19 Ağustos 2017 Cumartesi

Ev

O ayak başparmağımın üzerine çekmece kapağı düşürdüğüm gün, burnumun ucuna kadar gelen son yağmur damlası da düştü ve ben tramvaya atlayıp otelin yolunu tuttum.

Merak etmişsiniz teşekkürler ama ayak parmağında biraz morluk vardı, kırık çıkık yok, yani önceki postun içine kaynamış ama sorun yok çok şükür. Bir ara ben size zehirli ottan şişen yüzük parmağımı anlatayım, bak bunu İlker bile bilmiyor:)



Ev arayışlarımın haftası itibariyle, müze ev ve sahiplerinin tatlılığı iyiydi, canım emlakçı Sara'nın ilgi alakası, o keçi ev sahibinin evi iyiydi de, hala tam içime sinen bir ev bulamamıştım.

İlker'in uzun listesindeki, ben daha Belçika sınırlarına girmeden "mutlaka gör" dediği iki evden biri opsiyonlanmış görünüyor, diğerinin muhattapları da maillerime cevap vermiyordu.

Opsiyonlanan evi kaçırdığımıza İlker çok üzüldü. Muhtereme hiç kıyabilir miyim? Düştüm evin peşine. Birkaç defa mail attım, mesaj attım. Maalesef emlakçısı da tatilde, dönmüyor. Oh mis gibi evi kiraya verdi, tatile çıktı tabii diye düşündüm. Ama pes etmedim. Yeni bir proje biliyorum, google'dan sorguladım. Başka bir emlakçının aynı binada 1+1 bir daire için ilanını gördüm. Hemen iletişime geçtim. Aynı günlerde iş yerinde yemekteyken bu evden bahsettiğimde bir arkadaşım orada ev satın aldıklarını, üç ay önce taşındıklarını ve çok memnun olduklarını söyledi. Emlakçılarının iletişim bilgilerini rica ettim, öyle ya bir başka ev vardır illa ki.

Bu arada 1+1 daire için emlakçı aradı, telefonda bir anket yaptı. Sorularından acayip rahatsız oldum, ailevi şeyler soruyor, kimsiniz kaç kişisiniz filan... Dedim ki, "bak kardeşim benim derdim 3+1 ya da olmadı 2+1 aslında, yani ben zaten bu küçük olanı sırf seninle bir görüşelim diye görmek istiyorum, var mı elinde başka? Biz daha buralarda yeniyiz, bilmiyoruz ev filan. Arkadaşım orada ev almış, biz de bir bakalım diyoruz. Durum bundan ibaret!" Halden anladı Niko ve dedi ki, gel biz bu küçük evi görme işini iptal edelim, cumartesiye 2+1 gelecek bana, onu da sana Salı'ya göstereyim. Harika! İlker görmem geciktikçe geriliyor, başkası kapacak, teklif verecek diyor. Bense artık ev görmekten yalama olmuşum ha üç ha beş, görürüz n'apalım... Böylece Nicholas ile Salı için sözleşiyoruz.

Mailime cevap vermeyen o kocaman ev, Brüksel'de değil, iş yerinin öte tarafında, bir Flaman belediyesinde. Hatta kırsalda diyebilirim. Ama o kadar güzel bir ev ki, uydu görüntülerinden çevresinde gördüğümüz mısır tarlalarını umursamadık bile. Müstakil ev olduğu için tabii daha pahalı. Yani bütçeyi aşıyoruz ama görmek de istiyoruz açıkçası. Bir randevu alıversem? Böyle oluyor, mesela heyecanla randevu talep ediyorsunuz ama ev çoktan kiraya verilmiş oluyor ya da opsiyonlanıyor, herhalde böyle oldu da ilanı kaldırmayı unuttular diyerek müstakil ev için son bir mesaj attım ve "3. defadır soruyorum, en azından kiralanıp kiralanmadığını söyler misiniz?" dedim.

Yazı dilinin ne kadar yanlış anlaşılabildiğini hepimiz biliyoruz.

3. defa tabirimi çok saldırgan bulan şahıs, onlara mail gönderip durduğum zamanlarda tatilde olduklarını, onlardan hafta sonu için randevu alamayacağımı, çünkü eşinin doğum gününü kutlayacaklarını belirten çok ters bir cevap vermiş, mailinin sonuna da imzasını atmış.

Profesör bilmem kim bilmem ne okulunda öğretim görevlisi falan filan... Emlakçı değilmiş, ev sahibiymiş, tüh. Üstelik de muhtemelen yaşlı başlı bir adam, baksana ayak üstü bana ayar veriyor. Tonton amcaları hiç üzmem, hemen 180 derecelik dönüşümü yaptım. Çalıştığım kurumu, Belçika'da yeni olduğumu, hızlıca ev bulmaya çalıştığımı filan anlattım. Klavye gevezesi olmak böyle bir şey. Tabii ki, tatillerinin iyi geçtiğini umduğumu belirtmeyi ve eşi hanımefendinin doğumgününü kutlamayı da ihmal etmedim. Polemik sevmem, her şekilde döner dolaşır, ortamı sakinleştiririm. Derhal bir yanıt aldım profesörden. Yelkenleri suya indirmiş tonton. Onlar da Afrika'nın doğusunda bilmemne adalarına iki yıllığına göç edeceklermiş, beni ve heyecanımı çok iyi anlıyorlarmış. Hemen pazartesi öğleye randevulaştık.

Cumartesi akşam üzeri, tramvayda maillerimi kontrol ederken, pazar günü göreceğim evi düşlüyor (evet bu da üç katlı pek sevimli görünen müstakil bir ev) ve köydeki o müthiş ev için zor da olsa, pazartesi öğlen randevusu kapabilmiş olmamın başarısı için şahsımı tebrik ediyordum. Derken bir mail düştü kutuma! Aman yarabbi! O daire hani opsiyonlanan! Bana geri dönmüş, ne zaman görmek istermişim acaba? Ellerim titredi heyecandan hemen randevu talep ettim. Diğer her şeyi iptal eder gelirim. Önce Pazartesi dedi, sonra Salı'ya erteledi. Ay yapma bizim daireyi başkasına gösterme, o bizim yavrukuşumuz! Dedim ama dinletemedim. İyi tarafından bakalım dedim, emlakçı kızıştırırım, Niko ile olan randevunun peşine taktım bu daireyi. 3+1 tam istediğimiz gibi. Biz bunun planına işteki arkadaşımla baktık, en güzellerinden biri olduğunu söylemişti. Heyecan tavan.

Pazarı atlıyorum çünkü biri randevu saatinde gelmedi, diğeri de çok tatlı bir evdi ama bütçeyi aşmamıza değecek kadar değil.

Pazartesi...
Müdürüm tatilden döndü. İş görüşmemizden ve peşi sıra birkaç yazışmamızdan sonra ilk karşılaşmamızda "hadi bana eyvallah ben ev bakmaya kaçıyorum" demek bence abesti ama evin ilanındaki fotoğrafları gösterince, bana hak verdi ve hemen izin verdi, sağ olsun.  Ev bizim ofise 20 dakika mesafede bir köyde ve maalesef saat başı otobüsle gidilebiliyor. Sağlı sollu mısır tarlalarını aşıp küçük bir kilisenin olduğu bir meydana geliyorsun ve az ötede birkaç evden biri o ev.

Google maps'ten evin yerinden emin olmaya çalışırken linkedin'den bir davet aldım. Aa evin sahibi profesör bilmemkim. Kabul etmezsem ayıp olur hem bak puan toplamaya çalışıyoruz. O da ne? Tonton değil yav en fazla kırk bilemedin kırk beş yaşında bir adam bu. Hay allah, iyi oldu şimdi kapıya çıksa oğlu filan sanıp saçmalayabilirdim.

Ev tam da ilandaki gibi... Fazladan fotoğraf ya da video çekmeme bile gerek olmadı. Zaten ne çekeceğim, az ötede otlayan inekleri mi? Bu prof ile kötü bir başlangıç yapmış olabiliriz fakat pek tatlı insanlar. Özellikle karısı çok sevimliydi. Evi gezdirirken nerelerde neler yaptıklarını, hangi kısımlarını nasıl hazırladıklarını anlatıyorlar. Evdeki eşyaları da ayda 50 euro karşılığında bırakmak istiyorlar. Evde kuyruklu piyano var! Kadın eşimin ve oğlumun piyano çaldığını duyunca çok sevindi. Sonra küçük bir göl içinde balıklar var. Jakuzi, giyinme odası, evin kölesi olursun yeminle! Tek sorun Eylül sonu gidecekler.

Tekrar ofise dönerken bu köyde nasıl yaşarız diye planlar kurmaya başlamıştım. Akşam İlker'le istişarelerde bulunuyorduk: Çok mu uzak şehirden? Okula da 3 km var, araba her şekilde şart. Airbnb gibi çözümlerle eylül sonunu beklesek, gelecek eşyalarımızı da garajlarına koysak ki zaten garajı alır, tamam bu iş diyorduk... Sadece adaptasyon sürecimizin böyle izole bir yerde uzayacağından endişeliydik. Sabah ofiste soruşturmaya karar verdim. Hem o İlker'in en çok görmemi istediği projeye de Salı gidecektim, yani bir şekilde karşılaştırır karar veririz dedik, bıraktık.

Salı...
Ofisteyim, telefon geldi. İnsan Kaynaklarından bizimkilerin vize işini soruşturan arkadaş. Sürecin işlediğini haber veriyor ama tahminimizden uzun sürebilir. Tavsiye şu ki, ev işini hızlandırmak, bir an evvel oturma iznimi almak en iyisi. Çünkü bizimkilerin dosyası artık Belçika'da. Benim moralim biraz bozuldu. Tam da artık iyice muhteremle yer cücesini özlediğim bugünlerde sanırım biraz da fazla tepki gösterdim.

O moralsizlikle, öğleden sonra çıkıp daireleri görmeye gittim. Ama bakmıyorum bile sadece ne zaman anahtarı alabileceğimi soruyorum, fiyat bile umrumda değil. Süreç denen boku kısaltmak için her şeyi yapabilirim!

Niko çok sevimli bir emlakçı, bana üç tane daire gösterdi, hepsi de 2+1. Açık konuştum, 2+1'de de kalırız sorun değil ama bizim önceliğimiz 3+1. Eh memleketten misafirimiz gelecek, yani bizim için 2+1 çok iyi bir seçim olmaz. Niko, hiç alınmadı, hatta bazı tüyolar verdi, spotları taktırın mutlaka, vestiyere dikkat edin rafları filan takılmış olsun... gibi. Bir yandan diğer emlakçı arıyor, dedim ben çoktan buradayım başka daire geziyorum, merak etme seninkini de gezeceğim.

Allah biliyor ya, 3+1'e bakmadım bile. Tutacağım bunu dedim, sen sadece bana yol göster. Emlakçı da asıl emlakçı değil bu arada. Bu dairenin emlakçısı tatilde diye arkadaşıymış. İşte o da anlamamış niye opsiyonluymuş, ben anladım, tatilde rahat etsin diye opsiyon koymuş. Ama baktı ben manyağım, mail telefon mesaj kafasını mikiyorum kadının, dayanamadı arkadaşını yolladı.

Daire 0. Eksikleri var umurumda değil, benim için mühim olan Brüksel'de mi? Evet. Oturma izninin görece daha kolay çıkabildiği bir belediye mi? Evet. (yani en azından böyle söylüyorlar) Hemen kontratı yapıp taşınabilecek miyim? Evet. Bu kadar. Yine de emlakçının arkadaşı pazarlık edin isterseniz dedi, bir teklif metni gönderdi.

Çarşamba...
Şansımı denedim. Ama yemedi. Fiyatı indiremedim. Çok da önemli değil, zira aynı binada oturan iş arkadaşım, yeni bir proje olduğu için ucuz bile fiyat vermişler dedi, üstünde durmadım. Ama gel gör ki, asıl emlakçıyla iletişimim sadece mail ile, ve kadın ingilizce bilmiyor, ben fransızca. Arada aslen Fransız olan bana evi gösteren arkadaşından yardım alıyorum ama o da işte ucundan tutuyor. Yazışmalar filan... Bu arada İlker diyor ki, gerekirse 6 ay peşin verelim, fiyatı indirsinler, ben bunu - artık işyerindeki eğitimlerimin arasında - emlakçının arkadaşına söylüyorum, eğitimi veren Belçikalı iş arkadaşım konuşmamıza şahit oluyor ve gözlerini patlatıyor, ne diyorsun gibilerden...

Telefonu kapatınca arkadaşıma niye öyle tepki verdiğini sordum. O bana, asıl sen niye böyle bir şey teklif ettin dedi. Ya dedim ki bizim memlekette peşin dedin mi biraz düşerler kirayı, olmuyor mu burda? Aman dedi, deli misin saçmalama burda öyle şeyler olmaz. Haklı aslında emlakçı İngilizce bilmez, ev sahibi hiç, Fransız arkadaş ucundan azıcık, ben çıkmış karşılarına şark kurnazlığı yapıyorum, şaka gibi... Do you speak English? NO! Excusez-moi:(

Teklifi verdik daha doğrusu ev sahibi ne derse he dedik, illa tutacağız evi. Ay şiştim yeminle şiştim. Gece İlker'le konuşurken, geç vakit mail kutuma onay maili düştü. Allaahhh ! Evi bize kiraya verecek. Şükür. Ama hemen giremiyorum. Çünkü herkes tatilde. Hay sizin tatilinize! Kontratı hafta sonuna kadar göndereceklerini, sonraki hafta Çarşamba da imzalayabileceğimizi bildiren maili aldık. Dedim ki herkes tatilde ben burada ne yapıyorum? Gerçi o dört günlük tatilde, işten bekar arkadaşım Melike ile rakı gecesi, Yeşim'lerde de kahvaltı planlamıştım zira henüz ev bulamam da Brüksel'de kalırım diye düşünüyordum.

Perşembe...
İlker, ne yapacaksın, evin onayını almışsın, atla gel İzmir'e dedi, müdürümden izin aldım, son dakika biletini (ne kadar pahalı olabileceğini tahmin bile edemezsiniz) gönderdi. Canım muhterem.

Cuma...
Öğlen İzmir'deydim. Arca'yı havaalanına getirme, sürpriz yapayım dedim. Ablamlara gittik. Arca beni kapıda görünce şok şok! Sonraki dört günün Arca ile mutluluğunu anlatmayacağım, çok uzun sürer. (Zaten yeterince baymışımdır) Tekne tatilinden, olmayan İngilizcesiyle saçmalayan emlakçıyla boğuşmakla geçirdim. Kontrat Fransızca, of course. İlker'le oturduk, İngilizceye çevirdik. Sonra bir de anlamadığımız Belçika kanunlarını okuduk. Neyse sonunda dahil olduğu söylenen TV ve internetin kontratta olmadığını maille yazdık ama kadın demez mi, kocanızla imzalayın, yeni kontratı ancak Çarşamba görebilirsiniz, abovvv! Dedik kardeş, bu kocam gelemiyor, biz bu haliyle imzalayıverelim. İmzaladık, artık ne olacaksa olsun.

Pazartesi...
Kontratı çıktı alıp imzalayacağız, ben yanımda getireceğim. İlker'in de imzalamasını istiyorum çünkü, geldiklerinde belediyeye kendi imzaladığı kontratla gitsin oturma izni daha rahat çıksın. Tam havaalanına gireceğiz mesaj geldi, vekaletname getirin. Hasss... İlker beni gönderdi, gitti velaketname çıkardı, tercüme ettirdi, DHL ile çarşamba sabah 9'da elimde olacak şekilde gönderdi.

Çarşamba...
Vekaletnamenin gelmediğini söylememe gerek var mı? Geç kalacağımı, vekaletnameyi beklediğimi söyledim ama ev sahibinin imzalayıp çıkması lazımmış. Yani vakit yok. Atladım taksiye gittim ofislerine. Kontrata ek yapıverdiler. Maille muhattap olduğum pardon olamadığım kişiler değil de tatlı iki insanla karşılaştım. Kibar orta yaş üstü bir bey ile genç ve çok sevimli bir emlakçı hanım. Hiç de kıl değiller. İmzadık, tarzanca ingilizce karışımı bir dille anlaştık (allah hayır etsin)

Bu kadar. Evi tuttuk:)

Şimdi dönüp, Brüksel'de geçen dört haftama bakıyorum da, gezdiğim otuz kadar ev içinde, İlker'in en başından beri, bana mutlaka gör dediği iki eve son anda ulaştım ve birini sadece taşınma tarihinden dolayı eleyip, geldiğimden beri randevu koparmaya çalıştığım diğer evi tutmayı başardık.

Bu da burada Brüksel'de ev bulma anısı olarak kalsın, ve buraya kadar okumayı başarabilen sabırlı kimselere gelsin:

Kırsaldaki muhteşem evin linki, tık. (Yatak odasındaki jakuziye aynı anda iki kişi girebiliyormuş, fantaziye gel abovvv:))) - kiraya verilirse gider bu link, bakan baksın.

Bu da bizim evden teras manzarası:)


12 yorum:

  1. Kaçırdığını ev gerçekten müthişmiş. Ama bu tuttuğunuz evin manzarası da süper. Yemyeşil, mis.. :)

    YanıtlaSil
  2. Hayırlı uğurlu olsun, güle güle oturun ev işini çözmenizle en büyük sorun ortadan kalkmış oldu. Tez vakitte de Arca ve muhtereminize kavuşmanız dileğiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. amin inşallah teşekkürler güzel dualarınız için

      Sil
  3. Kacirdiginiz ev sahane otesiymis ve fiyatida ev ve esyalara gore supermis!! Avrupa'da sehre yakin kirsallar hep daha cok tercih edilenlerdir aslinda.
    Niye onu tercih etmediniz diye gereksiz bir soru sormayayim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yazının içinde cevabı var ama yine de yazayım, hızlıca ev tutup oturma iznini çıkarmam gerekiyor da o yüzden.

      Sil
  4. Hayırlı plsun Yelizciğim. Meşakkatli bir süreç olmuş .

    YanıtlaSil
  5. Güle güle oturun hayırlı olsun Yeliz. Okurken aklıma çok sevdiğim bir program geldi. House hunters:) oynadığı kanal uydudan kalkınca pek üzülmüştüm. Aynı tadı senin yazından aldım:)
    Sevgiler
    Pınar

    YanıtlaSil
  6. Şöyle yeşil alanlı bir yerimiz olmadı malesef. Hep beton yığını ve arabalar.
    Hayırlı olsun.. Çok beğendim.
    (Makbule)

    YanıtlaSil
  7. Şahaneymiş gerçekten Yelizcim köydeki ev inşallah sonraki eviniz olur. İlker şanslıdır iki sene sonra tekrar karşınıza çıkabilir :) telefonda duyamadığım kısımlar okudum mutluyum iyi ki yazdın. Yaz böyle bırakma. Yalnız Arcaya sürpriz yapma faslında bir fena oldum. Canım arkadaşım hallolsun en kısa zamanda işlerin. Elvan

    YanıtlaSil
  8. Heyooo,sonunda ev tutulmuş. Şimdi sıra muhterem ve Arca cücesi ile kavuşmaya geldi,ev tutuldu ya gerisi tıkır tıkır gelir artık,sen içini ferah tut. Bu arada kaçırdığınız ev muhteşemmiş,hatta ev demek haksızlık olacak kadar muhteşemmiş ama sizin terasınız da yadsınamaz yani,hayırlı uğurlu olsun. İçinde kahkahalarınız çınlasın,terasta kadehler tokuşturulsun,güle güle oturun, sevgiler..

    YanıtlaSil
  9. Hadi gecmis olsun. Kirsaldaki ev yerine bunu tutmaniz bence cok daha iyi olmus. Yeni bir ulkede baslangic yaparken kucuk ev candir, en iyisidir. Her tur masrafi, faturasi az olur, bakimi kolay olur, bina icinde hem maintenance sizin derdiniz olmaz, yok cimi bicilecek yok ondeki yolun kari kurenecek vs ugrasmazsiniz...Artik iyice alisip da finansal olarak onunuzu daha iyi gormeye baslayinca istediginiz buyuklukte bir eve gecersiniz insallah ama su an icin bence en iyisini yaptiniz, gule gule oturun:)

    YanıtlaSil