İlker'in kuzeni Serhat ve karısı canım Nihan (tea&pot eltilerimden küçük olanı) evsiz kaldılar. Yani Urla'daki evlerinin inşaatı bitinceye kadar... Yani aslında evsiz kalmak değil de evleri tamamlanasıya kadar kiralık bir evde kalmama tercihi denebilir. Kah teyzelerinde, kah Serhat'ın abisinde, kah Nihan'ın ablasında kalıyorlar. Göçebe hayat.
Bazı günler bizde de kalıyorlar. Arca Nihan teyzeleri gelecek diye acayip seviniyor, alıştı artık her perşembe soruyor. Zira evlerinde televizyon olmayan bu garibanları, işkence olsun diye özellikle Cesur ve Güzel'in yayınlandığı (takip ettiğimiz iki diziden biri) perşembe akşamları misafir etmeyi tercih ediyoruz. Sadece Sühan'ın iğrenç kıyafetlerine değil, muhterem ile 60 yaş üstü kaynana kritiklerimize de maruz kalıyorlar, kıyamam. Yemin ediyorum muppet show'daki o iki ihtiyar, Statler ve Waldorf gibiyiz, bık bık bık, sürekli konuşuyoruz. Bizimle dizi izlemek bir ayrıcalık! Bekleriz:P
laf salatası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
laf salatası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
25 Nisan 2017 Salı
22 Nisan 2017 Cumartesi
yazmaya ara verdim ama bi' sor niye verdim?
Yokluğumda çok kitap okudum... diye başlamayı isterdim ama hayır, çok değil.
Yokluğumda çok yoğundum, çok yorgundum, çok hastaydım ve dolayısı ile çok uzaktım her şeye.
Yokluğumda çok yoğundum, çok yorgundum, çok hastaydım ve dolayısı ile çok uzaktım her şeye.
11 Nisan 2017 Salı
"ne diyorduk nereye vardık" postunda bugün
Alaçatı Ot Festivali akepe mitingine benziyor, İzmirli yok.
Bu pazar ikisi de İzmir'deydi.
Aklım Alaçatı'da kalmıştı ama sosyal medyada paylaşılan birbirinin benzeri yüzlerce fotoğrafı görünce, iyi ki yeltenmemişim diyecektim. Paylaşımlar aynı. Trend giy, arka plana ot tezgahı veya Alaçatı evi kapısını al, saçına çiçek tacı tak, poz ver. Vermeyeni dövüyorlar mı acaba? Aman neyse ne, esnafın yüzü gülmüştür umarım.
Miting hakkında tek söz etmeyeceğim, neden? Çünkü tüm gün şehrin büyük kısmında trafiği felç ettikleri için bir kısım İzmirli tarafından kulakları ecdadlarına kadar çınlatıldı, benim konuşmama gerek yok. Ben diğer kısım İzmirlilerdendim.
2 Mart 2017 Perşembe
Değişik
Ehliyetler değişiyormuş, biz de İlker'le değiştirelim dedik, sabah sağlık kontrolüne gittik.
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
29 Aralık 2016 Perşembe
Tercih meselesi
İstanbula tam zamanında gidip
dönmüşüm. Bugün bakıyorum fırtına başlamış, toplantım bir gün sonra olsa
rezilim çıkmıştı. Gerçi sabahın dördünde kalkıp akşama kadar aralıksız toplantı
yapıp İzmir geri dönmek de benzer şekilde rezilimi çıkarıyor ama buna da şükür.
Havaalanındaki yarım saatlik
fazladan zamanımı milli piyango bileti alarak ve kitap okurken serin serin
biramı yudumlayarak değerlendirdim. Ritüeller hoşuma gidiyor. Hiç çıkmasa da her
sene İstanbul’dan bilet almak mesela, yılbaşında ağaç süslemek, eve kokina
almak, ışıklarla donatmak evi…
Blogda da yıl sonu yazı
ritüellerim vardı. Vardı diyorum, zira bu yıl hiç dokunmamışım, şurada kaldı
iki gün. Yeni yıla hedeflerle, planlarla başlamak, geçen yılı şöyle bir düşünmek…
Geçen yılı kimse düşünmek istemiyor, daha çok 2016’nın kıçına tekmeyi vurma
hissiyatı hakim. Eh kimseyi suçlayamayız. Yedek
kulübesinden hakeme “bitir şu maçı artık” diye bağıran teknik direktörler
gibiyiz.
26 Aralık 2016 Pazartesi
Güneş ışığı
Allah’ın
bildiğini kuldan saklayacak değilim, depresif bir ruh hali içindeyim. Aslına
bakarsan şahsi hayatımla ilgili ciddi bir sorunum yok çok şükür. Benim, ailemin
sağlığı, huzurumuz, düzenimiz yerinde. Gel gör ki, mutlu olacak şükredecek çok
sebebimiz olmasına rağmen en küçük bir olumsuzlukta – ki bu bizim ülkemizde
hemen her gün oluyor – bir el boğazıma sarılıyormuş gibi hissediyorum. İç
dünyamı dengelemekte zorlanıyorum.
Burada bile defalarca
anlattığım gibi kendimce kuyruğu dik tutma gibi önlemlerim var. Bu önlemlerin
en sonuncusu sosyal medyada denk geldiğim bir aldatma ve linç etme olayıydı.
Konuya özne bilmemnemom kişisini tanımıyorum, hatta varlığından bile haberdar
değildim ta ki bir sosyal medya hesabında bahsini okuyana kadar. Sonra bile
isteye, olayın içine daldım. Evet bu benim için ilginç bir durum zira mümkün
mertebe sosyal medyanın bu gibi tuzaklarına düşmem. Ne var ki, gündemin ağır
gerçeklerinden kaçmak için, sosyolog mu psikolog mu neyse, bir diploma sorununu
incelemek cazip geldi. Bir süreliğine kafayı düzelttim. Bana böyle gündemlerle gelin!
6 Aralık 2016 Salı
Osurmak aşkı öldürür mü?
İsmini burada ifşa etmeyeceğim bir arkadaşımın, eşinin yanında asla osurmadığını öğrendiğimde kulaklarıma inanamamıştım. Yanında yapmayınca, eşin senin o işi hiç yapmayan biri olduğunu mu sanıyor? Ne yanılgı.
Şahsen ben de tuvalette rahat bırakılmanın önemine inananlardanım, dolayısı ile kendimle baş başa kalabildiğim o nadir anların bir cüce veya babası tarafından bölünmemesi için son derece katı olabilirim. Ama osurmak öyle mi ya?
5 Aralık 2016 Pazartesi
Nadas
Kadınların beyinleri aynı zamanda birçok şeyi düşünebilme özelliğine sahiptir. Şimdi kaynağını hatırlamadığım birkaç yazıdan ama en çok da kendimden biliyorum ve bu blog benim şahsi sallama alanım olduğu için rahatlıkla genelleştirebilirim. Ben taş atayım da, dileyen çıkarmaya uğraşsın.
Bu, aynı anda çok şey düşünebilme özelliğinden daha evvel bahsetmiştim, tekrar aynı detaylara girmeyeceğim, multitasking hakkında merakı cezbolan kimseler bunu ve şunu tıklamak suretiyle bilgilerini tazeleyebilirler.
Yazıları adam akıllı okuyanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, bu özellik iyi değil, kötü hatta lanet bir özelliktir, yani kadın olduğumuz için övünmenin manası yok, saçmalamayalım.
Lanet derken?
Bu, aynı anda çok şey düşünebilme özelliğinden daha evvel bahsetmiştim, tekrar aynı detaylara girmeyeceğim, multitasking hakkında merakı cezbolan kimseler bunu ve şunu tıklamak suretiyle bilgilerini tazeleyebilirler.
Yazıları adam akıllı okuyanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, bu özellik iyi değil, kötü hatta lanet bir özelliktir, yani kadın olduğumuz için övünmenin manası yok, saçmalamayalım.
Lanet derken?
2 Aralık 2016 Cuma
Umut
Neyin
nereden aklına ne getireceği belli olmuyor. Bir şey okuyorsun ve birkaç cümlesi
sana farklı bir taraftan bakmanı sağlayacak bir fikir veriyor.
Blogcu anne Elif’in ÇıtırÇıtır Felsefe serisinin yazarı ile yaptığı söyleşiyi okuyordum. Okuyordum çünkü
– tamam öncelikle Elif’in yazdıklarını hep okumaya çalışırım sonra – bu serinin
ilk kitabını geçen sene almıştım Arca’ya fakat pek heyecanlanmamıştı, yani
acaba yaş mı acaba neden şeklindeki sorularıma cevap alabileceğimi ve yazarı
tanıyabileceğimi umdum. Seriye tekrar ilgi duymamı sağlayan başka bir şey de
Arca’nın televizyon izlerken “felsefe nedir?” diye sorması oldu, zamanı gelmiş
miydi acaba?
Hayata dair olguları
küçük yaştan itibaren kavranmasına çok önem veriyorum, zira şimdiden düşünen
özgür bireyler olmalarına bu kavramanın bir zemin oluşturacağına inanıyorum.
Umut işte…
Umut bu aralar, fakirin
bile ekmeği değil. Umut bu aralar aslanın ağzında adeta.
17 Kasım 2016 Perşembe
Dawson's Creek
Pazar
sabahıydı, gevrek almaya çıkarım diyen muhterem baktım, “beraber çıkalım boyoz
yer döneriz”e dönmüş, demek ki canı çıkmak istemiyor, bizi de sürükleyecek.
Arca evvela istemedi, tembel teneke. Sonra Poyraz’ları da alırız teklifine
balıklama atladı. Şanslıyız ki, pazar sabahın köründe uyandırıp “kalkın boyoz
yemeye gidelim” dediğimizde küfür etmeyecek arkadaşlarımız var.
Boyoz yanına fırında
pişmiş yumurta, of ki ne of. Gerçi beni yağlı hamur işleri beter ediyor, bütün
gün midem ağzımda geziyorum ama o lezzete karşı koymak imkansız. Sahi İstanbul’da
neden boyoz fırını açmıyorlar? Ne biçim iş yapar? O biçim! (ıy iğrencim evet)
Ha bu arada sabah
kafamızı çıkarıp, boyozumuzu tıkınıp, sabah kahvesine Zeyneplere geçesiye kadar
son haftaların en felaket yağmuruyla ıslandığımızı da belirteyim. Öğlen olmadan
eve döndük ve şansımıza hava açtı. Mayışan Arca ve İlker’in bana
katılmayacaklarını bile bile sordum: “yürüyüşe çıkıyorum, gelen var mı?”
9 Kasım 2016 Çarşamba
Kabuk
Benden büyük, müdahale edemeyeceğim şeyleri engelleyemediğim
zamanlarda toparlanmakta güçlük çekiyorum. Üzerimden etkisini atamıyorum ve
sürekli sorguluyorum. Ülke gündemindeki hemen her olay, eskisinden daha derin
izler bırakıyor, tahammülümün sınırına geldiğimi hissediyorum.
3 Kasım 2016 Perşembe
Ne zaman yaşlandığını anlarsın?
Bir fotoğraf çekinirsin ve yüzündeki sarkmalarla çizgiler kabak gibi ortaya
çıkar. Yaş almaya hoş geldin. Daha doğrusu yaşlandığını fark edenler kulübüne.
Arca geçenlerde anaokulundan beri en sevdiği arkadaşı Kayra için, “biliyor
musun Kayra benim beş yıllık arkadaşım!” dedi. Poyraz’ı hatırlattım, “a evet ya
Poyraz benim yedi yıllık arkadaşım vay be” diye ekledi. Biz arkadaşlarımızdan
bahsederken yirmili yıllara geçtik bile. Elvan, Gülayşe, Emel, Tuba yirmi
yıllık arkadaşlarım, ya Zeynep? Yirmi üç yıl olmuş. İlker’le tanışmamızın
üzerinden yirmi bir yıl geçmiş. “Hey gidi” diyor insan.
Bazen yolda genç çocuklara rastlıyorum, lise öğrencilerine. Onlarda İlker’in
geçmişi ile Arca’nın geleceğini görüyorum, hem hüzünlü hem umut dolu bir
gülümseme beliriyor yüzümde, hoşuma gidiyor.
1 Kasım 2016 Salı
Sıra ona gelmedi
28 Ekim 2016 Cuma
Öncelikler yüzünden
Dün sabah.
Muhtereme, evle ilgilenelim biraz, dedim. Baktı. Yani, yorganı çıkaralım, çarşafları değiştirelim, evi temizleyelim diyorum. Yarın yarım gün çalışacağım, temizlik yapayım dedim, mesela, “boş ver hep beraber yaparız” dedi. Canım muhterem… Arca bundan hiç hazzetmedi, siz evi temizleyin ben ipad filan oynarım dedi, yok ya! Banyo ışıklığının oradaki menfez kapağının takılması şart, tozu pisi bıraktım, artık soğuk hava girecek, silikonlamanın tam zamanı dedim, hak verdi, canım muhterem.
Tam evden çıkacağım, gözüm mutfağa kaydı, akşamki on dördüncü evlilik yıldönümü kutlamalarından kalan pizza kutuları hala masanın üzerindeydi. Aynı anda KFC kutusuna burnunu sokup “tüh ya hiç kalmamış” diyen Arca’yı gördük, kahkahamızı zor tuttuk, ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk, mutfak bekar evi mutfağına benziyordu. N’apalım akşam eve vardığımda saat dokuza geliyordu. Fakat artık silkinmenin vakti geldi. Madem şimdilik işteki yoğunluk biraz hafifledi, stres yerini rutine bıraktı o halde biraz hayatımıza odaklanalım.
9 Ekim 2016 Pazar
Rutin iyidir.
Pazar. Saat 11:12. İlker yirmi dakika kadar önce Arca'yı alıp şantiyeye götürdü. Beni evde bir saat yalnız bırakmakla, bana nasıl bir iyilik yaptığının farkında mı acaba? Aslında onlarla çıkıp beni pazara bırakmalarını dönüşte de almalarını istemiştim ama sonra pazardan bir sonraki haftaya kadar bozulacak ve çöpe atılacak sebzeler almak yerine evde bir başınalığımın tadını çıkarmaya karar verdim. Pazardan aldıklarımızı tüketemediğimiz hiç olmamıştı, bu haftaya kadar. Evle ilgili hafta sonundan alışveriş, yemek, ütü gibi konularda plan yapar, bu planları genelde de uygularım. Ama bu hafta...
30 Eylül 2016 Cuma
Seyrek yazıyor olabilirim ama...
O
kadar perişan görünüyorum ki, metroda bana yer veriyorlar. Üzerlerine
aksıracağımdan, kusacağımdan veya bayılacağımdan korkuyorlar. Belki de kokudur
sebep. Zira bu hafta duş yaptım mı hatırlamıyorum. Saçlarım yağlı olsa mecbur
bir saçım olsun yıkanacak da, iki mıncıkladım mı sokağa çıkılabilecek (bedhead
akımının öncüsüyüm) hale geliyor, sallıyorum.
Çok mu uzattım? Peki. (daha yazının uzunluğunun farkında değilsiniz tabii, başındasınız).
6 Eylül 2016 Salı
Modaya direnen feşınbilogır
Her sezon yeni bir şey trend oluyor. Moda dergisi üyeliğim olmasa da, sosyal medya hesaplarından, üyesi olduğum markalardan bu trendlere boğuluyorum. Hiçbirini takip etmesem, dükkan vitrinlerinden cansız mankenler el sallıyor. Alışverişe çıkmasam her allahın günü metrodayım, trend nedir ne değildir anlamamam imkansız. En azından bir göz aşinalığı oluyor. Ama allah için direniyorum.
Bazı çok moda parçalara göz takılıyor, inkar edemem fakat hemen kafamı çeviriyorum. Neden? Çünkü tek sezonluk giysilere para vermek istemiyorum. Çünkü bir aldığımı kalitesi el verdiği sürece – umarım yıllarca – giymek istiyorum. Çünkü bir parçayı bir sezon giyecek kadar zengin değilim (Rahmetli Vehbi Koç’un dediği gibi ucuz ayakkabı giyecek kadar zengin değilim)
Ben zamansız stil seviyorum. Trençkotlar, kot ceketler, keten şortlar, tek parça sade elbiseler, mavi ve beyaz gömlekler, düz renk pantolonlar…
Geçen, indirimden böyle birkaç parça yakalayabilir miyim diye internette alışveriş sitelerinde gezinirken, dikkatimi çekti son sezonlarda ne çok trendi teğet geçmişim?
2 Eylül 2016 Cuma
Yazlıkçılar
Adet olduğu üzere, bir eylül yazısı patlatmayacağım. Sanırım herkes Eylül 1 itibariyle sosyal medya timeline'larından "hoşgeldin eylül", "böhüü yaz bitiyor", "en sevdiğim mevsimdi sarı sonbahar" ve türevleri cümleler ile sayısız sarı ve rüzgarda uçuşan yaprak emojisinden payına düşeni almıştır.
İyi o halde, biz Ege sahillerinin renkli yazlıkçı profilleriyle neşemizi bulalım.
İyi o halde, biz Ege sahillerinin renkli yazlıkçı profilleriyle neşemizi bulalım.
10 Ağustos 2016 Çarşamba
Neyse
Ruh halim karışık
dönemlerdeyim.
Beni tam olarak neyin
etkilediğinden de emin değilim, okuyamamak? Bak o benim dengemi bozdu.
Yaratıcılığıma zerre katkısı olduğuna inanmıyorum, bu sabahki sabah
sayfalarında yazara ağzıma ne gelirse yazdım. Kısıtlanmış olmak hoşuma gitmedi.
Önceki yazıdaki böğürmelerimde son derece samimiyim, sözlerimin de
arkasındayım. Hani bir şey olur, okuyamazsın, olur yani, işler yoğundur,
hastasındır, canın istemez, malum bizim gündem bazen bizi epey silkeliyor, ama
böyle bu hafta okumak yok koşulunu sevmedim. Rutinimin bozulması bana yeni kapılar
açmadı, beni daha da gerdi ve kilitledi.
1 Ağustos 2016 Pazartesi
Bütün yazını yazlıkta geçiren biri olmak
Metro markette dolanırken
Crocs’ları gördük. İlker daha önce bana almak istemişti. Deniz terliğine
ihtiyacım var biliyor. Piyasaya göre epey ucuz ama yine de elim varmadı. Dedim
ki, hepi topu hafta sonları giyiyorum, şimdi dünya kadar para vermeye ne gerek
var, bütün yazımı yazlıkta geçiren biri olsaydım ama, mutlaka alırdım.
Bir anda “bütün yazımı
yazlıkta geçiren biri olmak” kulağıma müthiş iyi geldi. Sanki asla gerçek
olamayacak bir düş gibi. Düşünsene her hafta sonu haldur huldur gittiğin evde
en az iki üç ay yaşayacaksın. Evet yav yaşayacaksın!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)