13 Mart 2015 Cuma

Böyle bir okul var mı?

Eski bir Türk filmi var, Perihan Savaş oynuyor, bir de Sezercik. Esas oğlan rolündeki sanatçıyı hatırlamıyorum. Perihan Savaş gencecik bir köylü kızı iken zengin oğlandan bir çocuğu oluyor, ama köylü ya, çocuğunun babası olacak alçak bizim kızı almıyor, köyde bırakıyor, çocuğu alıp şehre götürüyor. Seneler çocuğunun hasretiyle geçiyor. Çocuk da az büyüyüp Sezercik oluyor. Bir şekilde bu Sezercik anasına kavuşuyor ve onu babasının beğeneceği bir kadın yapmak için uğraşıyor. Külkedisinin zilyonuncu versiyonundan bir demet. Neyse bu külkedisinden hanımefendi yapma çalışmalarından birinde bir eğitmen (şimdi çevrilse bu film, yaşam koçu filan derdik herhalde) bizim bu köylü kızımıza özgüvenini artırıcı önerilerde bulunuyor: “Ben çok güzel bir kadınım” cümlesini tekrar ettirmeye çalışıyor. Ah tabii bizimkinin ağzından da “Beeen çoh gözel bi gadınım” gibi şiveli bir cümle çıkıyor. Aklımın bir yerinde takılmış kalmış. Ne zaman özgüvenim sarsılsa o sahneyi ve çoh gözel gadını hatırlarım.

12 Mart 2015 Perşembe

Bir kitap siparişinin akış şeması

"Okunacak kitaplarım bitmiş?"
"Kitap kulübünde yeni bir kitap seçtik."
"Kitap satış siteleri indirimde!"
"Tavsiyelerine güvendiğim birilerinin bir kitap hakkındaki iştah kabartıcı yazısını okudum."
"Sadece canım istedi."

…..


Biri ya da birkaçı fark etmez. Bahane ne olursa olsun, kitap siparişi akış şeması bir dişlinin çarkları gibi gırç gırç dönmeye başlar! Çünkü bir kitap asla yetmez ve bir yerlerde bir kitap listem, notum, sepetim her daim mevcuttur, sipariş edilmesi için bir kıvılcım beklemektedir.

Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak siz sevgili okurlarıyla "kitap siparişi akış şemasını" paylaşmaktan gurur duyar! 

11 Mart 2015 Çarşamba

Çocuklarla okumak

Küçük bir çocukken benim için oyun, bir varoluş biçimiydi. Gerçi hangi çocuğun değildir ki? O kadar meşgul bir çocuktum ki, sıkıldığımı hatırlamıyorum.

Canımın çok sıkıldığı, yapacak hiçbir şey bulamadığım zamanlarda da yapacak bir şey bulurdum, mesela rahmetli halamın Almanya’dan getirdiği kasetçalara MFÖ kaseti taktığımı ve salondaki halının kenar bordürü etrafında ahmakça dans ederek dolandığımı hatırlıyorum. Ahmakça dans etmenin bir çocuk için ne kadar eğlenceli olduğunu tahmin edemezsiniz! Daha ahmakça başka bir şey ise portmantonun aynasına alnımı, burnumu yapıştırıp gözlerimi şaşı yaparak aynanın ötesini görmeye çalışmaktı. Orada bir yerlerde uzaya eriştiğimi hayal ederdim ve evreni keşfetmeye çalışırdım. Koca evrende minicik bir nokta olduğumun farkına vardığım için mi, yoksa dakikalarca şaşı baktığım için mi bilmiyorum, başım dönerdi ve oyun da böylece nihayete ererdi.


Şimdi tam burada bu satırları yazarken Burçay yazının tamamını okuduğunda, ne düşünecek diye merak ediyorum, “bizim için yazar mısın?” diye sorduğuna pişman olacak mı?


Burçay benim çok sevdiğim bir arkadaşım, Hayalkurdum çocuk kitapçısı ile hayallerimize dokunmuştu sonra o hayale bir virgül kondu. Şimdi kurumsal hayatının yanı sıra www.kidolindo.com ’da editörlük yapıyor.


Kidolindo’yu tanıtmak için Çocukus’taki toplantıya davet ettiğinde, hiç düşünmeden katılmıştım, sırf Burçay davet ettiği için… Ama site için yazı yazmam konusundaki teklifine aynı heyecanla atlayamadım. Çünkü ne yazacağımı bilemedim.


Kidolindo, çocuklarla birlikte yapılabilecek faaliyet önerilerinin yer aldığı bir site. Ben ne önerebilirim? Hiçbir şey yapmıyorum ki? İtiraf ediyorum, ben çocuğuyla oynamayan bir anneyim! Hele ki faaliyet? Hiç, sıfır! Ama Burçay, istediğimi yazabileceğimi söyleyince, denemek istedim. Deneyimin kimseye zararı olmaz.


Diğer taraftan Burçay tabii ki pişman olabilir, düşünsene, çocukluğunda burnunu aynaya yapıştıran bir çocuktan çocuğuyla oyun oynayamayan bir anneye evrimleştim. Gerçi buna ne kadar evrim denebilir bilemiyorum.

Devamı için bir tık :)

ay şiştim yeminle

Bundan üç yıl önce Arca’nın akciğerinde dört santimetre çapındaki kist ile hastaneye yattığımızda, tek bildiğimiz haftalarca süren ateş ve peşi sıra işe yaramayan antibiyotiklerin ardından çekilen röntgende çıkan bu kistti. O kadar. Neden olduğunu bilmiyorduk. Kan değerleri kötüydü. O kadar.

Bir ay kadar hastanede yaşadık ana oğul. Üniversite hastanesinin en baba ekibi bir şey söyleyemiyordu. Dellendiğimizde de sadece çıkmamıza izin vermiyor, durumun ciddi olduğunu söyleyip susturuyorlardı bizi. Sinirleniyorduk çünkü Arca çok sağlıklı görünüyordu, neden çıkamıyorduk? Gün aşırı alınan kan değerleri hep kötü çıkıyordu. Ultrason hep kötü ve kist hep mevcut.

9 Mart 2015 Pazartesi

Kişisel gelişek mi ne edek?

Kitabın adı: Bir sanatçı gibi araklayın
Vurucu alt başlık: “Yaratıcı olmak hakkında size kimsenin söylemediği 10 şey”

Bir blogger olup da herhangi bir şey hakkında yazarken liste yoluna başvurmamış olmak mümkün mü? (Hele benim gibi tam bir liste manyağı iseniz??)


Bunlar benden birkaç örnek.

Bir blog sahibi olmanın olmazsa olmaz raconlarından biri, böyle hap listeler oluşturmaktır. Çağımızın hızlı tüketici okuru, uzun metinlerden ziyade alt başlıklar altında kısa metinlerle meramını kestirmeden anlatanları el üstünde tutuyor. Yani hiç edebiyat patlatacağım, yok tasviri uzun tutacağım, teşbih sanatında ilerleme kaydedeceğim diye kasma bacım. Yap bir hap liste (azami 10 maddelik) geç kenara, seyredal istatistiklerini. Alan memnun satan memnun.

Ulen ben blogda liste yaptım mı, zahmete girmedim diye vicdan yapıyorum, elin yazarı hap listeden kitap yapmış, iyi mi? Biri buna bir soru sormuş adam üzerine kitap yazmış. Çok da satmış şerefsiz! Zerre vicdan yaptığını da sanmıyorum. Kitabın sonunda “şimdi ne olacak?” diye toparladığı başka bir liste var, bir de utanmadan oraya “bu kitaptan arkadaşınıza hediye edin” filan diyor. Arsız. 

Ben daha iyisini yapacağım, kitabın özetini çıkarıp siz sevgili okuyucuların bilgisine sunacağım. Okura hizmette sınır yok!

5 Mart 2015 Perşembe

Bir kitabı arayışının amma velakin bulunamayışının öyküsü

---  Not: Bu yazıyı birkaç gün önce yazmıştım. Sonra Gamze'yi duydum ve tekrar okuduğumda ne kadar manasız geldi, anlatamam. Hayatta işte biraz sonra anlatacağım yazıdaki gibi boktan aptal saçma dertlerimiz olsun, e mi! Allah bizi sağlıkla sevdiklerimizle evlatlarımızla sınamasın. Amin. ----

......


Her hikayenin sonu iyi bitmiyor. Bazı hikayeler hiç bitmiyor. En kötüsü ise iyi biteceğinden neredeyse emin olduğun hikayelerin seni ters köşe etmesi.

Gamze

Gamze. yıllarca direndi. Ama olmadı.
Akşamdan beri salya sümük ağlıyorum.
Halbuki ilik bulunmuştu ve ben hiç hazırlıklı değilmişim.
Söyleyecek bir şey yok. yok.

Sadece onun üç yıl önce yazdığı mektubu var. Benim okuyacak halim yok ama burada bir defa daha dursun.

"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

Evet evladım tek derdim…

Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…

Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,

Kalbi kırılırsa anlarlarmı,

Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,

Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,

Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,

Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,

Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,

Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,

Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,

Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,

Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,

Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,

Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.

Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…

Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,

Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.

Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…

Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…

Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.

Sabahleyin aradın annem.

Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…

”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"


Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!




3 Mart 2015 Salı

Körpe ıspanakla salata: "Lorlu cevizli ıspanak salatası" & "portakallı ıspanak salatası"

Ispanağın tohumdan yetişip mideme girmesinden daha uzun bir süreci okuyarak geçirdiğiniz "körpe ıspanak meselesi" girizgahından sonra eşek değilim ya tarifleri vereceğim.
Efendim ilk deneyim tercihimizi lorlu cevizli körpe ıspanaktan yana kullandık.

2 Mart 2015 Pazartesi

Körpe ıspanak meselesi

Geçen hafta Agora isimli İzmir’in en kalabalık AVM’sine gitme kararı almıştık, bu kararımızda Arca’nın ne hikmetse özellikle Pazar sabahları 06:00 civarı uyanmasının etkisi büyüktü. Zira Agora’ya açılış saatinde gitmek, dükkanlar ve koridorlar bomboşken alışverişi tamamlamak ve 12:00 olmadan AVM’yi terk etmek üzerine aile içi bir anlaşmamız var. 09:30 olmuş ve evden henüz çıkamamışsak, Agora planı ertelenir. Neden diye sorma, bana uzun uzun anlattırma, oraya hafta sonu 12:00 sonrası bir gitmeyi dene, yeter…

27 Şubat 2015 Cuma

#2015te15yenikeşif : OT Café

#2015te15challenge devam ediyor, bilmem farkında mısınız?

Ben aklıma geldikçe teker teker notlarımı giriyorum.
Bazı “challenge” bölümleri epey yol aldı, bazıları beklemede.
Bu mücadele işlerinin beni epey motive ettiğini fark ettim. Sadece iş istemekte…

Bak mesela spor yapmak istemiyorum, hareket bereket hikaye benim için, hala o bölümde startım yok. Kitap dersen orası epey hızlı gidiyor, film ise sıfır çekiyor. Dur bakalım…

Ha bir de yaptıklarım ama yazmadıklarım var, mesela yeni tarifler… Çoğunu İlker deniyor, ama fark etmez, o yemeği pişiriyorsa ben de yamaklık yapıyorum, mutfağı temizliyorum, bir de tabii ki yiyorum:)

15 yeni keşif, iyi ki açmışım dediğim bölümlerden biri. Girip çıktığım mekanlara alıcı gözle bakmamı sağlıyor.

26 Şubat 2015 Perşembe

Küçük karabalık

Kurumlarınıza uyuyor gibi görünmem onlara karşı direnmemi ancak böyle sağlayabileceğime inanmamdandır.” 

Facebook’ta dönüp duran bir test var, - aslında birçok test var ama konumuz o değil – “hangi klasik roman senin hayatını anlatıyor?” gibi bir şey… Eğlencesine…

Benim sonuç küçük karabalık çıktı. Sürüden ayrı diyor, özgür diyor, aykırı diyor, ay beni bir gülmek tutuyor ki sorma…

Nerem aykırı benim, nerem özgür, nerem risk almayı seviyor? Ben sürünün bizzat vücut bulmuş haliyim, yakında meleyeceğim de kimse şaşırmayacak.

Yok lan dedim, bu test hatalı. (Evet tıbbi ve psikolojik bir bakış açısı vermiyor, magazinsel eğlencelik bir şey ama demek önceki test sonuçlarını gerçekçi bulmuş olacağım, buna şaşırdım.)

Hissiyatımı tabii ki sanal platformda dile getirdim, aynı ciddiyetle “aa öylesin vallaha hiç mühendise benzemiyorsun” dedi, Deniz.

Değilim zaten. Aslında ben bir şeye benzemiyorum. Belki de aykırılığım ondan geliyordur. Kafam kurcalandı bir kere, düşündüm.

Arcatomide 6 yaş

Vallahi 6 yaş doldu, inanılır gibi değil:)

Bir doğum günü çocuğu klasiği olarak ateşlenmese de öksürük ile karşıladı yeni yaşını.

Allah sonumuzu hayır etsin.

6 yaşın şerefine anası olarak eşek değiliz ya yavrumuzun bir dumur diyolog, efendime söyleyeyim bir arcatomi biraz anatomi babatomisinden ortaya karışık yapacağız artık:)

23 Şubat 2015 Pazartesi

Düş zamanı masalcısı

Blogları ilk yazmaya başladığımızda, çekingenlikten midir nedir, epey gizemli takılırdık. Eh sene 2005 civarı daha o velet facebook denen çılgınlığı icat etmemiş, öyle çarşaf çarşaf fotoğraflarımızı yayınlamazdık. Sanırım ilk fotoğraf paylaşımım da Hülya'nın slingleri için modellik yaptığım zamana rastlıyor, (biraz nostalji için tık:) ) bir celebrity halleri geldi üzerime, bir kamuya mal oluş... Gerisi geldi, bak şimdi profilde direkt fotoğrafım var, instagramda hemen her halimiz ortada...

22 Şubat 2015 Pazar

nerden nereye...

Bugün Arca ile çok yorulduk. Eh kolay mı Kemeraltı kazan biz kepçe. Neymiş okul partisine pinyata istermiş, eyvallah da ev yapımı istemezmiş. Ay ne olacak, patlatacaksınız sonuçta çöp... Ama bunu bir altı yaş mensubuna anlatamazsın, anlatamadım. Ama internetten araştırınca bu ıvır zıvır paketlerinin 50-70 TL arasında olduğunu fark ettim. Bu ne arkadaş!

Neyse dedim ya, Kemeraltı kurtarıcının hasıdır! Gittik, sorduk, bulduk, hem de 20 TL'ye. Hem de Şimşek Mcqueen'li... Tema da Cars değil bu arada, tema ortaya karışık. Pasta Angry Birds, tabaklar Spiderman, peçeteler Planes... Öyle işte tam pazaryeri gibi olacak parti. Aman olsun n'apalım...

Akşamdan öyle de bir uykum var ki sorma, İlker'in de geç geleceği tuttu. Neyse ki Arca maç izlerken uyuyakalmış. An itibariyle de öksürüyor, tabii ya allahın emri doğum günü arifesi yavrular hasta oluverir... Tövbe tövbe...

Ben de ilker gelesiye kadar kestirdim ya cin gibiyim şimdi. Twitter senin, Facebook benim, Instagram amcaoğlunun öyle takılıyorum. Tabii ki İlker kanepede uyuyakaldı. Bir yatağınızda uyuyun be arkadaş. Uykum yok, kitabım bitmiş. Biraz ebeveyn eğitim kitabı karıştırdım, biraz ne okusam diye baktım. Sonra bir film izleyeyim dedim, ay içim kıyıldı yeminle kendimden tiksindim.

Derken facebookta bir avukatın bilale anlatır gibi tane tane yazdığı şu iç güvenlik yasası ile ilgili bilgilendirmeyi okudum, iliklerime kadar ürperdim. Uzun lafın kısası, avukat ve savcıların yani hukukun etkinliği azaltılırken polis ciddi yetkilerle donatılıyor.

21 Şubat 2015 Cumartesi

Okumak kaçışsa, yazmak yüzleşme

İşler bazen istediğin gibi gitmez. Bir güne umut dolu başlarsın. Metroda otobüste oturamadıysan da elindeki kitabın su gibi akan sayfalarında, ardından bir tas su dökülmüş gibi yolu anlamadan su gibi gidersin. Sonra iş başlar. Sonra biraz, yok biraz değil, çok canın sıkıldığında hem kızar, hem içerler hem de çalışarak  üstesinden gelmeye çalışırsın. Birkaç hayal bile kurarsın yalan değil. Yine günü kurtarırsın, her gün gibi, günlerinin günü kurtarmakla geçtiğini düşünmeye başlarsın, yalan değil.

Günü kurtardım, güzel de bir akşam olacak diye içinden geçirirken beklenmedik kötü bir haberle yine keyfin kaçar. Neden kaçar biliyor musun? Çünkü keyfin pamuk ipliğine bağlıdır, sürekli insan üstü bir çabayla o keyfi yerine getirmeye kasan sensindir, kumdan kaleler gibi bir gelgite kurban verirsin o günü. Kurtaramamışsındır, günü. Günü kurtarmak, her geçen gün daha da zorlaşır. Gün gelir, bir alışveriş, bir yenilenme, güzel bir yemek ya da hoş bir sohbet… yetmez olur. Günü kurtarmak zor olur.

Olur öyle arada, olur. Olsun…

20 Şubat 2015 Cuma

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bazı insanlar, bazı filmler, bazı kitaplar özellikle de bazı kitaplar hayatta ikinci bir şansı hak ediyor. Hatta üçüncü...

Saatleri ayarlama enstitüsü (SAE) için bir yandan "iyi de her kitabı sevmek zorunda değilim ki..." diyedurayım, umudumu hiç kaybetmemiştim.

Birkaç yıl önce aklıma başka bir kitap takılınca ilk otuz sayfasında da bir şekilde içine giremeyince, okunacaklar rafına geri koymuştum. Geçen yıl ise, yine elime almış, bu defa elli sayfanın sonunda "galiba sevemeyeceğim" deyip yine aynı rafa yolcu etmiştim. Artık okunacaklar rafının müebbet sakini olmaya aday haline gelmişti ki, bir akşam açık havada sigara sohbetinde (içmem ama içenlerle mutlaka dışarı çıkarım, dumandan mıdır bilmem, sohbet hep keyifli olur çünkü) Selda'nın anlattığı bir bağlantı kitabı yeniden gündeme oturttu. (Tamam biraz bira da etkili olmuş olabilir:P)


19 Şubat 2015 Perşembe

Yuva

Her canlının bir yuvaya ihtiyacı var. Yalnız kalmak istediğinde, üzüldüğünde ya da sadece keyif yapmak istediğinde çekildiği bir yuva.
Evvelden anlatmıştım, benim okuma köşesi bir yuva aslında. Evdeki pipililer maç izleyecekse ya da tepişecekse, ben köşeme kaçıyorum, hatta bazen yüzsüzce kulaklıklarımı takıp izole oluyorum. Yuva lan işte!

Atuan mezarları

Ursula K. Leguin ile kim tanışmama vesile olduysa kucaklar öperim kendisini, hay allah razı olsun.
Şahsı hatırlamıyorum ama Ursula'nın istisnasız her kitabını okurken Deniz'i düşünüyorum. Adını instagramda atuan yapan Denizi. Ursula = Deniz benim için.

18 Şubat 2015 Çarşamba

İdam diyorsunuz da...

Özgecan kardeşimizin katlinden beri bir idam çığırtkanlığıdır gidiyor. Bence tecavüz ve kadın cinayetlerinde idam çok hafif bir cezadır, hayal gücüm yetmiyor tasavvur etmeye, etmeyeyim de zaten ama çok acılar çektirilmeli çok...

İdama karşıyım, sadece kolay bir çözüm olduğu için değil, çok hümanist olduğum için hiç değil, bu hükümet istiyor diye karşıyım.

17 Şubat 2015 Salı

An itibariyle

Feci hastayım. Perşembeden belliydi, yanak ve alında başlayan ağrı "ben sinüzitim geliyorum" demekteydi. Derhal randevu aldım. Durum vahimden bir seviye beri. "En iyi ameliyat yapılmayan ameliyat" tezini savunan doktorum ile "en iyi antibiyotik içilmeyen antibiyotiktir" düsturunu benimseyen hastası yani bendeniz, el ele verdik, iki gün sabredelim dedik. Burun yıkama, papatya buharı, dinlenme .... Reçete bu. Ama iki kutu antibiyotik de yazıldı, hani lazım olursa diye...

15 Şubat 2015 Pazar

#sendeanlat

Hastalıktan mıdır bilmiyorum, psikolojim bozuldu. Sosyal medyayı, köşe yazarlarını okuyup ağlıyorum. 

En son ilkere özgecanın cenazesinde ön saflardan ayrılmayan ve tabutunu erkek eli değmesin diye taşıyan kadınları anlatırken ağladım.

Bir tek twitter'daki #sendeanlat hashtag'ine ağlamıyorum. Çünkü hiçbiri yeni değil hiçbiri şaşırtıcı değil. 

Hangimiz taksiye binerken plakasını ezberlemedik? Hangimiz taksidetken arkadaşımızı arayıp yerimizi bildirmedik? Hangimiz daha ergenliğe adım atmışken otobüste yolda kamuya açık her alanda sözlü bakışlı temaslı tacize uğramadık lan hangimiz? 

Şaşırtıcı olan be biliyor musun? Erkeklerin bunlara şaşırması! 

Şaşırtıcı olan birkaç fazla merak tıkı uğruna bunları haber yapma şerefsizliğini gösteren medya! Ulan twitter iç dökmelerine mi kaldın hürriyet? Hiç mi bilmiyorsun bu ülkede kadınların başına gelenleri? Pes!

Şaşırtıcı olan hala bu ülkede kadına yapılan şiddeti sistematik bir hükümet politikası olarak görüp sistematik bir tepki veremememiz...

Bak kardeşim.  Etek giymişsin, tırnağını boyamışsın, başında örtü varmış hepsi bahane. Bu ülkede kadınsan potansiyel tecavüz mağdurusun! 

14 Şubat 2015 Cumartesi

Özgecan Aslan

Oğlum dün akşam yanağında kalple geldi, sevgi günü kutlamışlar. Pasta yapmışlar dans etmişler çok eğlenmişler. 
Uzun uzun anlattı...

Sonra markete gittik, yanağındaki kalbi, ilgi gösteren küçük bir çocuğa anlattı. 

Her yanımız kalp her yanımız kırmızı... Markette indirimler var, sevgililer gününe özel. Küçük, sanal mutluluklar işte... İlker yarın başbaşa bişey mi yapsak diye yokluyor beni "yürü git" diyorum arkadaşlarımızla çocuklarımızla takılalım bana her gün sevgililer günü... Diyorum.

Sonra eve geliyoruz, yanaktaki kalp kırk nazla siliniyor. Arca uyuyor. Piyano dersi için kek pişiriyorum. (Bazen de cookie;)) ama dün akşam geç oldu, cookie başında beklemek istiyor, zaman istiyor. 

Evi kek kokusu sararken ig'ye baktım.
Hayvanların bile yapmayacağı şeyleri gencecik bir kıza yapan bir yaratık çetesinin haberine rastladım. Detayları okuyamadım, okumadım. 

Hep söylüyorum, bu ülkede cinskırım var! Bu ülkenin sözümona yöneticileri yapıyor bu azmettiriciliği! Ağızlarında düşürmedikleri kadın laflarıyla, cezaları ağırlaştırmayan politikalarıyla kadını sindirme projesinin mimarlarını ayaktaa alkışlıyorum, çok başarılılar! 

Ama bak buraya yazıyorum, bunların kökünü kadınlar kurutacak! 

12 Şubat 2015 Perşembe

Dumur diyalog #138

Okuldan karne geldi,  daha doğrusu davranış çizelge formu gibi bir şey. Tespitler şaşılacak şekilde doğru. Okul yetkilileri ve biz aynı dertlerden mustaribiz. Hareketlilik. 
Söz istemeden konuşmak. 
Ve yemek seçmek.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Bu hayatta kıvırcık arkadaşın olacak! - faydalı bilgiler kılavuzu vol.2

Saçlarıma şükrettiğim postta bahsetmiştim, 
benden kıvırcık olmasın kıvırcık ex komşum canım Aslı sayesinde bu modeli kestirdiğimi anlatmıştım. Sanırım saçlarımla ilgili aldığım en iyi karardı. Evvelden kısa kestirmişliklerim vardı ama saçlarımı doğal haline bırakmaz föndü, taraktı saçmalardım. Belki de moda öyleydi bilemiyorum. Artık asla o tantanalara girmiyorum.

6 Şubat 2015 Cuma

“İyi ki doğurmuşum”

Biz küçükken annem bizi böyle severdi: “iyi ki doğurmuşum” :)
Çocukken bu cümleyi duyduğumda kendimi çok iyi hissettiğimi hatırlıyorum. Güven veren, sevildiğini hissettiren bir cümle.

Ben Arca’yı severken pek bu cümleyi kullanmıyorum. Artık sezaryenle çıkardık diye doğurduk gözüyle bakılmadığımızdan mıdır, “iyi ki doğurmuşum” cümlesi annemle aramızda (tamam ablam da var) bize özel kalsın istediğimden mi bilemiyorum. Ben genelde “ay iyi ki benim çocuğum olmuşsun” diyorum. Şanslıyım, beni seçtin, çok şanslıyım diyorum… Bilmem ki Arca da benim çocukluğumda hissettiğim mutluluğu hissediyor mu böyle sevilince… Belki sözcükler değil de telaffuzdaki içtenliktir asıl olan – umarım.

Geçen gece Papyon koynunda değildi, eminim, yanındaki sehpaya koymuştum. Sabah evden çıkmadan önce odasına baktım, Papyon’u koynuna alıvermiş ve uykuya devam etmiş, dayanamadım üstünü örttükten sonra fotoğrafını çektim. O anın hatırası olsun, içimden “iyi ki benim çocuğum olmuşsun” diye mırıldanıyordum.

5 Şubat 2015 Perşembe

#2015te15yeniblog

Zaman geldi çattı. Yeni tanıştığım, sevdiğim, okumaktan keyif aldığım, “siz de okuyun!” baskısını okuyucunun üzerinde kurma isteği uyandıran blogların tanıtım zamanı geldi.

Güleceksiniz, okurken çok güleceksiniz. Ben bloğun güldürenini, ahlaklısını, zekice yazılmışını severim.

4 Şubat 2015 Çarşamba

hayal bu ya...

Efendim bizim evin kira artırım kararı geldi çattı.

Tefeydi tüfeydi, bunları benim şirket umursamaz idi, olmuyor haliyle...

Sen maaşına zam yapılamasa da kira zammını, efendime söyleyeyim en kralından enflasyon geçirmesini (hayır hiçbir ekonomist - bak iktidar yanlısı demiyorum- beni enflasyonun 8 bilmem kaç olduğuna inandıramaz! Bana pinpon topuyla, soba borusuyla gelene pinpon topu, soba borusu... anladın sen onu) kira artırımına yansıtacaksın. Allahın emri.

3 Şubat 2015 Salı

Faydalı bilgiler kılavuzu Vol.1

- Ter kokusunu doğal yollarla nasıl önlersiniz?

- Manikür için para mı veriyorsun? O yoooo!!!

- Kıvırcık bir arkadaşın olacak! Buklen yere gelir, sırtın yere gelmez!

- Peki ya arı sokarsa?

- Limonun gençleştirici etkisini bilmeyen var mı?

- Beni dinle, otobüsü kaçırma ya da salak gibi durakta bekleme (izmirliysen tabii:P)

- Yoksa sen hala annenin blog kumanda paneli üzerinden post mu yazıyorsun?

??????

Günün çorbası, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak son zamanlarda işine çok yarayan pratik, pratik olduğu kadar ucuz, ucuz olduğu kadar sağlıklı, sağlıklı olduğu kadar...

Neyse sonuçta birazdan okuyacaklarınız, tarafımdan uzun süre denenmiş ve de önerilmeye hak kazanmış ürünler ve yöntemlerdir.

An itibariyle..

An itibariyle...

Pazartesi pazartesi ikinci birayı (50 cc) dikmiş durumdayım dolayısıyla bundan sonra yazacaklarımdan mesul değilim.... Üstelik yanına bir paket çiğdem (çok tuzlu) götürdüm, yani dudaklarımda bir silikon etkisi var, üç yüz otuz üç deyince ben bile kendimden etkileniyorum, düşün yani nasıl bir seksapel:))))

1 Şubat 2015 Pazar

Şu anda kendisine acayip kızgınım!

Arca ile böyle bir ilk yaşayacağımız hiç aklıma gelmezdi. Naif düşüncelerim vardı, müzeye gitmek, uzun soluklu bir kitaba başlamak gibi... Ama yo, yer cücesi bana kandırılmayı yaşatmayı tercih etti.

30 Ocak 2015 Cuma

#2015te15challenge : açıklamalı tam liste!

Nerden baksan on beş gün olmuş ben dediğimi yutmuşum! İşte yoğun iş temposu böyle bir şey… İşte eve geldiğinde kendine söz verdiğin o bir saatlik “kendine ait yazma, kendinle kalma” rutinini yorgunluktan “sızma” rutinine çevirmek böyle bir şey. Ama laf ağızdan çıkar.

Günün çorbası’nda #2015te15challenge bir ay gecikme ile başlıyor gençler! Ben her birini yerine getirirken nasıl eğleneceksem siz de okurken eğleneceksiniz, eminim!

Sayfa bile hazırladım:) 

Katkıda bulunan herkeslere peşinen teşekkür eder, gözlerinden öperim.

29 Ocak 2015 Perşembe

Dumur Diyalog #137

Evin içinde her yer tuzak dolu. Yürümek imkansız. Çünkü yer cücesi sürekli ya önüme atlıyor ya çelme takıyor, iyice oyun haline getirdi. Yine ayağımı tuttuğu o an en sonunda bağırdım: “yeter Arca! Bıktım çelme takmandan! Çelme takmak yok!”

A: Çelme takmıyorum annem, elimle tutuyorum ayağını, elle çelme takılmaz, ayakla takılır!
………

28 Ocak 2015 Çarşamba

Kitap yorumu: Fi

Geçenlerde kitap ödünç aldığımdan bahsetmiştim ya, evet alıyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Bazı kitaplar oluyor, merak ediyorsun, illa kitaplığımda olsun kaygısı taşımıyorsun ya da senin için yepyeni bir yazar oluyor ve külliyatını biriktireceğim diye kasmıyorsun… İşte birbirinden ödünç kitap almak bu anlamda bütçeye müthiş bir katkı sağlıyor. Bizim kitap kulübü bu konuda benzersiz bir ortam.

Bugüne bugün meşhur bir bilogır var karşınızda ona göre!

Fi hakkında yorum yazıyordum. IG’de kitap paylaşımlarını bayılarak takip ettiğim fuufu’ya yazı içinde link verecektim, yani IG profil linki lazım. Kendisini google’ladım. Ekşi Sözlükte de bir entry’si varmış. Güzel ve doğru bir entry yazmışlar, hoşuma gitti.

26 Ocak 2015 Pazartesi

Okumak Türk erkeğini bozar mı?

Meşhur bir istatistik vardır, efendime söyleyeyim, Japonlar yılda kişi başı yirmi beş kitap okurken biz Türkler on yılda bir kitap okurmuşuz. Eyvah ki ne eyvah! Gerçi burada söz konusu olan kitap satın almak mı, okumak mı, çok net değil.

25 Ocak 2015 Pazar

hepimiz ölecek yaştayız

Arca’yı dokuz buçuk civarı ite kaka yatağa soktum. İkimiz de öyle yorgunduk ki, tek kitapta anlaştık. Üstelik de kısacık bir iki yaş civarı kitabı, Tübitak Erken Çocuk kitaplığından “çiftlikte”. Paylaşım bilinciyle fotoğrafını çektim, tüm sosyal hesaplarımda paylaştım. Artık bana kalan zamanlar başlayabilirdi. Başladı. 

Ne yazsam diye düşünüyorum, daha doğrusu önce aklımdaki hangi konuyu yazıya döksem… Okuma köşesine ki artık biraz da yazma köşesi, sindim. Biraz maillerime baktım, biraz facebooka takıldım. 

Özledim

Blogla ilgili yazmak istediğim ilk şeyi başlık edeyim dedim, "özledim" çıktı içimden. Yazmayı özledim. Saatler sabaha karşı biri gösterirken ben, ancak kendime gelebiliyorum. Neden? Anlatacağım, azzz sonraaa...

21 Ocak 2015 Çarşamba

Çocuk kitabı yorumu: -mış gibi

Resim, bir çocuğun icra ettiği ilk sanat dalı, renklerle ilk iletişimi. Susan Striker, Çocuklarda Sanat Eğitimi isimli kitabında çocuklarınızın yaptığı resimlere “bu ne?” gibi bir soruyla yaklaşmayın der, bunun yerine “seçtiğin renkleri beğendim” dememizi veya  “burada mavi, sarı, vs… kullanmışsın” gibi yoruma kapalı sözler telaffuz etmemizi önerir.
Devamı için bir tık

20 Ocak 2015 Salı

Yoğum ben yoğum!

An itibariyle tuvaletten telefonla aranıza katılıyorum. Kaçmak serbest, tiksinmek serbest ama yargılamak yassak! 

Bu hafta yokum ben. Dün istanbuldaydım yarın Ankaradayım ve perşembe yine İstanbul. Hafta bitti böylece... İş olsun koşalım, tabii ... Allah boş duranı sevmez. 

Bu koşturmacanın en zor tarafı yorgunluk ve aklımdakilere yetişememe hali...

Aklımda acayip şeyler var. 
Bak mesela challenge listesi çıktı. 
Sonra bütün yorum ve maillere cevap yazmak istiyorum. Tuvalette de olsa hepsini okuyorum:))
Sonra mesela yazmak için yeni platformlar gündemde.
İnsanın içinde bir potansiyel varken bunu aktive etmeli, ama iyi olur sonu ama kötü, göreceğiz. Deneyimlemek lazım.

Bugün eski bir iş arkadaşımla yemekteydik. Bana çok iyi geldi, arada yapmalı. Çemberinden çıkmalı, hem kafa hem beden olarak.

Hayat bize kendimizi iyi hissettirecek meşguliyetler, meşguliyetler de yeni fırsatlar getirsin:) 

Hadi bana eyvallah:) 

16 Ocak 2015 Cuma

Senin evin neresi?

---- Kurtlarla Koşan Kadınlar, Fok Derisi-Ruh Derisi masalı ve daha fazlası ----

Kitap kulübünde ayda bir, bir kitap tartışmaya özen gösteriyoruz. Ama birbirimizi o kadar çok özlüyoruz ki iki kitap arası bir masal buluşması bize çok iyi geliyor, tam da en ihtiyacımız olan anda Sıla bize Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından bir masal anlatıyor, anlatmakla da kalmıyor, canlandırıyor. Daha önce anlatmıştım, Sıla bir tiyatro sanatçısı ve bir masal anlatıcısı. Aslında kendisini bu blog sayesinde tanıdım ve kulübe girmesine önayak oldum, yani böyle bir değerin (ki teker teker her kadın kulüp için bir değer) aramıza katılmasına vesile olduğum için dötüm kalkabilir :P

Her masal buluşması öncesi soruyoruz, “bak yoruluyorsan sadece masalı da tartışabiliriz”. “Yok” diyor Sıla, “müthiş zevk alıyorum, hatta bana faydası oluyor”. Ha bu arada, Sıla profesyonel yaşamına masal anlatıcılığı ile devam ediyor ve Yakın Kitabevinde, Kedi Kitabevinde ve daha birçok yerde yetişkinlere ve çocuklara masal anlatıyor. Benden duymuş olun, müthiş anlatıyor… Düşün ki o akşam geç gelmişim, karnım zil çalıyor, önüme bir lahmacun konmuş ama ben kokusunu bile duymuyorum, tek lokma almak aklımdan geçmiyor, hipnotize olmuş bir çocuk gibi Sıla’nın performansını izliyorum. (Lahmacun ne deme yav, ORA Lahmacunda toplanıyoruz, özel odamız var, Ora’ya gidip de lahmacun yemeyecek miyiz yav, yanına acılı şalgam, ayran, üstüne çay Leyla tatlısı, dondurmalı?)

15 Ocak 2015 Perşembe

Kadın okuyacak kadın çalışacak!

Geçenlerde ablamlardayız, ondan bundan sohbet ediyoruz. Bir tanıdıklarından bahsediyorlar. 40-45 yaşlarındaki kadın Amerikan Lisesi mezunu sonrasında ODTÜ Mimarlık bölümünü bitirmiş. Aileden varlıklı insanlar ve kadın hiç çalışmamış.

Hadi hodri meydan!

"Bu bloğu nasıl keşfettin" sorusuna gelen yanıtlar çok ilginçti, zamanınıza klavyenize sağlık. Oturdum tek tek not aldım, tekrar tekrar okudum, gülmek yok! Gülene dalarım! İnsanın mutlu olmak için tutunduğu bazı küçük şeyler olabilir, anlayışla karşılayınız rica edeceğim, üstelik ben burasını ve okuyanları çok önemsiyorum.

Baktım bloğu okuyanlarda iş var, (okuyucu kitlem son derece elit bir kesim desem? Islak odunla kovalayan olur mu:P) ben de bokunu çıkarayım dedim, allah biliyor ya bokunu çıkarmakta üstüme yoktur!

14 Ocak 2015 Çarşamba

13 Ocak 2015 Salı

yorgunum dostlarım yorgunum yorgun

Soğuk hiç bize göre değil, anladım. Yani İzmirlilere göre değil. Başka memleketlere gittiğinde bir şekilde uyum sağlamaya çalışıyorsun ama alışkın olduğun ortamda o soğuk insanı tarumar ediyor. Kaldırımdaki su birikintisinin donmuş halini durup inceleyen, çocuğuna bir sirk gösterisi gibi seyrettiren insanlar gördüm. Belediye otobüs şoförleri bile durak haricinde durup yolcu aldılar. Bir doğal afet sonrası nasıl yurttaşlar birbirine kenetlenirse, biz İzmirliler de öyle kenetlendik birbirimize. Sofrada “ben hiç İzmir’de böyle soğuk görmedim” dediğimde, babam haberlerde dinlemiş, son elli bir yılın en soğuk İzmiriymiş, dedi. Eh o zaman görmemiş olmam normal.

9 Ocak 2015 Cuma

Uzman görüşü iyidir: Papyon

Yaz aylarında bir yazı yazmıştım, Papyon artık ailemizin bir ferdi idi, hani…
Hatta ne edeceğimi bilememiştim ve sormuştum; Papyon, bir şeylerin eksikliği mi?

Uyku arkadaşı değildi Papyon, ya da korktuğu bir şeylerle başa çıkmak için kendini güvende hissetmesini sağlayan bir nesne değildi. Papyon her yerdeydi hep bizimleydi ve işin boku çıkmak üzereydi!

Soruma gerek instagramdan gerekse blogdan çok sayıda yorum aldım, tekrar teşekkürler. Madem sorduk, madem derdimize ortak ettik, sonrasında yaşananları da paylaşmak boynumuzun borcu.

7 Ocak 2015 Çarşamba

Soru: nasıl keşfettin?

Bugün keyifsizim. Aslında çok da değil, yani bilmiyorum.

Çok emek verdiğim çok da keyfimi kaçıran şu yarışmayı kazanamadık. Aslına bakarsan, hiç de umrumda değil, hatta üzüntümün üzerine öyle içten bir "artık kazansak da önemi yok hatta kazanmayalım daha iyi" demiştim ki Allahın sevgili kulu olarak bu duam kabul olacağına neredeyse emindim. Zira bu yarışma ile ekipçe motivasyonumuzun artması hedeflenmişti ama iş başka yönlere gitti. Neyse, o defteri kapattık, işimize bakalım.

Yeni yıla başlamak için iyi bir haber değil.

Haminne

Haminne: (hami’nne) yaşlı saygı duyulan kadın (TDK)Yazının devamında haminne sözcüğü, cinsiyetten ve yaştan bağımsız, her halta karışan insan anlamında kullanılacak, bu özelliklere sahip bireylerin oluşturduğu topluluğa “haminne kurumu” denecek, her halta karışmak manasında “haminnelik yapmak” deyimi cümle içinde kullanılacaktır. Neden dersen, canım öyle istiyor.

Çocuk sahibi olduysanız ya da olmak üzereyseniz, kesinlikle başınıza gelmiştir. Haminneler! Her yerdeler! En yakınından sokaktaki teyzeye parktaki amcaya kadar herkes çocuk konusunda uzmandır bu ülkede. Başka ülkede bir haminne kurumu olduğunu sanmıyorum bu Türklere özgü bir şey. Üstelik sadece sokakta karşılaştığın biri de değil, dünyanın öbür ucundan bile musallat olabilir. Nasıl mı?

5 Ocak 2015 Pazartesi

Tatildi güzeldi bitti

Tatildi, güzeldi, bitmeyeydi iyiydi, bitti.
Yediğimi içtiğimi de anlatırım ama asıl gördüklerim… 

31 Aralık 2014 Çarşamba

Unutmadım tabii ki!

Unuttum sandınız değil mi? Hayır tabii ki unutmadım. Son on şükür vesilesi ile 2014'e veda 2015'e merhaba...

2015 bizi güzellikleriyle iyilikleriyle şaşırtsın;)