10 Kasım 2011 Perşembe

"Çok geç diye bir zaman yoktur."

Bugün 10 Kasım.

Bir süredir tam da bugün saat 09:05'te Atatürk için saygı duruşunda bulunurken, aklıma bunu "sap gibi dikilmek" olarak görenlerin sözü geliyor. Gülüyorum. İyi o halde sen de ruhuna Fatiha oku Atatürk'ün, zira o koltukta oturabilmeni ve oturduğun yerden "sap gibi dikilmek" lafını edebilmeni sağladı Atatürk.

Bugün şahsi maillerime bakarken çok güzel bir alıntı okudum. İşte şöyle yazıyor:
"Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi...
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki,yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm...  Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi,  bana gülümseyerek bakıyordu...  "Ben Rose" dedi..  "Benim adım Rose, yakışıklı...  87 yaşındayım.  Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.."  Güldüm... "Tabii" dedim...  "Hadi sarıl bana..."  Öyle sımsıkı sarıldı ki...  "Bu kadar genç ve masum yaşta  üniversiteye niye geldin"  diye şaka yaptım..  Minik bir kahkaha ile yanıtladı:  "Buraya zengin bir koca bulmaya geldim.  Evlenip birkaç çocuk doğuracağım.  Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..."  Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık...
Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.  Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu.
Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu...  Sömestr sonunda,  Futbol Balosuna davet ettik Rose'u...  Konuşma yapması için...  Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok... 
Konuşmasını önceden hazırlamış  ve bir yığın karta  kocaman kocaman yazmıştı.  Elinde bu deste ile kürsüye yürürken,  kartları elinden düşürdü.  Konuşma darmadağın olmuştu.  Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi...  "Ne kadar beceriksizim, değil mi?...  Özür dilerim...  Buraya gelmeden önce  heyecanım yatışsın diye  bir duble viski attırdım.  Sonucu görüyorsunuz...  Şimdi bu kartları toplasam bile  onları yeniden sıraya koymam  mümkün değil...  Onun için en iyisi  ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..."  Biz kahkahalarla gülerken,  o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı: 
"Yaşlandığımız için eğlenmekten,  oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz...  Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan  vazgeçtiğimiz için yaşlanırız.  Genç kalmanın, mutlu olmanın  ve başarıya ulaşmanın  sadece dört sırrı vardır...  Hergün gülmek  ve yaşama katacak mizah bulmak...  Bir rüyanız olmalı mutlak...  Rüyalarınızı kaybettiniz mi,  ölürsünüz.  Etrafımızda dolaşan pek çok kişi  aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok...  Yaşlanmakla, büyümek arasında  çok büyük bir fark vardır...  Eğer 19 yaşındaysanız  ve bir yıl hiçbirşey yapmadan,  hiçbirşey üretmeden  bir yıl sırtüstü yatarsanız,  sadece bir yaş yaşlanır,  20 olursunuz...  Ben 87 yaşındayım ve ben de  bir yıl hiçbirşey yapmadan,  hiçbirşey üretmeden sırtüstü yatarsam,  88 yaşımda olurum.  Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır.  Bunun için özel bir yetenek  ya da bilgiye ihtiyaç yoktur.  Oysa bir yaş daha büyümek için,  mutlak birşeyler yapmak,  üretmek, kendini geliştirecek  fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.  Asla pişman olmayın...  Biz yaşlılar,  genelde yaptıklarımızdan değil,  yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü...  Ölümden korkan insanlar,  pişman olanlardır...  Pişman olmaktan korktukları için  hiçbirşey yapmayanlardır..." 
Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi...  Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.  "Yapabileceğimiz herşeyi  yapmak için asla geç olmayacağını"  hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi bu...  Rose'un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:  "Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur"  "

4 yorum:

  1. ben şimdiden biliyorum yapamadıklarım için yaşayacağım o büyük pişmanlığı :((( ama yapamıyorum işte :(((

    YanıtlaSil
  2. aynen zühre ablacım, ben de bayıldım.

    alevcim maalesef çoğunluktayız, mutlu azınlıkta olmayı isterdim. biraz daha cesur olmayı isterdim:(

    YanıtlaSil
  3. Bu yazıya bayıldım.Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil