9 Temmuz 2010 Cuma

köpekler yemez halimi

Halbuki haftabaşından beri köpek dişlerinin sorumlu olduğu uykusuzluğum için karar almıştım. Arca ile birlikte uyuyacaktım ki, hem gece nöbetlerine dinç kalkayım hem de biraz uykumu alayım, Leyla modunda dolaşmayayım! Tüm planlarım magnum double çikolata yalarken biraz zaplayayım dediğim anda değişti. Hani çok sevdiğin bir film çıkar karşına, hadi birkaç sahneyi izleyeyim dersin. Dün akşamın sürprizi “The Notebook” idi. Defalarca izlediğim ve içim çıkasıya kadar ağladığım filme anında kilitlendim. Ve adet olduğu üzere salya sümük ağladım. Hani baksan bizim Yeşilçam melodramlarından ne farkı var değil mi?
Fakir oğlan zengin kız, yaz aşkı, ailenin karşı çıkması, istemeden ayrılma, mektupların saklanması vesaire vesaire… Ama işte o filmde öyle bir sihir var ki her izlediğimde istisnasız ağlattı beni. Galiba aşklarındaki sonsuzluk hissini çok güzel veriyorlar.
Şiş gözlerle yatağa gittiğimin 10. Dakikasında nöbet başladı. Arcanın sağ alt köpek dişi küçük bir baloncuk, güldükçe bize nanik yapıyor. Diş jeli ve calpol bundan gayrı derdimize çare değil, anlamış bulunuyoruz. Arca en geç 22 gibi yattığında melekler gibi uyuyor, o kadar yorgun ki ilk 4 saatlik uyku deliksiz. Derken uyku hafifliyor, diş ağrıları hissedilir oluyor ve gece 2 nöbeti başlıyor. Eğer o vakte kadar henüz uykuya dalmamışsam vay halime! Dün gece – önceki 4 gece olduğu gibi - yatak-Arca arası defalarca mekik dokumaya dayanamadım, aldım yastığı yerde yattım. Arca dümbeleği yanında yatırmıyor ki şöyle ana-oğul koklaşa koklaşa uyuyalım. İlla ki çarmıha gerilmiş gibi yayılacak. Bizim yatak? Yok biz garanti ezeriz Arcayı, yemiyor. Diyordum, dün gece – kesinlikle hatırlamıyorum- almışım yanımıza. Bi uyandık saat 6. Kendi yatağına götürdüm, kaşınıyor, uyuz gibi. Soydum, sivrisinek ısırığı, fenistil sürdüm, bu arada ishalimsi kaka ve artık uyku kaçtı, gitti, kül oldu. Toplasan 2 saat uyumadım. Son 4 gecenin bilançosu maksimum toplam 10 saattir. Böyle zamanlarda çalışmamayı çok isterdim. Çünkü Arca bu uykusuzluğa garanti 9 gibi bir sabah uykusu çekecek, ben de yatardım onunla enerji toplardım. Ama çalışmak zorundayım, üstelik işe giderken 30 km araba kullanmak zorundayım. Sabah Nihat Sırdar reklama girdi, karşıdan tatlı sabah güneşi vuruyor, pencerelerden ılık rüzgar yüzümü yalıyor, ahanda dalacağım. Açtım telefon İlkere. En azından telefonda konuşurken daha dikkatli araba kullanıyorum. Reklamlar bitesiye kadar sohbet ettik.
Köpek etti bu köpekler beni, allahım duy sesimi!!!

8 Temmuz 2010 Perşembe

İzmir Montessori Semineri - DUYURU

Tarih: 3 Ağustos Salı
Seminer Saati: 10:00-Bitiş saati vermiyoruz, konular ve sorular bitene kadar devam edilecek
Yer: Alsancak'da (Tam adres daha sonra belirtilecek) bir seminer salonu olacak
Ücret: 40 TL

Eğitmenlerin diğer programları sebebiyle seminer hafta içi tek gün olarak düzenlenecektir. Çalıştığı için akşam 18:00'den sonra katılmak isteyenlere istenilen bölümler tekrarlanabilecek ve seminer gelen talebe göre istenilen saate kadar devam edecektir.
Seminerin konusu ''duyusal'' materyallerin tanıtımı ve uygulaması esaslı olup, katılımcıların istekleri doğrultusunda program şekillenecektir.
Detayları bu şekilde olacak seminere kesin olarak katılacakların 12 Temmuz Pazartesi akşamına kadar dönüş yapılmasını rica ediyoruz.

m.yeliz@gmail.com

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Poyraz geldi

3950 gr, sarı saçlı mavi gözlü 52 santimlik bir melek!!



Zeynep emzirirken gözlerim doldu, lisede dostluğumuzun temellerini attık, büyüdük, evlendik, çocuklarımız oldu, hala birlikteyiz. Kocalarımızın arkadaşlığı bizimkinden bile eski. Şimdi çocuklarımız arkadaş olacak ... Güzel günler yakında...

2 Temmuz 2010 Cuma

haftasonuna doğru

Neden bilmiyorum bugün bitmek bilmedi.
a. Cuma diye mi?
b. Arca köpek dişleri yüzünden uykusuzluk ve huzursuzluk rekoru kırdı
c. Aklım dışarıda
d. Akşam için organizasyon yapmakla meşgüldüm (Zeynepi hamile olarak son görüşümüz olacak)
e. Hepsi – EVET DOĞRU
Yarın yazlığa gideceğiz. Daha bi çöp bile hazırlık yok. Geçen sefer, 2 bavul kıyafet götürdüm ama telsizin alıcısını unuttum, İlker kargo ile gönderdi. Diş jeli, pişik kremi, kendi diş fırçam, Arcanın ayıyogisi hep unutuldu. Güya hazırlıklar 3 gün sürdü. Bu defa çoktandır bakmadığım listeyi çıktı alıp yine buzdolabı üzerine yapıştırıyorum, artık unutmam herhalde. benim gibi salaklıklarınız varsa ahanda liste, vakti zamanında kuzu elanın annesi paylaşmıştı.

Bu aralar...

Arcanın haller pek komik. İlkerle yeni eğlenceleri kumbaraya para atma. Her akşam özenle bozukluklar alınıyor, kumbara en kuytu zuladan çıkarılıyor ve paralar tek tek törenle atılıyor.

Araçlı puzzle, artık ezberlendi, tersten bile koyuyor, demek ki yenisini almak lazım. Yarın belediyenin içine ettiği yollarda Hatay caddesine inip oyuncakçıya bakmalı. Yollar demişken evet içine edildi, metro çalışması yüzünden ana cadde kapatıldı, bizim önümüzdeki cadde ana cadde oldu. Arca için tam şenlik, çünkü çok çeşitli araç geçiyor. Otobüsler, servis araçları, polis arabaları…

Babama ciddi baskı kurup yazlığın bahçesine kum havuzu yaptırdık. Arcayı uzun saatler oturtabileceğimiz tek aktivite kum+su. Artık denize gitmediğimiz saatlerde de kafa dinleyebileceğiz:) Aklıma gelmişken oyuncakçıdan bi takım daha kova almalı.
Sonra geçen yılki simit Arcayı pek kesmedi sanki. Kucakta denizin keyfini çıkardı ama simite oturtunca yaygara yaptı, bi çözüm bulmalı. (alışveriş listesi gibi oldu)

Geçen hafta doktor kontrolüne gittik. Kilo - boy iyi, koca kafalı. Bu kadar harekete kilo bile almış. Uyku konusunu konuştuk, gündüz ya tek seferde ya da sabah öğleden sonra ama toplamda 2-2,5 saatlik gündüz uykusunu çok dedi?? bence değil. Ama tatilde sürekli tek uyku uyudu- en az 2 saat. Tatil deyince ben de lohusalar gibiydim, Arca yattı, ben yattım:) tatilll sen ne tatlı şeysin:)

Arca saç çekmeyi çok sever oldu, bir de ara sıra ısırıyor. Çocuklarda en hoşlaşmadığım 2 şey. Belki de ben çok takığım diye beni buluyor. Doktorla paylaştık, sert tepkinizi gösterin dedi. 1-2 defa çok kızdım ama yüzüme bakıp gülüyor, her haltı anlayan velet anlamazdan geliyor.
Dün yeni bi yöntem ile görmezden geleyim dedim. Saçlarıma yapıştı. "aa tatlım yanlışlıkla elin saçıma dolandı, dur yardım edeyim de kurtaralım rahat et" dedim, üstelemedi. Vurma konusunda da uygulamalı belki bilmiyorum. Bildiğim tek şey, vuran ve ısıran çocuk olmasın lütfen!!!

Arcanın garip bi karakteri olduğunu düşünmeye başladım. Ultra uyumluluk arcanın göbek adı. Emmeyi, emziği bırakırken, süt içmeye alıştırırken ve hatta yatır kaldır yönteminde bile çok uyumlu davrandı, işimizi kolaylaştırdı. Ancak uyumluluk değişkenliği de beraberinde getirir oldu. Örneğin bir an kahkahalarla gülerken bir anda ağlamaya başlıyor. Sebepsiz... Ya da biz sebebini anlamıyoruz.
Anne tespiti: Aslında Arca değişken karakterli bi çocuk ve ortama kolay uyum sağlaması bu karakterin bir sonucu.
Bizim gibi sabit karakterli ve değişimlere kolay adapte olamayan bir ebeveyn çifti için bizi zor yıllar bekliyor:( - ergenliği düşünemiyorum.

Arca bu aralar pek geveze - biraz diyalog:

anne : "daha düün annemiiiizziin..." (o korkunç sesi ile şarkı söylüyor, allahım bu çocuk bana tapıyor olmalı ben bile tahammül edemiyorum sesime)
arca : "annih?"
--------------
baba : "baban köpeğin olsun senin!"
arca : havhav
-------------
anne & baba konuşuyor: lavaboda sümkürürken taklidini yaptı bugün
arca - oyun oynarken : fırk (eliyle burnunu tutuyor)
--------------
anne (süper karga masalını okuyor) : süper karganın ayağına diken batmış.
arca : gagga (ayağını gösteriyor)
-------------
anne : hadi gezmeye gidelim
arca (sandaletlerini alıyor ) : atta
---------------
baba hapşırıyor
arca : ellü hapşşş
-----------------
anne : bak arca aydede
arca : ayde
anne : aydede
arca : AYDE!
--------------
babane : hadi kedilere gidelim
arca : mii, mii
--------------
anne : top kimin?
arca : menim
-------------
anne: adın ne?
arca : aaça

biraz da monolog:
annih menim!
vuuu (elektrik süpürgesi)
abbi
abbla

Son olarak Arca bildiğin dans ediyor. Ayaklar pıtı pıtı, ara sıra da geri geri yürüyor. Anlatılmaz yaşanır... Video çekmeyi becerebilmeliyim (hüüllyaaa gel bana ders ver!!!)

Neyse bizimkiler gelir şimdi, balkonda pizza partisi ya da pide.. bakalım:) Poyraz için mothercare indiriminden şahane ciciler aldım, bakalım güzel anne Zeynep beğenecek mi?
Hadi ben kaçtım, iyi haftasonları, hayırlı işler, bol güneşler:)

29 Haziran 2010 Salı

bir kadın... iki iş seyahati

yıl 2007..
istanbuldaki ofisten izmirdeki ofise geçmek durumunda kalmış, bu durumda kaldığı için de izmirde de işleri aynı şekilde yürütebildiğini göstermek için de ciddi çaba içinde bir kadın. Genel müdürüne söz verdiği gibi ne zaman gerekse soluğu İstanbulda almak durumunda. Uçakta en rahat ettiği koridor tarafında, üzerinde bi dolu para saydığı yeni takımı, elinde yapacağı sunuşun notları, saçlar jilet gibi fönlü. Yanında bir anne, biri kucağında biri cam kenarında iki çocukla seyahat ediyor. Kucaktaki durmadan ağlıyor, yandaki durmadan konuşuyor. Derken kahvaltı servisi yapılıyor. Meyvesuları kahveler ütüsü bozulacak diye endişelendiği takımının üzerinden yalpalaya yalpalaya geçiyor, bizimkinin içi cız ediyor. Kucaktaki bebe elindeki sandviçi 3 defa cekete teğet geçiriyor. Anne çaresiz ara sıra özür diliyor, mahçup. Bizimki kafası önünde notlara boğulmuş, kibarca ama fazla da yüz vermeyerek gülümsüyor. Aklından geçense bir an önce yolculuk bitsin ve fazla yara almadan kendini dışarı atsın. Annenin de aklından aynı şeyler geçiyor ama tamamen farklı sebeplerle. Yolculuk kucaktakinin ağlayışları, etraftakilerin "zavallı kadın" bakışları ile son buluyor. Bizimki arkasına bakmadan kaçıyor, içinden "ucuz atlattık" diye geçiriyor. Gergin gergin terminalden çıkıp iş arkadaşının arabasına biniyor, ofise gidiyorlar. Yolda ordan burdan işten izmirden konuşuyorlar.

yıl 2010...
Yine bir seyahati, kadın aynı kadın da artık anne. Gece bebesi deliksiz uyumuş anneye izin vermiş. Fön çektirmeye vakit olmadığından elektrikli bigudi ile yapmaya çalışmış saçları tam bir enkaz. İki toplantı sıkıştırmış tek güne. Gece dönsün, çocuğunu kendi uyutsun diye. Artık İstanbulda 1 gece kalayım, arkadaşlarla felekten bi gece çalayım lüksleri yok. Giyinirken ufaklık uyanıyor, anne mutlu, birlikte oynuyorlar. Veda vakti... Uçak rötar yapıyor, tatil ya çocuk dolu, rötardan hemen hepsinin keyfi kaçmış. Bizimkinin elinde sunuş notları yerine Elizabeth Pantley var. Okuma fırsatı doğmasına seviniyor. Uçuş bilgileri tanıtım filmini çocuklarla yapan firmanın yaratıcılığına hayran, belki yıllardır ilk defa uçuş bilgileri dinliyor, keyifle, hatta rötara kızgınlığı bile geçmiş. Gözü kulağı etrafta, annelerin yolculukla nasıl başa çıktıklarını görmeye çalışıyor. Arkasında sürekli ağlayan bebeğe anahtarlığını şıklatıyor, ondan bundan özür dileyen anneye "çocuk o, olacak tabii" diye rahatlatmaya çalışıyor. Yolculuk bitiyor, terminalden çıkmaya yakın bir elinde olsa olsa 2 aylık bebeği ile diğer elinde poşetinden puseti çıkarmaya debelenen bir anne görüyor. Bebeği kapıyor, süt kuzusu nasıl güzel kokuyor. Anne işi bitirip sanki dünyanın en büyük hayrını görmüşçesine teşekkür ediyor. Bizimki "her gören elbet yardım ederdi, ben önce gördüm ben ettim, öyle önemli bişey değil, algıda seçicilik" diyor içinden ama bi yandan da yüzünde salak bi tebessüm. Terminalden çıkar çıkmaz bir kelebek karşılıyor onu, "You've got mail" filmindeki metro sahnesi canlanıyor gözünde, hayat sanki bir müzikal, şimdi araçları çeken polisler de dahil olmak üzere tüm havaalanı dans edip şarkı söyleyecek sanki. Şarkı : Let the sunshine in. (o puslu İstanbul havasında nasıl olacaksa) Derken o kelebeğin kendisine özel olmadığını anlıyor. ISG'yi kelebekler basmış, ya da bunlar bildiğin güve. Aynı arkadaş alıyor onu, yine sohbet. Bu defa konu çocuklar. 3 yaşındaki oğlunun kendsini reddettiğini sadece babasını istediğini anlatıyor, terapiye bile gitmişler. 1 yaşına kadar gece uyanmalarına bel rahatsızlığından dolayı gitmediğini hep babanın koştuğunu anlatıyor. Çocuk babayı anne zanneder olmuş. Şimdi kesinlikle anneyi istemiyor, başı sıkışınca babayı istiyor. Böyle böyle sadece çocuklardan konuşarak ofise geliyorlar. 2 toplantı ve yine havaalanı. Dönüş yine rötarlı. Bebek pijamaları giymiş, balkonda karşılıyor, "anne!!" sesleri sokağı çınlatıyor. Görülmemiş bir vuslat yaşanıyor. Sanki yıllardır görmemişler birbirlerini, sanırsın Ayşecik filmi. Uyku vakti çoktan gelmiş. Süt içiyor, yatağa birlikte giriyorlar. Ayağına diken batan süper karga belki 100. defa ve üstü üste 2 defa okunuyor, ayağına diken batma ve dikeni çıkarma sahnesi temsili canlandırılıyor. Işıklar kısılıyor. Bebek anneye kocaman sarılıyor. Koklaşıp kafayı gömüyor yatağa. Anne başında biraz durup çıkıyor odadan. Ona sahip olduğu için milyon defa şükrederek...

27 Haziran 2010 Pazar

Tatil albümü

Çoook yağmur yağdı.


Arca'yı içerde tutmak namümkün...


Duru'nun doğumgününü kutladık:)


Arca & Duru...


Topların hepsi MENİM!!!


Annenin defalarca bozduğu 40 senelik radyo artık Arca'nın ellerinde:)


Hafriyat işleri Arca'dan sorulur



Sonunda BİİBAH (Barbie) ile tanıştı!!


Motor Duru'nun bebekliğinden kalma, Arca kornasına hasta.


Salatalık bahçeden


Mısır pazardan


Tatilin tadı damağımızda...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Sokak köpeği Arca

Arca 13 aylıkken birkaç adım sıralıyordu, 14 aylıkken yürümeye başladı – galiba:) evet nurturia buluşmasında henüz kendi başına pek yürüyemiyordu. Demek ki adam gibi yürümesi 14-15 ay civarı. Aylar süren oturan boğalık halleri yerini kıpırlığa bıraktı. O oyuncakları ile dakikalarca oynayan , o kitaplara, dergilere yarım saatten fazla dalan çocuk gitti, yerine bir canavar geldi. Her gün dışarıya çıkıyor. Hava çok sıcaksa ya Nildalara gidiyor ya da Cansulara. Yani her günü ayrı bir heyecan. Geçen hafta birkaç akşam dışarıdaydık, birinde babaneye bıraktık, yemekten sonra “mi”lerin (kedi) peşinden koşmuşlar. Akşamları sokağa giriyorum, hop Arca karşımda. Artık balkon kesmiyor,”abi”lerle top koşturuyor. Bi akşam yakındaki parka bi akşam da çamların olduğu Ahmet Piriştina parkına götürdüm, yemekten sonra. Hava kararasıya kadar kudurdu, kum oynadı, yorgunluktan tükendi. Eve gelip duşa giriyor, sonra süt (artık içiyor ya acayip mutluyum) tumba yatak!! Bu rutini seviyor. Geçen haftanın 4 günü dışarıda olunca Cuma günü yorgunluktan ölüyordum. Hülyanın tavsiyesi üzerine Red Bull bile içtim. Kanatlanmama ramak kaldı! (çok da çirkin bi tat yaa , bööö)
Cuma bi ara öğlen Foruma gittim, Arcaya top aldım. Akşam geldim, kapının önünde Arca, Nilda, ÜT ve Nildanın ananesi. Eczanenin tüm çalışanlarını toplamışlar, oynuyorlar. Elimde topu görünce çıldırdılar. Arca kendini bilmez halde elinde top bi oraya bi buraya saldırıyor. (Bu arada çocuklara sade bişey almak mümkün değil, yani bildiğin tek renk toplar vardı eskiden. Şimdi Cars, Ben 10, Barbie, Winx…. İlla bişeyler olacak ya da ben bulamadım sadesini) İlker evde yemek yapıyor, ben de oturdum aşağıda Arcanın kudurmasının son bulmasını bekliyorum. Saat oldu 7 buçuk, ÜT gitti, Nildalar aşağıda. Üzerimde iş kıyafetleri. Hadi dedim arcaya eve gidelim üstümüzü değiştirip tekrar inelim, yine oynayın. Kıyamet apartmanı yıktı. İstikrarlı olacağım ya, o ağladıkça ben de mızırdıyorum ama yukarı çıkarıyorum. Eve geldik, üstümü çıkardım, İlker sakinleştirmeye çalışıyor, ben kucağıma aldım. Sakinleşsin öyle inelim istiyorum, ki mızıkladığı için inildiğini sanmasın. Ama yok başaramadım, indik. Yine kudurdu topun peşinden, Nildaya cırladı. Bizim evde olduğumuz sırada Nazlı gelmiş, Nildanın ananesi Arca için “yaramaz” demiş, Nazlı şok!! Ben Cansuyu vereyim size görün yaramazlık neymiş, demiş. Aslında ben de Arca hakkında yaramaz denmesine alışık değilim ama son yaşananlardan sonra çok da şaşırmadım:)
Cumartesi AVM gülüydük. Sabahtan çıkıp yolda uyutunca bana 1 saat izin verdi bütün alışverişi bitirdim. Öncesinde Nazlılara uğradık, Cansu ile bi posta kavga etmişler. Dönüşte yine uyudu. 5 saat sokaklarda gezen o değilmiş gibi kapıları yumruklamaya başladı. Sanki çiş saati gelmiş köpek. Çıktık, top koşturdu kapının önünde. Sonra markete gittik yürüyerek. Enerji tavan yapmış durumda.
Babalar günü güzeli kahvaltıdan sonra İlkerle bizim için kahvaltılık almaya Göztepeye indiler. Kuşlu parka gitmişler, caddeyi boydan boya gezmişler. Ama düdüğe yetmemiş. Sabah uykusunu atladı, kapıları tırmalamaya başladı yine. Allahtan İlknurlar geliyor, oyalanır biraz dedik ama yok yemedi. Anlaşma yaptık, öğle uykusunu uyuyacak, akşam zaten Güzelbahçeye gideceğiz Zeyneplerle, o zaman gezersin dedik. Anladı galiba, uyudu. Sonra bi kalktı, ilk iş sokak kapısının önüne yatmak oldu. Hava da sıcak, bari markete yürüyelim dedim. İlker hadi anneme gidelim, orda kudursun, ordan yemeğe geçeriz dedi. Bakar mısınız işi gücü bıraktık Arcaya gezmek ayarlıyoruz. Hadi gezmeye deyince hop kapıda, hop sandaletler elinde. Babaneyle koşturmaca oynadı, koridor defalarca arşınlandı. Yetmedi birkaç defa sokak kapısının önünde mızmızlandı. “mi”lere gitmek istedi. Eskiler gibi koloni hayatı yaşamalı, anane, babane, kuzenler, teyzeler, halalar hep etrafta olmalı, çekirdek aile bebelere yetmiyor. Derken akşam oldu, erkenden kaçtık. “Parmak yalatan” el değiştirdiğinden beri ikinci gidişimiz ve harika bi yer olmuş. Harika bir oyun bahçesi var. Etler süper, ortam uygun, önü sahil, vs vs , şiddetle tavsiye:) arabadan iner inmez çantalar ilkere biz Arcayla parka. Tam oyuncaklara biniyoruz, aha arkada kocaman bir Rotweiler  Bağlı değil, arkasından 2 küçük daha koşmaya başladı, Arcayı kucakladım kapıya gidiyorum, küçükler peşimizde, anne de kalktı, Arca havha lara gitmek ister, – anne köpek görse tansiyonu düşer, yolunu değştirir cinsi – hop kaçtık. Verdim Arcayı İlkerin kucağına dedim ki köpekler güzel, ben tırsar, sen Arcayla sev ki anası gibi köpektenkorkar manyak olmasın. Ne zamandır bildik köpeklere temas etsin istiyorum. Fırsat ayağımıza geldi. Arca köpeklere çıldırdı ama benim telaşım mı yansıdı, çok temas etmedi. Sonra ördeklere, civcivlere, tavuklara saldırdı. Sadece yemek yiyeceği zaman oturdu, diğer zamanlarda kesinlikle dötü yer görmedi. Yemekten sonra da bir posta havhavlar ve oyuncaklar, yorgunluktan mahvoldu. El yüz yıkandı, pijama giyildi, pusete atıldı, erkekler maça dalmışken biz kadınlar ve Arca sahile indik, Arca pusette, deniz havasına günün yorgunluğuna ılık ılık esen rüzgara dayanamadı, uykuya teslim oldu. Zeynepin hamileliğinin son 2 haftası, bebek sohbetleri, Poyrazın tekmeleri, ufaktan dedikodular, Gülle kaynatmalar. Yorulunca bankta oturup sohbete devam, sonra lokantaya dönüş, kahve, sohbet ve ev…
Arca ile yeni bir dönem başlıyor. Bol hareketli, bereketli yorucu, ama en keyifli zamanlar. Bu zamanlar hiç bitmesin:)

Not : yazarımız ve kıpırdak oğlu senelik izinlerinin bir kısmını kullanarak yazlığa kaçıyorlar. Dönüşümüz muhteşem olacak, bol foto, bol atraksiyon çok yakında bu blogda:)

20 Haziran 2010 Pazar

baba

bi ara taratmışım, resimleri karıştırırken buldum.
çok şey söyleyesim yok, bi anı olsun istedim. babasının dibinden ayrılmayan kıvırcık saçlı meraklı bi kız çocuğuydum. Babamın her tamir işinde yamağıydım, tornavida, ingiliz anahtarı, hep ondan öğrendim, daha küçücükken...
seni seviyorum yakışıklım:P


sonra bu fotorafı çektik hatta yarışmaya koyduk, buna baktığımda çocukluğumu hatırlıyorum. ne güzel babasın sen ilker, seni seviyorum.

18 Haziran 2010 Cuma

bir tecrübe


Kitaplarda okuduklarımızı, tecrübelerden dinlediklerimizi kendi annelik potalarımızda eritip üstüne çocuğumuzun sinyallerini ekleyip içgüdü süzgecinden geçirerek uygulamalı. Sadece kitapların hap gibi verdiği yöntemler, bilmem kimin bebesine uyguladığı bilmem ne tavsiyeleri her zaman iş görmez. “Ben kafama göre bebeme bakarım, benim içgüdülerimden ötesi hikaye” de her zaman iş görmez, tıkandığın noktalar olur. Nerde okuduğumu hatırlamadığım ama çok aklıma yatan bir şey yaşadık o gün (SPK olabilir). Tecrübe dediğin paylaşılmalı….
Bakışlarımızn birbirine, salyalarımızın birbirimizinkine karıştığı, ağız dolusu kahkahalar attığımız, uykular haricinde hatta bir kısmında dahil de olmak üzere yapış yapış aşk dolu bir hafta sonunun ardından iş günü geldi çattı. Kapıda her günkü konuşma yapıldı. “Anne şimdi işe gidecek, akşam gelecek, birlikte kuduracağız yine, sen şimdi Ümit teyzenle oyna” o gününün diğerlerinden farkı Arca direkt cırladı, yapıştı, bırakmak istemedi. (teribıl tu kokusu alıyorum) ÜT’nin kucağına gitmedi. Yaklaşık 5 dakikalık kriz anında – ki bu bana saatler gibi geldi - beynimin bir tarafı “acayip geç kaldımi zaten ÜT de geç geldi, sürekli geç kalıyorum”, diğer tarafı “ağlamadan ve el sallayarak evde uğurlamalı beni, kaçmak yok, sıvışmak yok” derken kucağıma aldım, konuşa öpüşe koridoru aştım, nerden aklıma geldiyse yatak odasına gittim, sadece bana ait olduğunu bildiği bir şeyi – toplu lastik toka - aldım, Arcaya verdim, “şimdi bunu al, birlikte çekmeceye saklayalım, bizim sırrımız olsun, akşam gelince buraya gelelim, bana ver tekrar ben de saçıma takayım” bıçak gibi sustu, sıkı sıkı tuttu, ÜT’nin kucağına gitti, kapıda hergünkü cee oynunu oynadı, el salladı ve ben gittim! Akşam tokayı bulduk saçıma taktı. (yok canım şekil filan yaptığı yok, kafama koyuyor tokayı) Birkaç gündür hep aynı!! Bu yöntem işe yarıyor, huu çalışan anneler!!!

16 Haziran 2010 Çarşamba

yazmak istemiyorum ama unutmak da istemiyorum

ya işteyim ya yokum!!
evde değilim iş yoğun keyfim yok. yeni bişeylere ihtiyacım var. Nurturiaya takılmıyorum, arkadaşlarımın yazdıklarını okuyorum ama yorum yazmak içimden gelmiyor. keyifsiz günler...

Ama...

Tunişle Arcanın birlikte değil ama paralel kamyon oynamalarını...


Ela ile Arca'nın sularla keyfini ve akşam günün hikayesini uyku öncesi masalı olarak anlatırken "şap şap yaptılar" kısmında Arca'nın yatakta oturup sahneyi elleriyle şap şap yaparak canlandırmasını...


Arca'nın Ela'nın devasa ördeğine su içirmeye çalışmasını...


Bütün haftasonunu "Eya" (Ela) ve "Abbi" (Tuna) yı dilinden düşürmeden geçirmesini...


Vee... Elanın profitrole fütursuzca dalıp keyifle yemesini


unutmak istemiyorum:)

10 Haziran 2010 Perşembe

En güzel baba&bebe fotosu yarışması

tembellikten ancak katılabildik buyrunuz efem, siz de beğendiyseniz oy verebilirsiniz:) Şuraya bi TIK

8 Haziran 2010 Salı

yazasım var

bu aralar pek bi yazasım var, kendi içime dönmek ve bi yerlere varmak üzere yol alasım var.

Arcanın saçlarını kestirdik geçen gün. Yine İlkerin mahalle berberi geldi, salona mama sandalyesi kuruldu. Baby TV açıldı (özgür duymasın:) ) Arca şok!! Bu yeni muamelenin sebebini anlamadı ama 10 dakikalığına sorgulamadan keyfini çıkardı. Direkt makinayla girecektik ama huylanınca makasla devam ettik. 3 numara oldu. Suratı daha da ortaya çıktı. Tam yaz bebesi!!

dün öğlen tatilinde ikea ya gittim. "ikea evimizin herşeyi" sloganını "evimizde herşey ikea" diye değiştiresim var. Mammut sandalye ve nispeten daha sağlam görünüşlü beyaz ahşap masa ile olayı çözdük sanıyorum. O masanın sandalyesi pahalıydı. aslında Arcanın arkadaşları için de mammut tabure alacaktım ama mavi yok galiba?
Hani OIP'in çizdiği günden dönen teyzeler var ya , orada gün yapıyorlardı sanırım. Sahi onların saçlar neden hep sarı olur? Bu teyzelerden bir de Forumdaki cafelerde gördüm. Şahane!! kahve içip laflıyorlardı. Bense işlere dönecem diye haldur huldur koşuyordum.


Arca ile ilgili tüm düzenlemeler bitti. İlker marangozuna ayakkabılık yaptırırken artan malzemeden Arca için kitaplık (hülya senin orijinal kitaplıkta hala gözüm ama ayakkabılıktan malzeme artınca bedavaya yaptırdı) bir de raf yaptı. Herşey yerli yerinde de, Arcada düzen kavramı henüz oluşmuş değil. Zamanla olacak. Ya da bize benzerse hiç olmayacak. Ona örnek olacağız diye biz de düzenli olmaya çalışıyoruz, Allahım ne zor şey! Ama ne demişler: Çocuk öğütle değil örnek alarak öğrenir.

Hadi bakalım soru : -mış gibi yapmak ikiyüzlülük mü?

bi taraftan da kendimize bakıyorum. Benim annem de İlkerinki de acayip düzenli temiz titiz insanlardır. Annem yıllarca eve kadın almadı, birgün yatağı düzensiz olmadı. İlkerinki desen çalışmasına rağmen gece 4lerde temizlik yaptığını söyler. İlkerin yazlıkta elinden vileda düşmezmiş. Hem çalışan hem çalıştıran cinsi (okuyorsun şüko, biliyorum, ama napıyım öylesin) peki biz neden böyle olduk. Düzeni sevip bi türlü düzenli olamamanın altında yatan ne? Arca mümkünse anane+babane genlerini almış olsun, bizim de mıçımızı toplasın. Temenni temenni. Bu arada İlker + yeliz vakası yukarıda bahsettiğim : "çocuklar öğütle değil örnek olunmakla öğrenir" tezini çürütüyor:)
Bu aralar pek bi işe yaramıyormuşum gibi geliyor. Evde hemen hiçbir iş yapmıyorum, ütü duruyor, Ümit abla vakit olunca yapıyor, yemek sadece haftasonu yapıyorum, temizlik desen yok. Sadece gecenin bi vakti mutfak topluyorum, çamaşır yıkıyorum. Gerçi Elifle Hülyanın "ev işleri nasıl olursa olsun libidon yüksek olsun" temennisi var ama o kısma girmeyeceğim. Canım sıkıldı mı bi güzel İlkerden çıkarıyorum. Sonra kendime kızıyorum. Sakin olmak lazım. Bi vakitler yoga filan yapardım. İyi gelirdi. Hamileyken bile yapmıştım. Normal doğum gibi hazırlanıp sezeryan diye direten garip bi hamileydim:P - Galiba erkenden normal doğuruverecekmişim gibi bir korkum vardı bilinçaltında:)
ilkerin kuzeninin bebeği olmuştu, ziyarete gittik maaile. Duru Arcadan 1,5 yaş büyük. Kardeşine de Arcaya da o kadar anaç o kadar sevecen ki , ah bu kız çocukları dedirtiyor:) Arca onun oyuncaklarına "menim" diye atladı, o da Arca ile oynadı. Mıncırdı, öptü, sıkıştırdı.


İşimi seviyorum ama son zamanlar bir motivasyonsuzluk peyda oldu. Şöyle bi kudur kudur çalışamıyorum. Biraz da sıkıntılar var, hayırlar ola diyorum. Belki de tatile ihtiyacım var. Ay sonu 5 günlüğüne yazlık planlıyoruz, ne şahane!! ama diğer taraftan Ümit ablanın eşi ameliyat olursa ona göre değişiklik durumları var.

Size de olur mu? bazen olmadık şeylere takarım. mesela çok sevdiğim birileri beni görmezden mi geliyor, beni takmıyor mu, bana gıcık mı oluyor paranoyalarım gelir bazen. Herkes beni sevsin isteyen bir tipim, ne fena. SEVİN BENİ!! yorum yazın, beben pek şirinmiş deyin!! ne bileyim sevin işte. bu aralar böyle bi ihtiyaçtayım sanki.

An itibariyle... İşlerden kısa süreliğine kaytarıp postumu düzenlerken dışarıda inanılmaz bir yağmur... açık penceremden içeri girip bir güzel ıslattı. Yaz yağmurunun kokusu bir başka

7 Haziran 2010 Pazartesi

KABUS HAFTASONU!!

Bazı günler süper geçer. Bebek yer, uyur, keyiflidir, yapışmaz. Alpinin doğumgünü haftasonusu misal. Vay be benim minik pek iyi filan dedim. Dilimi eşşek arıları soksun diye diye yakında zorla sokturacam!

Kabus cuma akşamından başladı. bebek ziyaretine gittiğimiz insanlar ofisten arkadaşlar. ama ev tabii arca gibi meraklı bir minik için hazineydi. açık mutfak, kurcalanacak onca şey. ben sürekli peşinde. yeni yeni yürüyor ya kendine zarar verecek bu aralar derdim o. İlkerin de BENİM iş arkadaşlarımla sohbeti koyultası geldi (!) sonuç saçım başım dağılmış bir anne ve hiperaktif tavrlar sergileyen arca pozu. enfesti:) Benim bu pozlarımdan pirelli takvimi olur!

Cumartesi Hülya + Elif ile miniklere sandalet bakalım dedik. Hayatlar da katılacak ne şahane!!! Bi akşam önceki keyifsizliği atamamışım üzerimden üstüne köpek dişleri bütün gece havlamış, uykusuzum. Evde temizlik var, İlker var, elektrikçi var. Arca bu elektrik süpürgesine dayanamaz, matkap sesine aşık, uyumamak için direnir. Amaaan dedim önce arabada uyur. Nasılsa 12 de alsancakta olucaz. Hülyadan gecikicez mesajının üzerinde Arca gözleri kaşıyınca hadi dedim belki uyur. Detaya girmeyeceğim, vazgeçtik. Bu arada sabır konusunda ödül almak üzereyim. Attım Arcayı arabaya, bi de yağmur bastırdı. Hülya henüz otobüse binmemiş olsa direkt Agoraya kaçalım diyeceğim ama geç kalmışım. Neyse yağmurun sesi radyoya karıştı, Arca uykuya teslim oldu. Gazide park yeri (bu ancak senede 1 filan olur) bulunca tamam dedim ibre anne yönüne dönüyor. Yağmur altında Hülyayı bekliyoruz, telefon, Tuna uyuyormuş amanın Arca da uyuyor. Yani bi kahve içebiliriz, nasıl da sırtımı dayayıp bi kahve içesim var. İçimden diyorum ki bu benim moral denen şeyim ne çabuk düşer ve ne çabuk toparlanır oldu, küçük şeylere hemencecik sevinme halleri. Hemen Reyhanda yer tuttum, Elif geldi, Hülya geldi. Sonra Arcanın uyanası geldi:) O gözünü cin gibi açtıkça ben gerildim. Boyun bölgesi damarlarım 10 metreden seçilebiliyordu. Pusette biraz gezinti ile belki uyur dedim, hayııır... Çaresiz masaya döndüm. Elif ve Hülya çevreyi Arca için mümkün olduğunca tehlikesiz hale getirmeye çalışıyor, Arca saksıların arasından götünü attıra attıra çıkıyor. Alpi onu oyalamaya çalışıyor, bir yandan Elif ve Hülya beni sakinleştirmeye çalışıyor. Benimse gözümün önüne Arcanın düşerek metal kenarlara çarpmış, ağzı burnu gözü dağılmış sahneleri oynuyor. "Final Destination bilmem kaç"ı çeviriyorum beynimde. Strateji belirlemeye çalışıyorum. Hangi açıdan düşerse kaşı kurtarır hesaplarındayım. Kafein beni manyak mı yapıyor yoksa kafa daha fazla mı çalışıyor seçemiyorum. Bu arada Hülyanın bana bir ara "patlatsın kafayı, gider Ege sağlıka diktiririz" dediğini duyar gibi oluyorum, o an koptum galiba. Neyse kalktık, Ceyoya gittik, sevmedik. Pek bi plastik. O kadar paraya Nike neyim alırım olduk. Hayatla konuştuk, hadi dedik Agora. Arca diyorum garanti uyur arabada, iki arada bi derede köfteli çorbayı götürdü ya, karnı da tok. Gazide yer bulduğuma sevindim demiştim di mi? hehe patladı bi tarafımda, benimkinin arkasına 3-4 araba koymuşlar, zaten öncesinde bi 10 dakika diğer tarafta arattılar. Uzatmayayım, 3 anne 3 bebe 3 puset olarak sığıştık. Bu arada otokoltuğu 1 tane!! Alsancak İzmirin göbeği, polis kaynıyor. Neyseki ceza yemeden ama Arcanın yaygarası ile Agoraya vardık. Arca 99% arabayı sever ve ağlamaz. Artık ben diyim uykusuzluk sen de diş, bi elim elinde bi elim direksiyonda, kelle koltukta vardık. Bi de pusette oturmayı seven veledin istemeyecği tuttu. Yeni pozumuz : Arca AVM'de koşuyor, yorgunluktan düştü mü iki takla atıp öyle ayağa kalkabiliyor, Annenin bi elinde puset sırtında çanta arcanın peşinde... Nasıl şık di mi:) Bi taraftan Tunanın sakinliğine oturup yemeğini yemesine gıpta ediyorum bi yandan dilimi ısırıyorum, nazar değmesin diye. Tabii arca durmadı. Saklambaç oynayan büyük abilerle takıldı. Sobe yapmayı öğrendi. O kalabalıkta 3 adım geriden kendisini takip ettiğimi söylememe gerek yok sanırım. Tunanın kız versiyonu Ela katıldı aramıza. Pusetinde sakin sevimli. Gerçekten çok sevimli!! Hayatı nasıl özlemişim, öyle bi sarıldım. Sanki Hayat geldi, Arca durulacak gibi iyimserlik kapladı içimi, hani saçma sapan değişikliklerden medet umarsın, öyle bi psikoloji. Nah duruldu, daha da kudurdu. Bu arada Wenice'e giriyoruz, M&S, Joker... Arca ya ağlıyor ya kuduruyor. En son hep beraber Jokerde buluştuğumuzda dedim ben gidiyorum, son 4 saattir pilim bitti, biraz evde atsın enerjisini. Kısacası zaten varolan pimpirikli anne bünyesine, meraklı minik Arca halleri, üzerine de sos niyetine uykusuzluk ve diş sancıları eklenince dadından yenmez bir yemek çıktı ortaya.
Düdük arabaya biner binmez uyudu, iyi mi!! Ablama sabahtan sözüm vardı, erken çıkıcam diye uğrayamamıştım, arca uyur vaziyette attım kendimi ablamın kollarına. Durunun İngilizce neyim gösterisi varmış, Videosunu izledik birlikte. Keman çalmış canım ya nasıl ciddi. Sonra Külkedisi oyununu izledik. Şimdi bizim Duru çok güzel bir kız çocuğu, sarı saçlı mavi gözlü, uzun boylu, yani hani reklam çocukları gibi. Duruyu Külkedisinin balo sahnesindeki o güzel hali yapmışlar, Külkedisi halini de daha böyle silik görünümlü bir kız yapmışlar. Ay nasıl üzüldüm ya!! Yazık değil mi kıza ? Sorcaklar ne oynadın tiyatroda Külkedisinin çirkin halini dicek!! Yok o perili sahnede üsstünü değiştiremez diyeymiş, o zaman Durunun üzerine çirkin kıyafet giydir, büyü sahnesinde ışıklar kapanır, soyunur, içinden güzel kıyafet çıkar. Ay ne biliyim gıcık oldum. Ne fena!! Biz böyle istişarelerde bulunalım, Arca durunun odasında yer yatağında götünde pirelerle takılıyordu. iki lokma yedim bişeyler allahtan. Baktım uyanmıyor, akşam oldu, aldım gerisin geri arabaya koydum, eve götürdüm, hala uyuyor!! İroninin böylesi!! Oğlum uyuyaydın ya arkadaşlarımla keyif yapaydım, hadi uymayaydın da bi sakin olaydın be!! evde de uyumaya devam etti, ben akşam yemeği hazırladım o kadar yani. Akşam tüm kudurukluğu devam etti, uyumadan Cansulara da inemedik, Cansu hastaymış. Neyse uyudu, telsizi kaptık aşağı indik, Flashforwardın son 3 bölümünü izledik. 2 kahve ile göz kapaklarımı açık tutabildim. Bu arada Arca 1 defa uyandı bizim daireye koştum. Sonra gece yine 2 nöbetinde birlikteydik. Dişler... Acıyla uyanıyor ve acıdan geri dalamıyor. Zorla calpol içti, diş jeli tekrar, sonra birkaç saat daha uyudu. Sabah Zeyneplere kahvaltıya gittik. Orda da bi hareket bi kudurukluk. Arkadaşlar yorgunluğuma üzüldüler. Uyumak bilmez sonrasında da kalkmak bilmez bi bebem var. Ya da yer yatağını seviyor. Öğleye kadar uyudu. Bana iyi geldi, sohbet, keyif... Ama bir daha uyumadı. Eve döndük, anneye yapışma halleri, keyifsizlik... Diş çıkarma menapoz gibi bişey. Akşam 9'a kadar uyumadı, bi ara İlkerin annesi uğradı. Bu kadar olumsuzluğa rağmen neyseki eski iştahına kavuştu. Akşam bezelye pilav yoğurt üçlüsünü lüpletince evde bize yemek kalmadı, lahmacun söyledik, ona da yanımızda otursun diye mısır koçanı verdik, kemirdi, keyif almadı, lahmacun istedi, yarım bitti. Gören bu çocuğu aç bırakıyorum sanacak.
İşte böylee. Bazı günler Arcanın huysuzluklarından yaka silkiyorum, bazı günler ne bileyim sabır tellerim tıngırdıyor.

Anne tespiti: rahatlık, serinkanlılık, aymazlık . Bu üçlü bende yok anladım! Hiç olmadı zaten şimdi mi olacak! Ama törpülenmek lazım, kendini yetiştirmek lazım. Hülya hayat ve elif üçlüsünden özel ders almalı!!

3 Haziran 2010 Perşembe

haller - yazalım unutmayalım

Geçen Cansu bizdeydi, bunun bowling topunu annesi Cansuya verdi diye bi bakışı var, tırstık cümleten. Baktı olmuyor, aldı topu Cansunun elinden, diğer topu da kutudan aldı, pıtı pıtı bizim odaya kaçtı. Orası Cansunun girmyeceği kurtarılmıiş bögle ya yatağın üzerine koymuş, döndü geldi. Sonra tek tek bütün oyuncaklarını bizim odaya taşıdı. Yuh diyorum başka bişey demiyorum. Bencil teneke!

Beni çok özlüyor biliyorum. Yapışma halleri eve girdiğim andan itibaren başlıyor. Yemek hazırlarken bile izin yok anneye. O kadar alışmış ki bana mızırdanmaya, geçenlerde koltukta uzanıyordum, ilkerle oynuyorlar, sonra ben bi bilgisayara bakıyım dedim, masaya geçtim. Bu benim yer değiştirdiğimi görmemiş. Oynarken kafayı gümletti yine – bu arada anasına çekmiş acayip sakar – mızırdanmaya başladı. Kafayı tuta tuta koltuğa geldi. Ben yokum tabii, - anaa noluyo lan? – şeklinde bir şaşkınlık kafayı filan unuttu. Böyle rahat bi 10 saniye geçti. Bakındı beni gördü, sonra aklına geldi, yine kafayı tuta tuta başladı mızırdanarak bacaklarıma sokulmaya.

1 Haziran 2010 Salı

Mim Gelsin mi? - Toddler Shopping

GELSİN!!

Arcanın mecburi defilesi Hülyanın postuna denk düşünce “posta yorumumdur” şeklini aldı. İşlek zekalı Hülya da dedi ki hadi mim başlatalım! Hadi!!
Geçen yıl bu zamanlar bizim bebeler pek bi bebeyken baby shopping mimi döndüydü aramızda. Çok faydalanmıştık. Benim post da işte burada.
Yaz kapımızda, gardroplar değişti, bebeler büyüdü. Kim nasıl giydiriyor bebesini merak ediyoruz.
Sorular şöyle:
1.Nasıl giydiriyorsunuz?
2.Marka mı? Pazar mı? Semt butiği mi? Nerelerden alışveriş yapıyorsunuz bebelere?
3.Haftada 3-5 defa makine döndüren çamaşır canavarlarının cicilerini ütülüyor musunuz?
4.Terlik mi sandalet mi?
5.Şapka sorun mu? Nasıl çözüyorsunuz?
6.Malum deniz mevsimi açıldı. Mayo kullanıyor musunuz? Öneriler?

Sonra siz de 5 kişiyi mimliyorsunuz, mimlediklerinize link veriyorsunuz. Nurturia üyesiyseniz, güncellemelerinize postunuzu atıyorsunuz ki eş dost da faydalansın:)
Gelelim benim merak ettiklerime:
Kirazımın Doruk: pek bi cool tarzın var biliyorum, bazı tulumlarda Arcayla pişti olmuşluğunuz var. Hadi dökülün bakalım ana-oğul!
Başak'ın Çınar: Nurturia sayesinde tanıdım, merak ettim, Çınar neler giyiyor?
Yakışıklı Cevcev: Deli annen neler alıyor sana?
Sarı çizmelim ?

Ben tabii hep erkekleri merak ediyorum, biraz da kızlardan soralım:
Blog aleminin en tarz kızı Kuzu Ela, o tombul totona ne giysen yakışır:)

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Arca bildiriyor: duyuru, mecburi defile ve bir pazar fotoromanı

Abilerim ablalarım!! Duyduk duymadık demeyin!!
Hani hergün eve gelen adam var ya "baba" diyoruz. hıh işte onun için bir yarışma var Nurturia'da!! Mutlaka katılın! Babanızla poz vereceksiniz, anneniz yükleyecek işte bu kadar!! Sonra gelsin oyunlar! Tıklayınız!!

Araya dip not sokuşturuyorum: Annem olacak teknoloji özürlü kadın Hülya teyzemden "fotorafları küçült kızım, başka türlü bloggerda uğraşamazsın foto koycam diye!" şeklindeki dahiyane (!) önerisiyle jeton düştü de bütün fotorafları ekledi. Sonracığıma suyla oynayacağım diye günübirlik yazlık seyahatine gardrobun yarısını götürünce, ben de aşağıda görüleceği üzere belime kadar sulara girince ve pimpirikli annem zırt pırt üzerimi değiştirince mecburen defile yapmış olduk. Tüm yaz gardrobumu 1 gün denediğim için tecrübelerimi rahatlıkla Hülya teyzemle ve Tunişle paylaşabilirim ve tabii tüm sanal alemle:P

Şimdi pazar fotoromanı dostlarım. Hadi bakalım buyrun:

"yazlığa gitcekmişiz, arabayı yerleştiriyorlar, beni bekleme salonuna aldılar. çok yavaşlar canımm!!"
Annem Wenice diye bir mağaza keşfetti. Anneler günü dolayısı ile yaz ürünlerine 50% indirim kampanyasına denk gelince çıldırdı, 10 küsür parçayı 60 küsüre halletti. Bu üzerimdekiler oradan. Penyesi güzel. Kapri beyaz biraz yürürken hışırdıyor ama nereye girip çıktığım belli oluyor diye annem giydiriyor. ayaklardaki çoraplar, ayakkabımı çorapsız giydirmeye cesaret edemeyen annemin marifeti. Ama bunlar bilekte bitiyor, yani rahat. Hataydaki bir çocuk mağazasından almıştı, hatırlıyorum.

"yazlığa kadar uyuyayım da enerji topliyim, çok işim var çook!!"

"Çiçek bakımı ciddi iştir, ihmale gelmez. itinayla suluğunu dolduracaksın, sonra yaprağına değirmeden dipte dipten."Ayakkabıları bana deneterek polaristen aldılar. Rahat, hatta ıslattım bol bol sıkıntı yok!! 5 nokta mı ne? işte öyle bişey. Parka giderken artık yedek çorap kalmamıştı, annem çorapsız giydirmeye mecbur kaldı, rahatsızlık hissetmedim.
Kıyafetlere gelince; üstümdeki bir GAP numunesi (Tuba teyzem getirmişti, fiyat bilmiyorum ama bolca uzunca rahat!!) Alt penye şort. Yokmuş gibi pek rahat. Hediye geldi ama pazardan alındığı kuvvetle muhtemel. Penyesi güzel, yumuşak. bunun bi de askılı üstü var, daha giymedim.

"bak burasını çok seviyorum, şap şap yapabiliyorsun, kafanı suya sokabiliyorsun"
Alt Wenice'ten penye şort. Bunun kolsuz üstü var sadece denedim. Benim göbek biraz irice, 15-18 aylık bedenin üstü pek güzel durmadı. Askı kısmı boşta kaldı, göbek gerdirdi filan. Bence bebelere deneterek almalı. Fotodaki üst Next'ten. Tunada da olan takımın içindeydi. Bak 9-12 aylık beden olmasına rağmen hala giyiyorum. Boy biraz kısaldı ama göbeğim rahat. Daha epey giyerim. Ben de Tuna gibi kafada şapka sevmeyen cinsiyim. Evde kolleksiyon var denebilir. Bu kafamdaki annemin şapkası. Benim kuzen Duru da takardı, şimdi sıra bende. Babam da balığa gittiğinde takıyor. Yani sülalemizin şapkası. Kafayı sıkmadığı için rahat. Bazen gözümü kapatıyor, önümü göremeyip düşüyorum, başka sıkıntı yok!!

"Çiçek çocuk oldum ben!! Ananemin tespiği düşmesin diye omuzlarım tutuldu valla."
Hah en sevdiğim kreasyon. Üst mothercare alttan çıtçıtlı ama 18-24 ay beden, pek bi dökümlü duruyor. Annem geçen kış seneye hazırlık olsun diye indirimden kapatmıştı. Güya atlet yapacaktı. Baktı ben günde 10 kere kıyafet değiştiriyorum hemen yaz sezonuna dahil etti. Atletsiz giydiriyor, belim açılmıyomuş, ne demekse? Eğer tuvalet iletişimimizde son noktaya gelebilirsek, çıçıt benim için zor olur diye ilerde bunları T-shirt haline getirtme planları var. Olabilir, bu gidişle 2 sene giyerim ben bunları. Alt az önce bahsettiğim pazar güzeli. Tespih ananenin, kıyafetimi hareketlendirdi, aksesuar olarak papatya taşımayı tercih ettim:)

"Yok o sulukla olcak iş değil ben en iyisi hortumla sulama yapıyım!"bu iki resimde görülen şapka Kipadan. fiyatı ucuzdu, enseyi koruyor diye aldı annem, biraz komik ama tamamı penye olduğu için sıkmıyor. Sadece koca kafama biraz küçük halbuki beden 12-24 aydı.

"omzuma kadar soksam nolur? ıslanır mıyım? evet ıslanıyormuşum."

"ayakkabıları ıslattık, kaldık cıbıl ayak! parka gidesiye kadar kurusunlar bari."

"buna ilk kez biniyorum, güzelmiş yaa, at binmek gibi dıgıdık dıgıdık:)"

"napıyo bu abla yaa!! gidiyim yanaşayım yanına, hmm!"
alt yine değişti. hediye gelen üçlü bir takımın altı. geçende kapşonlu yeleğini denedim, göbek gerdirdi ama alt nerdeyse yerlerde sürünüyor, rahat. Hani bilemedim benim vücut mu şekilsiz bunlar mı orantısız. Neyse üstler 2 yaş altlar 18 aylık giymeli belki de. Üst sabah ıslandıktan sonra çalıların üzerinde kurutulup tekrar giydirildi.

"İçime temizlik perisi kaçmış, heryer tertemiz olsun istiyorum."

"üff hadi pirzolaları ne zaman yicez!!"

Defilenin devamı, önceki post:
salata yaparken yakalanmışım; Next kreasyonu, 9-12 aylık seriden, bütün kış giydim yaz akşamlarını da çıkarır kanımca.
İkinci foto:
Üst ananemin pazar güzeli, alt yine Wenice'in ucuzcu serisinden, çoraplar yine bilekte biten beyazlar. Ben bunu çok giyiyorum anneme hatırlatayım da biraz daha alsın.
Üçüncü foto:
Annem İstanbula gittiğinde cevcev için alırken bana da Debenhamstan T-shirt almıştı. Ama beden biraz küçük geliyor. (Bu arada ben niye markalara bok atıyorum ki göbekliyim işte!! ŞŞT! Anne ALOO! bana büyük üstler alman lazım, yaşımın cicileri göbekten gerdiriyor!!)
Bu fotodaki alt Hatay pazarından Zara babyci amcadan. Pek rahat bi kapri, tiril tiril, giy çık:) Hemşolar!!! bu amca çok iyi annem 1 penye şort bir de mavi kapri daha aldı bu amcadan. arada çakma next de getiriyor. Alaçatıda var, Bospada var, Hatay pazarında var. Pazar pazar geziyor, kış eşofmanları iyi çıktı, bunlardan da ümitliyim.
Dördüncü foto:
Üst Mothercare'in ayın yarısı etiketin yarısı kampanyasından düşürdüğümüz bi parça. 2'li satılıyordu, tanesi 4 tlye geldi. Zaten bu ay oğlan çocukları için yegane cici buydu!! Alt ananemin pazar güzeli!! Bak bu kadın alışverişi biliyor, bolca uzunca alıyor, rahat ediyorum.
Sonraki 2 foto Alpinin yaşgünüsünden; annem cici giydirdi bana. Kendi yaşgünüm için paraya kıyıp GAP'ten pantolon almışlardı, Hülya teyzem haklı kalıplar biraz küçük galiba, pantolon biraz gerdiriyor. Üst yakalı body mothercare'den.
En alttaki fotoda görülmeyen bir T-shirt var, yukarda bahsettiğim mothercare indirimlisinin diğer parçası. Mothercare indirimlerini kaçırmamak lazım.

Kısaca dostlar benim yaz gardrobumun pazar + indirimli marka kombinleri olacak gibi görünüyor. çok sıcak günlerde kolsuz üst + penye alt çok rahat ettirecek gibi gibi. Son sulama çalışmalarım gösterdi ki; çorapsız giyilebilecek crocs tarzı terlik - ayakkabılara şiddetle ihtiyaç var!! lakin pek pahalılarmış bir çözüm bulurlar herhalde diyorum, herkesi sevgiyle kucaklıyorum canlar!!

SON SÖZ:
Bilge bir zat demiş ki: Çocuğun yediği helal giydiği haram.

EN SON SÖZ: Benim Ümit teyzem cicilerimi baskılarını çıkarasıya kadar ütülüyor. Annem diyor ki Ümit teyze olmasa 1 parçamı bile ütülemezmiş!!

30 Mayıs 2010 Pazar

hem geçen post için hem de bugünden kareler...


Arca'nın salata çalışmaları ve son zamanlardan birkaç kare






Şimdiii Alpi'nin doğumgününden kareler
Çok zor bulduk evi, meğer 2 tane belediye binası varmış!!! Sağolsun Rifbaba bizi buldu da varabildik:))
Güzel bir partiydi.
Arca yeni yürümeye başladığı için ben pek ortama dahil olamadım, 2 adım ötesinden peşindeydim ama güzeldi.


Tülin Su bir içim su... Biz kendisiyle ilk defa tanışıyoruz. Hem kendisine hem annesine bayıldık. Fotoraflarından çok daha şahane bir kız. Ve nasıl içten. Arcayı "oh oh" diye sevdi. Bkz aşağıdaki foto. Bu blog camiasında "Arca Tunanın elinden Tülin Su'yu alıyor mu?" sorularını akla getirecek gibi:)
Yok be Tunacım dünya ahret bacımız olsun:))

Bahçede günü tamamladık. Arca artık yorgunluktan pestil haldeydi, zaten araba koltuğuna oturduğu anda sızdı, eve kadar da uyudu.
Eurovisionu izlerken bir post sıkıştırmak iyi oldu. Sabah yazlığa kaçıyoruz, yatmalı, uyumalı.
Bizim şarkıyı hala dinleyemedim iyi mi?? 2. olduğumuza göre iyidir herhalde:) Almanyayı sevdim.

28 Mayıs 2010 Cuma

yaza yaza yaz geldi

Geldi valla.. Acayip sıcak.
Haftasonu programı yoğun. Yarın Alpiye gidiyoruz. Arca arkasından abi abi diye gidecek kalıbımı basarım! Parkta sürekli abilerin peşinde! Sonra yazlığa gideceğiz. Sezon açılıyor!!

Arcayla günler çok neşeli geçiyor. Böyle kalabilir mi? yani büyümese... veya 15 yıl sonraya zıplasak uzun bir 15 aylık süreçten sonra:) hem terrible 2 horrible 3 fucking 4 atlanmış olur:)

Hadi yazalım unutmayalım, son fotolar eve gidince eklenecek.

Oturup çoraplarını itinayla çıkarıyor, önce ayağını burnuma uzatıyor kokayım diye sonra çorabı burnuma dayıyor. "üff çok pis kokmuş, böööö" deyince başlıyor kıkırdamaya. Sonra babaya gidiyoruz, aynı süreç. ama misafire yapınca pek hoş olmuyor tabii. Gülüyoruz ama gerçekten kötü kokuyor ayakları:P

Umursamaz oyun oynamasına hastayım. Dönüp kıçını birşeylerle meşgul, beni de istemiyor yanında, hadi bari kitap okuyayım diyorum. Bi bakıyor ben kitap okuyorum, geliyor, sanki okuyabiliyormuş gibi elimden alıp sayfalarını çeviriyor, hmm falan diyor. Hadi gel birlikte bakalım diyorum, yine kıçını dönüyor. ben yine okuyorum. Gıcık oluyor, kocaman bir kitap var Tekirim göndermişti, içinde kartlar filan, onu taşıyıp önüme koyuyor. Anlıyorum ki benim kitap olayı bitti, kartları çıkarıp hangi sayfada bulmaya çalışıyoruz. İlgiyi çekti ya pek keyifli. Çok geçmeden pıtı pıtı gidiyor.

Ellemesini istemediğimiz şeyleri biliyor. Kumanda babanın biliyor, eğer sehpada bırakmışsa alıp İlker nerdeyse eline veriyor, baba baba diye diye.

Çok çabuk alışıyor. Misal 3 gündür acılarla 6 civarı uyanıyor, köpekler fena olmuş. Jel filan kar etmiyor, yanına giriyorum tepikliyor. 3 gün sabah 1 saat bizim aramızda yatınca alıştı. Baktım bu sabah yine kucağımda parmağıyla göstere göstere bizim yatağa kadar geldi. Eyvah ki ne eyvah!!

İlker dedi ki "valla iyi yapıyorsun, ben yapamazdım!" Evet yapıyorum. Arcaya yemek yedirirken önüne bir kap yoğurt veya domates salatalık koyuyorum. Dün de akşam yemeğini az yedi, biz yerken önüne karpuz koyduk, - bu arada ilk kez karpuz yiyor - bıçakla kesip çatalla yemeğe çalışıyor, nedense karpuzu yutmak istemedi, suyunu emip posasını attı. Tabii üst baş yer gök leş. İlker bakmaya dayanamıyor, ben yemeğimi yiyorum. Ne yapayım, hazır kendi yemeğe heveslenmişken dur yapma desem belki vazgeçecek. Hem sanki ben çok mu temizim, evi bok götürüyor, çocuğa mı titizlik yapıcam! Hem belki böyle böyle kendi kendine yemeği öğrenir. Öğrensin bee!! Arcanın ömrü hayatında en iyi meziyeti iştahı oldu. Bari kendi kendine yesin de anneyi kurtarsın. Sevmiyorum ben yemek yedirmeyi, ağzını kapattı mı doydu diye kaldırıveriyorum sofradan. Evde biri varsa, illa ki bir lokma daha yesin diye uğraşıyor, yemesin, yiyecekse kendi yesin. (hehe tabii benim velet iştahlı böyle yemezse yemesin demek kolay, nasılsa hala 2 kilo fazlası var stokta, iştahsız olsaydı belki ben de yesin diye dil dökerdim, bilmiyorum, başına gelmedikçe bilinmez.)

Çöpe birşey atmak çok önemli ve de işe yaradığını görmek. Birşeyle uğraşırken ver eline bir çöp, hadi bunu çöpe at dedin miydi, nasıl keyifli, elinde çok önemli bir hazine varmış gibi itinayla ama pıtı pıtı telaşla mutfağa gidiyor ve o minik ayakla çöpün pedalına basıp atıyor, yine heyecanla yeni göreve hazır olarak yanımıza geliyor. Bunu yüzlerce defa yapabilir.

Sonra makineye çamaşır atmak, çamaşır asmak, toplamak, sehpaların tozunu almak.. tüm bu işlere bayılıyor. Salata yapıyor (!) Böyle böyle evin tüm işlerini Arcaya öğretip önümüzdeki 20 sene ayağımı uazatıp rahat etmeyi planlıyorum:) (The idle parent)

Nasıl öğrendi bilmiyorum ama çok işime yarayan bir özellik peyda oldu son zamanlar. Yerde saç teli, çöp, minik bişey.. artık ne bulursa, o küçük parmakları maşa gibi kullanıp getirip veriyor. Aman bu huydan vazgeçmesin diye bir teşekkür, bir minnet, çok önemli bir iş yaptığını düşünüp göğsü kabarıyor.

Bu aralar uyku düzeni bir garipleşti. Birkaç gün üst üste sabah uyuyup öğleden sonra uykusu atlayıp bir de üzerine akşama kadar çok yorulunca, gündüz uykularını teke düşürmeye mi çalışıyor olduk. Madem tek uyku uyuyacak o halde öğlen yemekten sonra uyusun, dedik. Hem havalar ısındı, öğle vakti çıkılmaz. Sabahtan Ümit ablayla parka giderler, meyvasını parkta yer, öğlen dönüp yemeğini yedikten sonra uyur, hem de akşama çok yorgun olmaz. Olur mu olur.. Birkaç gündür deniyoruz, akşam uykularında öyle çok erkene kayma yok ama gündüz tek sefer 2 saat kadar uyuyor. Bakalım zaman ne gösterecek?

Uyku deyince geçende sadeceanne sormuştu,
"kendi kendine uyuma şeysi ne alemde?"
bi ara "ne sen sor ne ben söyleyeyim" kıvamındaydım:P
Bilen bilir ben uyku konusunda takık kadınım. (Ex "uymayan çocuk yoktur, uyutamayan anne vardır " mafyası lideri - hülyaya selam) şimdi sayfa sayfa kitap okuyoruz ya, pek de bilmişsiz ya:) - biçok yerde uyku arkadaşı güven nesnesi önemli diye taktım, arcaya uyku arkadaşı yapıcam. ama olmadı, bu dönem beni uyku arkadaşı yapmaya devam etti. elimi tutmalar, yanında uzanmalar... hatalı ebeveynlikten bir demet sundum uzun bi dönem.
Şimdi şöyle bir durup baktığımda; yatır kaldır maceralarımız, emzikten kurtuluşumuz derken galiba bu uyku konusunu hafiften hallediyoruz. Yatma vakti ritüellerinden sonra odaya girip kapıyı kapatıyoruz. Anne şahane (!) sesiyle masal, ninni artık allah ne verdiyse döktürüyor, derken Arca yatağı gösteriyor. Yatıyor, ayaklarını çarşafa sürüyor, yok olmadı bi o yana bi bu yana kendini atıyor. Kendini çok aktive eder gibi oluyorsa, karnına sırtına elimi koyuyorum. Yattıktan sonra artık çok ses etmiyorum ama orda olduığumu görüyor. Yataktan uzaklaşınca kafayı uzatıp bakıyor, burdayım deyince hop kafayı gömüyor, debelendikten sonra bakıyorum sakinlemiş. Debelenirken yataktan aldın mı basıyor yaygarayı, yatağı gösteriyor. Uyuyacam kardeşim ne rahatsız ediyorsun, tavrı. Misal dün akşam uyudu sandım, ışığı hafiften açtım, gösler açık ama sakin ve tek noktaya odaklanmış olarak yatıyordu. 1-2 dakika sonra uyumuştu. Artık elimi tutmaya kasmıyor. Ama işin kötüsü hala bir uyku arkadaşı yok. Ben taktım çocuğa uyku arkadaşı yapıcam ya olmaz işte. Nitekim Arca kafa yapısına uyan bir arkadaş bulamadı, kendi takılıyor. Kısacası galiba Arca artık yaşı itibariyle bu uyku meselesini halletti.Halletti diyorum çünkü ben anne olaraktan ne kadar çaba gösterdysem de benim yöntemlerime cevap vermedi, kendi kendine bir yolunu buldu. Yani canım sadeceannecim, galiba bu çocuklara karşı sadece kararlı olmak lazım, onlar bi şekilde kendine uyanı alıyorlar.

Yeni kelimeler ekleniyor, anane, dede, elma, bebek, emmi(emre), iknuk(ilknur), kiğpi(kirpi), bababa(papağan), ellüü (elly) ve sorulara harika cevaplar geliyor: Kaç yaşındasın "biiiyyy"!!

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Doktor bahane Alsancak akşamı şahane

yine bir doktor kontrolü yine bir alsancak akşamı klasiği.
Arca öğleden sonra uyumamış. eve erken geldim, toplandık çıktık hemen.
yolda uyumasın diye yapmadığım şaklabanlık kalmadı. doktorun randevuları sarkmış yarım saat bekledik. neyse ki arca pek yardımcı oldu, huysuzluk yapmadı. heryeri gezdi. saklambaç oynadı, İlkerle kolonun etrafında kovalamaca oynadılar, başı döndü düştü, çok şebek yaa!
Bu ay aşı vardı, hepatit A oldu yine.
hiç ağlamadı, doktor ilk defa Arcaya üstün cesaret madalyası verdi, alkışlandı, sevindi. Ateşten sonra burun akıntısı olmasını üşütmeye bağladı. Hala burnu hır hır, otribebe haftanın yıldızı.
Hala fazla kiloları olmasına rağmen bu ay hiç kilo almamış. İştah iyi halbuki. ama yürümeye başladığı için olsa gerek kaloriler yanıyor. Stoklar iyi diye pek sallamıyorum, zaten bir öğün yemezse öbürünü yiyor. Emzik olayını anlattım, fazla kolay olmuş dedi. Hmm olabilir, belki çabuk müdahale ettik, belki henüz ciddi bağımlılık oluşmamıştı, bilmiyorum. Bildiğim tek şey eğer daha bekleseydik işimiz zor olabilirdi. Emzik olayına hiç karşı olmadım, ona çok şey borçluyuum, ama emziksiz daha iyiyiz. Uykularını da son birkaç haftadır, daha iyi uyuması emziğe denk geldiğinden midir bilinmez, emzik acaba prop muydu sorusunu akla getiriyor.
Neyse bu sayfayı kapattık.
2 köpek dişi çıkmış, 2 kalmış. ve o 2 yaş civarı çıkacak arka azılar. Dişler tamamlanıyor ve derin bir oh çekiyoruz. Ben köpekleri birkaç ay daha beklemiyordum ama mangalda pişecek pirzolaları götürmek için onlara ihtiyacı olacağını düşündü herhalde dişlere hız verdi bünye.
Vedalaşırken doktoru öptü ve el salladı.
Yaz geliyor mutluyum, trafiğe yakalanmayalım bahanesiyle Alsancak turu attık, üşütmeyen taze bir rüzgar vardı. Yemekten sonra biraz mızıldanınca Kıbrıs şehitlerinde yürüyüşe çıktı. Sokak çalgıcılarının önünde durduk. bir keman bir darbuka 2 roman amca. sesler sigaradan ve yıllardan çatallaşmış ama keyifler gıcır. Arca kilitlendi, birkaç roman havası dinledi. Gelen geçen Arcanın konsantrasyonuna şok oldu. Hatta 2 kız dürttüler oralı olmadı. Birkaç vuruş darbuka çaldı. Arcayı gören yanaştı, romanlar da bu hadiseden ufaktan sebeplendi. Ayrılırken esnaf Arcanın büyüyünce iyi bir akşamcı olacağına dair kehanetlerde bulunuyordu. "açarız koçumla bi yetmişlik..." Ruhuna da gıda takviyesi yapınca pusette kafa düştü, arabaya kadar bile dayanamadı. Yürüyüş bize de iyi geldi.
Geç oldu, evin erkekleri horuldamakta, bense bahar çarpmış gibiyim, öyle bir sersemlik üzerimde.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

"home sweet home" notları

Yatak odası takımı evladiyelik olmalı, değil mi? Annemler 25 senedir kullanıyorlar misal. Bizimki 8. yılı dolduramadı. Biraz düşününce 23 yaşında 2 velet, tek başımıza tüm gün mobilyaclar çarşısını gezip elimizdeki kısıtlı parayla o kadarını alabilmiştik. O zamanlar evimizin herşeyi ikea yok tabii. Mobilyayla ilgili bildiğimiz tek şey venge (o yılların en sevilen rengi) ve masif. Annemler masif diye bi laf etmişler, biz de illa masif diye tutturmuştuk. İşçilikten anlamıyoruz ya kazulet gibi sağlam görünen mobilyalar aldık. Bakırköydeki evimize gardrop sığmadı tabii. Şimdiki evimize de pek sığdığı söylenemez. Hadi sağlam olsa neyse... Şifonyerin kulpları elimizde, dolabın raylı kapakları biraz daha dursa kafamıza inecekti. Arca da güm pat oynuyor!! Nazlıların daire bizimkinin aynısı. Onlar daha taze evliler ya, daha bi bilinçli yapmışlar herşeyi. Nazlı İlkeri gaza getirdi, İlker de beni. 1 haftadır epey işlere giriştik. Gardrop şutlandı, arka odadaki işe yaramayan eski ayakkabılık da. Sonracığıma ikeadan 2 gardrop yaptırıp arka odayı dolap odası yaptık. Bu arada bizim ev çöp evmiş öğrenmiş olduk. Üstelik her yıl genel bir arınma yaşarız, fazlalıklardan kurtuluruz. En son benzer bi çalışmayı Arca doğmadan yapmıştık. Benim biriktiriciliğim İlkerin tembelliği ile birleşince ortaya çöp ev çıkıyor:P Gardroplardan küçük bir bölüm Arcaya ayrıldı. asılacak gömlekleri var küçük adamın ve odasında da yer yok. odasına gardrop yerine masa sandalye arıyoruz. İkeadaki masa+2 sandalye uygun fiyatlıydı ama İlkerin gözü tutmadı. Birbene sordum, gerçekten pek sağlam değilmiş, Asım Alp halletmiş 9 ay dayanabilmiş:) Araştırmalara devam, aç kollarını Karabağlar, biz geliyoruz. 1 haftalık yoğun çalışmadan kısa notlar:
- Odamızı boyattık, eşyalar rahatladı ama Arcanın odasındaki koltuğa yer açılamadı. O da nasıl iri bir koltuktur! O koltuktan kurtulup masa sandalye koyacağız.
- Yeni dolaplarda boş yer kaldı, İlker giyim kuşam alışverişine çıkalım diyor, benim içimden gelmiyor. Kocamın içine kadın kaçmış, illa ki para harcayacak.
- Yıllardır işe yaramaz halde duran biçok şeyden kurtulduk, içim acıdı, bana kalsa çöp atmam evden!
- Bir defa daha anladım ki, hep aynı giyiniyorum. Beyaz, mavi, pembe gömlek, siyah, gri, lacivert pantolon, sezonluk 2 etek. Yine aynı şeyleri alacağımı biliyorum, o halde alışveriş niye?
- Arca ortamdaki hareketliliğe hasta oldu, sürekli peşimizde. Tornavida kullanmayı öğrendi. Matkap hastası ama elektrikli süpürge favorisi hala. Saatlerce yanında durabilir. Bu vuuu aletini yenidoğanken white noise yapıyorduk ondan mı acep? kesinlikle yanından alamıyoruz. Bunun psikolojik bir sebebi olmalı ama ne?
- Eski hatıralar çıktı. Birbirimize aldığımız hediyelerin notları, çiçek kartları, fotorafımızdan yapılan puzzle, ufak tefek hatıralar. Sonra Deniz ve Zeyneple 3 ayrı şehirde üniv. okuduğumuz için birbirimize yazdığımız mektuplar... O yıllar internet kullanımı pek yok tabii. Eski fotoraflar...
- Hatıralara bakarken İlkerin eline bir kart geçti. İçinde bir şiir... İlker kızdı "kim ulen bu Ümit Yaşar!! Ne yazmış ulen sana?" diye kükredi. Kısa bi nasıl ya, sonrasında jeton düştü ve karnımız ağrıyasıya kadar güldük, Arca duruma pek anlam veremedi tabii ama ortama uydu, o da güldü. (elvanın o yıllar şiire merakı vardı, hem okur hem bize beğendiği şiirleri yazardı.)
- İlkerin kafaya takınca yapmayacağı şey yok anladım. Benim ofis ikeanın yakınında ya, 2 defa ofisten erken çıkarttı beni, bugün de son eksikler için koştur koştur öğle tatilinde gittim.
- Artık çok yoruluyorum, eskisi gibi değil. Son tecrübeler bunu gösterdi. Bağışıklık sistemim hemen alarm veriyor. Arca da tepemden inmeyince, direkt moralim, halim, vaktim yerlerde. "yaşlanmak" dedikleri bu olsa gerek.
- Yoğunluktan ve yorgunluktan Arcayı günlerdir yıkayamıyoruz. Banyoya gidip gidip iç geçiriyor. Pislik içinde. akşam yatmadan önce ıslak mendille silinmese vücudunda organizmalar yaşamaya başlayacak.
- Arca kucağımda iken yemek, salata, sofra hazırlama... hemen herşeyi yapabiliyorum. Ama tepemden inmediği cumartesi gününün akşamı kasıktan çekmeye başladı. (bu arada kendimi 50 yaşlarında düşünemiyorum, buraya hala yazıyor olursam sanırım postların bir kısmı fiziksel şikayetlerime ayrılacak) bu yorgunluğun üzerine akşam Zeynep ve güller yemeğe geldi. Arcayı uyuttuktan sonra yuvarladığım 2 kadeh şarabın etkisi ile oturduğum yerde uyuyakalmışım. Zeynep zaten karnıburnunda ilk kıvrıldığı yerde sızıyor. Zavallı Gül yine tek başına zapping yapmış.

Yeni bir hafta... İşler yoğun ve pek de keyifli değil. Bitirmem gereken yığınla iş, rapor vs... Bense evde olmak istiyorum. Arcanın en güzel zamanları, hiç büyümese dediğimiz.. pıtı pıtı yürümesi, herşeyi anlaması, tepki vermesi... herşeyiyle harika!! Bugün 15. ayını doldurdu. Gözümüzün önünde büyüyorlar.

14 Mayıs 2010 Cuma

Emzik, tespit ve diğerleri

Arcanın bu hafta emzikle vedalaşmasına tanık olduk ailecek.
Çok düşmüştü son zamanlar. Sadece uyku öncesi ritüelinin bir parçası iken, son zamanlar bıraksan tüm gün emerim nesnesi olmuştu. İstanbul öncesinden başlayacaktım da yokluğumda zor olmasın diye ertelemiştim. Tecrübeli anneler 1,5 yaşına kadar bırakmalı sonrası zor diye öğütlemişlerdi.
Ayrıca bi dolu dişi var, acaba dişlere zarar verir mi diye düşünmeye başlamıştım. Sonra konuşma zorluğu çeker , daha doğrusu emzikle çok haşır neşir olursa konuşamaz gibi endişeler peyda olmuştu.
Öncesinde çok yöntem okudum. Çoğu 2 yaş üzeri çocuklara yönelikti, işe yarar mı emin olamadım. Emziği baloncu amcaya verip yerine balon almak, kediye verdik demek, pis oldu demek, pencereden aşağı atmak... Arcanın bunları anlayacağını sanmıyorum henüz. Kanlı yöntemler de var. Mesele ablamınkine karabiber sürmüşler. Ben 2,5 yaşındayken teyzeme bırakmışlar beni, annemler tatile gitmişler. Teyzem de görev aşkıyla emziği bıraktırmış bana. Yöntem : delip sirkeye batırmak. Hala sirke sevmem:)
Ben emziğin ucunu kesme yöntemine sıcak bakmıştım. Çünkü emdikçe keyif almamaya başlayıp kendiliğinden bırakıyorlarmış. Hem de kansız!! Ümit ablaya sordum fikrini. Yok dedi, vermeyiz olur biter. Baktık olmuyor uyumadan önce veririz dalar dalmaz hemen ağzından alırız, uyku halinde emmez böyle böyle unutur dedi. 1 hafta deneyelim, olmazsa keseriz dedi. Önceki bebeklerde bu yöntem işe yaramış. Tecrübe konuşuyor!! Bu yöntemler Tracy'nin son kitabında da yazıyor, aklın yolu bir!
İlk gün biraz gündüz uykuları zor olmuş ama azimle gece de devam ettik. Hiç taviz vermedik. 1-2 akşam uyutmak zor oldu ama yılmadık. Pazartesi gününden beri emziksiz uyuyor, konu kapandı!! Umarım bir daha aklına gelmez:)

İlkerle bir hayalimiz vardı: 32. yaşgünümüzde teknemiz olacaktı. Haftasonları, tatiller, hep teknede takılacaktık, ufaktan ertelendi. Ama İlker yaşgününü ona hediye ettiğim olta takımı ile birlikte yine de teknede kutladı. Biz de balıkçı karıları olarak İlknurla evde kocalarımızın balıktan dönüşünü bekledik. Hasılat pek doyurucu değil ama pek yorgun pek de tatmin olmuş halleri vardı. Balıktan eli boş dönen kocama mesaj kaygılı bir organizasyon düzenledim. Rakı balık!! Arcayı anneme bıraktık, içimiz kaldı. ama o balkonda martılara denize baka baka yemeğini yemekle meşguldü, gittiğimizi umursamadı bile. Arcasız biraz eksik olduk ama kendimizce teselli aradık. Rahatlıkla yemek yiyebilecektik, hem Reis'te ne zamandır ilk defa denizin dibindeki masaya oturabilmiştik, kafamızı boşaltabilecektik .... ama sohbetin büyük kısmı telefondaki fotolarına bakarak ve Arcadan bahsederek geçti. Doğuma 6 hafta kalan Zeynep çok şeker bir hamile oldu, her hafta daha da güzelleşiyor. Poyraz'ın aramıza katılmasına az kaldı. Bebekle alakam olmadığı zamanlarda hamile kadınların göbeğinin kamuya mal olmasına gıcık olurdum. Sonra hamileyken göbüşümden gururlu bir vaziyette okşanmasına ses çıkarmamıştım ama garipsemiştim. Özellikle de anne olmuş kadınlarda acayip bir hamile göbeği fetişi var diye düşünürdüm. Haklıymışım, görünce dayanamıyor, elliyorsun:) Mesela bebek olayına mesafeli olan Gül bir kere dokundu, ben nerdeyse öpecektim. Hem kızı bunaltmak istemiyorum hem dokunmadan edemiyorum. Tekrar hamileliği düşünmememe rağmen o günleri özlediğimi farkettim. Çok kutsal zamanlardı.

Hemen her rakı balık masasında olduğu gibi be defa da tatil planı yapıldı. Çok değil 3 günlük bir tatil olacak, Zeynep henüz ağırlaşmadan yapılacak ve acil durumlar için çok uzaklaşılmayacak. Organizasyon çalışmaları start aldı.

Gece döndüğümüzde Arcanın götünde pireler uçuşuyordu, kucakta arabaya ve kendi yatağına taşındı. Bütün gece uyudu.

Bir tespit daha... tecrübeli annelerin tespitleri çok tutuyor. Mesela Hülya yürümeye başlasın, çok güzel uyuyacak diyordu, uyuyor valla. Özgürün Ela bi dönem erkencikten kalkıveriyordu, Arcada da tüm gece uyumaların ardında 6 buçukta ayaktayız ve tüm enerjisiyle oyuna, anne yatağında kestirme bile yok. Bu sabah o kadar uykum vardı ki, 7 buçukta oyunu ilkere devredip 20 dakika daha kestirdim. Dur bi kahve içeyim açılayım.

11 Mayıs 2010 Salı

ozelestiri.com tadında

her daim olaylara sükunetle yaklaşan, kriz anlarında sakin durabilen,
çantasında herşeyi düzenli, bir ufak şey aramak için çantada ne var ne yoksa alaşağı etmek zorunda kalmayan
arabasını haftada bir yıkatan, içini temizleten, bisküvi, ıslak mendil artıkları ile aylarca gezmeyen,
yavaş hareket eden,
herhangi heyecan verici bir olayı bile sakinlikle aktarabilen,
küçük şeyler için gereğinden fazla üzülmeyen veya sevinmeyen, dahası duygularını kesinlikle dışa vurmayan,
iş bitirici olurken telaşe mahal vermeyen,
kendine olduğundan fazla güvenen,
mesafeli,
tevazu göstermeyen,
kedi gibi çaresiz durup ota boka yardım isteyen, çantasını bavulunu kendi taşıyacak diye bel fıtığı olmayan, yanındaki erkeklere taşıtabilen,
ağız dolusu kahkahalar değil küçük gülümsemeler ve kikirdemelerle kırışıklıklarını saklayabilen,
topuklu ayakkabıları üzerinde, converselerin içindeymiş gibi rahat yürüyebilen,
makyajı kolay yapan, yakıştıran ve 1 saat içinde yok olmamasını sağlayabilen, makyaj tazeleyen,
her daim manikürlü/pedikürlü dolaşan,
kızarmayan,
yıkayıp çıktığında fönlü görünen saçlara sahip
çok yiyen ama kilo almayan,
çok içen ama sarhoş olmayan,
hatta kaybolmayan sakız hanım
....
bir kadın değilim! olmak isterdim.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Kavuşma, yeni bir hafta, kayıp, yeni kararlar

anneler gününden bahsedesim yok, nehiri bilirken, daha nicelerini düşünürken öyle yapay geliyor ki. Sevmiyorum, içimden de bişey yapmak gelmiyor inadına.
en güzel hediye kavuşmaktı, bundan başka da özel bişey yapmadık. Anneler günü için ne hediye alsak, ilkerin annesi için İlknurdan, benimki için (yaşgününe de hediye almadık) ablamdan fikir çalalım, olmadı onların hediyelerine ortak olalım diye hiç de yaratıcı olmayan fakat kullanışlı önerileri İlkerle paylaştım, sevindi. Sonra bugün aklıma tekrar Nehir geldi. Neden olmasın?

Cuma İlkerin amcasının kalp krizi geçirdiği haberini aldık, bizim sektörden, 3 araba toplanıp İstanbula fuarı ziyarete geliyorlarmış, görüşebilirdik, Balıkesirde araba kullanırken, 57 yaşında... Cumartesi sabah kaybettiğimizin haberini aldım. Biletimi iptal edip öğle uçağına almaya çalıştım. Önce yok dediler, sonra ısrar kıyamet biraz acitasyon, aldılar, 2'de İzmirdeydim. İlker Arcayı almış, havaalanına gelmiş. Havaalanındaki kavuşma eski Türk filmleri tadında oldu. Kahkaha, gözyaşı... "anne ! anne !" diye tezahürat yapmayı öğrenmiş. Yaladı yuttu beni, ben? Öpmeye kıyamadım, kokladım.
Hemen cenaze evine gittik, biz yaşlarında çocukları var, teselliye kelimeler yetmez, sadece sarıldık. Arca yatak odalarında uyudu, kapının arkasında Zafer amcanın pantalonları asılı, dönecek, giyecekti. Ölüm yüzümüze boş işlerle uğraştığımızı vuruyor. Çok ani bir tokat!

Fuar her yıl olduğu gibi yorucuydu. Güneş pilleri takılmış etekli, büstiyerli kızın eteğine bakan yoktu, gözler büstiyerdeydi. Bir diğeri bir karış etekle broşür dağıtıyordu, berikinin üzeri sadece yapraklardan oluşuyordu. Yazık! Hani eğlence sektörü olsa neyse, otomotiv fuarlarındaki görüntülere de alıştık da, bu ne ya? Beyaz fırın kuru pastaları, sandviçleri ve de hain makaronları beni mahvetti. Eteğe sığar gittim, son gün fermuarı zor kapattım.

Arca yokluğumda büyümüş, artık çok rahat yürüyor. AVM ye gittik, koridorlarında koşuyor, artık pusete binmek istemiyor. Abla abla diye kız çocuklarına genç kızlara saldırıyor. Sapık bir oğlan büyüyor. Nasıl oluyor da abi-abla ayrımı yapabiliyor? Şaşırtıcı!! Yakında "anne sen kızsın" da der bana:) Dişler fena galiba, eller 4 parmak ağızda. Köpekler mi acaba diyorum? Çünkü arka azılar 2 yaş gibi çıkıyormuş?

Son olarak yeni bir karar! Arcaya emziği bıraktırmaya karar verdik. Tiryaki oldu adam ya:) 1,5 yaşına kadar daha kolay olur diye duydum, deneyeceğiz. Emzik olayını arcanın doktoru önermemişti. Ama Arca emme içgüdüleri çok gelişmiş bir bebekti. Eğer emzik vermeseydik, benim memeleri emzik yapacaktı:) Bu zamana kadar sadece uykuya geçişte verdik. Uyku sorunlarımızın temelinde var mıydı, hala muamma? Çünkü emzik düştüğü halde uyumaya devam ettiği de oldu, gece uyandığında emzik verdiğimizde tekrar uyuduğu da. Son günlerde farkediyoruz da emziğe çok düşkün olmaya başladı. Sabahları kalktığında kalkış ritüeli, emziği çekmeceye koymaktı, artık itiraz ediyor ve tüm gün bıraksak ağzında tutabilir. Durum daha da kötüleşmeden kesip atmaya karar verdik. Sabah Ümit ablaya yöntemlerini sordum. Benden gizli Tracy mi okuyor ne:) Aynı yöntemleri sıraladı. Uykudan hemen sonra ağzından alma, öğle uykuları ile başlama... Önceki bebeklerde denemiş, kansız halletmiş. 1 hafta deneyelim dedi. Ben emziğin ucunu kesmeye bile varım. Bakalım şimdi bir hafta yumuşak geçiş, olmadı kesik.

6 Mayıs 2010 Perşembe

zor...

fuar için istanbuldayım.
yorgunum bitkinim. elvanımla birlikteydik dün iyi geldi, şimdi otel odasında aşkı memnu izliyorum. beşir elden gidiyor.
salıdan beri 3. gece. arca bugüne kadar iyiydi. bugün, bütün gün durduk yerde ağlamalara başlamış, aryorum arkadan mızık sesleri geliyor. oyalamak imkansızlaşmış. akşam eve dönüş saatimde kapıda bekliyormuş. yatma vaktine yakın pencereleri işaret ediyormuş. yarın bir gece daha var, bir gündüz daha... sonra bir de cumartesi ve akşamına kavuşuyoruz. o özledikçe ben bitiyorum o mızıkladıkça ben daha çok özlüyorum. sabah anne yatağı kestirmelerinin fotosunu gönderiyor ilker nispet gibi:) içim gidiyor. öyle farkında ki yokluğumun. özlemesin, farketmesin, etkilenmesin isterdim. ama mümkün mü?
zor! çok özledim.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

otuzu 2 geçe

1 Mayıs... ben kentkartımı doldurturken "öğrenci mi tam mı" diye sorulduğunda sevine durayım yaş olmuş, otuzu 2 geçe... Yıllar geçiyor...
Cumartesi hangi akla hizmetse Alsancaktaydık, tabii meydanlar taşmış. Çok durmadan kaçtık. Arca ilk defa Kemeraltını altını üstüne getirdi. O kalabalığa bayıldı. Hatta yürüdü. Bizim İlkerle otelde konaklama planımız, başbaşa yemeğe son olarak da evde pizza partisine dönüştü. Süper oldu!!
Arca ve Cansu dahil 13 kişiydik. Pizzalar yendi, pasta kesildi, İtalyadan getirdiğim 2 euroluk köpek öldürenler tüketildi ve şaşırtıcı şekilde sevildi. Bir 32. yaşgünü bu kadar güzel kutlanabilirdi.

Pazar gününü yazlıkta geçirmeye karar verdik. Bizimkiler epey değişiklik yapmışlar, sezona hazırlar. Yeni oyuncak kuyu, havuz ve tulumba üçlüsü. Bizim çocukluğumuzun Akhisar bağında buz gibi su çeken bir tulumba vardı. Dedem 50 kere çekmeden içilmez der, her bardak suyunu 50 kere tulumba çekerek getirirdik. Arca suya tulumbaya çıldırdı. 3 defa üst değişti, kuru kıyafet kalmayınca rotamızı başka yönlere çevirdik. Denizin kenarından ayrılmak istemedi, kedilerin peşinden koşturdu, kitaplardan tanıdığı sümüklü böceği inceleme fırsatı buldu, çiçek suladı, karıncaları yakalamaya çalıştı, defalarca merdivenden inip çıktı.

Hayatının en hareketli gününü yaşadı:) Eve dönüş yoluna çıkmadan önce pijamalarını giydi, yolda horlamaya başladı, şimdi de günün heyecanlarını rüyasında görüyor olacak zırt pırt uyanıyor, gece uzun olacak...