı bu günün çorbası ailesi olmadığı için fiyatlar düşmemiştir.
c. Fena mı oldu çok sıcaklarda Arca için daha zor olurdu

Soru 7 : Arca bezi istemez, çıkarırız tamam, çişi lazımlığa yapar, o da tamam. Peki niye sonrasında külotu giymemek için diretir?
a. Annesine inat yapmak istemiştir
b. Kakasını halıya yapmayı uygun görmüştür
c. Totosu rahat etsin diye

Soru 8 : Arca öğle uykusuna yatar, etraf toplanır, yemek ocağa, kahve de fincana konur, az buçuk kitap gazete internet olayına dalmak istenir (bu arada vakit dar hangisine karar vermek için fazla vakit harcanmamalıdır) ve Arca uyanır erkenden uyanmasının sebebi nedir, Arca içinden neler geçirmektedir?
a. Benden habersiz dinlenmek mi!!! Hadi hop kalk bakalım köle, uyandım ben!
b. Kahve kokusu geliyor, bensiz keyif ha!!!
c. Annemi rüyamda gördüm çoook özledim

Soru 9 : Ömrü hayatında tutku bisküvisi yememiş Arca nasıl inatla ve karnı tokken bu yiyeceğe saldırır?
a. Arca bir pisboğazdır boğazından ne geçtiği umrunda değildir, obeziteye aday bir bünyesi vardır.
b. Tembihlenmiş olmasına rağmen birileri tattırmıştır, tadını bilir.
c. Arca bir gurmedir, uzaktan bu yiyeceğin lezzetinin farkına varmıştır.

Soru 10 : Yeliz neden söylene söylene kuaföre gider ve saçlarına yine röfle yaptırır?
a. Başta İlker olmak üzere mahalle baskısına dayanamaz
b. İçten içe kendisi de sarışınlığı sevmekte ancak çok tembel olduğu için 4 ayda bir bile kuaföre gitmek zor gelmektedir.
c. İçten içe kendisi de sarışınlığı sevmekte ancak kendine itiraf edememektedir.

Cevap anahtarı:
a'lar fazla ise:
o-ha demek istiyorum izninizle! size göre bu bebek milleti, anneyi muma çeviren, her daim bizim arkamızdan strateji düşünen, bize hayatı zindan etmeye çalışan yaratıklar!! evet zekiler filan ama o kadar da değil:) onlar sadece bebek! relax dear!!

b'ler fazla ise:
Siz bu aileyi tanıyorsunuz!!

c'ler fazla ise:
yok anam sen bildiğin pollyannasın!! Bu kadar pozitif düşünsem kanatlarım çıkardı şerefsizim:P

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Gelelim Köle Isauranın onbeşmilyonyüzüncü bölümüne...

Kendimi bir türlü hazır hissetmediğim tuvalet mevzusuna mehter takımı ritmi hakimdi. Birşeylerin bu kadar uzun sürmesi, sürüncemede kalması çok rahatsız edici. Açıkçası geçtiğimiz aylarda tamamen önümüzdeki yaza bırakma kararı almış, en kötü karar karasızlıktan iyidir, diyerek ferahlamıştım. Ama Arca işaretlerini gözüme sokunca, Ümit abla tilki gibi beynimin kıvrımlarına sokulunca yine rahat edemedim. Hazırmış gibi görünen çocuğu görmezden gelmek de içime sinmedi. Hani ben de geçtiğimiz aylar boyunca boş durmadım, yani Arcaya vahiy inmedi, inceden çalışma yapıldı, şimdi “benim bebem her bişileri kendi yapıyor” havalarına girecek değilim.
Ne yaptım?
En şahanesinden uzay mekiği gibi bi lazımlık aldım. Yanlarına dergisini, tuvalet kağıdını koyuyorsun. Sonra her tuvalete girdiğimde Arca da benimle geldi. Zaten paçamı bırakmadığı için pek gönüllü bir aktivite oldu. Her seferinde ne yaptığımı tek tek anlattım, en son sifonu çekerken bay bay dedim. Bi de Arcaya anlatır gibi değil, zaten her seferinde aynı şekilde yapan biri gibi.
Peki Arca ne yaptı son günlerde? Bir süre sonra aylar önce lazımlığa oluşan tepki kayboldu, ancak bu defa da kokoş lazımlık pek alengirli geldi, dikkat dağıldı, şimdi lavaboya basamak oldu, 60 küsür liralık basamak:) Gün içinde sürekli bezini çekiştirir hatta çıkarır oldu. Bu arada geçen kitap siparişinde “bay bay bezim” diye bir kitap eklemiştik. Ali var bu kitapta. Bence pek güzel değil ama Arca kitabı sevdi. O kitaptaki lazımlık bizim ikea lazımlığa benziyor. Bi kitaptaki alinin lazımlığı gösteriliyor bi arca kendininkini gösteriyor. Derken gelsin çişler gitsin kakalar. Beraberce klozete atılıp sifon çekiliyor, kaka ve çişe el sallanıyor, uğurlanıyor, eller yıkanıyor.

Ümit abla alıştırma kilodu alın dedi, zaten gün içinde sadece şortla dolaştırmaya başlamış. Üçü ofisteki arkadaşın oğlundan yadigar 5 alıştırma kilodu var Arcanın şimdi. Evde yazlıkta sürekli kilotla. Hafiften rahat etsin, bu yaz bi donla dolaşsın rahatlığı da üzerimizde. Erken biliyorum, belki de değil. Ama kendimi kasma durumları yok şükür ki. Geçen hafta izinliyken 1 gün hemen hiçbir çişini yakalayamadım, hepsi kaçtı, ama tepki yok. Zaten el kadar bebeye ne diceksin, pipini yakarım mı:) ama düşünce hali hazırda Arcaya tuvaletini henüz haber vermesini söylemek olmadığı için, anne kişisi kendisini sürekli bu kilotları bu sıcakta rahat etsin diye giydiriyoruz, arada çişi de yakalar, lazımlığa oturursa ne ala olmazsa da olmaz motivasyonu ile eğittiği için (bu iş çocuğu değil anababayı eğitmek bu arada kesinlikle yaşayınca anladım) ertesi günü de devam ettik. Ama sokağa çıkınca bez giydi, hatta ben konsantre olabileceğime güvenmediğim için elfana ve hülyaların geldiği gün de birkaç saat bez giydi arca. bunun haricinde bez yoktu, çiş ve kaka "gaga" şeklinde haber verildi, verilmediği uyandıktan hemen sonra, kakasının geldiğini tahmin ettiğim zamanlar ve yemekten yaklaşık yarım saat sonra lazımlığa oturup icraat ile devam etti. Sevindirici mi demeli, tesadüf mü? Hepsi mümkün. Olur mu olur!! Sorsan çok değil, 4 ay önce bir gaza gelmişliğim, yol kat edip tepki görünce tırsmışlığım, 2 ay önce de, yok daha çok erken yanlış bişey yapmayalım demişliğim, geri adım atmışlığım var da şimdi içgüdülerim, hem de en sağlamından, neden olmasın diyor.
Araya dip not:
Doktorumuz hemen her düşüncemizin paralel gittiği doktorumuz pek çok doktor gibi 27. aydan önce tuvalet eğitimini önermiyor. Kendisinin kemikleşmiş düşüncesinin dışına çıkarmak zor ya da ben beceremiyorum. Pek tabii ki çocukların tuvaletini tutmaya yarayan kaslarını kullanmayı öğrenmeleri için belli bir yaşta olmaları gerektiği tıbben kabul görmüştür, saygımız vardır. Ancak bizim yapmak istediğimiz farklı birşey. Tuvaletin bezden başka bir yere yapılacağının çocuğun kafasında yer bulmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Beni tanıyanlar az çok bilir, ben "daha sonra daha zor olur" düşüncesi ile pek çok şeyi ertelemeden hatta belki erkenden halletme taraftarıyım. Bu belki de benim şu 2 yaş olayından gözümün çok korkması ile alakalıdır, belki biraz tembelliğimdendir, zira sonradan daha meşakatli bir süreç geçireceğime şimdiden halledeyim düşüncesi... Bu emzikte böyle oldu ve işe yaradı. Tuvalet için de aynı şeyleri düşündüm. 2 yaş sendromu kapısında iken pek çok annenin tuvalet bilinci var olduğu halde inadına veya başka bir sebepten tuvaletini bezine yapmayı uygun gören çocuklarından yakındıklarına şahit oluyorum. Haa şimdi bu işi seviyor, yarın sevmez, inat yapar, şimdiden öngörmek imkansız, ben kısaca şansımı deniyorum diyelim. İlker ara sıra bezli ara sıra bezsiz olayına takmış durumda. Doktor da bezi çıkardınız mı bir daha giydirmek yok düşüncesinde. Ama işte öyle değil, biz Arcaya "bundan sonra sen büyüdün artık bezine işemek yok, lazımlığa yapacaksın" mesajı hiç vermiyoruz ki... Bu yine de küçük de olsa bir soru işareti, doğru mu yanlış mı?
Diğer konu, bu süreç meselesi. Bilinen tuvalet eğitimi kısa sürdüğü için beni çok cezbediyor aslında, bu sebepten erteleme kararı almıştım. Şu an yaşadığımız iletişim tamamen uzun bir süreçten oluşuyor. Bu süreçte şimdilik lazımlığa tepki oluşmamışken, ve hatta klozet adaptörüne kendisi oturma denemesi yapmışken doğru yoldayız galiba diyorum. Sadece benim gibi sabrı sınırlarda bir insan için epey uzun bir yol hikayesi bizi bekliyor!!
Bir benzetme ile konuya virgül koyalım, zira bu pembe dizi mutlu sona henüz çok uzak..
Uyku konusu Arcanın tüm bebekliği boyunca beni geren bir hadise oldu. Daha doğrusu ben hadise yaptım. Aman saatli uyusun, aman iyi uysun, aman kendi kendine uyusun, gece mi uyandı ,amanın alışkanlık yaptı… Uzar gider. Hala da uyku söz konusu olduğunda diken diken olan tüylerimi hissederim. Çünkü ben uykumu alamamışsam terörist gibi oluyorum. Çocukken böyle değildim, pıt diye kalkar az uyur, uyumadığı zamanlar neşe içinde bir çocuktum. Yaş ilerledikçe bu yeteneğimi kaybettim, yetenek diyorum çünkü herkese nasip olmaz. Git gide sabah şekerliğinden gece kuşluğuna dönüştüm. Dolayısı ile sabahları sirke satan bi kadın oldum. Arcanın mutlu olması için => benim mutlu olmam lazım => benim mutlu olmam için uyumam dolayısı ile Arcanın uyuması lazım. Denklem bu!! Ben kastıkça hep bişeyler ters gitti. Ne zaman üzerime bi adamsendecelik bir aymazlık çöktü, işler bir şekilde çözüldü. Aynı süreci tuvalet konusunda yaşamak istemiyorum, şimdiden bir rahatlığa bir aymazlığa bürüneyim istiyorum, kendimi telkin ediyorum. O yüzden zamanı geldiydi, geçtiydi, geç kaldık, erken başladık tantanalarını paketledim rafa kaldırdım, içgüdülerime göre hareket ediyorum, bakalım bu defa beni doğru mu yönlendiriyorlar, yanlış mı?

27 Ağustos 2010 Cuma

Sen kiiim “kişisel gelişim” kitabı kim!!

Ben kişisel gelişim kitabı okumam. Neden? Çok gelişmiş bir kişiliğim var ihtiyacım yok ondan mı? Yok ya bildiğin kafam almıyor ayrıca “şunu yap bunu yap” tarzı şeylere gelemiyorum. Sonra bu Arca yaşına girdiğinden beri pek çok çocuk eğitim vs kitabı okudum ya bünye “şunu yap bunu yap” tarzı şeylere bağışıklık kazandı. Bir de araya bir “es” koymak istedim.
Mekan : Sabiha Gökçen havalimanı
Zaman : geçen haftaki İstanbul seyahati dönüşü uçağa şöyle bir 2 saat kala.
Moral : sıfırın altında seyretmekte zira iğrenç bir toplantıdan yeni çıkmışım.
Ömr-ü hayatımın ilk kişisel gelişim kitabını aldım elime. Yeniden düşün, hadi bakalım yeniden düşünüyoruz.
Bir sardı bir sardı, elimde kara kaplı ajanda, bir yandan okuyorum, bir yandan not düşüyorum. Kitap genel olarak zaten çokça üzerinde düşündüğümüz konulara nasıl farklı açılardan bakarız özeti etrafında dönüyor. Güzel öneriler var. Ben gaza geldim, ya kendi işimi filan kurucam ya da asla aklıma gelmemiş bir fikir ile acayip şeyler yaratıcam.
Önerilerden biri her zamanki rutininizin dışına çıkın, mesela farklı yoldan evinize gidin. Algılarınız her zamankinden farklı şeylere açılsın, falan filan…
Güzeeelll… gelelim hadiseye. Geçen hafta Arcanın doktor kontrolü var, plan şu: erken çıkıp eve gideceğim, üzerime rahat bişeyler giyeceğim, sonra beraber doktora gideceğiz, doktor çıkışı Alsancakta gezeceğiz adet olduğu üzere. Tam yola çıktım aklıma geldi, başka yoldan gideyim dedim, Yeşildere yolunu seçeyim dedim. İyii.. Bornovaya kadar 10 dakikada geldim, oh diyorum ne güzel otoban otoban bi yere kadar, olmadı yolu uzatayım kordondan sahile ineyim laylaylom… dememe kalmadı BAM!! Trafik sıkıştı, ucu bucağı görünmüyor. İlkeri aradım, bi süre "ya niye bildiğin yoldan gelmiyorsun" nasihatlerine maruz kaldım. hele kişisel gelişim filan şeetsem garanti uzayacak hiç sesimi çıkarmadım. hemen koordinatları aldım hedef alsancak doktorun orası. onlar da Arca ile taksi tutup gelecekler. Geldiler benimle hemen hemen aynı saatte. bi güzel puseti de unutmuşlar.
İlginç bir doktor seansı oldu, 18 aylık karma aşısının bu kadar kızaracağı uyarılmadığından sonraki 2 gün epey telaş yaptım hatta doktoru aradım. Meğer aşı tutmuşmuş.
Arcanın gelişim kısaca güzel... bu ay için ne denebilir ki. olması gerekenler olması gerektiği kadar var. son köpek dişinin çıktığını teyidini de alınca güzel bi oh çektik. Ancak tuvalet eğitimi konusu yine 27 aya takıldı, benim de o trafiğin üzerine "iletişim eğitim farklı şeylerdir" açıklaması yapmaya mecalim olmadığından konu kapandı. bizim doktorun naçizane çocuk eğtimindeki tavsiyesi "geri adım yok" olduğundan bez çıktı mı çıkar tekrar takılmaz takıntısı var... bunu burada uzatmayacağım...
Akşam İlknurlar ile buluşuldu, Arca çok sevdiği üzere dışarıda yemek yedi, Kıbrıs Şehitlerindeki sokak çalgıcılarına daldı (adamları zengin edeceğiz bozukluklarımızla) arabayı park ettiğim yere gidesiye kadar babasının kucağında uyuyakaldı. Bense geceyi, eve gidemediğimden iş kıyafetlerim ve yüksek topuklularımla Alsancak sokaklarını pıtı pıtı arşınlayıp bana yol değiştirme aklı veren pek muhterem kitaba saydırarak tamamladım.
dip not: bu kötü tesadüf bir yana kitap gerçekten güzel, hakkını yememek lazım. Hiç sıkılmadan keyifle okudum, şiddetle tavsiye...

Artık vimeo şeysi öğrendim ya b.kunu çıkarırım. Bakalım buraya da ekleniyor mu, deneyelim:
tatatammm makarnadan mest olmuş Arca cücesi...
Yeliz: ne yiyorsun Arca?
Arca: MAKKAA

makarna güzeli arca from yeliz minareci on Vimeo.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Küçük notlarla küçük tatil…


Cuma … İşyerinde bunalım. Babam izmire gelmiş, hadi dedi Cuma akşamından yazlığa gidelim. Hemen Ümit abla organize edildi, bavul hazırlatıldı gündüzden. İlkeri evde bırakıp yazlığa yollandık. Yolda bütün kitaplar okundu, Arca uyutulmamaya çalışıldı zira henüz akşam yemeği yememişti. Yazlığa gelince Arca kudurdu, uyku açıldı, bütün ev tavaf edildi.

Cumartesi… Sabah erkenden BİM!! Meşhur puzzlelar, ışıklı kepçe, ahşap bulmaca araba … Annem İzmirde ananeme bakıyor diye sadece dede vardı. Dede&anane kafasında bir kalıp oluşturmuş olacak Arca belli rutinlerle ananeyi sordu. Sahil arkadaşı Mert ile buluşma. Çocuğun oyuncağına musallat olmalar. Bu yılın en uzun yüzme rekorunu kırdım, öyle ki sudan kendim çıktım, Arcanın yaygarası ile değil. Arca simit olayına karşı, bıraksak kendi mi yüzecek sanki?

(Arcanın domates aşkında son nokta!!)

Pazar… yazlık rutini… köydeki fırından gevrek alıp yolda bir kısmını yemek… Arca öğleden önce uykusu uyudu, deniz sefasını akşamüstüne bıraktık, iyi de ettik. Arca bu defa arkadaş bulamadı ama en azından denize kendi girmek istedi, elimizden tutup denize götürdü bizi. Şap şap yaptı, alışma turları… Akşam Menderes dolaylarında yangın çıktı, elektrikler kesildi. Akşam kalmayı gözümüz yemedi, babamı ertesi gün gelecek ablamlara bırakarak eve döndük.

Pazartesi… Arcanın odasındaki balkon püfür püfür eser. Ne hikmetse bu yıl sadece çamaşır için kullanmıştık. Olaya el attım masayı kurdum. Şahane bir kahvaltı yaptık. Arca da bizim sandalyelerde oturdu. Anane sabahtan aradı, Arca burnunda tütmüş, koş gel dedik. Arcaya uzun uzadıya koklaştılar. Ben de o arada işleri bitirdim. Aynı balkonda kahve içtik, Arca ananeyi görmenin huzuru ile uzun uykular uyudu, biz annemle dertleştik. Akşama doğru İlker aradı, arabasının direksiyonu 3. Kez kilitlenmiş ve yolda kalmış, benimkini almaya geldi eve, keyfimizi görünce dayanamadı kaldı, hep beraber Güzelyalıya indik, Arca sokakta oynayan çocuklara katıldı, hatta gitti aralarına oturdu “ee napıyoruz, hadi oynayalım” gibilerinden, peşlerinden koştu. Kurabiyecinin dolap vitrinine burnunu yapıştırdı, sonunda dayanamadı, aradaki boşluktan elini soktu, kurabiye kaptı.

Salı… Alpi & Tuna bize gelecekti, çok geciktiler, merak ettik. Arca Alpinin peşini bırakmadı. Büyük çocuk sendromu var. Tuna çok şahaneydi, sakin sakin oynadı. Giderayak o çok meşhur çöp kamyonunu Arcaya verip otobüsü gözüne kestirdi. Arca “bauv bauv” diye mızıldayınca Hülyanın içine sinmedi, fazla arıza çıkarmadan değiş tokuş yapıldı. Akşam evi öylece bırakıp Zeyneplere gittik, Arca bir posta da orada kudurdu. Bir gece önce hiç uyanmadan sabahı eden Arca bu gece defalarca uyandı. Çok mu aktive oldu ne:)




Çarşamba … Sabahtan Agoraya gitmeye karar verdik, evden çıkmak = 3. Dünya savaşı!!! Babane de Bodrumdan gelmiş bize takıldı. Boş AVM’de oynadık, koştuk, çay içtik, Arca bizim kurabiyeleri kaptı, yoğurdun üstüne. Remzi kitapevinde ben eğitim kitaplarını kurcalarken (Çocuğunuza sınır koyma yı aldım, biri beni durdursun!) Arca ile babane koltuklarda kitap karıştırdılar. Sabah ve haftaiçi sakinliğinde AVM ne kadar dinlendirici ve keyifli oluyor… Tam eve döneceğiz, İlker aradı, yemek yiyelim diye. Sonra bizi eve geri getirdi, Arca yolda dayanamadı sızdı. Ablam ve Duru geldi. Arca uyandı. Duruya defalarca cici yaptı, öptü, etrafında pervane oldu. Büyük çocuk sendromu vol.2!! Kargodan kitapları geldi… (“bitap” = kitap – yeni sözcük.) Atakan ve Tübitak serilerinden birkaç örnek daha, sonra arkadaşların tam destek verdiği “rüzgarlı bir gün” ve “gölde”, “Aya yolculuk”, 1001 hayvanı bulun…

son söz...
Arca tatili gibi bişey oldu bu. Telaşsız, baş başa… Tespitlerim var. Çalışmasaydım, belki Arca ile başa çıkmak daha kolay olurdu. Arca muhtemelen bütün gün beni gördüğü için sürekli tepemde olmazdı, ben –Hülyanın dediği gibi – sabahtan akşama ne yaptı, ne yedi, ne kadar uydu gibi kanıtlar elimde olduğundan bir sonraki krizi bu bilgilerle henüz oluşmadan atlatmam daha kolay olabilirdi. Ama çalışmayan anne için yükü paylaşılmıyorsa gerçekten zor, çok zor! Uzun lafın kısası, bu tatil Arca ile 100% geçirilmiş – ve çoğu zaman tek başıma – bir tatil olmasına rağmen kesinlikle yorulmadım. Demek ki beni görmediği zamanların acısını çıkarmak istercesine bana yapışıyormuş, naz yapıyormuş. Napalım o naz yapacak biz çekeceğiz.
Bu sabah fena oldu, onu erkenden hazırlamama rağmen yaklaşık yarım saat beni bırakmadı. Tokamı vermek, hadi saklayalım, gelince birlikte bulalım bile sökmedi. Üstelik Ümit teyzesini o kadar özlemiş ki sıkı sıkı boynuna yapışmıştı. Yeni kitaplarını göstermek bahanesiyle ilgisi dağıldı. Ben çıktıktan sonra İlker eve girdi tekrar, “annim annim??” diye beni soruyormuş. Bu tatil birbirimize çok alıştık.

12 Ağustos 2010 Perşembe

kadir abi koş!! motive edilesim var!!

Cuma akşamı, Çeşme otobanına bağlanan güzergâhım zaten haftasonu sebebi ile yoğun olur, bir de devrilen kamyon ile çok sayıda aracın karıştığı zincirleme kaza olunca eve varışım bir buçuk saati buldu. Üstelik daha çantalar hazır değildi, arcanın uyku saatine kadar bi tarafıma motor takmışçasına dolandım evin içinde, Arca da peşimde. Yolculuk telaşesini çok seviyor bu küçük adam. Hareket olsun neşe olsun.
İzmir nefes alınmaz bir haldeydi. Arca arabaya binişinin 3. Dakikasında uyumuştu.
Sabahtan itibaren yazlık rutini başladı. Kahvaltı, köye yürüyüş, taze gevrek alıp yarısını eve dönerken bitirmek, büyüklerin kahvaltısına devam. Kamyonu evde unutmuşuz, BİM’de çok ucuza şahane bi kamyon bulduk, kocaman. Dede & babanın ortak yapımı kum havuzu günde 4-5 defa ziyaret ediliyor. Bu arada anne çay kahve molası veriyor.

Nazlı ona eskilerin kaynana zırıltısı dediği bastonlu tekerlek vermiş, zırıl zırıl hiç durmuyor. Bu haftanın favori oyuncağı bu! Bütün bahçe defalarca zırıl zırıl turlandı.
Deniz konusunda hala tereddütlü ama bıraksan kendi başına girecek. Deniz kıyısında hafriyat devam. Yeni arkadaşlar edinip çete kurdular.
Bizim yazlık 25 senelik, hatta öncesinden ev kiralar gelirdik. eskiden bu kadar ev yoktu, sokağa çıktın mı herkesi tanırdın, her evin terasına selam vermekten yarım saatte eve gidemezdin. Sahilde oynarken hemen her şemsiyenin sahibini tanırdık, falanca teyzeydi, filancanın annesi. Annelerin kimi salatalık getirir, kimi meyva, kimi börek, hangi şemsiyenin altına gitsen nasiplenirdin. Annemin bi tencere domatesli makarna getirmişliğini bilirim. Hala ne zaman domatesli makarna yapsam bizim sahil gelir aklıma. Biz annelerimizin yanında denize girmezdik, küçükkenden ayrı takılırdık. Kaktüs diye bi mekan vardı, disco gibi bar gibi bi yer, hafta sonları dans yarışmaları yapılırdı, gençler oraya takılırdı, biz kimi zaman kapısından bakardık, bi orası aynen durur. Bisiklet çetelerimiz vardı. Burnumun üstü, yanaklarım her yıl mutlaka güneşten yanar, soyulurdu, minik çillerim o günlerden kalma. Hepimiz büyüdük, oralar gelişti büyüdü. Şimdi tüm arkadaşların çocukları var, hemen hepsi akran. Filancanın annesi biz olduk. Ama sahile gittiğimde tanıdığım o kadar azalmış ki. Her gördüğüme selam veremez olmuşum, tanımaz olmuşum.
Nerdeyse 5 yaşından beri tanıdığım arkadaşın oğlu tam 2 yaşında, Arcanın arkadaşı. Ve tam 2 yaş sendromunda. Sahilde çocuklara haşlanmış mısır aldık, ben rahat tutsun diye Arcanınkini kırdım, verdim, Elif de kırdı, ama oğlu bastı yaygarayı, bi süre kimse anlamadı, hem iki eli ile birer parça mısır tutmak istiyor, hem ikisini birleştirmeye çalışıyor. Tüm sahil seferber olduk, İlker babam koştu bi mısır daha aldı. Yok susturmaya imkan yok. Bi anda sustu, neden ağladı neden sustu. Kimse bilmiyor. 2 yaş zor azizim, Allah tüm anababalara sabır versin.
Güzel uykular uyudu(K). Loğusa gibiydim bu hafta, Arcanın öğle uykularının bir kısmına eşlik ettim. Nasıl iyi geldi. Uyuyarak kafa boşalttım. Üniversite sınavından sonra 2 gün sadece yemek yemeye kalkmıştım, arta kalan zamanlarda sürekli uyumuştum. 2 gün sonra yeni bir ben olarak hayata devam etmiştim. Ben de böyle garip bi karakterim işte. Köye ve denize gitmek haricinde totomu evden dışarı çıkarmadım.
Arca özgürlüğün zirvesindeydi, çıpıl çıpıl koştu, çimlerde ve kumlarda elektriğini atarak rahatladı, uzun öğle uykularına rağmen erken yattı, erken kalktı. Fazla arıza çıkarmadı. Tek sıkıntı uzun uzadıya yüzmeme izin vermedi, ne zaman açılsam, antenleri ile yerimi tespit etti ve yaygarayı basmak sureti ile kölesini görüş alanına hapsetti.
Dönüş yolu rte nin uçağına kurban gitti. Kontak kapattık, topluca sövdük, İstanbul ve Ankarada yaşayanlarla empati kurduk.
İş mevzusu sıkıcı, can sıkıcı, yeni kararlar arifesindeyim. Yazık ki ceketimi alırım çıkarım benim bünyeme ters, sadece bu haftaki İstanbul toplantısında motive edilmeyi bekliyordum, motive eden ben oldum durumları yaşadık. Dönüş yolu havaalanında 2,5 saati boş geçirmedim. "Yeniden Düşün" diye bir kitaba başladım, ilk 100 sayfasındaki görüşüm "okuyun!" şeklinde özetlenebilir. Notlar aldım, kararlar aldım. Uygularsam anlatıcam söz! uygulayamazsam güzel bir roman okudum diyeceğim. Haftaya bi istanbul daha var, mail cevaplamaya vakit bulamayan zatlar toplantı yapmaya vakit buluyorlar ya ne diyeyim. Maksat vakit geçsin:) Kadir abiye ihtiyacım var, biri beni motive etsin yav!!

6 Ağustos 2010 Cuma

ertesi

Arcayı babaneye bıraktığımız gece baş başa yemeğe çıktık. Açık hava iyi geldi. Arca yoktu ama onunla ilgili her şey bizimleydi. Konu oydu. Benim için bir nevi terapiydi. Motivasyona ihtiyacım varmış, onu anladım. İlk yıl boyunca Arca, İlker ve ben bir takımdık. İyi bir takımdık. İlker destekleyicimdi, her konuda arkamda, yanımdaydı. Saçmaladığım zamanların mantıklı ve sakin iç sesiydi. “Hop dur bir nefes al” diyenimdi. Son zamanlar kendimi arca ile yuvarlanır halde hissediyorum, İlker yine orda ama daha az dahil gibime geliyor, beni Arca ile baş başa bırakmış değil ama eskisi kadar da işin içinde değil gibi. (dip not: İlker her konuda akıl danıştığım arkadaşımdır, kocam olmasının ötesinde bir kimliği vardır, kısacası ilkerin sakinliği, fikirleri manyak zamanlarımın tedavisidir.) Bunu konuştuk. Arca anne delisi, belki de bunu ben böyle yaptım, biliyorum. Her kucak istediğinde aldım, özellikle diş çıkarma huysuzluk dönemlerinde kucağımda iken yemek yaptık, etraf topladık. 12 kiloyu aşmış bir adamı sürekli taşımaktan fiziksel bir takım arızalar çıkmaya başladı. Sol elle taşıdığım için sol elimle artık 1 bardak suyu kaldırıp içemiyorum, bel ağrısından geceleri uyuyamıyorum. Bunu yakınmak için değil durumun boyutunu somutlaştırmak için söylüyorum. Bir de çalışıyorum düşün artık, çalışmasam çürüğe çıkacakmışım. Diğer taraftan ilkerle çok güzel bi ilişkisi olmasına rağmen ortamda ben varsam dünya yanmış umru değil ve İlker de buna dahil. İlkeri kesinlikle yaklaştırmıyor. bunu konuştuk, geçici bir dönem olduğunu bir defa daha tekrarladık, sabır, dayanacağız, geçecek, değişecek… Diğer taraftan “bu dünyaya sadece bir tohum atmadık, bir insanı şekillendiriyoruz” mottosu ile üzerime bir baskı oluşturduğumu konuştukça çözdük. Biraz daha rahat olmak, biraz daha oluruna bırakmak, anahtar olmalı halbuki. Ana baba olarak sorumluluğun boyutunu küçümsememeli ama bu sorumluluğun altında da ezilmemeli. Mükemmel anababa diye bişey yok, hoş böyle bir yolda da değilim ama “aman hata yapmayalım” düşüncesi bi zaman sonra mükemmeliyetçiliğe dönüştürebilir. Dikkat etmek lazım, ince bir çizgi. Bi taraftan da Arca ile birlikte iken doğru bir şeyler yaptığımda eskiden olduğu gibi sırtımın sıvazlanmasına ihtiyaç duyduğumu anladım. Herhalde kişiliğimdeki çürük bu benim! Ara sıra “evet doğru yapıyosun, aslansın, kaplansın” denmesine ihtiyaç duyuyorum. Alkış düşkünüyüm demek ki:(
Ve.. kendime vakit ayırmak. Misal İlker balığa çıkıyor, arkadaşlar ile toplanıp PS oynuyor, tekne işi ile ilgileniyor. Kısaca iş ve arca haricinde pek çok başka şeyle meşgul. Bense malum… Çalışan kadın ve anne kimlikleri arasına sıkışmış kalmış …
Sonuç? Öyle radikal kararlar çıkmadı, bir nevi durum değerlendirmesi, içindekileri dökme seansıydı. Zaten yapmamız gerekenler konuşuldu. Arcayı bırakıp yakınlarda bir kaçamak, çocuk eğitimi kitaplarına bir süre ara verip sadece kendi keyfim için softirik romanlar okumak, arcayı, kendimi, her şeyi biraz daha oluruna bırakmak, rahat olmaya çalışmak, sıkmamak sıkılmamak
Terapinin ikinci seansı kendimle baş başa kalmak olacak gibi görünüyor. Akşam yazlığa gidiyoruz, İlker yok. Umudum, Arcanın öğle uykusunda, denize dalmak, zihnimi dalgalara teslim etmek, belki yeni kararlar çıkar, kim bilir?

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Hissiyat böyle! Sıkıldım!

Sıkıldım!! İtiraf etmek ne kadar ağır olsa da, vicdan beni dürtse de… boğazıma gelmiş ve yumru yapmışken haykırmasam olmaz. O loğusa cinleri vardı ya, hemen herkesin başına musallat olan, hani o cinler geldiğinde… aylar önce o yağmurlu günde… İlker beni bir fino köpeği gibi arabaya atmıştı da 1 kafeinsiz mochaya tedavi olmuştum ya… işte onların şekil değiştirmişinin pençeleri omuzlarımda… imiş…
Silkindim! Bunun için eski bir dostla karşılaşmam gerekiyormuş.
Günlerden dün. Aylardır katılmak istediğim, organizasyonu için destek olmaya çalıştığım Montessori Eğitimi semineri için güç bela 1 gün izin almışım, havalardayım. Sabahtan Nazlı ile gittik. Kimler yoktu ki… Abuk sabuk sorularıma maruz kalan Elfanam, yıllar sonra tekrar görüştüğüm liseden sınıf arkadaşım Zelal (kirazımın meşhur canı ciğeri, Dorukun kankisi Loranın annesi), Nurturiadan ve İzmirli anneler mail grubundan tanıdığım ama hiç tanışmadığım nedense bana çok çok tanıdık gelen simalar… Montessori, teorik anlamda çok haşır neşir olduğum okuduğum fakat pratikte bilgi sahibi olmadığım bir felsefe idi. Değerli eğitmenlerle çok pratik uygulamalara tanık oldum. İyi ki gitmişim… de…
Erken çıkmak durumunda kaldım, malum bakıcı gidecek, Arca… Para çekmek için Kıbrıs şehitleri caddesinin sonuna yürüdüm, bankanın önünde dururken, bir ses “yeliz!” dedi. Döndüm. Rana!! Ortaokula ilk başladığımda sıra arkadaşım, o zamanların tabiri ile “en iyi arkadaşım” kankim yediğim içtiğimin ayrı gitmediği Rana. O çocuk zamanlarımın çok özel insanı. Yine çocukluğun getirdiği bir takım koşullarla ayrı düştük, önce sınıflar, sonra dünyalar ayrıldı ama bir araya geldiğimizde yine kahkahaları paylaşabildiğim dostlardandı, kırgınlık kızgınlık yok, sadece ayrı düşmüşlük var. Yıllar sonra feysbık sayesinde yollarımız kesişti, o, ben ve yine ortaokuldan gizem, dostluğumuzun temellerini sağlamlaştırdık. İzmire dönüş yaptığımız yıl ve sonrasında nerdeyse doğuma kadar sık sık görüştük. Doğumdan sonra hiç görüşmedik, hatta neden diye ufaktan, kırılmıştım, sanki o bekar gecelerini yapabilecek miydim? Hayır, ama aranmak gelinmek istemişim demek ki… neyse konu o değil, böyle şeyleri çok da takmayacak kadar törpüledim kendimi, ve sohbetin o ufaktan mahcubiyet kısmına takılmadım.
Sadece…
Rana benim “Arcadan önce”mdi. Fotoğrafını görmek istedi, makinadan birkaç poz gösterirken bile asıl konuşmak istediğimin Arca olmadığını fark ediverdim. Onu sordum, 17 ay önce yüreği kıpır kıpır, yine ortaokuldan bir arkadaşımızla birlikteydi, geçen yaz nişanları olmuş ama ayrılmışlar. Hadi bi kahve içelim, hadi oturalım konuşalım, eski günlerdeki gibi, iş çıkışı buluşmuşuz gibi laflayalım demek istedim. Şimdiki hayatımdan çok farklı birkaç saat yaşamak istedim. Ama olmadı, olamazdı. Çocuksuz olduğumuz günlerdeki gibi değildi yaşamım, bi telefon edip İlkere, ben geç gelicem, arkadaşımla buluştum diyemezdim, Arcanın bana ihtiyacı vardı. Onun için gittiğim seminerden onun için erkenden çıkmıştım, eski dostla hoşbeş etmek için değil. Sonuçta… Alsancak trafiğine daldım, eve yollandım. Gerisi malum… cüceyle yıllardır görüşmemişiz gibi kucaklaşma, hatta yerlerde yuvarlanma, yatıncaya kadar bir beden halleri…
Sonuç şu ki… epeydir sinyallerini alıp geçici bu günler diye ertelediğim cinlerim var benim. İyi değilim. Çalışan anne olmanın farklı bir vicdan muhasebesi var. Bütün gün ayrı kalmanın verdiği bir ağırlık ve sorumluluk çöküyor üzerime. Tam zamanlı annelik ile karşılaştırma yapamam, çünkü öyle bir anne olmadım hiç. Kendi adıma durumum şöyle … benim için sadece iş ve Arca var. Araya sıkıştırılmış bir İlker var. Hatta çoğu zaman işten kafamı kaldırdığımda yine Arca var. Gün içinde boş anımda, anne blogları okumak, nurturiaya göz gezdirmek, kitap sipariş ederken önceliği ona vermek, araştırmak, bilgi sahibi olmak… nurturiadaki kitap kurdu grubunda sayfa sayfa çocuk gelişim kitabı önerisi yazabiliyorum da 1 tane farklı konuda kitap ismi telaffuz edemiyorum. Özellikle 1 yaşını geçti beridir başkasını düşünemiyorum. Öncesi iyiydi, daha onu dünyaya bir birey olarak hazırlamak gibi bir derdin içinde değildim. Şimdi sürekli ayrı geçirdiğimiz zamanların muhasebesindeyim. Güç bela izin aldığım günde bile Arca için bişeyleri yapma peşindeyim. Üstelik etrafımda Arcaya bakmak için can atan insanlar dolu. Bi telefonumla 1-2 saat ilgilenebilirler ve ben canımın çektiğini yapabilirim. Yazlıkta mesela.. ben 2 lokma yiyeyim veya en azından tuvalet-duş gibi insani ihtiyaçlarımı karşılayayım diye, Arcaya bakmaya gönüllüler çokken, Arca paçama yapışıyor, 10 dakika duşta kalsam “annih, annih” diye kapılar yumruklanıyor, kısacası ben etraftayken Arca için sadece ben varım, dünya umrunda değil, babası bile. Zaten benim de içim almıyor, zaten az geçirdiğimiz zamanı daha da azaltmamak için her dakikamızı ten tene geçirelim istiyorum, daha doğrusu dum!
Duma duma dum!! Ani bi kararla İlkerin annesini aradım, akşam işin var mı yemekten sonra 1-2 saat işimiz var, Arcaya bakar mısın dedim, çok sevindi. İlkeri aradım, aslında… Biliyorum olsun, belki daha iyiye gider. Önce yemeğe mi gidicez, arcayı da alalım dedi, yok dedim, arca yok, şaşırdı. Her yere onu da götürmeye öyle alışmışız ki.. garip bir durum. Özel bir gün değil, sadece arınma günü koyalım adını, bir nevi uzaklaşma…
Sıkılmışım çok sıkılmışım… vicdanıma ters, bana ve belki pek çoğuna ters belki… ama doğru ama yanlış.. sadece gerçek bu! Hissiyat böyle!