alışveriş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alışveriş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2010 Salı

Benim başıma bu kadar çabuk geleceğini hiç tahmin etmemiştim!


Güleç bir insanım Allah için: ) çok gergin değilsem gülümseyerek konuşurum, hatta telefondaki sesimden gülümsediğim anlaşılır.

Arca doğdu beridir ister istemez gülümsüyorum zaten!! Sürekli bir mimik halleri. Ama sadece bu değil gece uykusuzluklarının da bedele katkıda bulunduğunu söylemek lazım.

Bedel? Kırışıklıklar!!

Özellikle göz çevresi. Eh yaş da 30’u geçeli epey oluyor. Geçende ablam “arkadan en az 4-5 yaş genç gösteriyorsun” dedi. Bodur tavuk hallerinden arka planı kurtarıyorum da önden bakınca ı-ıh!

Genetik miras desen? Açık ten, kuru cilt… hızlı yaşlanmaya çok müsait!

Yaşlanmak güzeldir. Ama güzel yaşlanmak, mümkünse zamanında yaşlanmak güzeldir. Zamanından önce kırışıklıklara sahip olmak değil!

Tabii ben olaya yeni uyanmadım, her ne kadar kozmetik canavarı değilsem de tüm bunların başıma geleceğini az çok tahmin ettiğimden uzun zamandır göz çevresi kremi kullanırım. Sonra en azından sabahları mutlaka nemlendirici kullanırım. Önemli değil hani bepanthen de olur, clinique de. Çok seçici değilim, o an bütçeme ne uygunsa.

Gel gör ki bu kadar özene rağmen fotoğraflardaki halimi hiç ama hiç beğenmedim. Zaten öyle aman aman kendimle barışık değilim, bir de bu, üstüne tuz biber ekti.

İlkerin koca makamından görüşü “yürü git!” şeklinde! Aşk işte ne ben onun dökülmüş saçlarını görürüm (bu arada böylesi eski haline 10 basar!) ne o benim buruşuktan maskemi görür! Ama insan önce kendini beğenecek!

Ya şu posta ":)" yazmaya bile çekinir oldum iyi mi! sanki kenarları kırışacak:)))

Hemen her konuda olduğu gibi estetik konusunda da kesin ve net “no way!” diyen birisi değilim, sadece bana hala uzak geliyor. Ama küçük dokunuşlarla biraz moral düzeltilebilir mi? Neden olmasın! Bütçemi adam akıllı sarsan gece ve gündüz yoğun kırışık önleyici kremlerim vatana millete hayırlı olsun! Bir de yanına botoliss denen bir ürünü katmayı ciddi ciddi düşünüyorum. Bildiğin botoks işte! Gerçi bu naneden emin değilim, hala tereddütlerim var!

Bakalım, şimdilik yeni savaşçılarım bunlar.

Bunlar da kar etmezse objektife Ajda Pekkan filtresi* takıveririm olur biter!

(*) Ajda Pekkan filtresi = naylon çorap : ))) Ajda Pekkan kamera ya da fotoğraf makinesinde flu gösteren bir filtre olmazsa, resim vermezmiş, illa verecekse de naylon çorabını çıkarır objektife geçiriverirmiş. Komik ama fotoğrafçılıkta böyle teknik bir terim var!!
fotoğraf şu adresten alınmıştır: www.cilt-bakimi-guzellik.com/.../kirisikliklar

26 Kasım 2010 Cuma

Düz değil düzen değil

Yine dellendim, listeler havalarda uçuşuyor.

Geçen haftanın listeleri, “yediklerimize dikkat edelim” konsepti üzerine kuruluydu. Dikkatinizi çekerim, “diyet” yapmıyoruz (yapamıyoruz) sağlıklı beslenmeyi hayatımızın bir parçası haline getiriyoruz ki biraz kilo verelim. Bu girişimi “diyet” ile adlandırdığımız an pazartesi akşamına bozulmuş oluyor nitekim. Kilo vermeye İlkerin şiddetle ihtiyacı var, ben de son aylarda geri aldığım 2-3 kiloyu versem tadından yenmez. Yok yemeyelim zaten, dikkat edelim ! Dolayısı ile haftalık menüler, sağlıklı atıştırmalar listesi, bu listeleri referans alan market alışverişi listesi … derken yine sayfalar doldu.

Tabii son günlerin tek konusu bu değil, bayram sonrası detoksuna kozmetik de eklendi. İyice derinleşen 30 yaş üstü kırışıklıklarıma çare buldum gibi gibi! 2 aydır hangi kremi kullansam diye karar veremediğimden yüzüme nemlendirici olarak sadece bepanthen sürer olmuştum. Fena da değil hani , fiyat da ucuz : ) Hiç haz etmediğim ve anlamadığım bu konu ile ilgili araştırma geliştirme çalışmalarını pek tabii ki bir liste ile taçlandırmasaydım olmazdı.

“giyecek kıyafetim yok”tan tut da “ayakkabıya ihtiyacım var” gibi olağan cümlelerin peşi sıra gelen malum kadınsal ihtiyaçlar ise bir alışveriş listesinin müjdesini veriyor.

Benim çantalarımdan cüzdanlarımdan, ofisteki ajandamdan, kitaplarımın içinden (kitap ayracı olarak), ceplerimden, çekmecelerimden, mutfaktan, arabadan.. her yerimden liste çıkar!

Böh geldi değil mi?

Bu liste meselesi aslında çok organize bir kadın olduğum için değil tam tersi çok dağınık olduğum için! Başka türlü imkanı yok hatırlamıyorum, dağılıp gidiyorum.

Dağınıklık demişken…

İlker bir gün Ümit ablaya dağınıklığımızla ilgili günah çıkarırken “biz aslında ailecek düzeni çok seviyoruz ama bir türlü düzenli olamıyoruz” demişti.

Puhahah (münasip bir tarafımla gülme efekti)

Alt mesaj : “Ümit abla sen bizim totomuzu topla, napalım biz yapamıyoruz”

Tabii titiz düzenli başak kadını da bu gazla o gün bugündür dağıttıklarımızı toplamakla uğraşıyor. Eve hangi saatte uğrasan derli toplu, (mümkünse akşam saatleri haricinde, akşam biz dağıtıyoruz) o kadar ki Arca’yı bile çalıştırıyor. Ulen bizim dümbelek biz söyleyince 2 oyuncağını toplamaz, Ümit abla ona kitaplığını bile düzenletiyor. Oh canıma değsin, dinsizin hakkından imansız!

Düzensiziz filan diyorum ya öyle havada kalmasın, biraz açayım mevzuyu.

Biz İlkerle mutfağa girdik mi bütün dolap kapakları açık durur. Boylarımız da kısa olduğundan kafamızı çarpmıyoruz, dolayısıyla sorun yok ama mutfaktan çıkınca manzaraya bak bütün kapaklar, çekmeceler açık. Yazın annem yokken yazlığa babamla gittik, benzer bir manzarayı onların mutfağında yaratınca, babam “kızım senin sorunun ne?” demiş, ağzı bir karış açık kalmıştı. Şimdi Arcaya takıntı geldi, açık çekmece görünce kapatıyor. [ İyi iyi birinin gerçekten bizi toplaması lazım: ) ]

Geçen hafta İlknur taşınırlarken ödünç verdiğim yastığı getirmiş, nasıl olsa Elvan gelecek diye 3 gün oturma odasında kaldı. Hayır yani Elvan gelecek, ona yatak yapacağız, ne diye bir daha dolaba koyup tekrar çıkarmakla vakit harcayalım değil mi? Pek pratiğim sorma!

Elvan’ın geleceği gündü, tutuştuk. Ümit abla da yok tabii günlerdir, totomuz toplanmamış, çıldırdık.

İşte ev bu fotoğraftakinden halliceydi.


Üstelik Elvanın gelişi habersiz değil! Önceki gün Arca uyurken yayacağına az topla değil mi?

Dedim ki İlkere “hani çalıştığım için kurtarıyorum, ev hanımı olsam bu düzensizlikle sen beni boşardın!” “yok canıııım” demesini bekledim, DEMEDİ! Ben aslında kendi adıma ev işlerini ikinci plana atıyorum, ilgilenmeyerek mutlu oluyorum, ama tabii ilgilenmek lazım böyle yaşanamaz diye gevelediysem de pek ikna edici olamadım.

Biz nasıl böyle olduk? Ve bu kadar dağınık, düzensiz iki insan nasıl birbirimizi bulduk! (Soulmate diyeceğim, iyice geyiğe vuracağım, sustum!) Annelerimiz düzenli insanlar! Evlenmeden önce evlerimizde düzensizlik görmedik ki? Ben daha babamın çorabını yerde görmemişimdir. Biz ilkerle ciddi incelenmesi gereken bir çiftiz. Hayır, birimiz düzenli olsa öbürünü dürtecek, bir şekilde toplanacağız. Yok bir çare bulmalı, bu gidişe bir dur demeli! Arca şimdi küçük, büyüyecek, bizden görecek, çocuğa ağzımızın tadıyla “odanı topla!” diyemeyeceğiz, demez mi “önce sen topla!” ?

İşte böyle… o buhranlı günün ardından İlkerle mutfak masasına oturmuş, bunları konuşmuştuk. Yeni kararlar aldık.

* Madem toplamaktan hoşlanmıyoruz, dağıtmamaya çalışalım
* Eve gelip de üzerimizi çıkarınca çıkardıklarımızı yerine koyalım, kirlileri kirli sepetine atalım
* Mutfakta yemek yaparken işi biteni yerine kaldıralım
* Arca’nın oyuncaklarını öncelikle onunla, mümkün olmadıysa mutlaka kendimiz toplayalım
* Aynı Arca’ya anlatmaya çalıştığımız gibi, her şeyi “yerine” koyalım

----- Bak bu da kararlar listesi… yapıverdim hemencecik: ) ------

1 hafta geçti, kendi adıma uğraş veriyorum, serde dağınıklık var, düzelir miyim? Zaman gösterecek, belki Arca sayesinde upgrade olacağız belki dağınık bünye iflah olmayacak. Ama en azından denemiş olacağız, değil mi ya:)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Arca ilk defa ...

Hayatımın en güzel tatiliydi! Detaylara girmeyeceğim, özetle... aile, arkadaşlar, Elvan, pastırma yazı, dinlenme, Arca, Arca, Arca ...

Ne çok ilkler yaşadı!

Sincap gördü.

Kahvaltıya gidelim demek bizim için Gizli Bahçeye gidelim demek. Çok hızlı bir servisi ve nefis kahvaltısı var. Asırlık ağaçları, Atatürk’ün kahve içtiği tarihi kamelyayı ve şanslıysanız – ki biz şanslıydık - ağaçlarda sincapları görebilirsiniz. Zamanı ise dalından mandalina toplayabilir, toplayan köylüleri seyredebilirsiniz. Arca’nın deliksiz uyuduğu ve geç kalktığı tek gecenin sabahında, hazır Elvancım da bizimleyken ve hava muhteşemken kahvaltıya gitmeye karar verdik. Arca genelde sabahın köründe kalktığı için kahvaltı organizasyonuna ancak ara öğünü denk gelirdi, bu defa bizimle kahvaltı etti. Bak bu da bir ilk : )

...................................................................

Dut kurusu yedi, hem de Cansu’nun elinden!!

Bizim ara öğün zulamızda kayi (kayısı) ve üyum (üzüm) vardı, onlarınkinde dut. Arca yemeye, Cansu yedirmeye bayıldı.

...................................................................

Çizgi film izledi. Mickey Playhouse! Ve aşık oldu. Bayram harçlıkları ile Mickey ve Donald oyuncakları satın aldı. Onlarla uyudu, onlarla yemek yedi, onlara yemek yedirdi, onlarla gezdi, mıçtı… “hey bilgili!” demeyi öğrendi. Bittiğinde hüngür hüngür ağladı, teselliyi yine oyuncaklarında buldu. (evet daha bu yaşta o çarkın içine biz de girdik, ha ben10 ha kayyu - mu ne - ha mickey? hiç farkı yok, sadece çizgi filmi izlemekle kalmıyorsun oyuncağını da alıyorsun. Zaten hediye gelmiş mickeyli nevresim takımımız vardı, şimdi tam oldu! bakalım daha neler göreceğiz!)

...................................................................

Birkaç saniyeliğine de olsa televizyona çıktı.

Çok güzel dostlar edinmemizi sağlayan Nurturia ailesinin Kanal D ana haber bültenindeki tanıtımında video lazımdı, Damlaya göndermiştim, birazında görünüyor. Hehe celebrity anası oldum yav!!

...................................................................

Tavşan gördü, hatta peşinden koştu, düştü, yılmadı bir daha koştu.

...................................................................

Ve son olarak at sevdi ve bindi!
Pazar günü iki saatlik öğle uykusunu almış ve dinlenmiş olarak yemeğini yedi ve atları görmek için yola çıktık. Falabella’da Cansularla buluştuk.

İşte atlarla Arca’nın öyküsü…


Önce heyecanla ama sakin sakin yaklaştı, “bin! Bin!” diye talebini dile getirdi. Açık konuşayım biz sevebileceğine bile ihtimal vermedik.


Kafasını çitlere dayayıp uzun uzun seyretti. Ortamı kokladı.

Arada çimlerde koşturup oynadı. Sonra yine atlar geldi aklına, önce babasının kucağındayken sonra da kendi başına sevdi, okşadı.



Yine tutturdu “bin! Bin!” diye, “emin misin?” dedik, “EMİN!” dedi ve bindi!! 3 tur attı. Öyle mutluydu ki… Sabah çok özlediği Ümit teyzesine anlatıyordu “at! Bin! Dıgıdık!”

16 Kasım 2010 Salı

Cimcim Tekir ile Minnoş

Ev ayakkabısı mı alsak dedim, yok hem pahalı hem bizim ev sıcak hem de izmir’de kış ne kadar ki? E bi de giymek istemezse? Caydım… Twiggy’de bu çorapları buldum. Pırtık Tekir kitabından beri daha da kedi delisi olan Arca’nın ruhuna iyi geldi bunlar. Çok kalın, altı kaymıyor. İyice soğuklarda başka bir çorabın üstüne giydiriverirsin.
Bazen arıza çıkarıyor. Giymek istemiyor. O zaman anne başlıyor kedilerin ağzından konuşmaya “aa Arca biz seni çok özledik, sen bizi özlemedin mi? Hadi otur da ayaklarına bakalım, hmm üşümüş hadi giy bizi pisi pisi miyaaav”. Allahım nasıl da saf nasıl da içten! Biliyor onları benim konuşturduğumu yine de tava geliyor, onları bağrına basıp geçirtiyor ayağına. Giymekten leş gibi olunca 2 çift daha ev çorabı oldu, biri yine kedili biri dalmaçyalı.

Bu çoraplar sadece çorap değil. Bambaşka görevleri de var. Mesela geçen gün Arca’ya balık yedirmeye yaradı. Şöyle ki: Balıkları fırına koyduktan sonra ben salata yaparken Arca’nın önüne de marul koydum, o da kendince kesiyor, salata yapıyor. Bu arada havuçtu, mısırdı, soğandı derken yemek öncesi epey atıştırdı. Sıra balık yemeğe gelince yan çizdi düdük!! Uy faka bastık! İlker balıkları ayıklarken biz Arca ile bizim yatağa gittik, tepişiyoruz, arada “balık yiyelim, hadi mutfağa gidelim” diyorum HAYIM! Diyor. Neyse tepişirken çoraplar çıktı, ben de onları kukla yaptım. Biri Minnoş oldu diğeri Cimcim Tekir (Pırtık tekirin bebeleri) balıkları çok sevdiğinden tut da cimcimin güzel miyavlamasını balığa borçlu olduğuna kadar epey dil döktüm, baktım gelmiyor. Aldım çorapları mutfağa. Allah biliyor ya son kozumdu. Baktım pıtı pıtı geliyor düdük! Ben göz ucuyla seyrediyorum, bir taraftan çoraplara pardon cimcim ile minnoşa balık yediriyorum. Hop oturdu. Bi kendi yiyor bi kedilere yediriyor. Arada yüksek tonda miyavlıyor, ben gaza getiriyorum, yok daha çok ye ki sesin daha çok çıksın Hüsnü’nün kedisi sen ol diye!! 350 gr civarında bir çipura mideye bu bir çift çorap sayesinde indi!!

14 Ekim 2010 Perşembe

Tutarsızlığın manifestosu

Bugün Gülse Birselin aşağıda kopyaladığım yazısını okuyunca, sevgili kisd'in şu yazısı aklıma geldi. Özgürlüğün Manifestosunu ben de okumuştum. Bir tarafımla hayatımı sadeleştirerek mutlu olacağımı biliyorum ve kendimce nasıl olurun beyin jimnastiğini yapıyorum, bir tarafımla kredi kartımı şişirip tchiboda kuyruğa giriyorum (dün misal:) ) ve "aa arcaya lazımdı, arca için aldımdı" bahaneleri ile tüketim toplumunun bayrağını sallıyorum. Hep diyorum, iflah olmaz bir tutarsızım ...

Bu Tchibo anısı anlatmadan bitirmeyeyim, Gülse az beklesin...
Tchibo'nun teması sonbahar, ürünler belli ki kaliteli, özellikle Arca için olanlarını katalogtan çok önceden belirlemiştim. 3 parça alacağımdır. (en azından bu konuda tutarlıyım!) Aslında internetten alacaktım, 3'ün birinin bedeni kalmayınca dükkana erteledim.
Elif ve Hülya ile buluşup gitme kararı aldık. Sabahtan eşe dosta soruyorum bişey istiyor musunuz diye. Sanki savaş kopacak, ekmek kuyruğuna gidiyorum! Hülyayı Ege Üniversitesinin önünden almaya gittim, aradım, "yok sen beni bekleme arkadaşım, git dükkan talan ediliyormuş, elif benim için bişiler ayırdı" tam bir "sen canını kurtar kardeşim ben arkandan geliyorum aman diğer kadınlara bırakma" olayı!! Hemen kırdım direksiyonu... Forumda Tchibo'ya giderken yolda kadınların elindeki poşetlere bakıyorum, yoksa Tchibo'dan mı çıkmışlar, yoksa benim almayı düşündüğüm kadife pijama o poşetlerin içinde mi!! Bir tür delilik hali:)
Ben ilk defa bir tema için bu dükkana gittim, öncesinde her önünden geçtiğimde en azından kahve kokusu için uğradığım bir dükkandı. Hani Allah biliyor ya Hülya "talan ediliyor" dediğinde bu kadarına ihtimal vermemiştim. Kadınlar birbirini yemiş, sıcak!! 1-2 tanıdık sima gördüm. Tatlı Ege'yi gördüm, sonra annesini. Görev aşkı ile torbasını doldurmuş Hülyayı bekliyordu. İyi ki katalogtan belirlemişim, aldım, sıraya girdim. Kutular açıldığı an millet üzerine üşüşüyor. Elifle kendimize güldük, "evet sanki bedavaya veriyorlar!" :) Hülyayı bekleyemeden ofise dönmek zorunda kaldım. 3 parça kumaşla tatmin olmuş şekilde! Evet Özgürlüğün Manifestosu... evet o kitabı birkaç defa daha okumam lazım:)

Buyrun Gülse Birsel'in yazısı...

Amerika'nın son alışveriş trendi:
Alışveriş yapmamak! Hatta eldeki
mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmek! Kriz sonrası, çalışanlar,
gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp biriktirmeye başlayınca,
ABD'li üreticilerin etekleri tutuşmuş! Şu ara yapılan çoğu tüketici
araştırmaları "Bu adamlar ne satın alırlarsa mutlu olurlar?"la ilgili.
Ortaya çıkmış ki bir servis almak, mal almaktan daha faydalı insan doğasına.
Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor salonu
üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti, insanları daha
mutlu ediyor! Bir tecrübe satın almak, kişiye daha yoğun ve uzun süreli bir
tatmin sağlıyor. Üstelik 'Mal edinme'nin mutluluk getirmediğini öğrenen
'dünyanın en çok satın alan halkı', kocaman otomobillerini, dört oda bir
salon evlerini, 48 parçalık yemek takımlarını, doğrayan parçalayan
karıştıran onlarca mutfak aletlerini satıp, ayrı bir oda haline gelmiş
gardıroplar dolusu giysilerini fakirlere bağışlayıp hayatlarını
sadeleştiriyor. Bazı aileler 40 metrekare bir evde, dört tabak, dört
bardakla ve işe bisikletle gidip gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları
kadar mesud ettiğini iddia ediyor. Bu esnada biriktirdikleri parayı
yogaderslerine ve tatillere harcıyorlar.

*YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET! *
Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla
yaşamaya davet ediyor! Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı, kitap, kalem, her
şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük ilgi görüyor ve internet
kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir grup, kişisel eşyalarını hayır
derneklerine bağışlayıp hayatlarındaki kalabalıktan kurtuluyor. Hikâye,
psikologlara göre şu: İnsanlar, iyi ya da berbat, yaşamlarındaki tüm
değişikliklere çabucak alışıyor ve doğalarında var olan sabit mutluluk
seviyesine bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerinden birini
kaybeden bir insanın bir süre sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da
bu yüzden, yalı alanın birkaç yıl sonra yalıda oturmayı kanıksayıp eskisi
kadar 'mutsuz' olması da! Yani para mutluluk getirmiyor denemez ama parayla
satın alınan mallar mutluluk getirmiyor! Şan dersleri, seyahatler,
piknikler, tiyatro oyunları filansa başka! Farklı tecrübeler hayatı
zenginleştirip memnuniyeti yükseltiyor! Los Angeleslı filmci Roko
Belic dünyayı dolaşıp *Happy *(*Mutlu*) isimli bir belgesel üzerinde çalışıyor.

*New York Times * gazetesinin
haberine göre San Fransisco'nun kalburüstü semtlerinden birindeki evini
bırakıp, hayatını tamamen değiştirip, Malibu plajında bir karavana taşınmış!
Haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda ufacık karavanda çok daha
mutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.

*SANKİ ALIŞVERİŞ İÇİN YAŞIYORUZ *
Bi de tabi, herkes gider Mersin'e, biz... Şu anda ülkede tam bir AVM patlaması
yaşanıyor. Buluşmalar, sosyalleşmeler, hafta sonu aile gezmeleri, her tür
eğlence hep alışveriş ve merkezleri etrafında dolanıyor. İndirim
dükkânlarının kapısındaki kuyruk ve izdihamlar da cabası. Geçen gün
haberlerde, yastıkların 1 TL'ye satıldığı bir indirim dükkânında birbirini
ezen kalabalığın arasından bir ev kadını, bağırarak kameralara anlatıyor:
"Ben altı tane kapabildim, iki oğlum var, onlar da ikişer tane aldı, keşke
10 tane daha taşıyabilseydik! Muhtemelen dört kişi olan bu ailenin 20 adet
yastıkla ne yapacağı ise meçhul! Türkler artık mümkün olduğu kadar çok malı,
mümkün olduğu kadar çabuk alıp, evlerine götürmek için yaşıyor! Alışverişe
niyeti olmayan bile vitrin bakıp hayal kuruyor. Konsere gidip keman çalmayı,
müzeye gidip ressam olmayı hayal eden pek az. Hayat amaçlarımız genelde
"Bazı ürünleri edinmek," üzerine kurulu. 70'li yıllarda bir siyah beyaz
televizyon, bir adet buzdolabı, merdaneli çamaşır makinesi ve salonda üzeri
tığ işi örtülü sabit hat telefonu olan her aile kendini son derece zengin ve
konforlu hissederdi. Sonra işler yavaş yavaş değişti. Artık cep telefonu bu
yılın modeli olmayan vatandaşın devlete isyan edesi var. Almaya doyup
'hayatı sadeleştirme' aşamasına ne zaman geliriz, o meçhul.

Gülse BİRSEL

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Maaile Hafta sonu

Öksürük geçmiyor, bendeki boğaz ağrısı hep orda gitmiyor. Bi taraftan Nazlılara gitmek istiyoruz, akşamdan bavulu bile hazırladık. Bi yandan üşüttük herhalde deyip, ateş olmadığından mikroba yormayıp bi taraftan mikrobik bir durum ise Cansuya bulaştırırız diye tırsıyoruz. Neyse dedim olmayacak, doktoru aradım, gel deyince toparlandık gittik.
Doktor önce Arcanın ciğerlerini dinledi, bizim gibi o da burun akıntısı olmadan hırlama ve öksürük olduğu için ciğerden şüphelenmiş. Ama çok şaşırdı çünkü bu aylarda pek karşılaşılmayan boğazda enfeksiyon hem de hepimizde! Karı koca kendimizi de muayene ettirdik bu arada:) Maaile antibiyotiğe başladık. Ve çok bulaşıcıymış. Çeşme iptal, Tunanın doğumgünü kutlaması hayal, hatta yazlığa bile gitmek iyi bir fikir değil çünkü orada da benim ananem var, bünyesi pek sağlam değil. Tek tesellim ciğerleri ile ilgili bir şey olmaması. Doktor iyi ki getirdiniz, bakmadan anlattıklarınızla kesinlikle anlayamazdım dedi. Arcayı gören hasta olduğunu anlamaz. Doktorun karşısındaki koltuğa oturdu, sohbete katıldı. Bu arada araya muayeneyi de sıkıştırdık. Tek köpek dişinin kabarıklığı kalmış, diğerlerinin hepsi tamam. Köpeklerden kurtuluyoruz. Boy 2 cm uzamış (83 cm) ama kilo aynı (bana 3 kilo almış gibi geliyor)
Cumartesi temizlik kabusu çöktü üzerimize… Arca & temizlik aynı cümle içinde kullanıldığında bile bomba etkisi yaratıyor. Gündüz vakti serin tek yer AVM. Mikroplarımızı alıp Agora AVM’ye gittik. (iğrenç bilinçsiz, duyarsız aile:P) Gezdik, gezdik… Arcaya bi dolu oyuncak aldık. Kamyon, otobüs… Hala boya kalemlerinden tırstığım için parçaladığı mıknatıslı tahtanın yenisi, evdekileri ezberlediği için yeni ama daha büyük bir ahşap puzzle. Hatta uyudu da yemek bile yiyebildik. Küçük bi anı. A.ziz Üs.tel, yanında şıkşıkıdım mankenden bozma bir ablayla alışverişe çıkmışlar. AÜ kurulmuş koltuğa “şunu al, bunu alma diye” ablaya görüş beyan ediyor, o bildiğimiz oturuş şeklinde. Abla 135 tane kıyafet değiştirmiş, salına salına bakınıyor. Benim de yazlık bir ceket bakmam lazım, Arca peşimde kabine girip çıkıyoruz, ben ne giydiğimin farkında değilim, atom karıca gibi vızır vızır girip çıkıyorum da Arca pek keyifli. İlker pusetten sorumlu devlet bakanı, tekstilci geçmişiyle “o kumaş buna uymadı, bak şunu al filan” diyor. Tam karar verdik çıkıyoruz, Arca atladı AÜ’nün üzerine “DEDE!!!” mağazada çok kısa bir sessizlik, hemen tuttum, “senin deden diil o, amcayı rahat bırakalım” deyip kaçtım, kasada mağaza müdürü, 2 dakikada dedikoduyu patlattı “haklı çocuk ayol, dede olmuş hallere bak” Eve vardık, tertemiz ve düzenli evi eski haline getirmemiz sadece 15 dakikamızı aldı. Arca benim paçamı bırakarak yaklaşık 1 saat kamyon ve otobüsle oynadı. Allahım büyüyor mu ne!! Akşam Hataya inmem gerekti, Arca ile dükkanlara girip çıktık. Metro çalışması heryer beter aslında gidilmez ya neyse… Bolulu hasan usta bile şubesini geçici olarak kapatmış, öyle bir rezillik. Bi dükkana girdik, Arcadan biraz büyük bi çocuk. Arcanın direksiyonunu pek beğendi,
- Teyze bunu nerden aldınız?
- Bilmem ki babası almış, oyuncakçıdan almıştır herhalde.
- Bana niye almadınız?
- ??
Anne filan mahçup ama nasıl güldük, çok tatlıydı. Neyse çıktık, tam karşı caddeye geçeceğiz, kaldırımdan puseti indirirken ayaklarım dolandı, ben, puset ve arca hep beraber düştük. Puset resmen Arcanın kafasına geçti, etraftan koştular, Arcayı çıkardım, korktu, nasıl ağlıyor. Omzu sıyrılmış, su içirdim, orasını burasını yıkadım, yüzüne su çarptım. Etraftan herkes yetişti, abla taksi çağıralım, abla biz seni eve götürelim, abla çocuğun damağını kaldır… İşportacılar, o tatlı çocuğun annesi, etraf teyzeler hep başımızda, sağ olsunlar. Şoku atlattık, kendimizi karşıya attık. Arca keyiflendi ama kaş şişmeye başladı, meğer kafayı da vurmuş, bakkaldan buz gibi soğuk su aldım, kafaya. Nöbetçi eczane bulduk, lasonil. İlker geldi, o ana kadar sakinken patladım tabii zır zır ağlıyorum. Bu arada benim dizim sıyrılmış 3-4 yerde ezik morluk var. Ama benim sakar bünyem morlukları alışkın olduğundan hissetmedim herhalde. İşte böyle… Salaklığın sonu yok, dikkat et di mi? Yavaş git, telaşe memureliğinin sonu budur! Arca bütün gece pek çok defa ağlayarak uyandı, sanırım gündüz yaşadığı travma ona kabus olarak geri döndü.
Pazar sabah erkenden Arcaya meyva almaya çıktık, biz parkta “mi”leri kovalarken İlker alışverişi yaptı. Kahvaltı da bitti, Arca duşunu aldıktan sonra yatak keyfi yaparken, İlker aramıza katıldı, Arcaya masaj yaparken uyuyakaldı! Hem de 2 saat. Keyif pez…gi derler böylesine bizim buralarda!
Bu hafta sonu Arcanın uyuduğu vakitler yeni takıntımız bir PS oyunu “Heavy Rain”. Bir film gibi, ilk birkaç gün teknolojinin ilerlemesine hayranlığımdan (ben en son Sims II oynamıştım) oyuna adapte olamadım, ama izlemesi bile heyecanlı. Bir seri katili bulmaya çalışıyorsun. Dün gece 2’ye doğru oyunu bitirdik ama bence pek başarılı değildik. Yeniden oynamalı. Oynadığın karakteri sen yönlendiriyorsun, seçimin kadar olasılık var. Arca kalktı, tabii daha öğlen. Cehennem sıcağında İzmirde bir atom karınca hem de altı kuru, karnı tok, enerjisi full bir atom karınca nasıl oyalanır? Mesela eline kaşığı önüne çorbayı koyunca en az yarım saat oyalanıyor, bu arada sen “bravo çok güzel yiyorsun” diye cesaretlendirirken iki satır gazete bile okuyabiliyorsun. Ama garibim kendini pek doyuramamış herhalde bizim tavuklu pilavı da mideye indirdi. Ev toplandı, çamaşırlar yıkandı, asıldı, kamyon, puzzle, kudurmaca oynandı. Ama Arca gezmek ister evlere sığamaz. Nitekim sonunda yaygarayı kopardı. Paketledik Arcayı ve öğlenden kalan tavuklu pilavı, doğru Foruma. Vardığımızda akşam 8 di ve hava sıcaklığı 33,5 C idi. Bütün gün evden çıkmamakla ne kadar iyi yaptığımızı anlattık durduk birbirimize. Çocuk tiyatrosu vardı. Tam Arcaya göre, onlarca abla abi, hemen aralarına karıştı, oyuncu “hadi koşacağız” diyor, herkes yerine koşuyor, Arca da. Hemen ortamın adamı oldu. En sevdiği mağaza Zara! Ben hamileyken Zaraya çok gittim herhalde, hemen benimsedi. Koştu, coştu, kabinlere girdi, rafların tozunu üzerindeki hırkalarla aldı. 3-4 defa çıkardık, yine elimizden kurtulup girdi. Bu arada, anne nerde baba nerde arkasına bakmıyor bile! Yürürken bi abla görüyor hoop yön o tarafa çevriliyor. Başka bi abi görüyor, hop o tarafa. Mothercaredeki bütün oyuncakları parmakladı. Artık yorgunluktan tükendiğinde, altı değişti, pijama giyildi, Kipadan süt aldık, ben bardak getirmiştim yanımda, adam pipetle içti! Bazen yapabileceklerini küçümsediğimi hissediyorum. Dönüş yolunda pek tabii aydedeye baka baka uyudu.
Bu haftasonu kendimi sorgulamama vesile oldu. Bazen ne demek istediğini anlamıyorum, Ümit abla, bütün gün birlikte olsan anlarsın dediğinde (ki kötü niyet yok biliyorum) ufaktan dokundu. Evde Arca ile ne yapılır noktasında hep bir takım stratejiler ürettiğimi fark ettim, ister istemez oluyor artık otomatiğe bağlamışım. “Hafta sonu annesi” gibi hissediyorum bazen kendimi. Aman resim çizsin, aman puzzle oynasın, aman kendi kendine yemek yesin, aman şöyle böyle… En son oyun hamuru tariflerini kenara not ederken, İlker “bence kasma, adam oyuncakları ile güzel güzel oynuyor, oyun hamurunu da başka zaman oynar, çocuğu rahat bırak” dedi. Sadece hafta sonu değil sürekli birlikte olsaydık Arca ile iyice kafayı mı yerdim, yoksa her şey için daha mı rahat olurdum? Düşündüm, sanırım ben gündüz saatleri saldım çayıracı takımından yatma kalkma saatlerinde borusu öten cinsinden olurdum. EASY yöntemi ile 3 saatte bir meme verdiğim bebek değil Arca. O bir birey. Nitekim her saatli davranışımıza kendi iradesi ile cevap verdi. Biz gün içinde kendimizi ona göre düzenledik. Bildiği ve kendini rahat hissettiği tek şey; “evet şimdi bişeyler yiyeceğim, şimdi uyuyacağım” gibi ritüelleri idi, gerisi hep kendi kafasına göre… Uyku saatlerini öğlen yemeğinden sonrasına kaysın istememe rağmen hep öğlen uyudu misal. Ne oldu? Kafamıza taş yağmadı. Yani aman uyuduydu, düzeniydi, çok da gerilmeye gerek yokmuş. Sadece akşam 21:30-22:00 arası – herkesin selameti için – Arca uykuya dalmış olmalı! Bundan ötesi teferruat!

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Saçlarımdan nefret ettiğimi söylemiş miydim?

Bu camiada dillendirmediysem bile hemen hemen haftada 2-3 defa dökülür dilimden! Bi kere sert, tam kıvırcık değil ama düz de değil. Anneme “bu saçlar senin bana genetik kazığın” derim, üzülür, kendisi de çok çekti biliyorum. Ben küçükken saçlarını ütü masasına koyup ütülediği bile vardı. (Güzel yöntem, ben de yurtta çok saç ütüledim)
Dümdüz, yıkayıp çıktığında fönlü saçlara sahip insanlara gıcığım. Çok uzağa gitmeye gerek yok bkz ablam, kuzen Zühre!! Ben çocuk onlar ergenken saçlarını savura savura dolaşırlar, ağzımın suyunu akıtırlardı. Bense bonus kafamı düzleştiricem diye 8 takla atardım. Ya da kıvırcık veya dalgalı saçların olur da saçlar yumuşak olur anlarım. Kuaförle fönle ortaokul yıllarında tanıştım. Kuaför koltuğunu sevmediğimden, üşendiğimden evde kendim şekil vereyim diye ciddi masraf yaptım. Kafası fön fırçası olan 10 senelik rowentam mefta oldu, halbuki çok iyi bir ikiliydik ama artık onlardan üretilmiyormuş. Günlerce elimde rowentanın cenazesi bayi bayi gezdik. Bulamayınca “en iyisidir” dedikleri remingtona servet ödedim . Öncesinde bir lissima tecrübem var ki detaylara girmeyeceğim, içler acısı, şimdi Arcanın saç kurutma makinası oldu. Ablam bi maşa almıştı, şimdilerde fön üstü maşa ile düzleştirmeye çalışıyorum. Çünkü… akşam saçlar fönleniyor, sonra sabah küçük canavar fön sesinden uyanmasın diye maşalanıyor. Bu saç bana 2 gün gidiyor en azından. Üşenirsem 3. Gün toplayıveriyorum.
Son numaram elektrikli bigudi. Şimdi bu sıcaklarda fön maşa olmuyor, zaten yorgunum. Jöle köpük desen hergün sürülmüyor. Bihterin saçları böyle oluyormuş, bi yerde okuduydum. Kolay gibi geldi. Annem teyzem misal aynı benim saçlar 70 lerden beri bigudilerler saçlarını. Tee Hollandadan gelme içi sulu kaynatmalı bigudileri vardı. Benim de denemişliğim var severim. Ama o eskiler kadar kalitelisini bulamayınca bu ısıtmalı, elektrikli bigudiye taktım. En azından iri dalgalı fön gibi durur.
Vakit yok ya İlkeri gönderdim, Media Markt senin Best Buy benim dolaştı garibim. Ordan arıyor beni.
----------------------------------------
İ : Yeliz bunların 25 likleri varmış ama uzun saça 32 lik öneriyorlar. Ama babyliss yok, remington yok başka bişey var.
Y : Ee su dalgası yapıyor muymuş, sor bakim.
Soruyor…
İ : Onun için 32 lik diyorlar.
Y : Islak kuru oluyor muymuş?
Soruyor…
İ : Evet
Y : Oluyorsa bigudi değildir o, kadife miymiş?
İ : ???
Hönk olunca telefonda tezgahtarı verdi.
Y : Seramik mi?? Yok anam ben elektrikli bigudi soruyorum.
Tezgahtar: hhaa yok burada ondan, eşiniz saç şekillendiricisi şeedince maşa verdiydik.
Y : İlker kaç ordan maşa var oğlum evde!
İ : Ya ben ne biliyim?
Y : Boynere git bi bak bakalım. Bu arada foto mail atıyorum
Telefon !
İ : geldim, burada bi remington var 149 diyolar başka da bulamazmışım.
Y : Aa çok pahalı, babyliss yok mu, o da iyidir.
İ : Yok kadın alalım işte, maymun ettin beni, hayatımda bigudi görmemişim. Elektriklisi ne ola ki?
--------------------------------------------------------
Ve böylece saç şekillendiricisi koleksiyonuma yenisi eklendi. Banyo dolabının hatırı sayılır bir kısmı benim oyuncaklarıma ayrılmış durumda.
İlk denemem fiyaskoydu, hamlaşmışım bigudi sarma işinde. İyice kabardılar. Sonra bi defa ufaktan fönle kuruttuğum saça uyguladım, iyi!! Geçen gün günlerdir jöle ile yaptığım saçlara bigudi arası verdim. Bu defa kendiliğinden kısa süre kurumuş saça uyguladım, sonuç şahane!
Tek sıkıntı kapıcı filan geliyor, kapıya çıkamıyorsun, Arca gördü mü “bu ne yaa” bakışı atıyor, bildiğin uzaylı modunda dolaşıyorsun. Ama mutluyum!! Sonunda kolay bir alternatifim oldu.

8 Haziran 2010 Salı

yazasım var

bu aralar pek bi yazasım var, kendi içime dönmek ve bi yerlere varmak üzere yol alasım var.

Arcanın saçlarını kestirdik geçen gün. Yine İlkerin mahalle berberi geldi, salona mama sandalyesi kuruldu. Baby TV açıldı (özgür duymasın:) ) Arca şok!! Bu yeni muamelenin sebebini anlamadı ama 10 dakikalığına sorgulamadan keyfini çıkardı. Direkt makinayla girecektik ama huylanınca makasla devam ettik. 3 numara oldu. Suratı daha da ortaya çıktı. Tam yaz bebesi!!

dün öğlen tatilinde ikea ya gittim. "ikea evimizin herşeyi" sloganını "evimizde herşey ikea" diye değiştiresim var. Mammut sandalye ve nispeten daha sağlam görünüşlü beyaz ahşap masa ile olayı çözdük sanıyorum. O masanın sandalyesi pahalıydı. aslında Arcanın arkadaşları için de mammut tabure alacaktım ama mavi yok galiba?
Hani OIP'in çizdiği günden dönen teyzeler var ya , orada gün yapıyorlardı sanırım. Sahi onların saçlar neden hep sarı olur? Bu teyzelerden bir de Forumdaki cafelerde gördüm. Şahane!! kahve içip laflıyorlardı. Bense işlere dönecem diye haldur huldur koşuyordum.


Arca ile ilgili tüm düzenlemeler bitti. İlker marangozuna ayakkabılık yaptırırken artan malzemeden Arca için kitaplık (hülya senin orijinal kitaplıkta hala gözüm ama ayakkabılıktan malzeme artınca bedavaya yaptırdı) bir de raf yaptı. Herşey yerli yerinde de, Arcada düzen kavramı henüz oluşmuş değil. Zamanla olacak. Ya da bize benzerse hiç olmayacak. Ona örnek olacağız diye biz de düzenli olmaya çalışıyoruz, Allahım ne zor şey! Ama ne demişler: Çocuk öğütle değil örnek alarak öğrenir.

Hadi bakalım soru : -mış gibi yapmak ikiyüzlülük mü?

bi taraftan da kendimize bakıyorum. Benim annem de İlkerinki de acayip düzenli temiz titiz insanlardır. Annem yıllarca eve kadın almadı, birgün yatağı düzensiz olmadı. İlkerinki desen çalışmasına rağmen gece 4lerde temizlik yaptığını söyler. İlkerin yazlıkta elinden vileda düşmezmiş. Hem çalışan hem çalıştıran cinsi (okuyorsun şüko, biliyorum, ama napıyım öylesin) peki biz neden böyle olduk. Düzeni sevip bi türlü düzenli olamamanın altında yatan ne? Arca mümkünse anane+babane genlerini almış olsun, bizim de mıçımızı toplasın. Temenni temenni. Bu arada İlker + yeliz vakası yukarıda bahsettiğim : "çocuklar öğütle değil örnek olunmakla öğrenir" tezini çürütüyor:)
Bu aralar pek bi işe yaramıyormuşum gibi geliyor. Evde hemen hiçbir iş yapmıyorum, ütü duruyor, Ümit abla vakit olunca yapıyor, yemek sadece haftasonu yapıyorum, temizlik desen yok. Sadece gecenin bi vakti mutfak topluyorum, çamaşır yıkıyorum. Gerçi Elifle Hülyanın "ev işleri nasıl olursa olsun libidon yüksek olsun" temennisi var ama o kısma girmeyeceğim. Canım sıkıldı mı bi güzel İlkerden çıkarıyorum. Sonra kendime kızıyorum. Sakin olmak lazım. Bi vakitler yoga filan yapardım. İyi gelirdi. Hamileyken bile yapmıştım. Normal doğum gibi hazırlanıp sezeryan diye direten garip bi hamileydim:P - Galiba erkenden normal doğuruverecekmişim gibi bir korkum vardı bilinçaltında:)
ilkerin kuzeninin bebeği olmuştu, ziyarete gittik maaile. Duru Arcadan 1,5 yaş büyük. Kardeşine de Arcaya da o kadar anaç o kadar sevecen ki , ah bu kız çocukları dedirtiyor:) Arca onun oyuncaklarına "menim" diye atladı, o da Arca ile oynadı. Mıncırdı, öptü, sıkıştırdı.


İşimi seviyorum ama son zamanlar bir motivasyonsuzluk peyda oldu. Şöyle bi kudur kudur çalışamıyorum. Biraz da sıkıntılar var, hayırlar ola diyorum. Belki de tatile ihtiyacım var. Ay sonu 5 günlüğüne yazlık planlıyoruz, ne şahane!! ama diğer taraftan Ümit ablanın eşi ameliyat olursa ona göre değişiklik durumları var.

Size de olur mu? bazen olmadık şeylere takarım. mesela çok sevdiğim birileri beni görmezden mi geliyor, beni takmıyor mu, bana gıcık mı oluyor paranoyalarım gelir bazen. Herkes beni sevsin isteyen bir tipim, ne fena. SEVİN BENİ!! yorum yazın, beben pek şirinmiş deyin!! ne bileyim sevin işte. bu aralar böyle bi ihtiyaçtayım sanki.

An itibariyle... İşlerden kısa süreliğine kaytarıp postumu düzenlerken dışarıda inanılmaz bir yağmur... açık penceremden içeri girip bir güzel ıslattı. Yaz yağmurunun kokusu bir başka

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Arca bildiriyor: duyuru, mecburi defile ve bir pazar fotoromanı

Abilerim ablalarım!! Duyduk duymadık demeyin!!
Hani hergün eve gelen adam var ya "baba" diyoruz. hıh işte onun için bir yarışma var Nurturia'da!! Mutlaka katılın! Babanızla poz vereceksiniz, anneniz yükleyecek işte bu kadar!! Sonra gelsin oyunlar! Tıklayınız!!

Araya dip not sokuşturuyorum: Annem olacak teknoloji özürlü kadın Hülya teyzemden "fotorafları küçült kızım, başka türlü bloggerda uğraşamazsın foto koycam diye!" şeklindeki dahiyane (!) önerisiyle jeton düştü de bütün fotorafları ekledi. Sonracığıma suyla oynayacağım diye günübirlik yazlık seyahatine gardrobun yarısını götürünce, ben de aşağıda görüleceği üzere belime kadar sulara girince ve pimpirikli annem zırt pırt üzerimi değiştirince mecburen defile yapmış olduk. Tüm yaz gardrobumu 1 gün denediğim için tecrübelerimi rahatlıkla Hülya teyzemle ve Tunişle paylaşabilirim ve tabii tüm sanal alemle:P

Şimdi pazar fotoromanı dostlarım. Hadi bakalım buyrun:

"yazlığa gitcekmişiz, arabayı yerleştiriyorlar, beni bekleme salonuna aldılar. çok yavaşlar canımm!!"
Annem Wenice diye bir mağaza keşfetti. Anneler günü dolayısı ile yaz ürünlerine 50% indirim kampanyasına denk gelince çıldırdı, 10 küsür parçayı 60 küsüre halletti. Bu üzerimdekiler oradan. Penyesi güzel. Kapri beyaz biraz yürürken hışırdıyor ama nereye girip çıktığım belli oluyor diye annem giydiriyor. ayaklardaki çoraplar, ayakkabımı çorapsız giydirmeye cesaret edemeyen annemin marifeti. Ama bunlar bilekte bitiyor, yani rahat. Hataydaki bir çocuk mağazasından almıştı, hatırlıyorum.

"yazlığa kadar uyuyayım da enerji topliyim, çok işim var çook!!"

"Çiçek bakımı ciddi iştir, ihmale gelmez. itinayla suluğunu dolduracaksın, sonra yaprağına değirmeden dipte dipten."Ayakkabıları bana deneterek polaristen aldılar. Rahat, hatta ıslattım bol bol sıkıntı yok!! 5 nokta mı ne? işte öyle bişey. Parka giderken artık yedek çorap kalmamıştı, annem çorapsız giydirmeye mecbur kaldı, rahatsızlık hissetmedim.
Kıyafetlere gelince; üstümdeki bir GAP numunesi (Tuba teyzem getirmişti, fiyat bilmiyorum ama bolca uzunca rahat!!) Alt penye şort. Yokmuş gibi pek rahat. Hediye geldi ama pazardan alındığı kuvvetle muhtemel. Penyesi güzel, yumuşak. bunun bi de askılı üstü var, daha giymedim.

"bak burasını çok seviyorum, şap şap yapabiliyorsun, kafanı suya sokabiliyorsun"
Alt Wenice'ten penye şort. Bunun kolsuz üstü var sadece denedim. Benim göbek biraz irice, 15-18 aylık bedenin üstü pek güzel durmadı. Askı kısmı boşta kaldı, göbek gerdirdi filan. Bence bebelere deneterek almalı. Fotodaki üst Next'ten. Tunada da olan takımın içindeydi. Bak 9-12 aylık beden olmasına rağmen hala giyiyorum. Boy biraz kısaldı ama göbeğim rahat. Daha epey giyerim. Ben de Tuna gibi kafada şapka sevmeyen cinsiyim. Evde kolleksiyon var denebilir. Bu kafamdaki annemin şapkası. Benim kuzen Duru da takardı, şimdi sıra bende. Babam da balığa gittiğinde takıyor. Yani sülalemizin şapkası. Kafayı sıkmadığı için rahat. Bazen gözümü kapatıyor, önümü göremeyip düşüyorum, başka sıkıntı yok!!

"Çiçek çocuk oldum ben!! Ananemin tespiği düşmesin diye omuzlarım tutuldu valla."
Hah en sevdiğim kreasyon. Üst mothercare alttan çıtçıtlı ama 18-24 ay beden, pek bi dökümlü duruyor. Annem geçen kış seneye hazırlık olsun diye indirimden kapatmıştı. Güya atlet yapacaktı. Baktı ben günde 10 kere kıyafet değiştiriyorum hemen yaz sezonuna dahil etti. Atletsiz giydiriyor, belim açılmıyomuş, ne demekse? Eğer tuvalet iletişimimizde son noktaya gelebilirsek, çıçıt benim için zor olur diye ilerde bunları T-shirt haline getirtme planları var. Olabilir, bu gidişle 2 sene giyerim ben bunları. Alt az önce bahsettiğim pazar güzeli. Tespih ananenin, kıyafetimi hareketlendirdi, aksesuar olarak papatya taşımayı tercih ettim:)

"Yok o sulukla olcak iş değil ben en iyisi hortumla sulama yapıyım!"bu iki resimde görülen şapka Kipadan. fiyatı ucuzdu, enseyi koruyor diye aldı annem, biraz komik ama tamamı penye olduğu için sıkmıyor. Sadece koca kafama biraz küçük halbuki beden 12-24 aydı.

"omzuma kadar soksam nolur? ıslanır mıyım? evet ıslanıyormuşum."

"ayakkabıları ıslattık, kaldık cıbıl ayak! parka gidesiye kadar kurusunlar bari."

"buna ilk kez biniyorum, güzelmiş yaa, at binmek gibi dıgıdık dıgıdık:)"

"napıyo bu abla yaa!! gidiyim yanaşayım yanına, hmm!"
alt yine değişti. hediye gelen üçlü bir takımın altı. geçende kapşonlu yeleğini denedim, göbek gerdirdi ama alt nerdeyse yerlerde sürünüyor, rahat. Hani bilemedim benim vücut mu şekilsiz bunlar mı orantısız. Neyse üstler 2 yaş altlar 18 aylık giymeli belki de. Üst sabah ıslandıktan sonra çalıların üzerinde kurutulup tekrar giydirildi.

"İçime temizlik perisi kaçmış, heryer tertemiz olsun istiyorum."

"üff hadi pirzolaları ne zaman yicez!!"

Defilenin devamı, önceki post:
salata yaparken yakalanmışım; Next kreasyonu, 9-12 aylık seriden, bütün kış giydim yaz akşamlarını da çıkarır kanımca.
İkinci foto:
Üst ananemin pazar güzeli, alt yine Wenice'in ucuzcu serisinden, çoraplar yine bilekte biten beyazlar. Ben bunu çok giyiyorum anneme hatırlatayım da biraz daha alsın.
Üçüncü foto:
Annem İstanbula gittiğinde cevcev için alırken bana da Debenhamstan T-shirt almıştı. Ama beden biraz küçük geliyor. (Bu arada ben niye markalara bok atıyorum ki göbekliyim işte!! ŞŞT! Anne ALOO! bana büyük üstler alman lazım, yaşımın cicileri göbekten gerdiriyor!!)
Bu fotodaki alt Hatay pazarından Zara babyci amcadan. Pek rahat bi kapri, tiril tiril, giy çık:) Hemşolar!!! bu amca çok iyi annem 1 penye şort bir de mavi kapri daha aldı bu amcadan. arada çakma next de getiriyor. Alaçatıda var, Bospada var, Hatay pazarında var. Pazar pazar geziyor, kış eşofmanları iyi çıktı, bunlardan da ümitliyim.
Dördüncü foto:
Üst Mothercare'in ayın yarısı etiketin yarısı kampanyasından düşürdüğümüz bi parça. 2'li satılıyordu, tanesi 4 tlye geldi. Zaten bu ay oğlan çocukları için yegane cici buydu!! Alt ananemin pazar güzeli!! Bak bu kadın alışverişi biliyor, bolca uzunca alıyor, rahat ediyorum.
Sonraki 2 foto Alpinin yaşgünüsünden; annem cici giydirdi bana. Kendi yaşgünüm için paraya kıyıp GAP'ten pantolon almışlardı, Hülya teyzem haklı kalıplar biraz küçük galiba, pantolon biraz gerdiriyor. Üst yakalı body mothercare'den.
En alttaki fotoda görülmeyen bir T-shirt var, yukarda bahsettiğim mothercare indirimlisinin diğer parçası. Mothercare indirimlerini kaçırmamak lazım.

Kısaca dostlar benim yaz gardrobumun pazar + indirimli marka kombinleri olacak gibi görünüyor. çok sıcak günlerde kolsuz üst + penye alt çok rahat ettirecek gibi gibi. Son sulama çalışmalarım gösterdi ki; çorapsız giyilebilecek crocs tarzı terlik - ayakkabılara şiddetle ihtiyaç var!! lakin pek pahalılarmış bir çözüm bulurlar herhalde diyorum, herkesi sevgiyle kucaklıyorum canlar!!

SON SÖZ:
Bilge bir zat demiş ki: Çocuğun yediği helal giydiği haram.

EN SON SÖZ: Benim Ümit teyzem cicilerimi baskılarını çıkarasıya kadar ütülüyor. Annem diyor ki Ümit teyze olmasa 1 parçamı bile ütülemezmiş!!

15 Ekim 2009 Perşembe

Tatil...

Her yıl tatil deniz kıyısında kaçamaktı, ama heyecanlı atraksiyonlu ama sakin dingin.. Bu yıl başkaydı.

Tatil ... evde yarım kalmış işleri bitirmek ... yatak odası, ayakkabılık, Arca'nın odası... gereksizleri atmak, vermek, rahatlamak hafiflemek

Tatil ... canımı kısa süreli sıkan o iş çözülmesi ile rahat bir nefes almak:)

Pazara gitmek ... İlkerin kardeşiyle sabahın 7:30 unda buluşup Bostanlı Pazarı yaptık. Doğma büyüme İzmirli olan ben ömrü hayatımda ilk defa Bostanlı pazarına gittim. Heyecanlıydım, alışveriş de yaptım ama öyle aman aman biyer değilmiş. Nerde eski Etiler pazarı:) o da kalktı galiba şimdilerde:)

Rakı balık yapmak ... Biz Arcayla olayın sadece balık kısmına eşlik edebildik. Levrek yedi bebişim ilk defa ve somon ile çipuraya göre daha iştahlı yaklaştı:)

Kuaföre gitmek ... Küt bonus kafamdan sıkılmıştım Tina Turner katlı modele geçiş yaptım, yakında sıfıra vurduracağım oh sen rahat ben rahat. Dalgalı saç!! ıııyyy gına geldi valla.

Alışveriş yapmak... Nazlı (cansunun annesi) ve Aslı (cansunun teyzesi) - bu ikiliyi seviyorum:) Beni alıp şirketlerinin yakınındaki Koton outlete götürdüler. Nazlı henüz doğum kilolarını veremediği için alışveriş zevkini üzerimde tatmin etmeye karar verdi, kendisi artık imaj maker'ım!! Hiç sakıncası yok, zira ben alışveriş konusunda çok kötü ve cimriyimdir. O gittiğimiz yer süperdi, İzmirli arkadaşlara şiddetle tavsiye!! 10 liraya etek pantolon bulmak mümkün:) En azından işe giyebileceğim kıyafetlerim oldu.

Evde yayılmak... bilgisayarı açmamak... yemek yapmak... Nazlılarla kahve içmek, çoook geç yatmak, Aylardır görmediğim canım Denizimi görmek, sohbet etmek... Hemen her gece dışarıda olmak...

ve...
Arca ile mutlu saatler geçirmek...

ve de mutsuz huzursuz geceler... Evet Arca yine her gece defalarca uyanıyor. Abartmıyorum çünkü sayamadım kaç gece oldu:)
Diş olduğunu düşünüyoruz. Köpek dişleri iyice kızarmış şişmiş. Ama artık çıksın yaaa!! bize de yazık ona da. Jel filan da kar etmiyor. Sadece geçsin diye dua ediyoruz...

Ayrıca son 1 haftadır öksürüyoruz. Ben de Arca da... Sanırım ben üşüttüm, sıcak yataktan gece defalarca kalkmak beni fena yaptı galiba. Arca'nın burun akıntısı var ve genizden akıp öksürük balgam yapıyor. Doktorla 2 defa konuştum. Ateş, halsizlik olmadığı sürece mevsim geçişlerinden kaynaklanan bu nezlenin 1-2 haftada geçeceğini ilaç kullanmamak gerektiğini söyledi. Burnunu günde birkaç defa temizliyoruz. Zaten keyfi gündüzleri yerinde. Gece artık diş mi tıkanıklık bilinmez - belki ikisi birden - rahatsız. Öksürük için zeytinyağı içiriyoruz arada. Bir de keçiboynuzu pekmezi deneyeceğim, nasıl olsa doğal ürünler, bebişe ilaç kullanmaktansa... Var mı başka öneriler?

Tatil önceki yıllardan çook farklıydı, yorucuydu ama tatlıydı. Şimdi iş zamanı!

6 Ekim 2009 Salı

Ek gıda, izin durumları, daldan dala

Ben sabırsız kulum ya hep bana ek gıda konusunda çok yavaş ilerliyormuşuz gibi geliyor. Bari neler yiyoruz yazalım da gözümüzün önünde olsun.

Açıklama: Doktorumuzun daimi tavrı hala önce annesütü sonra ek gıda şeklinde. Dolayısı ile benim doyurucu sütün üstüne ne kadar yiyebilir ki?? Bir sonraki randevumuza kadar tekrar yemeklerden sonra anne sütü verelim diye sormayacağım ama önümüzdeki ay, artık 8. ay bitip 9. aya giriyor olacağız ve anne sütünün Arca için artık eskisi kadar besleyici olmayacağını düşünüyorum. Sabah ve akşam ara öğün olarak anne sütü ile devam edelim ama artık gün içinde normal yemek yesin önerisinde bulunacağım. Zaten Arca sütü çok azalttı, ben de işyerinde 2 defa sağabiliyorum ama çok çıkmıyor artı direkt emzirmediğim için aramızdaki iletişime de faydası yok, kısacası emzirmeye varım ama süt sağmak benim için artık zor!! Bu arada birkaç defa annesütü vermeden yoğurt-yemek verdiğimiz oldu, aç olunca gayet güzel yedi.
Buna göre aşağıda " " içine aldığım kelimelerin anlamları:
"götürüyor" - "hasta oluyor" : 1 kase yiyor
"beğendi ama" - "itirazı yok": birkaç kaşık alıyor, öğürmüyor, püskürtmüyor ama devam etmiyor, ağzını sımsıkı kapatıyor.
"denedik" : küçük bir parça verip tepkisine bakıyoruz, çok hoşlanmıyor, yemiyor.
"yedik" - "yiyor" : öyle bayılmıyor ama sütün üstüne 7-8 kaşık yiyor, sonra ağzımız mühürleniyor.

Şimdi özetler...

- Sabahları yumurta sarısı, bebe bisküvisi , anne sütü, labne karışımı devam, bazen bir kaseyi "götürüyor" bazen hiç yemiyor. Değişiklik olsun diye milupanın tahıllı kahvaltılıklarından aldık, denedik, bence "beğendi ama" az önce dana gibi emdiği için kaseyi bitirmedi.

- File içinde şeftali, üzüm götürüyorduk, yeni favorimiz armut. Bitince yeni dilimi koymamıza sabredemedi, bastı yaygarayı, ikinci dilimi de "götürdü", ağzını şaplata şaplata :)

- Balıkla aramız yok. Somondan sonra beyaz etli çipura "denedik", yok ya kokusu ya tadı.. canını sıkan birşeyler var, denemeye devam edeceğiz.

- yoğurt olarak sütaş babymix elmalı seviyoruz, çorbalara koymak veya başka meyvalarla yesin diye sade de alıyoruz. Ne kadar tok olsa da yoğurt "götürüyor".

- Kuzunun annesinden feyz alarak buzluğa et suyu stoğu yaptık. Bizim kasap ilikli kemik göndermiş, düdüklüde iyice haşlayıp süzgeçten geçirdim, soğuduktan sonra tek kullanımlık buzluk poşetlerine doldurdum. 1-2 küp çorbalarına, pürelerine ekliyorum. Hatta 2 poşet Nazlılara verdim, zira acayip çok etsuyu çıktı, taze taze tüketelim dedik. Arca et ve tavuksuyuna tarhanaya "hasta oluyor".

- Artık evde sebze yemeği varsa ezip direkt veriyoruz. Geçen hafta yoğurtlu ıspanak "yedik".
Aynı şekilde evde pişen etli bezelye yemeğini de "yedi". Bence sevdi, ne de olsa içinde et var, babası kılıklı:))

- Öğlenleri değişik çorbalar peşindeyiz. Ümit ablanın yaptığı yayla çorbasını da "yedi". bebeğimneyesin.com daki tariflerden faydalanıyorum, sebzeli bebek püresini ilk gün "yedi" ikinci gün istemedi. Böyle örnekler çok, sabırla deniyoruz.

- Elini tabağın içine soktuğu zaman daha fazla yiyormuş gibi geliyor. Bir de parmaklarımızda yemek ayrı bir zevk.

- Evde pişen taze fasulyeyi "götürmüştü" ama nedense milupanın kavanoz mamasından çok hazzetmedi. Brokoliliyi de yakında deneyeceğiz.

- Bamyaya "hasta oldu". ama tabii bizim yemekten yedi, beyefendiye ayrı yemek pişirince yemiyor, büyük insan tenceresinden yiyecek illa ki. acaba tuzu yağı kıvamı daha mı hoşuna gidiyor?

- Babanesinin yaptığı mercimekli, bulgurlu çorbayı "götürdü".

- Havucu arttırınca kabaklı sebze çorbasını "yiyor" ama kabaktan çok hoşlandığını sanmıyorum.

- Elmalı brokoli ezmesine "itirazı yok" bu da bebeğimneyesin.com dan bir tarif.

Kısacası lezzetli olmayan birşeyi yediremiyorsun, bu kadar basit. Önce yemekleri ben tadıyorum, güzelse yememesi imkansız, ama az ama çok. Ama kendi yemeklerimizin yağına ve tuzuna dikkat etmeliyiz bence, yanılıyor muyum? Az koymalı ki düdük özellikle tuza alışmasın.

Aslında ciddi anlamda pek çok yemek denemişiz, tatmışız, haksızlık etmemek lazım. Sadece miktar bana az geliyor, önceliğin hala anne sütünde olması ile açıklıyorum bu durumu. Belki de emmeden yese daha çok yiyecek, bilemiyorum.

Geçen gecenin yorgunluğu dün çıktı, akşama doğru uyku gözlerime çöktü, yolda gelirken uyumamak için camları açtım, bir de müziğin sesini, nerdeyse uyuyacaktım. Akşam da Arcadan hemen sonra yattım, allahtan gece çok kalkmadı.

Bugün benim için bir nevi cuma:) Yarından itibaren 1 hafta izinliyim. Bu yıl çok yıllık iznim var, genelde hepsini bitiremem yıllık izinlerimin, her sene birkaç gün yanar. Ama bu yıl kullanmak istiyorum, çünkü;
1. Hamileyken dünya kadar mesai yaptım, nerdeyse dünyayı dolaştım, bu mesailer bana izin olarak kaydedildi ama şirket krizin faturası olarak bu mesai izinlerinin silinmesine karar verince, en az 10 günlük iznim yendi bitti kül oldu, aynı akibetin yıllık izinlerimin başına gelmesini istemiyorum, yıl sonuna kadar harcayabildiğim kadar harcayacağım:)
2. Arca ile vakit geçirmeye çok ihtiyacım var
3. Evin düzenlenmesine ihtiyaç var!! Haftasonu olmuyor, Arca uyurken geçen hafta sadece banyo dolaplarını düzenledim, bu hafta da salonu. Şimdi Arca ile Ümit abla ilgilenirken beni evi şöyle bir kışa hazırlayayım istiyorum. Ayakkabı dolabı, gardrop, mutfak!! of çok fena işler...
4. ve biraz alışveriş!!
Blogger dostlarım kilo mevzusu yüzünden bana gıcık biliyorum. Normalde insanların kilolu olup olmadığıyla asla ilgilenmeyen ben, konu kendi kilolarım olunca şekilci ve itici bir tip oluyorum. Yükselen terazinin komik çelişkileri:) Hülyacıııım beni ne zaman görse sen daha yeni doğum yaptın kilon olması lazım der, güleriz:) ama işin aslı şu… ben evlendiğimde hala ilkokul son sınıfta aldığım şorta girebiliyordum, yani benim beden değişikliklerim çok uzun süreçlerden geçer. 7 yıl keyifle içtiğim sigarayı bıraktığımda bile sadece 2 kilo almıştım – yani 5 sene önceydi, demek ki hamilelik öncesi 5 yıldır aynı kilodaydım. Bu sebepten hamilelik benim için tam bir komediydi, bu kadar kısa sürede bu kadar kilo alınır mı yaaa oluyordum. Yani manken vücut olma derdi değil de değişikliklere kolay adapte olamama (boğa burcu sabit fikirliliği) , kendini bi türlü beğenememe halleri diyelim:) Arca sağolsun iliklerime kadar emmek ve ağır kaldırma egzersizlerine vesile olmak suretiyle kilo vermemde etkili oldu. Hamilelik öncesi kilomdan 4 kilo kadar ağır çekiyorum ve 1 beden de büyük bir kalıptayım.
Serde cimrilik de olunca ve de alışverişten hoşlanmayınca;
a. Eski kiloma dönmeden yeni bir şey almayacağım
b. İlla ki eski bedenime döneceğim için şimdilik 2-3 parça 5 aylık hamileykene kadar giyebildiklerimle idare edeceğim
Şeklinde kendime sınır çizmiştim. Ama kıyafetler eskiyor. 2 pantolondan biri artık yıkanmaktan eskidi ve yırtıldı. Yani artık kilo vermeyi beklemek komik oluyor. Diğer pantolona da bir şey olursa işe kotla gidip geleceğim ki o da üzerimde pek hoş durmuyor itiraf etmeliyim.
Kısacası ister "eski kiloma döneceğime olan inancımın sarsılması ve kabullenme" diyelim, ister "gerçek anlamda giyecek birşeyim yok" (bunu her kadın söyler ama benim gerçekten bişeyim yok) diyelim, artık havlu atma ve alışverişe çıkma zamanı geldi.
Hadi ben kaçtım:)

30 Eylül 2009 Çarşamba

Ümit ablamız hasta:(

ve sanırım biz hasta ettik onu:(
doktor bakıcınız da dahil grip aşısı olacaksınız dedi. Ümit ablaya söyledik, kaç senedir grip olmuyorum ben ama doktor dediyse olurum dedi. Eczaneye gönderdik. Araya haftasonu girdi. Pazartesi bir geldi, gözleri bile akıyor. Aldı bizi bir telaş, hani maskeyle filan Arcaya bakarım diyor ama belli çok ağır grip. Dedik ki sen git dinlen, başka türlü geçmez bu meret!! Aksi gibi evde temizlik var, benim işe gitmem lazım. İlker Arcaya gönüllü oldu, gözüm arkada değil tabii ki. Bütün gün telefonlaştık, öğleden sonra büroya götürmüş, sonra babaneyle gezmeye gitmişler, müthiş bir gün geçirmişler, resmen kıskandım:)) Akşam babane yemek yapmış, getirmiş, hala da yoğurdu kapmış getirmiş, ben de pilav koydum ocağa, oooh misler gibi yemek yedik. Arca da ıspanağını götürdü. Banyo derdimize Hülya sünger önermişti ama Arca henüz oturamadığından ertelemiştik. İlker pazartesi almış, pek rahat, Arca kaymadan keyifle banyo yapıyor, nasıl eğlendik, biz babaneyle banyo yaptırırken İlknur fotoları çekti- fotolar daha sonra:) Ümit ablanın aklı bizde kalmış, akşam aradı. Doktora gitmiş, 20% ihtimalle böyle aşı sonrası grip görülür, hem sizin boğazınızda da mikrop varmış, tetiklemiş demiş doktor. Tabii ne bilelim, dedik ki yarın da gelme iyice dinlen, zaten kan tahlili istemiş doktor, yani o derece hasta ablamız:(
Dün nöbeti ben devraldım, işe gitmedim. Akşam nefis banyo ve deli gibi oynamanın üzerine Arca derin uykuya daldı, 3 gibi uyandı, tekrar uyuduk, sabah bi kalktık 8 olmuş!!! Kahvaltı, oyun, hoop sabah uykusu... Ben de açık çayımı koydum, Aşk'a daldım. 3 günde bitecek roman elimde sürünüyor, ama dün evdeydim ya bitireceğim azimliyim. Derken kapı çaldı, annemler... Yazlıktan kesin dönüş yaptılar, evde olduğumu biliyorlar ya eve gitmeden kahveye gelmişler, hoşgelmişler:) Arca da nerdeyse uyanacaktı, hemen yanına gittiler, Arca çıldırdı, nasıl özlemiş... Bol bol oyun, kudurmaca. 10 günde nasıl da büyümüş hayretleri...
Bu kadar hareketin ardından nefis bir öğle uykusu, nerdeyse 1,5 saat!!
Bu arada Arcanın küçülmüşlerini koliledim, biraz yer açıldı. Eksikler tespit edildi. Patikli alt şiddetle ihtiyaç!! Nedense üst çok alt yok! Göztepeye indik Arcayla, 3 tane ucuzundan bulduk, evde giysin rahat rahat, batırsın paralasın:) Babaneyle konuştuk, yakınlardaymış. Benim planım Arcayı Göztepe parkına götürüp o kuşları, çocukları seyrederken Aşk'ı bitirmekti, nasip değilmiş, babaneyle gittik parka. İkindi sütümüzü biberondan, meyve püremizi milupadan aldık. İlk defa Milupa deniyoruz. Çok sevmedi sanki, bizimki home made tercih ediyor galiba:)) Arca kuşlara hasta oldu, kedileri çağırdı, köpekten korktu, çocukları seyredaldı, sonra da uykuya teslim oldu.
Güzeldi, yani Arcayla birlikte olmak, haftasonuna sıkıştırılmamış bir birliktelik, bir küçük kaçamak...
Akşam Ümit ablayı aradım, daha iyi olduğunu söylüyor ama söyleyen ses aynı şeyi söylemiyor. içimize sinmedi, bu defa annemi ayarladık, zira benim işe gitmem lazımdı.
Bugün de böyle geçecek...

23 Ağustos 2009 Pazar

Ek gıdalara geçtik - 6. ay doktor kontrolü

Perşembe bebekli misafirlerimiz geldi, cuma ben işe gittim:( öğlen ilker aradı, misafirlerle birlikte Agoraya gitmişler, 3 yetişkin 2 bebek ve 2 bebek arabası arabaya zor sığdırmışlar, iş çıkışı direkt buraya gel dedi. Arabaları bölüşüp eve uğradık, kısa bir emme molası ve hazırlanmanın ardından Alsancak a indik. Misafirleri Sevinç in önünde bırakıp biz doktor kontrolüne gittik. Katı gıdalara geçeceğiz ya nasıl heyecanlıyız, İlkerle soracağımız soruları birbirimize tekrar ediyoruz. Doktorun bizi 20 dakika geç alası tuttu. Neyse bu ay kilomuz durmuş Eh biliyorduk zaten, artık zırt pırt olmasa da haftada bir tartıyoruz hala.
kilo: 9600 gr (hala kiloluyuz ama bu ay az almışız)
boyumuz : 68,5 cm (1 cm uzamış)

öyle hareketlendik ki yine 1 kio kadar alsaydık yuh diyecektim:) Benim yeme düzenimde değişiklik yok, hatta daha fazla yiyorum, Arca aynı emiyor, ama pek çoklarının dediği gibi 6. ay itibariyle kilo alım hızı düşüyor, bence anne sütü ne kadar besleyici hatta benimki gibi şişirici olursa olsun artık bebeğe yetmiyor. Bu sebeple katı gıdalara geçilmesi kadar doğal birşey yok.

Bu arada bazı sorular soruldu yine:
Bir nesneyi bir elinden diğerine geçiriyor mu?
elinden bıraktığı bir nesneye uzanmaya çalışıyor mu?
döndüğünde elini kurtarıyor mu?
elleri ile ayak parmaklarını tutuyor mu?
Kağıt buruşturuyor mu?
Yabancılama başladı mı?

Hepsine EVET!! Hadi katılara geçelim:)

Aslında bu kontrol bazı açılardan benim için hayal kırıklığı oldu. Çünkü katı gıdalara geçmekle bazı anne sütü öğünlerimizi atlayacağımızı sanıyordum. Evet Tuğçe anlatmıştı, anne sütü aynen devam sadece gıda eklemesi oluyor diye ama hani artık 6 ay bitmiş oluyor ya ben nedense kendimi öğün atlamaya odaklamışım.

Kısaca;
sabah emiyoruz,
ara öğünde yine emiyoruz üzerine ek gıda
öğlen emiyoruz
ara öğünde yine emiyoruz üzerine ek gıda
akşam emiyoruz
ara öğünde yine emiyoruz üzerine ek gıda

Yani emmek bitmiyor, ek gıdalar ekleniyor, öğün filan diil. Ben sabırsız kulum ya çocuğa yumurta yedirecem:)
Ek gıda olarak ilk etapta yoğurt yiyoruz. İlk gün kaşığın ucu ile, ikinci gün her öğün 1 kaşık, üçüncü gün istediği kadar. Sonra başka bir gıdaya geçebiliriz. Malum alerji tepki kontrolü.

Doktor yemek listesi vermedi. (kuzucuğum bu sebepten sana yazamadım:() Amaç herşeyden yedirmek, 1 yaşı itibariyle bizim yemek düzenimize ve adabımıza uyan bir çocuk yetiştirmek. Çorba tarifi vermesini beklemiyordum ama ne biliim insan bi bilgi yüklemesi bekliyor.
İlginçtir daninolara karşı değil hatta çalışan insanlar için destekliyor. Kesinlikle doğal niye yoğurt mayalamaya kasacaksınız görüşünde. Ümit abla yoğurt yapabiliyor, arada ev yapımı, arada danino, neden olmasın? Anne sütü ile yoğurt yapalım mı? isterseniz peynir yapın DA gerek var mı?
Vitaminleri gitmesin diye cam rende olayına da çok hevesli değil, hergün multi vitamin veriyoruz, az biraz vitamin kaybı için kendinizi yıpratmayın diyor. Burada amaç bebek için öncelikle protein!!! Laf aramızda ben cam rende olayına gireceğim:)
Bu arada anne sütleri ne alemde dedi, biz dedik ki artıyor stoklar. Çüş!! oldu doktorcum, dedik bizim mandıra iyi çalışıyor, epey güldü, adamın cuma neşesi olduk:) Nasıl oluyor diye açıkça sordu. Gece emmeyince sabah memeler kafam kadar oluyor, sağmasan ayrı dert, dolayısı ile sağmaya üşenmeyince çıkıyor bişeyler. Ama işe tam zamanlı başlıyorum yani Allahın emri süt stokları azalacak, bir resimleyelim de arşivimizde olsun, bir daha bu kadar yüklü stoğumuz olmayacak:) Doktorumuz, stoklar tükeninceye kadar anne sütüne devam, bitnce başımızın çaresine bakarız görüşünde.

Yine rotavirüs aşımızı olduk, hatta Arca öyle yaladı yuttu ki aşıyı, doktor korkmayın işiniz kolay olacak, sadece biraz sabır diyerekten uğurladı bizi, haftaya sebze çorbaları için telefonla konuşuyoruz, yavaş yavaş adım adım...

Efendim ek gıda yoğurt için plan hazırladık:
Ben 11 öğünü için Arcayı emziriyorum, bu arada İlker mama sandalyesini ve kamerayı ayarlıyor, Umuta anlatıyor. Sonra "kaşığın ucu ile" veriyoruz. Hadi bakalım.
Arca yüzünü buruşturdu. Bu ne yaaa? dedi. Eğer geçen post ve tecrübeli annelerin uyarıları olmasa epey hayal kırıklığına uğrardım. Yoğurdu iştahla yemedi. Ama püstkürtme, kusma, öğürme de yapmadı. Arada yüzünü ekşiterek yalandı. Yani hem yiyor hem ıııy yapıyor, çok komikti:) Video çektik ama çok uzun olunca buraya ekleyemedim, onun yerine bir foto ile postumuzu noktalayalım. Arcanın diğer ilkleri pek yakında burada:)


Not : Tuğçenin ve Tekirin önerdiği Chicco Polly Magic ısmarlamamış olmamıza rağmen sadece Polly de karar kıldık, çünkü artık 6. ayı geçti ve polly daha geniş gibi geldi. Şimdilik memnunuz, Arca rahat oturdu, sevdi.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

6. ayımızı bitirirken....

süt iznimiz de bitiyor. Artık anne yeliz sabah 8-akşam 18:30 arası evde olmayacak, mutlu öğleden sonraları bitiyor... bu durumu idrak ettiğimden beri yani yaklaşık 2 haftadır, kendimi telkin ediyorum ve şimdilik iyi gidiyor. Yarım günden 3 ay olarak belirlediğim süt izni "6 ay sadece anne sütü" şeklindeki hedefim için bir araçtı. Şimdiye kadar hem çalışıp hem Arca ile öğleden sonralarını birlikte geçirip hem de emzirebildiğim için şükrediyor ve önümüze bakalım diyoruz:)

Sonuçta ben çalışan anneyim, bunu öncelikle benim kabullenmem ve doğal karşılamam lazım ki Arcaya da aynı elektriği verebileyim. O da - aklı ermeye başladığında - umuyorum bunu doğal karşılayacak. Nasıl babası sabah gidip akşam geliyor, annesi de öyle olacak. Haftasonlarımız, akşamlarımız, tatillerimiz hep birlikte geçecek. Yeni becerilerine gelişimlerine tanık olacağım, belki sürekli evde olduğumda farkedemeyeceğim güzelliklere "kaliteli zamanlarda" daha çok dikkat edeceğim. Bu haftasonu olduğu gibi...

Efendim bu hafta Romanyadan bebekli misafirlerimiz geliyor. Umut benim üniversiteden sınıf arkadaşım, İlkerin de kankası, hem kız hem erkek tarafı yani:) Senelerce yurtdışı şantiyelerinde çalıştıktan sonra Romanyaya kök saldı, bir güzel evlendi, bir de bebek yaptı. Deniz Arcadan 2 ay küçük, Arca abi bebek yani. Kendimizce program yaptık, çarşamba temizlik için yardımcımız gelecek ama öncesinde çarşaflar, çamaşırlar hep halolmalı yoksa zor. Hem iş yapalım hem de dolu dolu haftasonu geçirelim dedik ve Arcayla güzel bir program yaptık.

Cumartesi 8 gibi emdikten sonra sahile indik, anne tost çay kahvaltısını yaparken Arca pusette uyudu, sonra birlikte yürüyüş yaptık. Taze yaz sabahının tadına doyum olmuyor, cümle İzmir sayfiyeye taşındığından tek tük arabalar caddelerde, esnaf yeni yeni dükkanının önünü temizliyor, dinginlik, yavaşlık, sakinlik hüküm sürüyor. 11 öğünü için eve kaçtık, bir güzel oyunlar oynadık, yeni keşifler yaptık. Evet Arca cücesi oyun halısında artık sadece sırt üstü yatmıyor, hatta hiç yatmıyor, sürekli fır fır dönüyor.

Yorulup da uyuyakalınca ben de ütüleri bitirdim. Sonra İlker geldi, Jokere gittik. Arca için mama sandalyesi ısmarlamıştık, Tuğçenin önerdiği, Durununkinden ama henüz gelmemiş, sadece Polly modeli vardı. Arcayı oturttuk, önüne çatal kaşık koyduk, bardaklara saldırdı, galiba mama sandalyesinde duracak, umarım sıkılmaz.
Farkettik ki artık bizim Arca anakucağına sığmıyor. Biz de pusetinin kendi oturağını kullanmaya karar verdik. Pazar alışveriş için Foruma gittiğimizde denedik, acayip rahat etti, zavallı bebişimi boşuna iki büklüm ana kucağında taşıyormuşuz:)
Bu otururken....

bu da yatarken.... hatta bir güzel uyudu düdük:)


biraz da 6. ayımıza ait notlar...
- herşeyi ama herşeyi kemiriyoruz. Oyun halımızda fır fır dönmekle kalmıyoruz, sağını solunu dişliyoruz.

- Ayrıca memeleri de dişliyoruz, özellikle de karnımız doyunca memeler dişlik oluyor.

- Yemeklere saldırıyoruz. Anne ile babaya yemek haram bu aralar.

- Oyun çocuğu olduk, illa ki kuduralım istiyoruz. İlkerle yastık savaşı bile yapıyorlar.

- Emmeyle işi bitti mi, hemen kahkahalara başlıyoruz.

- Banyo delisiyiz. dolu küvetine oturtunca her taraf su oluncaya kadar şap şup oynuyoruz.

- Arada anne diyor gibi ama bence bana öyle geliyor.

- Yalnız kalmaya tahammülümüz hiç yok, illa ki birileri etrafta olacak.

- Eve geldiğimde arkası kapıya dönük bile olsa sesimi duyduğunda çıldırıyor.

- Acıkınca kulaklarıma kadar kemiriyor, hatta öyle kuvvetlendi ki nerdeyse beni devirecek.

- Eğer karşısında yüzünü asıyorsan güldürünceye kadar gülümsüyor.

- Hala desteksiz oturamıyoruz ve emeklemeye dair hiçbir sinyal yok, bizimki epey hımbıl olacak gibi:)

......

böyle böyle büyüyoruzzz.....

23 Haziran 2009 Salı

Haftasonundan kareler...

Haftasonu yine ne hareketliydi öyle, çarşambadan hareket başladı.
İlker bilgisayarını formatlatırken baktım iyice gecikecek, formatlayan şahıs Orçun ve eşini de yemeğe çağırdım, hadi dedim evde yapın! Oh ne güzel sohbet ettik, Arcayla oynadılar İlker de uyumadan gördü bebişi. Hem Gülün eli sakatlandğı için yemek yapamıyormuş, hayır duası aldık:)
Perşembe annemler yazlıktan geldi, hadi dedik gelin yemeğe. Tabii Arcayla daha çok vakit geçirecekler, canlarına minnet. Bu arada öğlen dellendim gittim kuaföre kestirdim saçları!! yok böyle olmuyor acayip dökülüyor bari görüntüyü kurtaralım dedim. Ben genelde "aman 2 parmak kes, ay çok kestin"cilerden olduğum için bizim kuaförün makası titredi. Baktım ı-ıh az oldu, biraz daha biraz daha sonunda "aa elini korkak alıştırma vur makası" dedim ve Liseden beri kat kesime alışmış saçlar küt oldu, hoşuma gitti, FÖNLÜYKEN!! bir yıkadım bonus kafa!!! ama olsun sevdim ben, sevimli oldu. Arca da sevdi, sürekli çekiştiriyor. Telefonda saç kestirdiğimi duyan İlkerin yüreğine iniyordu ama görünce o da sevdi.
Cuma pompamın tüm teçhizatını alıp da motorunu almayınca memeler davul oldu, ağrı yaptı, ateş yaptı. Arca pompası anneyi sağınca rahatladık. Annemler yazlığa gitmeden önce Arcanın 2 aylıkken oluncaya kadar kullandığı beşiği yazlığa götürdüler, artık Arcanın orada da yatağı var. Haftasonu yazlık yapacağız ya bikinilerimi denedim, Banu Alkan formundaki memelerim eski bikinilerden fışkırınca bir telaş aldı beni. Ne fazla gezmeye vaktim ne de 1 sezon giyeceğim bikiniye yüz küsür tl verecek param var. O halde Boynere, T-boxlara. 36 ytl ye hem bikini hem de lopez pantolon almış oldum (3 al - 2 ödeden :)
Bu haftanın hadisesi teyzemin kızı Zühre ablamla Nilin İzmire gelişiydi ama direkt Özdereye yazlığa geçtiler, onları görmek haftasonuna kaldı. Bu sebepten İlker annemlerle cumadan yazlığa git dedi ama hem ilkersiz içime sinmedi hem de bi dolu hediye almam gerekti. Çünkü genelde anne-babaya hediye işini üstlenen ablam yazlıkta olduğundan bu defa babalar günü hediyesi bana düştü. Sonra Duru cücesinin haftasonu yaşgünü var, yani işim çoktu.
Cumartesi niyetim Arcanın sabah uykusundan sonra hemen AVM lerin açılışına yetişmek ve sakinken alışverişleri bitirmekti ama Arcanın 2 saatten fazla uyuyası geldi. O uyurken İlkerin annesi geldi, ben ütüleri kolayladım, o facebooka Arcanın resimlerini attı. Arca uyanınca babanesiyle hasret giderdiler. Ben o arada yazlığa götüreceklerimi hazırladım. Zır kapı!!! Duru için ısmarladığım hediye gelmiş. Aylar önce Özlem buradan bir hediye tavsiye etmiş, ben de aklımın bi köşesine kazımıştım. Duru kitap okumayı o kadar seviyor ki, kitapkurdu seçtiler onu okulda, kitaba çok sevinir diye düşündüm. Özlemin tavsiye ettiği sitede çocuk, kitabın kahramanı oluyor. İki arkadaşını ve kahramanın ismini bir de resmini verdin mi kitabı o şekilde basıyorlar. Aslında İzmirde birkaç yayınevinden direkt alabiliyorsun ama Alsancaka inmeye vakit olmayacağı için kargo istedim ve yetişmesine acayip sevindim. Duru da kitaba:) Hatta böyle ince bir hediye olduğu için ablam gözyaşlarını tutamadı, anne yüreği... Teşekkürler Özlem.
Agorada Umut ve Nazlıya rastladık, Cansuyu evde bırakmışlar. Arcayla takıldığımızı görünce içlerine sinmedi, biz de bebişimizi alalım oldular, nitekim sonradan alıp devam etmişler alışverişe. Biz de bu defa Arcayı Joker mağazasının emzirme odasında emzirdik. Ama öyle alt değiştirme falan yapamıyorsun, sadece sandalye koymuşlar, emziriyorsun. Sonra emzirdiğim saati unutmuşum, eve geldiğimizde Arca uyudu, kalksın da gidelim yazlığa dedik. Uyandı, eşyaları arabaya koyduk, Arcayı yerleştirdik, ama Arca mızıklıyor, halbuki arabayla seyahati çok sever, anlamadık. Sonra jeton düştü, emzirmeden çıkmışız, hadi tekrar eve emdik, çıktık:)

Mağazaları gezerken Duruya LCW den çok cici bir elbise bulmuştum dayanamadım Nile de aldım, kızılay dağıtmış gibi oldu:) Eski günleri hatırladım, bayramlarda ben ablam zühre abla hep benzer giyinirdik. Nil tam bir çitlenbik, bıcır bıcır ama biraz cadılık var. 3 ay önce geldiklerinde Zühre ablam Arcayı sevememişti zira Nil çığlığı basıyordu. Ama bu defa hepimizi şaşırttı. Olgunlaşmış. Aynı olgunluğu Durudan göremedik maalesef. Duru 7 yıl boyunca ananeler, biz ve kendi evinin tek prensesi oldu. İlkere aşıktı, İlkerin de onun için yapmadığı kalmazdı. Bebek düşünmemin önemli sebeplerinden biri de İlkerle Durunun güzel ilişkisiydi. Ama sonra herşey değişti, Arca geldi. Çok sevdiği herkesi onunla paylaşmak zorunda ve gıcık oluyor. Elimizden gelen ilgiyi gösteriyoruz ama yine de Arca ilginin çoğunu kapıyor. Ne kadar Arca ile olan aktivitelerin tümüne Duruyu katsak da bu haftasonu da Arcaya olan mesafesini korudu. (ha bu arada Aslan oyuncağı da yanmıza aldık iyi ki de almışız, pek seviştiler, aşklarını pekiştirdiler- bkz. aşağıdaki foto)
Durunun yaşgünü partisi ve pazar babalar günü mangalı çok neşeli geçti. Babama hediye bulmak zor ama pijamaya ihtiyacı varmış, bu defa tutturduk:) Bir ara teyzemin 3 annemin 2 torunu biraraya geldi, boy boy 5 velet çok sevimliydi ama gürültülü!!!

Arca da bir ilke imza attı bu hafta. Şişme havuzda 10 dakika yüzdü, hiç sesi çıkmadı, keyif yaptı. Haftasonunun genelinde ağırbaşlı takıldı, sevenlere asabiyet yapmadı, uykularını, beslenmelerini şaşmadı, akşam dönerken müthiş trafik yoğunluğuna aldırmadan ana kucağında uyudu.
BU HAFTADAN KARELER:
"Ben gezdirin köleler yoksa tepelerim sizi" pozu:

"küçük budha" veya "toranaga" ve annenin "Banu Alkan" pozu:

1 Mayıs 2009 Cuma

dün uuuffff olduk bugün 31!!

dün sağlık ocağında 2. ay aşılarımızı olacaktık. Dört buçuğa kadar gelebilirsiniz dediler, tam popomuzu temizledik, emeceğiz zırt telefon aman arcayı çabuk getirin verem aşısı kapatılıyor, saat daha 3 bile değil, niye önceden söylemiyorlar diye diye gittik. bebişimin verem aşısı neyse de diğer ikisi öyle canını acıttı ve ağladı ki benim bile gözlerim doldu. Ki ben henüz 15 günlük bebeğimi sünnet ettirirken elinden tutup sakinleştiren bir damla gözyaşı dökmeyen kadınım!!! Allahtan emziremeden gitmişiz, hemen emmeye ve de sakinleşmeye başladı Arca. Sonra ateş düşürücü şurubundan içtik, hava da güzel hadi dedik göztepeye gidelim. Ne iyi oldu, bebişimin bebek yorganına yedek nevresim aldık, sonra penye yelek aldık, pek cici oldu. Kimse kırılmasın da (yani büyükler) yün yelekleri sevmiyorum ben, toplanıveriyor.
Eve geldik, anane dede gelmiş, arcayı sevdiler ama öncesinde arca 2,5 saat uyumuştu, gündüz rekoru!!! Aşıların üzerine şurup bir de temiz hava uyuttu galiba güzelimi.

Bugün benim doğumgünüm!! eskiden 1 hafta öncesinden kutlamalara başlatırdım, - zaten 1 Mayıs unutulabilir mi? - herkese hatırlatırdım bu sene unutmuşum:) ablam sana gelicez pasta kesicez deyince jeton düştü, yaşlanıyorum galiba. ne güzel sabah Arcayla birlikte kuaföre gittik, dediler ki fön sesinden irkilmesin, olur mu canım ne favori white noise u kendilerinin! Nitekim deli gibi uyudu. Her gören babasına benziyor galiba diyor, kıl oluyorum. Bir bebek annesini bu kadar mı inkar eder canım!!! YEğenim bana daha çok benziyor!! bkz.aşağıdaki foto!

Öğlen ablamlar geldi, pasta kestik, tabii mumları duru üfledi. Arca umursamaz biçimde uykuya daldı. Baktım emzirmenin üzerinden 2 saat geçmiş, ablama dedim ki ben süt sağacağım bu veleti de 1 saat uyutacağız, Mission Impossible!! Arca uyudu, anne de tam 105 ml süt sağabildi!!! Ben pompayı kullanmayı pek beceremediğimden olsa gerek şimdiye kadar rekorum 80 di. Tarihi attık, sonra da buzluğa!!! Arca arada mızmızlandıkça pışpışı bastık uyuttuk:)

İlker erken geldi, Arcayı annelerden birine bırakıp başbaşa yemek teklif etti. Doğumgünümü Arcasız kutlamak içime sinmedi. Onu da aldık, Mezzalunaya gittik, İtalyan yemeği yemeyeli sanki yıllar olmuş... Şaşılacak şey...Arca uyudu. Oradan çıkıp Joker mağazasına gittik ve kick and play oyun halısından aldık, hatta bir tane de Nazlıların bebeğine aldık, 50 YTL de hediye çeki verdiler. Bu arada Arca hala uyuyor... Bizim oğlanla sürekli konuştuğumuzdan bizi oyuncak haline getirmiş, hiçbir oyuncak kendisini enterese etmemeye başlamıştı. Arca ile arasında sadece günler olan Tuğçenin Durunun pek hoşuna giden bu oyuncaktan şimdi arcada da var. Öncelikle ayna ilgisini çekmiş gibi, bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek?

Arca sabah gülücükleri, güzel güzel uyuması ile en güzel hediyeyi verdi bana, halbuki en güzel hediye kendisiydi, haberi yok.

1 Mayıs benim doğumgünümden biraz daha fazla anlam taşıyor bu yıl... Çünkü Arcaya süt yetiştirmek için gece gündüz çalışan emekçi memelerim var artık:) Allah onlara güç kuvvet versin:)

Her doğumgünümün temennisi yine aynı... Tüm emekçilerin de bayramı kutlu olsun, olaylar çıkmasın, herşey bayram havasında olsun...

27 Nisan 2009 Pazartesi

2. Ay Kontrolünün ardından haftasonu


Perşembe akşamı itibariyle Arcanın gözünde bir akıntı, gece iyice çapaklanmaya dönüştü. Sonrasında sabah çarşafa kadar akmaya ve gözü iyice kapatmaya vardırdı. Uyandığında iyice kurumasın diye kaynatılmış ılıtılmış suyundan pamukla temizledim ama sabah uykusunda yine oldu. Telaşlandım ama öğleden sonra doktor kontrolü var, beklemeye aldım.
Öğlen İlker geldi, bir telefon, komşumuz Umut, Nazlının suyu gelmiş, acilen sezeryana almışlar. Müthiş bir sürpriz. Bizim doktor hastanenin köşesi,karar verdik, ziyaret edeceğiz güzelleri.
Doktor, göz çapaklanmasının 2 sebebi olabileceğini söyledi, enfeksiyon ve kanal tıkanıklığı. Damla yazdı ama öncelikle burna masaj yapın, geçmezse kullanın dedi. Arca emerken ben hep küçük parmağımla masaj yaptım ve GEÇTİ :))) Demek ki kanal tıkanıklığıymış.
Boy: 58 cm kilo: 5380 gr
Arca b.kunu çıkartmış!! kilonun 4800 olması bekleniyormuş. Bizim tosun bir ayda 1700 gr almış. Doktor bebeğin gelişimi çok güzel ama illa ki kilo alması iyi bakılıyor anlamına gelmez, lütfen bununla eşdeğer tutmayın dedi. Olsun annelik içgüdüsü, insan bebişi tosun olunca seviniyor.
Süt sağmamızı önerdi, geceleri tavsiye etti, zira Arca gündüzleri uyumuyor, uyusa da ne zaman kalkar belli olmuyor.
Aşılardan bahsetti, bu hafta sağlık ocağında yaptırıyoruz. Sonra kalça ultrasonunu istemiyorum çünkü mükemmele yakın, gerek yok dedi, oh çektik:)
Yalnız emzik konusunda kendisi ile anlaşamıyoruz. Ben sakınca görmüyorum, çünkü Arca zaten pek düşkün değil, hem istediğimiz zaman bıraktırabiliriz. Ama doktorumuz elini emsin daha iyi diyor, damak açısından. Ben de 5 yaşına gelmiş hala parmak emen velet görüntüsünden hazzetmiyorum, hadi emziğkten kurtarılabiliyor, parmak onun, nasıl vazgeçireceğiz?
Ayrıca Arcanın 4 aydan itibaren artık kendi odasında yatmasını tavsiye etti. Sonra mekan farkındalığı ile ayırınca terkedilmişlik hissi oluyormuş.
Ümit ablayı da yanımızda götürmüştük, ona da kartını verdi, birşey olursa beni ara, anneyi hemen bulaştırma dedi. Arcayı Nazlının bebeğini görmeye götürmemizi istemedi, hastane mikropları belli olmaz dedi. Biz İlkerle çiçeğimizi alıp hastaneye giderken Ümit abla da Arca ile takıldı.
Nazlının bebeği o kadar güzel ki, tam bir kız bebek:) kıpkırmızı dudakları ve çim adam saçları var. Aynı Arca boyutlarında doğdu, aralarında tam 2 ay! Çok kalabalıktı, fazla kalmadık, nasılsa eve geldiklerinde göreceğiz dedik.
Akşam bir memeden emen Arca pek tok göründü gözüme, hadi dedim ikinciyi sağalım, saklayalım, 2 saat sonra emziririz tekrar. hay demez olaydım, 1 saat sonra velet olayı naldı bastı yaygarayı. Aç çocuk nasıl ağlarmış ilk defa o gün gördüm ve dedim ki bizi çocuk hiç aç kalmamış!! Biberonumuz da yok, kaşıkla sağdığımız sütü içirelim dedik. Kaşığı tıkınca susuyor, çıkarınca yaygara! Çaresizlik öyle zor ki. Sonunda emmeden rahatlamayacak dedim dayadım memeye, Allahtan süt gelmiş de Arca sakinleşti.
Biberon alasıya kadar sağmamaya karar verdik.
Cumartesi ablamlar gelecekti, onlara kek, Nazlılara da börek yapayım dedim, ne de olsa zamanından önce geldi bebek, hazırlıksızdırlar. Bütün gün uyumadı Arca, delirtti beni. Hava da soğuk, AVM ler tıklım tıkış, çıkılmaz. Ana kucağının rüzgarlığını taktık attık balkona. Biraz uyudu ama ben acayip gerildim. Bu arada ikinci çocuk yapılmaz, bunu anladım, Ablamın kızı Duru 7 yaşında ve çok usludur ama o gün "aman Duru ses yapma aman yavaş konuş" diye çocuğun da psikolojisini bozduk. Ablamla ikinci çocuğa hayır kararı aldık:) Akşamüstü annemler de geldi, benim çıldırmama güldüler, boşver uyumasın bak sağlıklı takma, sen de uyumazdın diye teselli ettiler. Şimdi ben de öyle diyorum ama yemek yemeyi bile unuttuğun anlar olduğunda insan çıldırıyor.
Çok yorgun bir cumartesinin ardından pazar sabah Arcayı uyutamayınca İlkere devredip yattım, onlar da gevrek almışlar, kahvaltı hazırlamışlar. Sonra birlikte Agoraya gittik, AVM lerin sabah sessizliğine bayılıyorum.
Önce Next'e uğradık. Artık tulumlar küçük geliyor. İlkerin burdan aldığı tulumlar çok rahattı. Ben alt üst takım sevmediğime karar verdim. Hem boyutlar da bir garip, geniş ve kısa. Bence tulum gibisi yok. Ama Nextinkilerle rahat etti Arca, örneğin Aziz Bebeyi giyemedi, o kadar geniş ve kısa ki, Arca yarasaya benzedi, galiba bıdır ve tombik veletler için yapılıyor:)
Sonra Joker mağazasından Avent biberon ve emzik aldık. Emzikleri 2 ay da bir değiştirmek lazımmış. Alt açma minderi en pahalı olarak Jokerdeydi (44 YTL) , bir türlü o parayı vermek içime sinmiyordu ama Arca çok hareketli, şifonyerin üzerinden düşecek gibi. Sonunda hep İlkerin lafına geliyorum ben. O kadar ısrar etti, aldırmamıştım, gittim aldım!! Ama çok memnunum, minderin üzerine bırakıp gidebiliyorum. Arcanın uyumasını fırsat bilerek kahve bile içtik, manav alışverişi yaptık, hatta eve döndüğümüzde artık giymediği kıyafetleri ayırıp çekmeceyi tekrar düzenledik. Evi toparladık, yeni aldığımız tulumları yıkadık. Hatta yemek bile yaptım, inanılmaz!!!
İşte böyle, hala iniş çıkışlarla Arca ile hayat devam ediyor... Kendisi uyanmak üzere, şimdi koklaşma vakti...
NOT: foto geçen haftadan, bugün öyle hareketliydi ki düzgün bir kare yakalayamadım.