Bu yaşıma kadar hakkında o kadar çok şey duydum okudum ki
kitabı hiç okumadan da hakkında birkaç kelam edecek birikimi edinmiştim. Daha
doğrusu öyle sanıyordum. Ama bir halt edinmemişim, okuyunca anladım.
Die Verwandlung… Kafka’nın meşhur böcekli uzun öyküsü.
Değişim, metamorfoz gibi isimlerle çevrilmiş dilimize. Ama sanırım en doğrusu “Dönüşüm”
olmuş. Almanca öğrenmeyi niçin bıraktım, Allah beni n’apsın dedirten başka bir “Almanca
okunursa daha iyi olur” hissiyatı veren eser.
“ Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında
kendini yatağında ev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
Kafka’nın öyküsü, hiyerarşiye, kapitalizme, sisteme karşı
bir bireyin uyumsuzluğunu konu ediniyor. Öyle basit ve net anlatıyor ki, onun
anlattıklarından ziyade anlattıklarının altındakini düşünüyorsun. Anlatımıyla
kafayı yedirtmiyor, alt metinle sağlı sollu girişiyor, n’oluyor lan diyorsun,
sersemliyorsun!
Edebiyat türleri arasında bir yeri vardır elbet, yani
fantastik, bilimkurgu denebilir belki de. Ben türü konusunda çok emin olamadım.
Bence Kafka, Samsa’da toplum dışına itilmiş bireyi tasvir ediyor. Aykırı
olabilir, anarşik : ) olabilir bu birey ya da sadece bir ruh hastası, bir
deli olabilir, sürüden ayrı biri olsun yeter. Ve Kafka bu sürüden ayrı bireyi
betimlerken toplumun en iğrenç bulacağı bir şeye dönüştürüyor. Haşereye…
Toplum bu bireyden hem tiksiniyor, hem korkuyor, hem bu
bireyi yok sayıyor, hem
cezalandırıyor, bireyin söylediklerini duymazdan geliyor, hem bu bireyin eski
haline dönmesini bekliyor, hem de dönmeyeceğine kanaat getirdiğinde onu yok
ediyor.
Samsa “böceğe” dönüştüğünde kendini, ailesini, işini,
hayatını sorgulamaya başlıyor. İnandığı, sevdiği, güvendiği tek kişi, kardeşi. Kardeşi, toplumun henüz bozmadığı saf çocuğu temsil ediyor aslında ve bu dönüşümün ilk
döneminde diğer aile bireylerine göre daha fazla yakınlık gösteren, kabullenen
tek kişi de kardeşi aynı zamanda. Yazık ki, maddi ihtiyaçların karşılanması
için kardeşi de anne babası gibi çalışmak zorunda ve sistemin içine bir defa
girdikten sonra onun da Gregor’a bakışı değişiyor. Daha doğrusu kardeşi
sistemin onayladığı, sistemi oluşturan bireylerden birine dönüşüyor.
Oopsss yoksa dönüşüm derken
Gregor’dan değil de kardeşinden mi bahsediyoruz?
Siz de benim gibi otuz beşinden sonra entelleniyor ve kült
kitapları yeni yeni benimsiyorsanız, ama “yuh lan yeni mi okuyorsun puh sana”
nidalarıyla ezikleneceğim sanıyorsanız, hiç korkmayın. Bu kitabı okuduğunu
sandığınız çok kişi aslında ya hiç okumamıştır ya da çok eskiden okuduğu için
zar zor hatırlamaktadır. Ve hiçbir şey için geç değildir. Hele Kafka için hiç!
Çok doğru söylüyorsun Yeliz. Ben bu kitabı ilk okuduğumda lisedeydim. Abimlerin kitaplığındaki kitaplara ilgi duyduğum zamanlar. Geçen yıl elime geçti tekrar, okudum ve evet hiç okumamışım daha önce. Hiçbir iz bırakmamış bende. Bazı kitapları tekrar tekrar okumak lazım sanırım. Hayat akıyor, biz olgunlaşıyoruz ve ancak o zaman farkına varabiliyoruz daha önce göremediğimiz güzelliklerin..
YanıtlaSilSeverek okuduğum bir kitaptı...
YanıtlaSilÇocuklar için yazılmış bir versiyonunu okumuştum.Çok korkmuştum.Ve kardeşinin tavrına da çok üzülmüştüm.Çizimlerdeki yüz ifadesini görmeliydiniz Yeliz:(
YanıtlaSilYalnız değilmişim demek ki, yaşasın.. Nedenini bilmediğim bir şekilde bazı kült kitaplar var bir türlü elime alamadığım,yaş 35 ama sanki o kitaplar için yeterince olgun değilmişim gibi hissediyorum, mesela " Dönüşüm " , mesela " Tutunamayanlar " ,mesela Orhan Pamuk kitapları.. Biraz daha büyüyünce okuyacağım inşallah :)
YanıtlaSilKesinlikle haklısın, Yeliz'ciğim, 20'li yaşlarda okuduğum kitapları 40 kafası ile okuyunca bambaşka anlamlar buluyorum... Özellikle "zamansız" kitapların 20 senede bir yeniden okunmasından yanayım...
YanıtlaSil