Yine bir gün mutfakta benim muhteremle birlikteyiz. Paralel oynayan küçük çocuklar gibi yemek hazırlıyoruz ve buna bayılıyoruz ama ancak o gün aşçı İlker, ben yamak isem.
Aşçı bensem “yalnız çalışmayı severim” diyerek herkesi mutfaktan sepetliyorum.
O gün - ne piştiğini hatırlamıyorum - ocaktan bir koku yayıldı ve ben yine diyete girme niyetlerindeydim, ağır küfürler salladım muhtereme. Hani bir yemek bu kadar şahane kokabilir mi, bu kadar lezzetli olabilir mi?
Ne zaman gerçekten diyete girecektik? Karaciğer değerlerine baktırmamız lazım dediğimizin üzerinden bir koca yaz kötü beslenmeyle geçmişti, ne zaman normalimize dönecektik? Bende bu iştah, bu adamda bu yemekler oldukça ben nasıl kilo verecektim?
Ben bunları söyleyedurayım, muhterem lafı yapıştırdı; “yaşadığın ev kaderindir”.
Kaderimi kabullenip yemeğe oturdum o gün.
Bugün artık öyle yapmıyorum, kaderime boyun eğmiyorum nihoahaha
Dört günlük hafta sonunun ilk gününde bahçe keşfi yapacağız diye sekiz kilometre yürümüşüz, düşün ki nasıl acıkmışımdır… Bizim oğlanlar pizzadan bile lezzetli yumurtalı ekmekleri hazırladı bir güzel yedi, ben direndim. Kokulara, açlığa… Diren yeliz.
Ve iki yumurtadan omletimle salatamı yedim misler gibi. Akşama da ton balıklı makarna yaptılar (evet Arca da mutfaktaydı, hep muhterem mi mutfakta olacak) ve ben tavuk yedim. Hem de 18:00’de öğünleri kapattım, allahım sana geliyorum.
Bugün Köln’e gideceğiz, işler biraz karışacak, ama olsun, dönüşte tekrar her şeyi eski düzenine çevirebilirim bence. Ya ben bizim evin kaderine direnmişim, bir gecelik Köln kaçamağı mı bozacak hiç!
Ben de ilk başlarda böyle iyi gidiyorum ama zaman ilerledikçe sabretmem güçleşiyor.
YanıtlaSilSana bol sabır ve irade dilerim.