27 Nisan 2015 Pazartesi

Paylaşmak mı, tüketime özendirmek mi?

İstisnalar vardır mutlaka ama benim bildiğim hemen hemen bütün anaokullarında bir “oyuncak günü” var. Arca’nın önceki kreşinde Cuma günü idi, iki senedir devam ettiği okulda pazartesi günleri. Bir de okulun ilk haftası, 23 Nisan haftası gibi özel zamanlarda her gün oyuncaklarıyla okula gidebiliyorlar.

Amaç aslında oldukça masum: Paylaşmak.
Çocuklar getirdikleri oyuncaklarını arkadaşlarıyla birlikte oynuyorlar, paylaşıyorlar. Ya da olması gereken bu. Ama olan bu değil. En azından bizim cücede böyle etki yapmıyor.

Önceleri paylaşmanın ne demek olduğuna bir türlü kafası basmıyordu. Yaş iki bilemedin üç. Normal yani. Geçenlerde alakasız bir kitapta (kitabın adı: etkili insanların yedi alışkanlığı. Kenarda duruyor, ara sıra okuyorum, kişisel gelişime meraklılara tavsiye ederim. Alakasız olmasının sebebi de bu zaten yani çocuk eğitim kitabı filan değil) okuduğum bir bölüm o günlerimi hatırlayıp acı acı gülümsememe sebep oldu. Kısaca anlatayım. Üç yaşındaki çocuğun doğum gününde gelen hediyeleri misafir çocukların hiçbirine koklatmaması, arıza çıkarması, herkesi geriyor. Yazar çocuğunun paylaşmıyor olmasından utanç duyuyor hatta ağır yaptırımlarla çocuğu zorluyor. Ve sonra, daha sonra yaşadığı aydınlanmayı da aktarmayı ihmal etmiyor. Çocuğun o yaşlarda psikolojisi gereği önce sahip olmayı öğrenmesi gerekirmiş. Yani çocuk sahip olmazsa nasıl paylaşır? Mantıklı. Benim de küçük yaşlarda “Arca ve paylaşma” konulu ciddi densizliklerim oldu. Çocuğu örselediysek de örseledik artık yapacak bir şey yok. Hem ne demiş ünlü bir psikolog: “örselenmemiş çocukluk yoktur”. Eyvallah.

Yani henüz 2-3 yaş civarında çocuklarınız varsa paylaşma konusunda kafasını fazla yemeyin çocuğun, biz örseledik, siz örselemeyin, değmez vallahi değmez. Zaten yaş büyüdükçe, paylaşmanınsosyalleşmenin bir gereği olduğunu fark ederek fazlasıyla paylaşımcı oluyorlar. Hatta parkta arkadaş edinmenin kitabını yazarken en iyi araçları oyuncaklar ve paylaşım oluyor. 

Bugün konumuz bu değil.

Yazının başında anlattığım o oyuncak günleri, bize Arca’nın oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşması olarak dönmüyor maalesef. Bizimki arkadaşlarının getirdiği oyuncakların aynından istiyor.

Aslında her şey, Arca’nın bir arkadaşında gördüğü kitabı istemesi ve benim de derhal almamla başladı (evet bir de kitap günü var). Yazık ki bununla kalmadı. Bir başka gün, arkadaşında gördüğü oyuncağı talep etmesi, doğum günü - yılbaşı gibi oyuncak alma dönemine denk geldi ve alındı.

Yanlıştı, çok yanlıştı, okul da bunun böyle olacağını ne bilsindi, her şey “paylaşmak” üzerine masum bir amaçla başlamıştı. Eh iyi tamam, okulu suçlamayalım, eşekliği biz ettik (ulen hem çocuğu örsele hem tüketim toplumunun bir çarkı olmasını teşvik et, yatacak yerim yok şerefsizim) ama büyük resme bakınca, bu oyuncak günü meselesi bir nevi reklam kuşağı olmuyor mu? Elbette çocuklara reklam izletmemeye kasıyoruz, televizyonda gördüğü her şeyi almaya teşvik etmiyoruz ama çocuk her pazartesi bir oyuncak sergisine maruz kalmıyor mu? Madem paylaşmayı teşvik etmek istiyorsunuz, o halde oyuncak günü, kitap günü yapmak yerine takas günleri yapsanız, ne bileyim, ödünç almayı vermeyi teşvik etseniz, olmaz mı?

Belki de bir anne olarak kendimin veremediği bazı erdemlerin okul tarafından verilmesi gibi saçma bir beklenti içindeyimdir, bilemiyorum. Bildiğim tek şey, oyuncak günlerinin bizim evde epey gerginliğe yol açtığı! 

6 yorum:

  1. Yarama tuz bastın Yeliz, bizim evde de her Çarşamba akşamı " bilmem kimin bilmem ne oyuncağı varmış, bizimkinin de en ama en en en sevdiğiymiş o oyuncak, biz de alalımmış " gerginliği yaşanıyor .. Ne hikmetse her oyuncak da en sevdiği oyuncak oluyor zaten, bir de " yıllardır istiyordum ben o oyuncağı " demiyor mu ? Ulen sıpa, daha kaç yıl yaşadın ki yıllardır istediğin oyuncak oluyor :)

    YanıtlaSil
  2. Sanırım çocuğun bulunduğu sosyo-ekonomik düzeyi yüksek okullarda bu daha da fazla sorun oluyor.Bayraklıda gelir düzeyi düşük çocukların geldiği bir devlet okulunda anasınıfı öğretmeniyim ve aynı uygulamayı bende yapıyorum. Getirilenler genelde peluş oyuncak ve plastik Arabaların pek ötesine geçmiyor, belkide yaptığım toplantı da bunun bir oyuncak gösterisi Olmasını istemediğimi belirttiğimden ötürü de olabilir ve gelen oyuncaklar benim denetimimden geçerek Sınıfa giriyor! Bu konuda şu zamana kadar ne velilerim ne de ben bir sıkıntı yaşamadık. Ayda bir cuma Günleride takas günü yapıyoruz, isteyen çocuk istediği Arkadaşı ile oyuncağını takas ediyor bir süreliğine! ve paylaşmanın P sinden anlamayan bir oğlum var 3 senelik! Her şeyin teoriğini bilsemde pratikte zaman zman onu paylaşmaya zorlamıyor Değilim :) bu da itirafım olsun !

    YanıtlaSil
  3. "Hem ne demiş ünlü bir psikolog: “örselenmemiş çocukluk yoktur”. Eyvallah." Çok güldüm Yeliz, Allah da seni güldürsün... :)

    YanıtlaSil
  4. Kendisinde benzeri de olsa başkasındaki kıymetli oluyor ve sonu yok malesef.Onu alsan diğerini istiyor.Dediğiniz gibi bizlerin de payı büyük bu konuda.Sadece okul değil ki parkta bile görse koşarak geliyor,istiyorlar ve çoğu zaman teslim oluyoruz.Okulların ve öğretmenlerin bu konuda bizden daha duyarlı olmalarını bekliyoruz belki de oranın eğitim kurumu olmasından sebep...

    YanıtlaSil
  5. Gülümseyerek okudum yazını :))) Bizde de o oyuncak günü hergün akşam ağlamalara sebep olurdu. Sebep götürdüğü oyuncağın ya kırılması ya da bozulması olurdu :)) Allahım ne işkenceydi... Olsun oğlum yaparız, alırız cümleleri ile ne ütüledim çocuğun kafasını :))
    Bir gün isyan etti kıyamam... Oyuncak günü istemiyorum diye ne ağlamıştı :)))

    YanıtlaSil
  6. hımmm ne zor bir durum yaaa dengesi çok zormuş :)

    YanıtlaSil