22 Nisan 2010 Perşembe

Bakıcılı hayatımız

Can'ın annesi sormuş, biz de yanıtlayalım, sözümüzde duralım.

Bakıcılı hayatlarımızda "denge" olduğunu size ne gösterir?
Annenin evde olduğu saatler mi?
Bakıcı ile yaptığı etkinlikler mi?
Annenin yedirme, giydirme, oyun oynama etkinliklerinin miktarı mı?
Annenin mutlu ve güler yüzü mü?
Kuzuların mutlu ve güler yüzü mü?


Anane ve babane bize yakınlar, hık desek yanımızdalar ama biz hiç onların Arca'ya bakmasını düşünmedik. Ben sabah 8-akşam 7 evde yokum, ayda birkaç defa İstanbul, birkaç ayda bir de yurtdışı seyahatleri oluyor. Onların da hayatı var, kimseyi bağlamak istemedik. İmkanları zorlayalım dedik, olmasaydı mecburduk tabii.
Arca'nın doğumundan 1,5 ay sonra artık bakıcı konusunu netleştirmek gerekti. Zaten Arcanın 3. ayını doldurduğu gün iş başı yapacaktım. Üstelik 2. ayda ofisten "hadi bakalım yavaştan başla" sinyalleri almaya başlamıştım.
Bakıcı konusunda hiç alternatifim olmadı ama ilk ve tek adayım yüzlercesi içinden de gelseydi tek tercihim olurdu. Şanslıydık. Arca 1,5 aylıkken yarım gün olarak başladı. Birbirimizi tanıdık, anladık. Sadece Arcaya değil bana da baktı:) Süt yapsın diye az kuru börülce pişirmedi bana:) Ümit abladan tek isteğimiz Arca ile ilgilenmesi oldu, yemekti, ütüydü, temizlikti, hiç talepkar olmadık. Ama zamanla kendi evi gibi her işimizi halleder oldu.
Arca konusunda aramızda bir iletişim var, paralel hareket ediyoruz. Bazı günler evi aramıyorum bile, bazen birbirimizi görmüyoruz, İlker erken gelince Arcayı ona teslim ediyor. Cumartesileri de yarım gün evin temizliği için geliyor, onun buna, bizim ona ihtiyacımız var. Cumartesileri bile Arcanın sabah uykusu sonrası yoğurdunu buzdolabından çıkarıyor, ya da ben üzerini örtmemişsem (kötü anne diilim ayol, henüz uyumadan örtersen gıcık oluyor, dalsın diye bekliyorum) bakıyorum, o örtmüş, o kadar işinin arasında unutmuyor. Huzur önemli sanıyorum. Arca bazı günler Ümit abla evden giderken ağlar, boynuna sarılır bırakmaz. Ona bağlanmasının Arca için ne kadar sağlıklı bir davranış olduğunu bildiğim için hiç üzülmüyorum, hatta hoşuma gidiyor. Arcaya sevgi gösteriyor ki Arca da onu seviyor. Annem bize gündüzleri uğradığında bir gözlemini paylaşmıştı, sevinmiştim: "Arca bütün gün Ümit ablayı takip ediyor, gözünü ondan ayırmıyor" demişti. Biz de Ümit ablayı hiç kırmamaya çalışıyoruz, naif çünkü biliyorum. Bazen yapma dediklerimizi yapıyor, biliyorum. Akşamüzeri muhallebi yedirme, meyva yesin yoksa akşam yemiyor diyorum, eğer gün içinde iştahsızsa yediriyor, söylüyoruz, dayanamadım diyor:) Kızmıyor muyum? Kızıyorum, bazen Arcanın tırnağını derin kessem, ya da hasta etsem kızar bana kızı gibi!! Bunlar göz ardı edilebilen şeyler. Bazı şeyler görmezden gelinmeli, sık boğaz edilmemeli. Önemli olan genel anlamda birbirlerini sevmeleri, bakıcı da evi kendi evi olarak benimsemeli.
Umarım Arca kreşe başlayasıya kadar Ümit abla ile birlikte devam edebiliriz.

Bizim bakıcı ile durumlar böyle. Çoğunlukla iyi. Bu durumda kulağımı çekip tütütü diye ekrana tükürüyorum.

Bakıcılı hayatımızda dengeleri iyi tutturup karşılıklı anlayışa dayanan bir ilişki kurmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Böylece bebek mutlu ve güvende, bakıcı benimseyici, anne ve baba işlerinde huzurlu olur. Formül bu sanıyorum.

Bakıcılı hayatımızın tatlı bir rutini var. Sabah Arca uyanmasa bile mutlaka 7 buçuktan sonra kaldırıyorum. Birbirimizi öpüp koklamalıyız, ben giderken hergün aynı şekilde "ben işe gidiyorum, akşam geleceğim, birlikte yine kuduracağız" diyorum. Bu parolamız gibi bişey. Zaman geçtikçe kudurmanın yerini oyunlar, resimler alabilir, bilmiyorum. Arca genelde ağlamaz ben giderken bazen mızıldanır, CE-E oynarız. Ümit abla kucağına alır, bi içeri bi dışarı ben de asansörü beklerken birkaç dakikada neşemiz yerine gelir, asansöre bindiğimde kahkahalarını duyarım. Ben gittikten sonra pijamasını çıkarırlar, kahvaltı ederler, oynarlar, Arca sabah uykusuna yatar. Uyanında yoğurt yer, oynarlar, mutlaka dışarı çıkarlar. Parka gidemeseler bile ittirgeç arabasını alıp apartmanın önüne inerler. Dışarı çıkamazlarsa bile komşuculuk yaparlar, Nilda ile takılırlar. Sonra öğle yemeği, uyku, akşamüzeri öğünü ve anne gelir:) Akşam geldiğimde "anne geldiii" diye seslenirim. Arca cücesi de bazen "annih" diye saldırır bazen oyununu bırakmaz bile, ben saldırırım. Akşam yemeğini yer, sonra kudurmaya devam, bu aralar yürüyor ya sürekli yürütmeye çalışıyoruz, çok komik:) 9'a doğru son ara öğünle yatma vaktinin geldiği anlaşılır. Gün biter...(bu arada bizim düdük mütemadiyen yiyormuş, yazınca anladım :) )
Arca neyin ne zaman olacağını bilir, Ümit abla geldi mi biz gideceğiz, bilir. Şaşırmaz. Zaten rutin seven bir çocuk, belki biz öyle olsun istedik, yönlendirdik, o da uyumlu bir mizaca sahip olduğu için bize ayak uydurdu. Kimbilir...

Annem hiç çalışmadı, halbuki öğretmen olmayı çok istemiş zamanında, iyi bir öğretmen olurdu, eminim, keşke... Ama hayatı boyunca hiçbir zaman evde oturmadı, öğretmen olamadı ama müzmin öğrencidir, bütün kursları bitirdi (çiçek, kumaş boyama, resim, - acayip yeteneklidir - , seramik, dikiş, nakış, tahta boyama, cam boyama, makrome, daktilo, ingilizce, bilgisayar... eminim atladılarım vardır), şimdi kurs kalmadı, üniversiteye hazırlanıyor, seneye sınava girecek. Ve ablamla ikimizin mutlaka meslek sahibi olmamızı, ekonomik özgürlüğümüzün olmasını istedi. Belki de hayatında bizden tek beklentisi ne kadar zengin olursak olalım asla evde oturmamamızdı. Belki de bu o kadar kanıma işlemiş ki çalışmamayı hiç düşünmedim. Mutsuz olurdum gibi geliyor.

Bir taraftan da kendi mutluluğum için çalışmak acaba evdeki cüceme haksızlık mı diyorum?? Annelik bu işte, acabalar kemiriyor bazen. Sonra evde olsaydım, mutlaka mis gibi kurabiyeler yapabilen, evi her daim toplu, düzenli, bir anne olmak isteyecektim (annem gibi... bizim evde her zaman okul dönüşü kek, kurabiye olurdu, mis gibi kokardı). Ve beceremeyecektim muhtemelen. Hele düzenli olmayı asla beceremeyecektim ve becermeye çalıştıkça mutsuz olacaktım, sanıyorum.

Ne diyordum, konu dağıldı...
Toparlayıp kapatıyorum.
Ahkam kesmek gerekirse, anne mutlu huzurlu olacak. Bunun yolu ne ise öyle yapacak!! Annenin huzuru, mutluluğu, yedikleri sütünden geçer gibi, bebeğe geçiyor. Molalar verecek kendine, zamanlar çalacak. Zor biliyorum, hep yaşıyoruz ama çalıntı zamanlar anneye dolayısı ile bebeğe iyi geliyor. Denge annede bitiyor!

2 yorum:

  1. son paragraf herşeyi o kadar güzel özetlemiş ki, annenin her soyut düşünce ve tutumu sütten geçer gibi geçiyor inancındayım bende...

    YanıtlaSil
  2. Darısı başıma. Ümit ablamıza Arca'mıza iyi baktığı için teşekkür ediyoruz. İnşallalah ağzınızın tadı hiç bir zaman bozulmaz.

    YanıtlaSil