22 Mayıs 2012 Salı

Allah cümlemizi “farkındalık” illetinden korusun! Amin!


Vaktiyle Bacılar! Analar ! toplaşın, mühim izahatlarım var!" derslerime iştirak etmiş analar bacılar benimle empati kuracaklardır. Zira “farkındalığın” karanlık yüzüyle baş başayım.  

Uzatmadan anlatıyorum...

Bu hafta sonu çok acı bir gerçeğin farkına vardım. Farkına vardığımdan beridir de kendimden hiç hoşnut değilim. Farkındalığın artması işte böyle yan etkilerini de beraberinde getiriyor.


Hayır, arıza yoktu, katiyen. Hatta muhteşem bir hafta sonuydu. Zaten sorun da buydu.

Bin defa gidip bin defa kaybolduğum evi, Hayat hocamın da katkılarıyla elimizle koymuş gibi bulduk. Tuna’lara gitmeye odaklanmış cüce, arkadaşlarıyla çok mutluydu. Kıyamam hasta keyifsiz Tuna’yı kızdırmaya çalışsa da genelde laf dinler bir velet profili çizdi. Dolayısı ile birkaç ses yükseltmenin ve kafayı vurmanın dışında kayda değer bir hadise yaşanmadı. Dönüşümüz de bir o kadar rahattı.
Hülya'larda cüceler sakinleşsin diye Minik Balık kitabını okurken...
Akşam evde özlediği oyuncaklarıyla bol bol kendi başına vakit geçirdi, köfteli çorbanın yapımına, kafam kadar köftelerle katkıda bulundu. Ertesi sabah yazlık öncesi pazar alışverişi, yol ve yazlıkta geçirilen uzun saatlerde de kendinden beklenmeyecek bir “efendilik” performansı sergiledi.

“eee daha ne istiyorsun, kadın? Çocuk –paşalar-  gibi davranmış işte” sesleriyle lafım bölünmeden hemen açıklıyorum.

Çocukta bir numara yoktu, ben acayip pozitiftim, yüzüm gülüyordu, keyfim yerindeydi. Yani ben önceki çığlıklarımın öncesinde yine böyle pozitif olsaydım, muhtemelen önceki dönemlerde de bela ya da kriz ne dersen de, savuşturulabilecekti.

Demek ki neymiş? İş “anne” denen müessesenin sükunetini ve pozitif bakış açısını korumasındaymış. Demek ki neymiş? Sen cırcır bağıracağına, önceden çocukla gerilebileceğin hadiseleri öngörebilseydin, krizlerin hiç yaşamamış olabilme ihtimali çok yüksekmiş.

“Eh iyi işte çözmüşsün” diyeni çok fena benzetirim.

Ben bunu bilir bunu söylerim, bu keşif “anne”ye sorumluluklarının bir yenisini ekliyor, işte o kadar! Ulen ne güzel eskiden “oh vallaha ben bokunda boncuklu bir anayım, benim evladım zor, ne yapayım? İyi sıhhatte olsunları geldi mi yapabileceğim bir şey yok, anıra anıra bağırana değil bağırtana bakacaksın… bık bık bık…” diyor, hop sıyrılıyorduk, hatta çevremizden “acıların kadını” sempatisi bile kazanıyorduk.

“eh iyi işte, bundan sonra pozitif ol sen de” diyeni de tenhada sıkıştırırım, sonra gücenmece yok!

Yavrum, anne denen kişi bir insan, hatta bir kadın nihayetinde. Bunun muayyen günü var, asabiyeti var, işi var, gücü var, ters tarafından kalkmışı, besmelesiz evden çıkmışı var…
 
Pozitif, keyifli, yumuşak başlı ve anlayışlı anne çizgimi koruyabileceğimin garantisi yok ki! Şimdi çocuğa da b.k atamayacağım. 

Hay ben bu "farkındalığın" ...

4 yorum:

  1. annem hep der geniş kadının çocuğu uslu olur diye:)) mercan

    YanıtlaSil
  2. Ehehe, Mercan bayıldım o lafa. Bana da hep "genişim" diye kızarlar. İşe yarıyormuş demek ki...
    Kızasın gelmişse kızacaksın tabii ki. Çocuk da öğrenecek senin tersinin ne zaman geldiğini. Birlikte yaşamaya alışacağız böylece.
    Ben hep söylüyorum, eşime nasıl davranıyorsam kızıma da öyle davranıyorum. Yeri geliyor kabga ediyoruz, yeri geliyor öpüşüp koklaşıyoruz. Herkes biribirini zamanla tanıyor.

    YanıtlaSil