Marie Kondo, “derle topla rahatla” demiş ama önce atıyorsunuz! Yani kitabın adı “at,
derle, topla, rahatla” olmalıymış. Evet, her şeyi atıyorsunuz, sonra kalan
sağlarla yeni bir düzen oturtacağınız ve o düzenin devamlılığı vaat ediliyor kitapta.
Her şeyi atmanın bin bir türlüsünün anlatıldığı uzunca bölümü okurken sık sık,
“yav benim muhterem de atıp duruyor, at demek ne zamandan beridir üç milyon
sattırdı” diyor, allah biliyor ya anlamıyordum. O kadar attıktan sonra yani
evde tek çöp eşya kalmadıktan sonra düzenin bozulmasına imkan var mı? Yok! Yani
olmaması lazım.
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
22 Temmuz 2015 Çarşamba
3 Nisan 2015 Cuma
Ölüm bir varmış bir yokmuş
Kitap kulübünün bu ayki
kitap konuğu Saramago’dan “Ölüm bir varmış bir yokmuş” idi.
Saramago, Ölüm bir varmış bir yokmuş |
Ben okurken önce
yadırgadım, zira sana anlatır gibi anlatıyor yazar, konuşur gibi. Diyaloglarda tırnak
işareti yok, sonra bir kahraman yok, dahası kimsenin ismi yok. Alışageldiğim
tarzın oldukça dışında bir tarzı vardı romanın.
Sonra baktım, kitap
şahane. Anlatmak istediğini öyle güzel hicvediyor ki, gülümsemeni tutamıyorsun.
En sonlara doğru yine
daral geldi, itiraf ediyorum. Bu sebepten kulüpte kitabı çok sevenlerden değildim.
İşin ilginç tarafı, toplantıda öyle keyifle tartıştık ki, ölümü, kitap hakkında
fikrim değişti.
Hep diyorum, "okumak
güzeldir, birlikte okumak daha güzeldir."
12 Mart 2015 Perşembe
Bir kitap siparişinin akış şeması
"Okunacak kitaplarım
bitmiş?"
"Kitap kulübünde yeni bir
kitap seçtik."
"Kitap satış siteleri
indirimde!"
"Tavsiyelerine güvendiğim
birilerinin bir kitap hakkındaki iştah kabartıcı yazısını okudum."
"Sadece canım istedi."
…..
Biri ya da birkaçı fark
etmez. Bahane ne olursa olsun, kitap siparişi akış şeması bir dişlinin çarkları
gibi gırç gırç dönmeye başlar! Çünkü bir kitap asla yetmez ve bir yerlerde bir
kitap listem, notum, sepetim her daim mevcuttur, sipariş edilmesi için bir
kıvılcım beklemektedir.
Günün çorbası hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak siz sevgili okurlarıyla "kitap siparişi akış şemasını" paylaşmaktan gurur duyar!
5 Mart 2015 Perşembe
Bir kitabı arayışının amma velakin bulunamayışının öyküsü
--- Not: Bu yazıyı birkaç gün önce yazmıştım. Sonra Gamze'yi duydum ve tekrar okuduğumda ne kadar manasız geldi, anlatamam. Hayatta işte biraz sonra anlatacağım yazıdaki gibi boktan aptal saçma dertlerimiz olsun, e mi! Allah bizi sağlıkla sevdiklerimizle evlatlarımızla sınamasın. Amin. ----
......
Her hikayenin sonu iyi bitmiyor. Bazı hikayeler hiç bitmiyor. En kötüsü ise iyi biteceğinden neredeyse emin olduğun hikayelerin seni ters köşe etmesi.
20 Şubat 2015 Cuma
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Bazı insanlar, bazı filmler, bazı kitaplar özellikle de bazı kitaplar hayatta ikinci bir şansı hak ediyor. Hatta üçüncü...
Saatleri ayarlama enstitüsü (SAE) için bir yandan "iyi de her kitabı sevmek zorunda değilim ki..." diyedurayım, umudumu hiç kaybetmemiştim.
Birkaç yıl önce aklıma başka bir kitap takılınca ilk otuz sayfasında da bir şekilde içine giremeyince, okunacaklar rafına geri koymuştum. Geçen yıl ise, yine elime almış, bu defa elli sayfanın sonunda "galiba sevemeyeceğim" deyip yine aynı rafa yolcu etmiştim. Artık okunacaklar rafının müebbet sakini olmaya aday haline gelmişti ki, bir akşam açık havada sigara sohbetinde (içmem ama içenlerle mutlaka dışarı çıkarım, dumandan mıdır bilmem, sohbet hep keyifli olur çünkü) Selda'nın anlattığı bir bağlantı kitabı yeniden gündeme oturttu. (Tamam biraz bira da etkili olmuş olabilir:P)
Saatleri ayarlama enstitüsü (SAE) için bir yandan "iyi de her kitabı sevmek zorunda değilim ki..." diyedurayım, umudumu hiç kaybetmemiştim.
Birkaç yıl önce aklıma başka bir kitap takılınca ilk otuz sayfasında da bir şekilde içine giremeyince, okunacaklar rafına geri koymuştum. Geçen yıl ise, yine elime almış, bu defa elli sayfanın sonunda "galiba sevemeyeceğim" deyip yine aynı rafa yolcu etmiştim. Artık okunacaklar rafının müebbet sakini olmaya aday haline gelmişti ki, bir akşam açık havada sigara sohbetinde (içmem ama içenlerle mutlaka dışarı çıkarım, dumandan mıdır bilmem, sohbet hep keyifli olur çünkü) Selda'nın anlattığı bir bağlantı kitabı yeniden gündeme oturttu. (Tamam biraz bira da etkili olmuş olabilir:P)
19 Şubat 2015 Perşembe
Atuan mezarları
Ursula K. Leguin ile kim tanışmama vesile olduysa kucaklar öperim kendisini, hay allah razı olsun.
Şahsı hatırlamıyorum ama Ursula'nın istisnasız her kitabını okurken Deniz'i düşünüyorum. Adını instagramda atuan yapan Denizi. Ursula = Deniz benim için.
Şahsı hatırlamıyorum ama Ursula'nın istisnasız her kitabını okurken Deniz'i düşünüyorum. Adını instagramda atuan yapan Denizi. Ursula = Deniz benim için.
26 Ocak 2015 Pazartesi
Okumak Türk erkeğini bozar mı?
Meşhur bir istatistik vardır, efendime söyleyeyim, Japonlar
yılda kişi başı yirmi beş kitap okurken biz Türkler on yılda bir kitap
okurmuşuz. Eyvah ki ne eyvah! Gerçi burada söz konusu olan kitap satın almak mı, okumak mı, çok net değil.
8 Aralık 2014 Pazartesi
#dolapbuluşması : Bir dolap kitap, Dünyalı Dergi ve diğerleri...
Cumartesi
sabahları Arca’nın piyano dersi var. Tamam, Arca piyano seviyor, bunda öğretmenini
çok sevmesinin ve kurumun sahibinin halasının olmasının verdiği bir “buralar
benim” havalarının etkisi var biliyorum ama seviyor mu seviyor arkadaş: ) Kimse
ondan bir sanatçı çıkacağına inanmıyor (mütevazılık değil, hadi gerçekçi
olalım, bu çocukta benim genlerim de var) ama piyano, beynin sağ sol bölümlerini
kullanmasına müthiş faydalı. Ayrıca hey müzik aleti öğrenmek bence bir insanın
kendisi için yapacağı en iyi yatırımlardan biri!
Cumartesileri Arca’nın
sevmesinin başka bir sebebi de anne Arca günü olması. İlker’in bazı sabahlar
bizi metro istasyonuna bırakmasına bile tahammülü yok, birlikte yürüyecekmişiz.
Desrten çıkınca da hemen eve dönmüyoruz, Kemeraltı, Alsancak, bazen anneanneye,
artık canımız nereyi çekerse gidiyoruz. Yoğun ama ağırlıklı olarak dışarıda
geçirdiğimiz cumartesileri ikimiz de seviyoruz. (Bundan sebep Pazar günleri
Arca’yı kapının önüne parka bile çıkaramıyorsun, babasıyla evde miskinlik
yapmayı seviyormuş, eh bütün cumartesi it gibi dolaşırsan sokaklarda…)
Bu hafta cumartesi
etkinliğimiz belliydi, birdolapkitap.com’un sevgili dolap kapakları Yıldıray ve
Banu ile tanışacaktık. Dünyalı dergisi, çocuk kitapları ve hemen her şey
hakkında konuşacaktık, ah işte tam benim sevdiğim konular.
5 Kasım 2014 Çarşamba
Çocuklara okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır? Uyku öncesi kitap okuma ve diğerleri
Benim sıklıkla karşılaştığım sorulardan biri; “çocuğuna okuma alışkanlığını nasıl kazandırdın?”
Daha detaya inersek, “akşam uyumadan önce kitap okuma rutinini nasıl oturttun?” ya da “kaç yaşında kitap almaya başladın?” gibi sorularla da karşılaşıyorum.(*)
Biri bana “çocuğuna okuma alışkanlığını nasıl kazandırdın?” diye sorunca, hiç sevmem ama, soruya soruyla karşılık vermek istiyorum, “sen kitap okuyor musun? Kitap evin içinde, hayatınızın içinde ne kadar var?”
30 Eylül 2014 Salı
Die Verwandlung… Kafka’nın meşhur böcekli uzun öyküsü : "Dönüşüm"
Bu yaşıma kadar hakkında o kadar çok şey duydum okudum ki
kitabı hiç okumadan da hakkında birkaç kelam edecek birikimi edinmiştim. Daha
doğrusu öyle sanıyordum. Ama bir halt edinmemişim, okuyunca anladım.
Die Verwandlung… Kafka’nın meşhur böcekli uzun öyküsü.
Değişim, metamorfoz gibi isimlerle çevrilmiş dilimize. Ama sanırım en doğrusu “Dönüşüm”
olmuş. Almanca öğrenmeyi niçin bıraktım, Allah beni n’apsın dedirten başka bir “Almanca
okunursa daha iyi olur” hissiyatı veren eser.
“ Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında
kendini yatağında ev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
26 Eylül 2014 Cuma
Sırça Fanus, Sylvia Plath
Cüretkar? Kışkırtıcı? Düşündürücü? Yalın?
Hayır, hiçbiri, evet hepsi.
“Sırça Fanus”u tek kelime ifade etmek mümkün olsaydı, bu
kelime ZAMANSIZ olurdu. Moda için kullanılan en moda tabirlerden biridir
aslında zamansız. Hani gardırobuna bir trençkot, küçük siyah elbise
eklemelisindir, zamansız parçalardır, yıllarca giyersin. Sylvia Plath’ın “Sırça
Fanus”unu da basımının 50. Yılında hala günceli yakalayabiliyor, zamansız bir
parça.
13 Eylül 2014 Cumartesi
Bu yaz hangi kitapları okudum?
Özlem tatilde okuduğu kitapları yazmış, vayyy süper dedim
ama sonra düşündüm, ben de tatil kitabı olarak belirlediğim hemen tüm kitapları
ve hatta biraz fazlasını okudum bile.
“Kahperengi” ile başladı yaz.
Sonra Tezer Özlü’nün iki kitabı, ikisi de dostlarıyla
mektuplaşmaları. Öyle iyi geldi ki o mektuplar bana. Mektuplaşmanın çok kişisel
olduğunu düşünürdüm, iki kişi arasındaki mektuplaşmayı niye merak edeyim
derdim, değilmiş.
4 Eylül 2014 Perşembe
Erteler misin? Savsaklar mısın? Gel yamacıma :)
Haziran ayıydı sanırım, evet haziran olmalı. Twitter’a
bakarken bir link dikkatimi çekti, algıda seçicilik, klimalarla ilgili bir
yazı. Teknolojikanneler.com’da yayınlanmış. Yazı gayet güzel ama ufak tefek
eleştirilerim oldu, teknolojik annelerden Derya ile yazıştık, derken Derya sen
de bir yazı yazsana dedi. A neden olmasın? Yazarım tabii… Allah seni inandırsın
üç ay sonra yazıyı gönderdim. Ertele babam ertele… Ama sanma ki tamamen
aklımdan uçup gitti, bu süreçte konu ile ilgili yeni yönetmelikleri anlatan bir
makale bile yazdım, sayısız kaynak okudum, araştırma ve derleme yaptım.. Bu
arada birçok blog yazısını ve diğer tüm işlerimi hiç anlatmıyorum bile. Sezon
bitti, kimsenin klima filan alacağı kalmadı, ben o makaleyi sadeleştirerek
Derya’ya gönderdim. Bravo bana!
Evet ben Yeliz, ben bir sistematik erteleyiciyim…
5 Ağustos 2014 Salı
Kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi
Emrin başım üstüne majesteleri! Neymiş efendim, o aldıklarım
öğreticiymiş, şöyle yap böyle yap diyormuş.
Nerde o önüne her koyduğuma gömülen
çocuk nerde?
Aklıma geldikçe, birilerinin tavsiyesinde gördükçe favori
listesine eklediklerimi açtım önüme. Ciddi ciddi araştırdım, hangisi komik,
hangisi hayvanlı…
21 Temmuz 2014 Pazartesi
#deliduman
Bazı kitaplar çok merak uyandırır, tavsiyesine güvendiklerinden iyi eleştiriler duymuşsundur, günceldir, önemsediğin kalemler “oku” buyuruyordur. Okursun, diğer tüm kitaplar sırasını bekleyedursun…
Kenarda köşede kıyıda kalmış bir sahil kasabasında başlıyor öykü. Kasaba tam bir Türkiye gerçeği, sanki merceği tutmuşsun o küçük yüzölçümüne ve Türkiye’yi seyrediyorsun.
Her bir karakter o kadar tanıdık o kadar bizden ki…
15 Temmuz 2014 Salı
Pencereme aşk kondu
Her yaz başı yaz kitapları listesi yaparım. "Yaz kitabı ne
lan, kitabın mevsimi mi olur" diyene de teessüflerimi sunarım. Olmaz mı yav?
Misal kitap kulübünde Eylül için Virginia Woolf’tan “kendine ait bir oda”yı seçtik.
Eylül o kitaba yakıştırdım ben. Okudun mu desen okuduğum ettiğim yok da öyle
işte hissiyat de geç…
10 Temmuz 2014 Perşembe
Middlesex
Çok karakterli
romanın merkezindeki karakter bir hermafrodit yani çift cinsiyetli bir insan. Bu
genetik bir farklılık aslında. Ve hepimizin aşina olduğu homoseksüellik,
travestilik veya transeksüellikten çok farklı bir şey. Dişi olarak doğup
hayatının belli bir dönemi kız çocuk olarak yaşadıktan sonra erkek oluyor kahramanımız.
Ama tam erkek oluyor diyebilir miyiz?
Hayır! Bence hayır. O tam anlamıyla bir
üçüncü cins. Ne dişi ne erkek…ve üremesi mümkün değil. Aslında bu cins oldukça
nadide bir tür. Belki de böyle olması, doğa ananının bize bir uyarısı. “Bak
yavrum akraba evliliği yapmayın, yoksa çekinik olan bu gen açığa çıkar ve çift cinsiyetli
çocuklarınız olur. Bu çocuklar üreyemez ve neslinizin devam etmesi mümkün olmaz”
diyor. Aman ha neslimiz kurumasın : )
30 Haziran 2014 Pazartesi
Alper Canıgüz candır!
Ve tabii ki acar dedektif Alper Kamu veledi!
Kahramanın ismini Albert Camus'tan alıp almadığını düşündüm önce ama sanırım değil. Enterasan bir velet. Bünye beş yaşında ancak zeka uzay. Çokbilmişliklerinde tam bir roman kahramanın gerçek üstülüğü var Alper Kamu'nun.
İlk kitabını birkaç sene önce okumuştum, "oğullar ve rencide ruhlar", yaz kitabı arayışına girdiğimde ve eğlenceli ne okunabilir dediğimde ilk aklıma gelenlerden biri Alper Canıgüz oldu.
26 Haziran 2014 Perşembe
Kinyas ve Kayra
Güzel laflar ve gülümseten tespitler.
Kinyas ve Kayra dediklerinde bunlar gelecek aklıma şimdiden biliyorum. Bir de okurken canımın sürekli bira çektiği. O niye, bak hala çözemedim:)
Sondan başlamıştım Hakan Günday'a. DAHA. Ve çok sevmiştim. Yazarların ilk romanlarını okumak gibi bir takıntım var. Hasta ruhlu muyum lan ben? Ama merak ediyorum işte? İlk romanı...
Elvan'la kitaplardan bahsettiğimiz o akşam "al oku" dediğinde tereddütsüz almıştım. İyi ki almışım. Kitap kulübünün temmuz kitabı oldu.
Eğer yirmili yaşlarda olsaydım, kesinlikle hastası olurdum, çünkü tam da o yaşlarıma hitap eden bir kitap. Ama bunda Hakan Günday'ın bir suçu yok elbette, adam benim yirmili yaşlarıma yetiştirmiş romanı lakin ben geç kalmışım.
Eğer yirmili yaşlarda olsaydım, kesinlikle hastası olurdum, çünkü tam da o yaşlarıma hitap eden bir kitap. Ama bunda Hakan Günday'ın bir suçu yok elbette, adam benim yirmili yaşlarıma yetiştirmiş romanı lakin ben geç kalmışım.
24 Haziran 2014 Salı
Bil bakalım seni ne kadar seviyorum
Bu kitaptan daha önce bahsettim mi bilmiyorum. Tek bildiğim şimdi tam sırası. Zira Arca'nın bu ara favorisi hem de açık ara. Halbuki çok uzun zamandır bizimle ve bir ara yine keyifle okunmaktaydı.
Öyle tatlı öyle naif bir öykü ki... İki tavşan biri büyük biri küçük. Küçüğün aklı fikri büyüğü ne kadar çok sevdiğini anlatmakta. İçten içe de hep onun daha fazla sevdiğini kabul ettirmekte. Büyük de az değil ha... Boyuna daha büyük ölçütlerle tarif ediyor sevgisini. Küçük de ezikleniyor haliyle... Ama mücadele tam gaz devam... Ta ki uyku saatine gelene kadar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)