18 Haziran 2013 Salı

Hayal gücünün sınırlarına ulaşan oldu mu?

Arca hasta. Kanındaki enfeksiyon değerinin stabilitesinin yanında #duranadam çeker gider. (“durmak yok yola devam” ile henüz bir yere varamayanlara bizim oğlanın enfeksiyonunu seve seve göndeririz)

İlginçtir, yer cücesi bu hastalığa rağmen ne yaptı ne etti dün akşam yılsonu gösterisine iştirak etti. Arca’nın direnişine onun iyiliği için bile olsa dayanamadık, hak verdik. Diktatör değiliz ki isteklerine kulak tıkayalım. Hakkıydı, direndi, kazandı. Şimdi hastalığa direnme zamanı, #direnarca arkandayız annem!

Geçen İlker’le konuşuyoruz, Arca sürekli lafımızı kesiyor, bir iki … uyarıyoruz, aaa tepemiz attı, kızdık, sesler yükseldi. Zaten gerginiz her daim.

Neyse girdim mutfağa, bulaşıkları filan topluyorum. Pıtı pıtı ayak sesleri.

13 Haziran 2013 Perşembe

Sen konuştuysan ben susmam!

İki haftadır sosyal medyadan, RS FM’den, Halk TV’den, bizzat orada bulunan arkadaşlarımdan an be an takip etmeme rağmen meydanlara çıkamadığım için ağlayıp, Gezi’nin biber gazlı havasını soluyamadığım için kendimi hep eksikli hisseden ben, “ne haddime” deyip az konuşuyorum (yazıyorum) ama sen Necati Şaşmış mı Şaşmaz mı ne, utanmadan kameraların karşısına çıkıp Türkçeyi ve beyinlerimizi katlediyorsun. 
Bizim oğlan hasta yine, uykusu açılmış gece tekrar uyutayım diye yatağına uzandım. Geç olmuş ben de onunla uyurum diye geçiyor içimden.  Ne mümkün? İçeriden televizyonun sesi geliyor. Allahım bitmiyor katiyen bitmiyor ve ne dediği de anlaşılmıyor.  Allah seni inandırsın, “kim lan bu?” diyerek hışımla çıktım yataktan. (Malum sesten çıkaramıyoruz)

7 Haziran 2013 Cuma

Ne değişti?

Gezi parkı eylemleriyle başlayan direniş sürecinde çok şey değişti çok! En azından bizim evde : )

Bir kere sosyal medyaya (“baş belası” olduğunu düşünmese de) mesafeli duran muhterem kocam tüm engelleri kaldırdı, kullanımını kısa sürede öğrendi ve sonuç olarak twitter hesabımı ele geçirdi. Akşam saatlerinde benim profilimden atılan terbiyesiz tweet’lerden katiyen mesul değilim. Ben gündüz, o akşam ha boyna favoriliyoruz faydalı olanları. Organize bir iş mi çeviriyoruz lan yoksa? Tövbe!

6 Haziran 2013 Perşembe

Yanılmışım

Lİnkedin diye bir sosyal paylaşım sitesi var. Facebook’un iş yaşamı versiyonu diyebiliriz kısaca. Oradaki kontak listem epey renkli bir mozaik, her yaştan her meslekten insan var.

Geçenlerde birisi ile yazışıyoruz. Üniversiteden mezun olalı on sene bile olmamış ama beş altı iş değişikliği yapmış. Hem de İzmir’de. İzmir’de adam akıllı şirket sayısı onu geçmez, demek emekliliğe kadar çoktan bitirecek İzmir piyasasını.

Arkadaşlara anlatıyorum “yeni nesil doyumsuz abicim, bunlar bir işte bile sebat etmesini bilmiyorlar. Maymun iştahlılar…” Tam bir kocakarı üslubundayım.

Y kuşağı bunlar Y!

4 Haziran 2013 Salı

1 Haziran 2013 Cumartesi

Sen git ben evde kalırım

Arca ile başbaşa evde kalıp ağlamaya başlayınca öyle dedi bana; "sen git ben evde kalırım".

öğlen Nokta'daki eyleme katıldığımızda ve nedenini sorduğunda anlatmıştım çünkü. Ağaçları söküyorlar demiştim. "Ağaçları kesenlere mi kızıyor polis?" dedi. "yok" dedim, "ağaçları koruyanlara kızıyor" NASIL YANİİİİ? Öyle işte...

Bütün arkadaşlarım Gündoğduda Alsancakta şu an, bana ta alt caddeden korna sesleri geliyor.

Arcaya şu an inanılmaz kızgınım! Ben twitterla meşgulken koltuğu boyadığı için! Ama tabii aslında gidemediğim için kılım bunu hepimiz biliyoruz. Kös kös odasına gönderdim, gözüme gözükmesin şu an kimse.

Bitirirken, bendeki birkaç fotoğrafı paylaşayım bir , Gündoğdu an itibariyle yıkılıyormuş!






30 Mayıs 2013 Perşembe

#avmleriboykotediyoruz

İstanbul’a ikinci gidişimin sebebi üniversiteye kaydımı yaptırmaktı. İlkini bizimkilerin “çocuklar gezsin öğrensin” projesi kapsamında yapmıştık, bütün sarayları, müzeleri gezdirmişlerdi bize, çocukluğumun ne keyifli anılarından biridir. Arabada yolculuk ederken arka koltuğun tam ortasında, bacaklarımı iki ön koltuğun arasına sıkıştırıp kucağıma açtığım deftere gezi notlarımı yazdığımı hatırlıyorum. (Evet, o zamanlar da otu boku yazmak gibi bir manyaklığım vardı ve evet, o zamanlar arka koltukta emniyet kemeri yoktu ve evet, ben son derece “tehlikeli” bir biçimde yolculuk ederdim ve evet, o zamanlar bu kadar maganda da yoktu)

28 Mayıs 2013 Salı

Dumur Diyalog #100 : Özel sayı - oku oku bitmez:)

---- Yok yok sezon finali, büyük final filan değil. Sadece #100 özel olsun diye uzattım. Arca'da bu çene anasında bu azim oldukça #1000 görür bu "dumur diyalog" serisi:) -----

A: Her sabah peynir yumurta mı yicem ben!
Y: Sen bilirsin annecim peynir yumurta kemikleri güçlendirir, yemezsen arkadaşlarınla koşmaca oynarken onlara yetişemezsin, hep arkada kalır, üzülürsün.
A: Bir şey olmaz. Dairede koşarsan en arkada koşan hep birinci olur.
………………..

24 Mayıs 2013 Cuma

Nerden aklına geldi dersen... Hiç öyle işte...

Hıdrellez geçeli çok oldu gerçi, Arca'nın yine hasta olduğu günlerdi dünyamızı şaşırdığımız günler. Nitekim dileklerimizi yazıp da denize atamadım:( neyse Hıdrellez deyince aklıma Arca'nın yaşında olduğum o yıl geliyor. Ya da daha büyüktüm bilmiyorum. Göztepe sahilinde ateşler yakılmış herkesler üstünden atlıyor. Nasıl istiyorum atlamayı ama mümkün değil tabii. Götü başı yakarsın.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Büyüyecek diye ödüm patlıyor!

Geçen akşam eve girdiğimde İlker’le Arca çoktan gelmişlerdi. Hepimiz yorgunuz, açız. Havadaki elektrik küçük bir kasabasının şebekesine yetecek boyutta. İnce bir çizgi üzerinde cambazlık yapıyoruz, ilk kim patlayacak, birbirimizi süzüyoruz inceden.

“Yemekte ne var?” sorusu yer cücesinin ağlamasını tetiklemeye yetti. Sabah NA ile birlikte karar verdikleri yaz ıspanağı vardı (semizotu) bir de hafta sonu yaptığım bezelye.

Önce dudak büküldü, semizotu yemek istemezmiş, şansını denedi. “iyi de çocuğum NA ile karar verdiniz, senin istediğin yapıldı ya…” dememize kalmadan sel suyu gibi aktı gözyaşları.

Ben bazen Arca’nın ağlamasına çok gülüyorum. Ayıp aslında, sen ağlarken biri sana gülse iyi mi olur ama tutamıyorum kendimi. Öyle çocukça, öyle safça ağlıyor ki sebebini umursamıyorum bile. Eskiden gıcık olurdum, ağlamasını durdurmak isterdim, İlker mesela, hala gıcık oluyor. Her istediğini ağlayarak istemesinden nefret ediyor. O açıdan bakınca haklı ama belli işte bu saatte karnı aç, yorgun, şarj olması lazım. Eh bir şeyler de istediği gibi gitmeyince ağlayarak deşarj olması lazım.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Çocuklar tekrarları severler : “Süper Kurti”

Arca ilk defa bir kitabı üst üste yedi kez okuttuğunda, “bu ne be!” demiş, sonradan bu küçük insanlar hakkındaki gerçeği öğrenince fazla ses etmemiştim.

Tekrar, küçük çocukların öğrenme biçimdir.

İyi tarafından bakalım, bir süre sonra biz de kitapları ezberliyor ve metinden kafamızı kaldırıp nefis çizimlerin tadını çıkarabiliyoruz. (züğürt tesellisi:P)

Merak eden çocuk... BÜMED

Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği tarafından kurulan BÜMED Merak Eden Çocuk Anaokulu ve İlkokulu, Arnavutköy'den sonra şimdi de Çekmeköy'de ikinci şubesini açıyor. Eğitim dünyasına farklı bir bakış açısı getirmek üzere yola çıkan Merak Eden Çocuk Okulu, 150 yıllık geçmişi olan Boğaziçi Üniversitesi'nden aldığı kültürel ve bilimsel mirası, uzman eğitimcilerinin dinamizmiyle birleştiriyor. Okul merak eden, hayata olumlu bakan, öğrenme sürecinden keyif alan, kendine güvenen, mutlu bireyler yetiştirmeyi hedefliyor. Çekmeköy'deki ilkokulun anasınıfları ve 1. sınıfları için kayıtlar halen devam ediyor.
http://www.merakedencocuk.com/index.html

Okul seçiminin daha da önem kazandığı şu günlerde sizlerle paylaşmak istedim. Hepinize iyi şanslar ve çocuklarımıza da zihin açıklığı diliyorum!

21 Mayıs 2013 Salı

Arkadaş edinme sanatı, yazan: Arca

Arca küçükken parkla ilgili iki hayalim vardı, biri arkadaş edinsin mal mal bakınmasın etrafa, anasına yapışmasın. İkincisi büyüsün de o kendi başına oynarken ben de rahat rahat kitabımı okuyabileyim.

Büyüdü. Arkadaş edinmeye de başladı, hatta bu cumartesi “çok az arkadaşım var, yeni arkadaş edinmek istiyorum” dedi. Allahtan başka bir şey isteseymişim: )

İkinci dileğim hiç gerçekleşmeyecek kanımca. Her parka gidişimizde elime alıyorum kitabı, iki sayfa okumadan geri getiriyorum. Zira Arca’nın park halleri kadar ilgi çekici bir kitapla tanışmadım henüz.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

John Fante, Toza Sor

Garip ama gerçek! Bir gün facebook’ta birinin durum güncellemesinde kitaptan bir alıntı okudum, vuruldum. Neden kimse bana daha önce John Fante’den bahsetmemişti?

Kinci değilim. Bu yamuğu hemen unuttum ve gugılladım, “John Fante, Toza Sor”. Patır kütür çıktı bilgiler… Bukowski’nin taptığı adam! Bukowski’nin yere göğe sığdıramadığı ilham kaynağı yazar! Ve Bukowski’nin önsözünü yazdığı kitap!

Kefir nasıl yapılır? Kefir mayası nereden bulunur?

Ben bile yapabildiğime göre çok kolay yapılır!
Allah seni inandırsın, kaçtır yapıyorum, mis gibi.
Kefiri ve yapımını ben keşfetmedim tabii ki binlerce yıldır yapılan içilen çok faydalı bir içecek kendisi. Dilim döndüğünce söyleyeyim, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, bağırsak florasına iyi gelen bakteriler içeriyor, sindirim sistemi için de son derece yararlı. Sonra süt içemeyen insanlar vardır, misal ben! Hem sevmem hem de Nesfitin içine azıcık koyduğum light süt bile rahatsız eder beni. İşte benim gibi mıymıntılar için nefis bir alternatif. Aslında süte alternatifim yoğurttu benim, bir kilo yoğurdu bir oturuşta bitirecek potansiyelim var. Gel gör ki son zamanlarda yoğurt da karnımı şişirmeye başladı (dikkat bira şişirmiyor katiyen, terbiyesiz yoğurt şişiriyor), hatta inek sütüne ve süt ürünlerine bir alerjim mi var diye düşünmeye başladım.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Blogcu Anne dizi oyuncusu mu oluyor? "Kıvanç Tatlıtuğ'la bir projeyi düşünebilirim!"

Blogcu Anne Elif Doğan şaşırtıcı açıklamalar yaptı.
Dizi oyunculuğuna göz kırpan güzel annenin hiç bilmediğiniz yönleri bu söyleşide.

Dün akşam, “Kuzey”den esen fırtınadan sonra, bu söyleşi böyle bir manşeti hak etti kanımca. Hani o manşete aldanıp okuduğumuz haberler var ya, onları yazanlar kesin çok eğleniyorlar. İçlerinden yaramaz bir ses “var ya şimdi nasıl merak edecekler, okumak isteyecekler, nihohohoa” demiyorsa, şerefsizim!

Her şey
Blogcu Anne’nin kitabının ofise gelmesiyle başladı. Yok, yok aylar önce Blogcu Anne söyleşilerinden birine "Yav Elif ben de seninle bir söyleşi yapsam, pek geyik olur ama ..." gibi bir yorum bırakmamla başladı. Elif, tabii ki tüm mütevazılığı ile “VARIM” demişti. 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Sen beni işten atamazsın, ben istifa ediyorum!

Bitmek bilmeyen ateş ve kulak ağrısına son çözüm antibiyotik iğnesiydi.
Hastaneye gitmeden önce sadistçe “sen hasta olmak için elinden geleni yapıyorsun, hasta olurum evde kalırım, içtiğim bir şurup olsun, diyorsun ama o iş öyle kolay değil! Bak iyileşemedin, doktor iğne verdi, şimdi hastaneye gidip iğne yaptıracağız sana” dedim. Bizde yalan yok abicim, kelimesi kelimesine böyle söyledim. Bilsin başına gelecekleri, ağlayacaksa ağlasın, hiç koymaz bana.

14 Mayıs 2013 Salı

Fransız mıyım neyim?

Bir “Fransız” modasıdır gidiyor. Çok net hatırlıyorum, yıllar önce çok satanlar listesinde bir kitap vardı. Fransız kadınlarının formlarını nasıl koruduklarını anlatıyordu. Hayır, özel bir şey yapmıyorlardı. Yemeklerini keyifle yiyorlardı, sadece porsiyonlarına özen gösteriyorlar, şaraplarını tatlılarını sofralarından eksik etmiyorlardı. Kesinlikle her yere yürüyerek gidiyorlardı.
Tamam demiştim, ben kesin Fransız’ım. Sosyal aktivite olarak aklına ilk gelen şey “dışarıda yemek” veya "yemekli misafir" ise, üstelik 50 kilodan bir gram fazla almıyorsan ne düşünürsün? O yıllar gençtim ve dötümle yemeye başlamamıştım. Üstelik arabam yoktu. Taksim-Bebek arasını vasıtasız sadece tabanvay tamamlayan kaç manyak tanıyorsun, sorarım! Bir Fransızlar bir ben, üçüncüsü yok.
O kitap çok tutmuş olacak, o gün bugündür Fransız aşağı Fransız yukarı.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Bu ülkeyi terk etmek için 10. sebep: 35 ACR 11' in temsil ettikleri

Sadece bu hafta sonunu yaşamış olmak bile en az dokuz sebebi saydırıyor:

1. Hatay’daki saldırı
2. Daha fenası buna gösterilen tepkisizlik
3. Yas ilan edilmemesi
4. Medyanın duyarsızlığı
5. Maçlarda toplanan kalabalığın Hatay’daki saldırı için tek yürek olamamış olması
6. Bir taraftarın bıçaklanması

daha sayayım mı?

7. Reyhanlı’da ölenlerin sayısını duyuran gazetecinin tutuklanması
8. Haber yasağı getirilmesi
9. tüm bunlara rağmen hükümetin hala istifa etmemesi (gerçi umudum yoktu da gelişmiş ülkelerde böyle yapıyorlar ya hani belki bir ihtimal dediydim)

Bunlar benim takip edebildiklerim sadece.

Gelelim 10. sebebe.

“Cimbom’a koyduk eğleniyoruz”

Bunu facebook’unda paylaşan “arkadaşım”a, “iki göbecik de Reyhanlı’da ölenlerimiz için atın da tam olsun” diye yorum yazacaktım ki durdum. Yoo, Galatasaraylı olduğum için değil, bunu Galatasaraylı bir öküz de yazsaydı ona da aynı hisleri beslerdim.

Dün gece küme düştüğü için pek “incinip” İzmir’i savaş alanına çeviren Göztepeliler çok mu farklı?

9 Mayıs 2013 Perşembe

Adamı strese sokmayın kardeşim, yoga yapın işte!

Strese dayanıksızmışım ben. Geçenlerde yaptığım kişilik testinin sonucu böyle diyor. Aynı testin diğer iki sonucu (çok sosyal ve çok sadıkmışım aynı zamanda) için “evet kesinlikle doğru” derken acele etmeseydim, “yürü git, antin kuntin testler bunlar! dayanıklıyım ben strese! Döverim lan ben stresi” şeklinde saçmalayabilir, testi haklı çıkarabilirdim.

Diyemedim, içimde kaldı. Sadece “hadi ya ilginçmiş” şeklinde konuyu kapattım. İtiraf edeyim fena koydu. “Stresli miyim ben? Strese dayanıklı değil miyim? Zayıf mıyım ulen manyak mıyım?” diyen iç sesimi susturmadım, muhterem kocama sordum. Öyle ya beni benden iyi kim tanır?

Dumur diyalog #99

Sabah anasıyla babasını yataklarında uyurken dürten cüce; “FINDIĞIMI YEMİŞSİNİZ!”

“Hönk?”

“Paketini çöpte buldum, fındığımı yemişsiniz!”

Y: Üf arca sabah sabah yaaa

A: Sürpriz* torbam da ortadaydı, ne yediniz içinden?

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Depresyonda bir manyağın serzenişsel tespitlerine kuşbakışı göz atış

-          Yasal uyarı! İntihara meyilliysen okuma, sebebin olmayayım! –
Uzmanlar on beş gün boyunca her gün mutsuzsan, hiçbir şeyden zevk almıyorsan, uyku düzensizliklerin ve yeme bozuklukların varsa “depresyon” teşhisi koyuyorlarmış.
Boş ver uzmanları! Bugün “ak” dediğine yarın “kara” diyenin önde gideni onlar. Gel ben sana depresyonu anlatayım.

7 Mayıs 2013 Salı

Edebiyattan anlamam!

Oradan bakınca, anlıyor gibi mi görünüyorum?

Tamam evet, Türkçe’m düzgündür. Noktalama işaretlerinin doğru kullanılmasına, anlatım bozukluklarına dikkat ederim, o kadar. Benimkisi dilbilgisinin matematiğine duyulan bir şefkat sadece.

Bana kısaca Türkçe’yi doğru kullanmaya çalışan bir “okuma - yazma meraklısı” denebilir.

Perişanlar Sezon Finali (mi acaba?)

Salyası sümüğü eksik olmayan Arca cücesinin böyle böyle sezonu kapatacağını umuyorduk. Meğer fena halde yanılıyormuşuz. Araya bir film sıkıştıran yapımcılar, tatmin olmamış olacaklar ki muhteşem bir sezon finali tasarlamışlar, sağ olsunlar (!)
Evde nanemolla geçirilen hafta sonunun son gecesinin karanlığını “anneaaa kulağım ağrıyor” çığlıkları yırttı. Perişan ana önce yine oralı olmadı (ne geliyorsa başına bu görmezden gelmeler yüzünden geliyor zaten. “No spoon” deyince hastalıklar yok olmuyor yavrucuğum deprem vergisi mi bu!)

3 Mayıs 2013 Cuma

Ömrümün kalan yarısının ilk günleri Vol.2

Büyüdüler resmen! Sabah Nil’i aramam gerekti, Arca Berk ile görüşecekmiş, telefonda kim hangi arabayı getirsin sohbeti yapıldı.

Güya bu cüceleri sinemaya götürecektik, üç oğlan ile güne başlıyorsan gün asla planladığın gibi bitmez.

Önce Agora’da yemek sonra Palmiye’de sinema, oradan Kipa’da alışveriş, Hayat’larla buluşma ve doğum günü kutlamasıyla sona eren bir gün yaşadık. Biz bunları yaşadık ama bizim oğlanlar için dün günlerden “AVM koridorlarında koşma” günüydü. Ve ayrıca yerlerde sürünme ve hatta tepişme…

2 Mayıs 2013 Perşembe

Ömrümün kalan yarısının ilk günleri Vol.1

Zatülcenp (bu ismi de çok seviyorum yav, ince hastalık tınısı var, sanırsın ki ben bir küçük hanfendüyüm ay neyse…) geçirdiğim hafta mal mal televizyona bakarken bir filme denk geldim. “Jane Austen kitap kulübü”. Beş kişi her biri farklı sebeplerle Jane Austen kitaplarını tartıştıkları bir kitap kulübünde buluşuyorlar. Her ay Austen’in bir kitabını okuyorlar ve aralarından biri ev sahibi oluyor. O kişinin evinde ya da misafir edeceği bir yerde toplanıp, yiyip içip kitabı konuşuyorlar.

Merak edenler için film budur: http://www.imdb.com/title/tt0866437/

Bizim de Nurturia’da kitap ve film kulübümüz var, ama sanal ortamda tartışmak, o elle tutulur atmosferi vermiyor sana. Ben kitapların bende bıraktıkları izleri blogumda da yazıyorum, diğer kitap kurtlarının yazılarını da okuyorum, sanal ortamda kitap tartışmak buna benziyor biraz da.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Yaş 35 yolun yarısı... Klişemi seveyim.

Hep böyle bir başlık atmak istemiştim eh insan ömründe bir defa 35 olduğuna göre bugüne kısmetmiş:)

30 Nisan 2013 Salı

Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Kitap okurken özellikle de romansa elimdeki hemen casting çalışmalarına başlıyorum. Zihnimde karakterleri oturtmam için onlara bir görünüm bahşetmem lazım. Belki de bundan sebep okuduğum pek çok kitabın filmine tahammül edemiyorum çünkü benim casting'imi kullanmıyorlar, iş bilmezler n'olcak:P

Al işte, o Da Vinci'nin şifresi var ya, o film benim için fiyaskodur. Tom Hanks manyağı bir insan olabilirim ama o rolü George Clooney'e oynatmadılar. Hayır bir sor değil mi burada hazır casting var! Kadın da olmamış abicim. Nicole Kidman'ın kızıl saçlı hali ile resmettim ben o kadını, bu pek yanık kavruk bir şey.

Düğümlere Üfleyen Kadınlar da casting dehamdan (:P) kurtulamadılar.

Özellikle de Amira. Roman bir film olsaydı (ki bence güzel bir yol film olur) Amira’yı ilk satırlardan itibaren Rahma oynardı.  "Rahma kim lan!" deme kardeş, al buradan oku. Daha Arap Baharı filan yoktu piyasada, biz tayfunlu bir Kore yazında tanışmıştık, sene 2007. Rahma tanıdığım tek Tunuslu kadın olduğu için değil, Amira’ya inanılmaz benzediği için. Acayip güzel, cıvıl cıvıl, çok dişi, çok tatlı bir hatundu Rahma. Ama bir o kadar da hırçın.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Hareket bereket

Fucking mucking seviyorum dört yaşı. Didişiyoruz dikleniyoruz birbirimize, çoğu zaman iki inatçı keçiyiz bir köprüyü geçmeye çalışan ama seviyorum dört yaşı. Çünkü…

Dışarıda birlikte vakit geçirmek hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı.

Bu hafta sonu çok yoğun bir programımız vardı. Sabahın köründe kalkmamızı fırsata dönüştürdük ve kimseler uyanmadan market alışverişimizi yaptık. Saat daha on bir olmamışken biz eve dönmüş, etrafı toplamış ve günün geri kalanında ne yapacağımızı planlamıştık.

27 Nisan 2013 Cumartesi

"Ye sen ye de anlatayım"

Biri bana en kötü yönlerini say dese, "acelecilik" listenin başına kurulur.

Ve çok net söylüyorum, acelecilik ile annelik bir arada hiç cool değil. Pek özenilesi anne modelinde "sonuca değil sürece odaklanan" "süreçten zevk alan" ve "çocuğunu kendine değil, kendisini çocuğunun zamanına ayarlayan" gibi özellikler hemen göze çarpar. Ve evet doğru tahmin hiçbiri bende yok:) Demek ki ben özenilesi anne modeli değilim arkadaş, hadi anam şimdi sağ üstteki çarpı işaretine tıkla ve sonraki anne bloguna ışınlan.

25 Nisan 2013 Perşembe

Köpekler bale yapmaz


Önyargının ne kadar incitici olabileceği ve aslında ne kadar yanlış olduğu, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Birilerini kalıplara sokmaya çalışmanın o birileri için kalıbın dışına çıkmak bir tutkuya dönüşmüşse eğer, ne kadar boş olduğu ve o birilerinin kalıpları yıkmak adına ne olursa olsun mücadeleyi bırakmayacağı, sınır tanımayacağı ancak bu kadar neşeli anlatılabilirdi.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Ruhunla yemek

Ne demiştik geçen yazıda? Yemek için yaşıyorsan, yemekten zevk aldığın için yiyorsan dikkat!

Ve güzel kardeşim dötünle yemeyeceksin, duygularını da yemeyeceksin, ruhunla yiyeceksin. Budur!

Yok lan iki yoga asanasıyla yogi olup ohmmmm edecek değilim.

Yemek konusundaki yanlışlarımı dürüstçe kabullendim.

23 Nisan 2013 Salı

Yemek için yaşamak … ya da… Yaşamak için yemek … İşte bütün mesele bu!

Yaşamak için yemek yiyenlere lafım yok. Onlar zaten aç kalmayacak kadar yerler ve bu da bir sorun değildir, keşke hepimiz sadece yaşamak için yiyebilsek.

Benim derdim yemek için yaşamakla. Daha doğrusu yemek yemekten inanılmaz zevk almak ve sonunda ipin ucunu kaçırmakla. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama yazanın bir tespiti vardı, bundan kırk-elli yıl önce insanların sosyalleşmek için gittiği tiyatro, sinema gibi etkinliklerin yerini artık restoranlar aldı. Yemek yemek artık sosyalleşme aktivitesi oldu.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Tıkla İndir, Tıkla Getirt!

26 ilde 128 mağazası ile sektöründe lider olan D&R, dr.com.tr ile kültür, sanat ve eğlence dünyasını bir tıkla evinize getiriyor. Reklam filmiyle online sipariş hizmetini duyuran D&R, kültür, sanat ve eğlenceye kısa yoldan ulaşmak isteyenler için internet sitesini yenilenen tasarımıyla hizmete sundu. Kitap, film, müzik, elektronik, oyun&konsol, dergi, kırtasiye, hobi&oyuncak, kişisel ürünler ve  e-kitap kategorilerinde yer alan binlerce ürünü sipariş edebilme olanağı sunan D&R, teknolojinin sunduğu olanakları en iyi şekilde kullanarak müşterileriyle buluşturuyor.

İnternet sitesi dışında tablet ve akıllı telefonlar için tasarlanan mobil uygulamalarla tüm platformlarda hizmet veren dr.com.tr, hızlı ve kolay bir alışveriş imkanı sunuyor.

Ayrıca D&R ve DMC’nin işbirliğiyle yayın hayatına başlayan yasal internet müzik platformu "MUSICCLUB" ile 200.000 adet yerli şarkı ve binlerce albüm indirilebiliyor.

Kültür, sanat ve eğlencede zengin ürün çeşidine ulaşmak için siz de dr.com.tr’ye girin, tıklayıp indirin, tıklayıp getirtin.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Tespitim geldi Vol.5: Arca bir dokunma ve öpücük arsızı!

Belirsizlik sevmiyorum. Belirsizlik bünyeme gerginlik etkisi yapıyor. Kırılan dişimin ağrısından dişçiye gittiğimde, “dişlerini sıkıyor musun?” sorusuyla etkilerin tepkileri ayyuka çıktı. Evet, sıkıyorum ve bunu sadece ben yapmıyorum, biliyorum. Yetişkinlerin %70’i yapıyor, daha doğrusu yapıyormuş.

19 Nisan 2013 Cuma

Bu yoga matının başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi!

Her şey eve bir yoga matı getirmemle başladı.

İlker “aaa süper boyu da uzunmuş, yer egzersizlerinde iyi olur” “hey hoopp bu benim kardeş” demeye kalmadı, Arca imparatora (damperli devasa kamyon) mat rulosunu yüklemişti bile. Sonrası malum. Yer egzersizlerine henüz başlamamış İlker ile kaçak göçek yoga yapacağım diye tırmalayan Yeliz’den zilyon defa daha fazla matı sahiplenen bir yer cücesi. Evet arabalarının yoluymuş bu!

Oğlum diye demiyorum bu it herifin benim bedensel aktivite heveslerime uyguladığı terörden bıktım usandım. J.M. ile şiddeti yüksek, ağız dolusu küfürlü ilişkimizin bitmesine bir sebep benim muhtelif kaslarımdaki dayanılmaz ağırlarsa, diğer sebep Arca’nın yoğun muhalif lobileridir. Laf aramızda yapacak döt olsa, Arca’yı mı dinlerim!

17 Nisan 2013 Çarşamba

Sağlıklı yaşam hadi hoopp bir-kiii

Yıllık geleneksel “göbeem pörtledi!” “totom büyüdü” yakınmalarını müteakip “kilo vermeliyim” “sağlıklı beslenmeliyim” “hareket etmeliyim” cümleleri yeniden hayatımıza girdi sayın seyirciler.

Bunun yaz aylarının yaklaşmasıyla bir ilgisi yok! Tamamen göbeksel bir mevzu ve benim ömrü hayatımın hiçbir devresinde (gebelik hariç) böyle bir göbeğim olmadı. Sezaryandan sonra hemşireler şaşırmıştı düşün yani! An itibariyle bırak doğum sonrasını, resmen 4 aylık hamileyken olduğum kiloyu gösteriyor baskül.

Üstelik farkındayım her şeyin! Akşamları çiğdem-biraların, havaalanlarında patates-biraların, film izlerken patlamış mısır-biraların eseri bir göbeğim olduğunun pek ala farkındayım. Bira göbek yapan bir şeydir canlarım, hani bilmeyen varsa söyleyeyim. Akşam salata-çorba yemek, sabah nesfit ile kahvaltı yapmak yetmez. Ara öğününe birayı kattın mı o göbek çıkar!

15 Nisan 2013 Pazartesi

Var ya bu çocuk milleti adamı yalancı çıkarır.

Bık bık bık … bizim oğlan “Cesur Böğürtlen” kitabını iki okuttu, sattı, sevmedi, diye sağda solda bok atıp durdum kitaba. Yok efendim direkt mesaj veriyormuş. Yok “grup lideri” olmak meziyet miymiş? Çocuklar böyle direkt mesajları sevmezlermişmiş! Sonradan iyileşen kötü davranışlardan bahseden kitaplarda çocukların hangi davranışı örnek alacağı belli olmazmışmış… babababa

Al işte nerden bulduysa sakladığımyeri buldu, son favorisi bu kitap. Rezil oldum lan! Çeliştim lan kendimlen!

12 Nisan 2013 Cuma

Zaman

İşerken dişimi fırçalamakta olduğum o akşam fark ettim ve boş kalan elimle telefonu kaptığım gibi evernote’a bu anı kaydettim.

Tabii o zaman diş fırçasının klozetten uçacak mikroplardan korunabilmesi için iki küsür metre kadar uzakta durması gerektiği ile ilgili bilimsel makaleyi okumamıştım. Artık işerken fırçalamıyorum dişlerimi ve bir malikanede yaşamadığımdan iki küsür metrelik bir mesafe yaratmamın imkansızlığından dolayı fırçamı başka bir odada muhafaza ediyorum... desem de inanma puhahah

Ee ne demiştik, biz koşarken obua da çalabilen bir neslin neferleriyiz.

Kimi zaman bilgisayarın açılmasını beklerken telefondan şahsi maillerime okur halimi yakalıyorum. Elimde kitapla çorba karıştırdığım zamanlar hiç de az değil. Arca ile oynarken aklımda çoğu zaman başka bir iş var. Evdeyken bir işe başladığımda hiç bitmiyor, çünkü genelde yarıda kesilip başka bir işe yöneliyorum ve öncekini bitirmiş olduğumu sanıyorum. Arkamı döndüğümde yarım bırakılmış bir işle karşılaştım mı kendimi inanılmaz yorgun hissediyorum.

11 Nisan 2013 Perşembe

Dumur diyalog #98

--- Artık açıkladığına göre yazabilirim :P ---

Akşam yemekte ilkere hülya hamileymiş dedim.
Arca: kim hamileymiş
Y: hülya
A: bebek mi doğuracak
Y: evet
A: annem hülya tunaya neden bebek doğuruyor

10 Nisan 2013 Çarşamba

Şimdi gel de bu blogu imha etme!

Bizim oğlan çok komik yav. Harbiden diyorum bak. Hareketlerine koparsın gülmekten. Geçen parka gittik. Aşağıdakine gidecekmişiz, niyeyse? Neyse gittik, orada kendine arkadaş yaptı, yarım saat oynadılar, yoruldu.
Dönerken diğer parkın önünden geçiyoruz, zınk diye durdu. “Burada da oynayacağım” dedi. İyi de yavrum yorulmadın mıydı sen? Yorulmamışmış. Oturdum bir banka, uzaktan izliyorum. Katiyen oyuncaklara binmiyor, diğer çocuklarla kaynaşmıyor. Allah Allah var bir iş ama ne?

9 Nisan 2013 Salı

Anne baba ve diğer ölümcül şeyler

Bir akşam yayılmışız kanepeye, İlker’le televizyona bakıyoruz, yetenek yarışması var ekranda. Sahneye küçük bir çocuk çıktı. Dört yaşındaymış, adını hatırlamıyorum ama çok sevimli bir çocuktu. Bateri çalıyor. Önce gıcık oldum, çocukların böyle yarışmalara sokulması canımı sıkıyor. İzlemeyelim diyorum hatta.

Çocuk hayret verici derece iyi çalıyor, o ayrı. Asıl dikkat çekici olan inanılmaz zevk alıyor yaptığı şeyden. Sahneden inme zamanı gelmiş olmasına rağmen şunu da çalmak istiyor, bunu da çalmak istiyor, bir türlü bırakamıyor bateriyi.

İşte o dört yaşındaki çocuk çözmüş olayı, dedim içimden. Çözmüş, senin benim gibi para kazanmak için çalışmayacak hayatı boyunca, zevk aldığı için yapacak o bateri çalma işini.

İşini çok iyi yapmak yetmez. Yaptığın işi seveceksin.

8 Nisan 2013 Pazartesi

250 gr tuzlu çağla badem

Çok boktan hissettiğin zamanlar olur hani, hani geçmiş on senenin muhasebesini yaptığında birkaç pişmanlık arka arkaya sıralandı mı, daral gelir. Hani hava da lodos da iyice bastı mı, hönküre hönkere ağlayasın gelir. İki damla gözyaşı süzülmesin diye salak saçma şeylerle ilgilenmeye çalışırsın.

İşte öyle zamanlarda hiç soru sormadan arabayı kenara çekip sana bir torba tuzlu çağla badem alacak bir insanın olacak abicim. Yoksa inan ki bu hayat çekilmez!

5 Nisan 2013 Cuma

"Kırmızı kanatlı baykuş" vs. "Yavru Baykuşlar"

Feridun Oral’ın kitaplarını çok severim. Gerçi Baloncu Dede ve Üç küçük yaramaz kitabındaki paragraflık cümleleri okurken nefesim kesildiğinde, Feridun Oral öykülerini Sara Şahinkanata metne döktürse, kendisi de sadece resimlese diye ukalalık yapmıştım. Ne haddime ama ne yapalım hissiyat böyle

Kırmızı Kanatlı Baykuş”ta adamı oksijensizlikten götürecek kadar uzun cümleler yok. Arkadaşlık üzerine yazılmış.
 

Baykuş henüz yavru olduğundan kanatları kırmızıya dönüşmemiş, uçamıyor ve canı çok sıkılıyor. Bir gün bir fare ile dost oluyorlar. Fare baykuşun kanatlarını kırmızı yapmak için elinden geleni ardına koymuyor. Gel gör ki başaramıyor. Sonunda zamanı geldiğinde baykuşun kanatları güçleniyor ve tüyleri kıpkırmızı oluyor.

4 Nisan 2013 Perşembe

Köpekler bale yapmaz : ntvmsnbc.com'da kitap tavsiyesi

ntvmsnbc.com Anne-çocuk köşesinde yeni yazı çıktı : http://www.ntvmsnbc.com/id/25432556/

Evvelden öle bayıla okuduğumuz "Gergedanlar Krep Yemez" kitabının yazr-çizer-tercüman ekibinde şahane bir bir kitap.

Önyargılar, kalıplar ve kalıbına sığmayan bir köpeğin mücadelesinin öyküsü:)

Keyifli okumalar

Yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç!

" Yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç!"

Babamın felsefesidir. Bir de “bir kafaya bir duman gerek” var ki, yedi sene boyunca her sigara yakışımda bahanem olmuştur.

Ben sigarayı bırakalı neredeyse on sene oldu, o nerde bir “gavur cigarası” bulsa (umumiyetle İlker’den bulur) yakar bir tane. Eee ne demişler? Bir kafaya bir duman gerek!

2 Nisan 2013 Salı

An itibariyle

Yağını tuzunu yaladığım barnaklarımlan bu postu yazıyorum telefondan. (Yazmadan duramayan manyak kadın profili. Gerçi ntvmsnbc.com'daki editörüm benden memnun, seyahate çıkmazdan evvel iki haftalık kitap yazısı gönderdim. :))

An itibariyle bir lüksü yaşamaktayım. Uçağa binmeden az önce bir bardak bira ile bir sepet patates:) yanına MOMO :)

Momo bizim kitap kulübünün ilk kitabı bayıldım ama yorumlarımı kulüp toplantısından sonra yani diğer üyelerin de fikirlerini arakladıktan sonra bildireceğim:)

Arca'nın dizanterisine geçmiş olsun diyen dostlarımı tek tek öperim. Son aldığım duyumlara göre ateş yok, kaka normal görünümlü ancak çiş içinde çözünebilen cinstenmiş:) yani bir sonraki perişanlığımıza kadar asayiş berkemal:)

Senin ne işin var istanbulda diye merak edenler için söyleyeyim derneğin alt komisyonunda kanun çıkarmakla meşguldüm, bana bundan sonra kısaca "kanuni sultan yeliz" diyebilir klimaların yeni yönetmeliği ile ilgili başınız sıkışırsa tarafıma başvurabilirsiniz:)

"Bu sizin için son çağrıdır" anonsunu duymadan da kapıya gitsem iyi olacak.

“Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm!” *

Havaalanına erkenden gitmişim, bira-patates ile iki toplantılı günün stresini atıyorum, bir taraftan da maillerime bakıyorum. İzmirli anneler grubunun içinden bir kitap kulübü fikrinin doğduğu günlerdi. Fikre ilk atlayanlardan, adımı listeye ilk yazdıranlardan olduğumu söylememe gerek yoktur herhalde. Neyse konu ile ilgili maillere bakarken İlker aradı. Başladım anlatmaya, işte kitap okuyacağız, sonra bir araya gelip kitap hakkındaki fikirlerimizi paylaşacağız, çok heyecanlı, falan filan… Telefonun diğer ucundan “puhahahah” sesi geldi. Peşi sıra aşağıdaki diyalog:

İ: Ya kızım kitap bu, yazılmış bitmiş, yazan ölmüş neyini konuşacaksınız?
Y: İlker saçmalama herkes okuduğundan başka yorumlar çıkarır, senin gibi kitaptan keyif almış insanlarla görüşlerini irdelersin. Keyifli vakit geçirirsin…
İ: Tamam, bir araya gelin, sohbet edin sosyalleşin de niye kitap? Zaten okumuşsun bir dolu zaman harcamışsın. Toplanın gündelik hayattan konuşun, ne bileyim sohbet edin filan. Kitap tartışılır mı yav?

1 Nisan 2013 Pazartesi

Perişanlar "the movie"

Yoğun istek üzerine filmi çekilen Perişanlar'ın özeti şöyle:

Okula gitmemek için kırk takla attığı düşünülen Arca'da yine ufaktan ateş görülmeye başlamıştır. Yüreğini çürütmemeye çalışan anası olayı bir süre görmezden gelmiş lakin sabaha karşı karın ağrısı ile tuvalete zor yetişen bebesinin feryatlarına daha fazla kayıtsız kalamamıştır.

29 Mart 2013 Cuma

Bloglovin'

Nedir ne değildir, hiç bilmiyorum ama bildiğim tek şey, google reader artık olmayacakmış. Ben ne zamandır blogları kendi blogroll’umdan takip ediyordum ama telefondan Ipad’den yine pek kolay olmuyordu.

Bu google reader haberi çıktığından beri görüyorum, herkesler bloglovin’ olayından bahsediyor. Uygulamasını indirdim, epeydir oradan okuyorum blogları. Süper bir icat. Bundan sonra kanımca google reader’dan okuyanlar bloglovin’ üzerinden takibe devam edecek.
Blogun varsa, claim etmen gerekiyor kendini ve blogunu kaydediyorlar, sonra da yeni takipçilerin için sana banner öneriyorlar. Ben bu memesi + işaretli ablayı beğendim. Memesine denk getiremeseniz de tıklayınca bu blogu bloglovin’ üzerinden takibe alabiliyorsunuz.

Baykuşlu çocuk kitapları

Nasıl atlamışım hayret ntvmsnbc.com'da bu haftaki kitaplar baykuşlu:)

Feridun Oral'ın Kırmızı kanatlı baykuş ve Martin Waddell'in Yavru Baykuşlar kitaplarını merak edenler BURAYA TIK :)

Bol okumalı bir hafta sonu tatili olsun...

28 Mart 2013 Perşembe

Tespitim geldi Vol.4 : trafik

Kadın şoförlerin trafikte yol vermemesi gibi bir kaide mi var? Çok pis cinsiyet ayrımcılığı yaparım, bu konuda affım yok. Kadın şoförler yol verince özgüvenleri mi sarsılıyor ne oluyor bilmiyorum ama kaza yapmacasına inatçılar.

Sadece o da değil. Kazaya da tahammülsüzler. Geçen bir arabaya sürttüm yolda giderken. Şoför erkek, özür diledim akşam akşam iş çıktı filan diyorum. Adam anlayışlı, "olur hocam ya sıkma canını" diyor, yanındaki kadın başladı çemkirmeye, yok araba yeniymiş yok dikkat edeymişim. Muayyen günü müdür nedir, muhattap almadım ablayı.

27 Mart 2013 Çarşamba

4 aylıkken ne ise 4 yaşında da o!

Oğlum diye demiyorum, bazen çok pislik olabiliyor.

Annesinden duyduğuma göre muhterem kocam pek masum bir çocukmuş, yaramazlıkları sıradan erkek çocuk hareketliliği sınırları içinde kalırmış. Geriye ben ve prenses ablamdan sonra annemlerin hayatını kabusa çeviren çocukluğum kalıyoruz. Ve hayır, katiyen çocuğumda görmeyi hayal ettiğim bir özellik değil, övünmece sevinmece yok. Bir sakarlığımı almış bir de hinliğimi.

Halbuki muhteşem güzelliğimi alaymış iyiymiş :P

26 Mart 2013 Salı

Sakar Cadı Vini öğretici değil mi? Hadi canım!

Rengin, kıyafetin kızı erkeği olmadığı gibi kitapların, karakterlerin de olmaz. Nitekim sevimli-sevimsiz, iyi-kötü hemen her türden "cadı" karakterinin de kız çocuklarına hitap etmesi gerekmiyor. Julia Donaldson'ın "Süpürgede yer var mı" adlı kitabını eve getirirken, çocukluğumdan kalma alışkanlıkla "cadı kitabı şimdi bu, bizim oğlan sever mi" diye tereddüt etmiştim, inkar edecek değilim. Lakin öle bayıla, yalana yalana okundu, süpürgede oğlan çocuklarına da yer bulundu.

Bu gazla Sakar Cadı Vini ile tanıştık.

25 Mart 2013 Pazartesi

Uçan balon kaçan balon

Cumartesi bir doğum günü partisine davetliydik. Allahtan Mert Kaan bir yaşına girdi de anasıyla babasını görebildim, hastalıktı, oydu buydu derken aylar olmuş görüşmeyeli, göresim gelmiş. Gül, parti için balonlar şişirtmiş, uçan balonlar. Arca tabii ki çıldırdı, hatta Gül istediği kadarını eve götürebileceğini söylediğinde çocuk kalbinin daha hızlı attığına kalıbımı basarım.

Siz yoksa bebeklere kitap okunmaz mı sanıyorsunuz? 0-12 ay kitapönerileri

"Bebeğe kitap okunur mu?"

Var ya öyle güzel okunur ki... Hayır biz çokça okuduk oradan biliyorum.

Eğer Arca, yenidoğan iken kitap almayı akıl edeydik, kesinlikle siyah-beyaz kumaş kitaplardan edinirdik. Çünkü yeni doğanlar pastel renkleri ayırt edemezler. Onlara kontrast renkler, özellikle de siyah-beyaz kitapların sunulması gerekir. Ben demiyorum, uzmanlar diyor. Oyuncakçılarda ve kitapçılarda Fisher Price ve Tiny Love gibi markaların yeni doğan siyah beyaz kumaş kitaplarından bulmak mümkün.

Biz de çok geç kalmış sayılmayız. Bu kitap işine aydığımızda Arca dört aylıktı.

22 Mart 2013 Cuma

Günün çorbasından dev hizmet : Zihni sinir proceler

Bu postu okuyup da elimi eteğimi öpmeyenin alnını karışlarım!

Böyle dev hizmeti sana öz anan vermez şerefsizim.

Varan 1 : Ne idüğü belirsiz Ipad klavyesinin Türkçe karakter şeysi.

21 Mart 2013 Perşembe

Ev Canavarları… Arca gözüyle…

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, ama kendime çeki düzen vermemi sağlayan bir bölüm hatırlıyorum. Çocuklar için bizler kocaman varlıklarız aslında ve sesimizi yükseltip sinirlendiğimizde onların gözünde birer canavara dönüşüyoruz. Kanım dondu yeminle. Zira asabiyetimi yüksek desibelden ses ile icra etmek gibi kötü bir huyum var.

20 Mart 2013 Çarşamba

Bezsiz Bebek

18 ay geç mi? Katiyen!

Facebook’ta benim de üyesi olduğum Bezsiz bebek grubu gün geçtikçe daha çok ilgi görüyor, güzel paylaşımlar oluyor. Şimdiye kadar pek anlatmamış olsam da Arca da aslında bir “bezsiz bebek” ve onun da bir hikayesi var.

Bezsiz bebek kitabı ile Arca on dört aylıkken tanışmıştım. Bebekliğinden itibaren belli bir yerde (ana kucağı) ve belli bir saatte (sabah) mıçan bir bebem olunca ahanda tamam demiştim ben bu işi kotarırım.

19 Mart 2013 Salı

Dumur diyalog #97

NA ile oyun oynarken;
NA: arcacım ben bir nescafe içeyim, hazırlayıp geliyorum
A: Bulursan içersin
..........

18 Mart 2013 Pazartesi

Sakar cadı vini yazısı çıktı sıcak sıcak:)

Sakar cadı Vini öğretici değildir mi?
Hadi canım bal gibi de öğretir:)

Ntvmsnbc.com'da yeni yazı : http://www.ntvmsnbc.com/id/25429513/


BBOM (Başka Bir Okul Mümkün): Mümkün mü sahiden?

Yo hayır dudak bükerek sormuyorum. Daha çok nasıl derler?

Şimdi bizim Arca'ya tamamen benim tembelliğimden pek az banyo yaptırıyoruz ve Arca'nın da arabalardan sonra en sevdiği şey su ya... ben Arca'ya pek nadiren "banyo yapacaksın" dediğimde o sevinçle karışık bir inanmazlık yerleşiyor ışıldayan gözlerine... Hah işte benimkisi o hesap!

BBOM toplantısına giderken inanmazlığın silinip yerini sadece sevince bıraktığı bir duygu yaşamayı ümit ettim.

15 Mart 2013 Cuma

Annelikte son trend

İş görüşmelerinde sorulan en klişe soru “en sevmediğiniz yönünüz nedir?” ise, daha klişesi “mükemmeliyetçiliğim!” cevabıdır.

Hadi biraz gerçekçi olalım. Devir mükemmeliyetçilerin devri değil artık. İş görüşmelerini bilemem ama annelik mevzu bahis olduğunda “mükemmeliyetçiler” fena halde dışlanıyorlar, benden söylemesi. “Çocuğum mükemmel bir birey olsun” demeyi bırak, “bebem büyüyünce bilmem ne olsun, bilmem ne başarısına imza atsın” diye aklından geçiriyorsan, hayal kurmaya yelteniyorsan banal ve de avamsın.

Şimdi trend “anti mükemmeliyetçilik”.

“Ne alaka?” deme, izahatlarımı dinle.

14 Mart 2013 Perşembe

Kutu oyunları

Arca'nın oyundan oyuncaktan anladığı "araba"! Benim gibi arabayı kullanmakta bile beceriksiz bir kadına reva mı bu! Bir de her gün otobanıydı şehir içiydi derken 60 km yol yapıyorum. Hala da mallıkta üstüme yok. Benim kadar araba kullanan kadını erkeği herhangi bir cinsten insan evladı şimdiye TIR tepesinde uzun yol şoförü olmuştu şerefsizim!

İş oyun oynamaya gelince hop arabalar çıkıyor ortaya. Iyyyy gıcık oluyorum, ve itiraf ediyorum o küçük ayakları pedallara yetişse benden iyi kullanır arabayı.

13 Mart 2013 Çarşamba

Evliliği kurtarmanın yolları

Analar bacılar hey hooop yanaşın bakayım yamacıma, evliliğinizi kurtarmanın yollarını anlatacağım. Sonra ben görmedimdi, yok bir daha anlat, yok ben kaçırmışım demek yok. Yazıyorum sonra zilyon tane mecrada paylaşıyorum, görmediysen sosyal medya takipçisiyim filan deme, ağzıyla bırakır başka tarafıyla gülerler adama!

Konu mühim, konu hassas.

Yılların törpülediği bir evlilik hayatın mı var bacım?
Kocam bana eskisi gibi ilgi göstermiyor diyor, acı acı yakınıyor musun?
Kıyamam, ortak yanınız kalmadı mı yoksa?

Gel yamacıma.

12 Mart 2013 Salı

Annelik çok boktan bir şey!

Neşeyle eve geliyorsun, ne zamandır beklediğin bir şeylerin ucuna gelmişsin, hazırlanmışsın, enerji tavan. Motivasyon desen zirveye oynuyor. Akşam göremeyeceksin ya öğleden sonra misler gibi cüceyle oyun oynuyorsun. Mızıkçı filan ama acayip eğlenceli bir tip. Oyunları bir tarafından uyduruyor, kuralları değiştiriyor, hile yapıyor, bildiğin pislik. Benim gibi kural ve kontrol manyağına göre bir çocuk değil bu, “ben bunu istemiyorum geri alın bunu” deme şansın da yok, öyle didişip duruyoruz.

Dumur diyalog #96

Annesine el kaldıran cüceyle muhattap olmayacağımı beyan etmemi müteakip, küçük bey yanıma yanaşır; "bir daha vurmayacağım annem" der, "erkek sözü!"

İç ses : Kadına şiddetin savunucusu mu olacak lan bu herif! Erkek sözü ne lan! Var ya çok pis gerildim.
......

11 Mart 2013 Pazartesi

ntvmsnbc.com'dayım söylemesi ayıp

Özgeçmişime diyorum "sling modelliği" yazsam, baktın olmadı ntvmsnbc.com'da yazılarım çıkıyor filan desem.... Kariyerimde yeni bir sayfa açar mıyım?

Yok yok yakındır, pek ünlü bir şahsiyet olup cemiyet haberlerinde boy göstermem yakındır. Şaşırmayın diye şimdiden söylüyorum.

Ben bu gidişle celebrity filan olur, alayınızı tanımam şerefsizim!

9 Mart 2013 Cumartesi

Jaguarın üzerine vahşice atlamış leopar

Allahsız Arca! Allah tependen baksın Arca! Saat 04:18 itibariyle uykumu kaçıran ve an itibariyle götünde pireler uçuşan hain evlat ökkeş!

Bu hafta blogtan yana pek fukara geçti farkındayım. Yok Arca hastaydı yok izin kullandım derken 8 mart bile geçti gitti.

Dün "çalışmayan Yeliz'in bir günü" adlı simülasyon yaşandı. Sabahtan arkadaşla kahvaltı, sonra alışveriş, sonra uzun öğle yemeğini müteakip uzun kahve sohbeti, sonra mailler yazışmalar, derken kuaför, ardından Arca ile birkaç güzel saat ve son olarak İzmirli anneler grubunun vahşi gecesi.

Şu kadarını söyleyeyim, batmak istemiyorsak çalışmam lazım abicim! Benim her günüm bu tempoda geçse bittik biz.

8 Mart 2013 Cuma

Türkiye’nin sadece çocuk aktivite ürünleri satan tek sitesi www.handykids.com.tr açıldı...

Bugün emekçi kadınlar günü.
Çok acayip şeyler yazasım var ama sonra, şimdi değil! Şimdi emekçi ve de girişimci arkadaşım, blogger bir anne Nihal'in sitesini, Nihal'in tanıtım yazısı ile duyurmak istiyorum:

Türkiye’nin sadece çocuk aktivite ürünleri satan tek sitesi www.handykids.com.tr açıldı...

Handy Kids nedir?
Handy Kids , “becerikli çocuklar” anlamına geliyor. Ürünlerin tamamı çocukların el becerilerini
geliştirmeye yönelik. Kutunun içinden yapacağı aktiviteyle ilgili tüm malzemeler çıktığı için anneler hem
fikir hem malzeme bulma derdinden kurtulmuş oluyor. Ürünler İngiltere’den ithal, çocuk sağlığına uygun
malzemelerden üretilmiş, ve tüm güvenlik testlerinden geçmiş.


 Handy Kids fikri nasıl ortaya çıktı?
Oğlumla aktivite yapmayı ve gezmeyi çok seviyoruz. Çevremdeki annelerden en sık duyduğum soru
hep şu olmuştur : “Bu aktivite fikirlerini ve malzemeleri nereden buluyorsun ?” Aktivitelerin çoğunu
yabancı bloglardan buluyorum; fakat bazen insanın, özellikle de çalışan annelerin fikir aramaya bile
vakti olmuyor. Malzeme konusu da ayrı bir sıkıntı. Yurtdışında çok sık rastladığım “do it yourself” yani
“kendin yap” diye tabir edilen setler vardır, içinde çocuğun yapacağı aktiviteyle ilgili tüm malzemeler
olur. Bunların benzerlerinden Türkiye’de zaman zaman görüyordum, ama fiyatları çok yüksek
buluyordum. Buradan yola çıkarak Türkiye’ye bu tarz ürünler getirmeye karar verdim, ve böylelikle
www.handykids.com.tr doğmuş oldu.

Handy Kids nasıl bir site?
www.handykids.com.tr ürünlerimizin satıldığı tek e-ticaret sitesi. Fakat www.handykids.com.tr
sadece ürün satan klasik bir e-ticaret sitesi olmayacak. Sitemizin blog kısmı var ve burayı aktif olarak
kullanacağız. Blog kısmında paylaşacağımız ürünlerle ilgili yazılarda; ürünün kutusundan neler çıktığı ve
nasıl yapılacağı detaylı fotolarla anlatılıyor olacak. Böylece ürünün sadece kutusuna bakarak seçmeniz
gerekmeyecek. Ayrıca ürün çocuğunuzun zevkine hitap ediyor mu, yaş grubuna uygun mu, bu soruların
yanıtlarını da blog kısmındaki yazılarda görebileceksiniz. Blogger geçmişime dayanarak blog yazılarına
çok önem veriyorum. annelerin pek çok faydalı bilgiyi bloglardan edindiğine inanıyorum. Bu da
www.handykids.com.tr yi sadece ürün satan sitelerden ayıran en önemli özellik olacak.


Handy Kids’te ne tür ürünler bulabilirim?
Handy Kids’de birçoğu hazır kit halinde aktivite setleri bulabilirsiniz. Tamamı çocuğunuzun el becerilerini
geliştirmeye yönelik ahşap setler, alçı aktivite setleri, elişi setleri, maske yapma setleri, boyama
setleri, köpük aktivite setleri bulabilirsiniz. Hazır kitlerin yanı sıra bolca değişik aktivite malzemeleri de
bulabilirsiniz craft paketleri, şönil, makas , boyama örtüsü tarzı ürünlerle aklınızdaki aktiviteleri kolaylıkla
yapabilirsiniz.

NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı

Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.

Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

6 Mart 2013 Çarşamba

Tanrı Tavşanken

Nergisler de henüz mevsimindeyken...

Evimi her daim nergis kokutan bir adam var hayatımda. Yok yav romantizme bağlamayacağım. Eminim muhterem gül gibi 12 ay bulunabilecek bir çiçek sevmediğime içten içe şükrediyordur. Bizim evin romantizm süresi pek güdük, hepi topu birkaç hafta.

5 Mart 2013 Salı

4 yaş Arcatomisi

Geçen hafta anatomi-babatomi saydırırken twitter’dan @tuten “bir arcatomi yaz da tam olsun” dedi.

Sahi niye akıl edememiştim daha önce? Hep derim “twitter = faydalı kuşlu sosyal paylaşım şeysi”

Arcatomik yapı dört yaşla birlikte iyice ateşli bir hal aldı. Çoraplara tepki inanılmaz boyutlara ulaştı. “o çoraplar o ayaklarda durmayacak! İşte o kadar!” Yeni bir evimiz olduğunda sırf bu çorapsız gezme takıntısı yüzünden yerden ısıtma yaptıracağım sistemi.

4 Mart 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #95

Manavın önünden geçerken üzümleri görünce; "aaaa annem yaz gelmiş!"

Çiçekçinin önünden geçerken çiçeklikteki papatyalara neden saldırdığını sorunca; "annem sana çiçek toplayacaktım ama?"

1 Mart 2013 Cuma

Dumur diyalog #94

Ipad'de oyun oynamakta olan Arca babasından yardım talep eder:"babacım şu treni şuraya götürür müsün?"
İ: sen kendin götürebilirsin
A: Ama babam ben nasıl götüreyim? ben dört yaşta bir çocuğum. Sen otuz beş yaşta bir babasın, sen götürebilirsin
..............

28 Şubat 2013 Perşembe

4 yaş babasının babatomisi

Anatominin çilesi bitmemiştir. Bir çocuk doğurmuştur, besleyip büyütmüştür, ama neresinden bakarsan bak babasına benzetmiştir. Önceleri sevdiği adama benzemesi romantik bir duygu yoğunluğu oluştursa da hayatın gerçekleri böyle değildir!

4 yaş anasının anatomisi

Dört yaş anası anatomik bakımdan çökmüştür. Zırt pırt hastalanan bebesine bakacağım, uykusuz kalacağım diye kendini ihmal etmiş, ince hastalıklara tutulmuştur.

Dört yaş anasının acayip kıl olduğu iki şey varsa biri etraftan “senin oğlanın bağışıklığı pek düşük” laflarıysa diğeri “aa yine mi hasta?” sorusudur. Evet yazık ki adam bir türlü büyümemektedir, sürekli hasta olmakta, etrafta ne kadar mikrop varsa eve taşımaktadır. Herkes bilgilendi ise, dağılmak serbest!

Dur lan dağılmayın yeni başlıyorum:)

27 Şubat 2013 Çarşamba

"Görseldeki %100 Arca yapımı lego şeysi nedir? Ne işe yarar?"

... diye sormuştum dün bazı sosyal paylaşım mecralarında.
Gel gör ki cevabını bana sorsalar, serde gevezelik var uzun uzun anlatmam lazım. Lakin kısa yol paylaşımları onlar, oralara takılanlar okumaya üşenir yav. Hep derim geveze kadına blogtan başkası yalan.

Neyse ne diyordum?

Geçenlerde Arca´ya fena kızdım ama neden diye sorma hatırlamıyorum. O kadar kızdım ki göresim yok! Oturdum koltuğa cüceye de "bak git oğlum sakinleşmeye çalışıyorum" diye talimat verdim.

25 Şubat 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #93

A: hemen büyümek istiyorum
Y: ne olacak büyüyünce
A: 32 yaşında olacağım
Y: vay ne yapacaksın 32 yaşında olunca
A: bilmiyorum araba tamircisi filan olucam!

21 Şubat 2013 Perşembe

“Daha Sade bir hayat”

 
Ne diyordum?

"Daha sade bir hayat" kitabı sadece “eşyalarınızdan kurtulun, bak nasıl mucizevî sonuçlar alacaksınız” vaadinde bulunmuyor, yaşamda sadeliği eşyaya indirgemiyor, bizler için sıradanlaşan amma velakin çocuklarımızı ciddi strese sokan kaostan da sıyrılmak gerektiğini anlatıyor.

O öyle bir stres ki günümüzde pek çok çocuğun ilaçla tedavisine başvurulan “dikkat eksikliği ve hiperaktivite” sorunlarına yol açıyor. Ben demiyorum, kitap diyor : ) Demekle kalmıyor, hayatı sadeleştirilen önceden dikkat eksikliği ve hiperaktivite teşhisi konmuş çocuklarda ilaçsız iyileşmelerin görüldüğünü de araştırma sonuçlarına dayandırarak açıklıyor.

Sadeleşmek tüm hayatımıza yayılması gereken uzun bir süreç..

Bir yerden başlamak lazım.

20 Şubat 2013 Çarşamba

"Sıkıldım."

“Donunun içine bir avuç arı koyayım bak bakalım sıkılıyor musun?”

Hayal gücündeki derinliğe bakar mısın?

Böyle cevap verirdi annem bize, "sıkıldık" dediğimizde, geçen ablam uğradığında yine kulaklarını çınlattık annemin:)

Annem “pedagojide yaratıcılık” semineri verecek potansiyeldedir, ders verse ön sıradan yer tutarım :)

Raporlu olduğum haftayı, evde yayarak geçirdiğimi düşünen varsa, korkmasın, sabah kahvemi içtim, tepelemeyeceğim : ) Lakin fena halde yanıldıklarını bilsinler, b.k atmasınlar.

Evvelden başlayıp kenarda tuttuğum birkaç kitabı bitirdim.

Yav bir Allahın kulu da bana madalya takmıyor ya çok pis içerliyorum! Bir alkış bir sırt sıvazlama? Nerde…

“Can sıkıntısını bir armağan olarak kabul edin" diyor kitap. Yaratıcılık için bir fırsat.

Genelde kitap satırlarının altlarını çizmem ama “Daha Sade Bir Hayat” isimli kitapta resmen fosforlu marker kullandım : )

19 Şubat 2013 Salı

Çocuklu ev

Evde çocuk mu var, o zaman eşyaların kullanımındaki yaratıcılığa karışmayacaksın.

O eğecek, bükecek, kafasına göre şekillendirecek evin düzenini.

Misal sen ona Jenga oyununu öğreteceksin diye göbeğini çatlatacaksın, o Jengalardan kule tasarımları ile şaşırtacak seni.

Sen çamaşırları asmak için kucağında götüreceksin çamaşırlığa zira senin oğlan teyzesinin aldığı yarış pisti şöyle dursun, senin leğenini Formula 1 pistine çevirmiş olacak.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Balık yemeyen cüce bir kuru ekmeğe talim

Arca’nın geçmişini bilenler daha iki yaşında iken bir orta boy çipurayı silip süpürdüğünü hatırlarlar. Geçmişini şeettiğimin cücesi! Senesi oldu, balığa yanaşmıyor. En son balık konusunda endişelerimi dile getirdiğimde “antin kuntin tariflere bulaşmadan yemek yedirme konusunda ahkam kesiyordum. Ispanakta son derece faydalı olan özendirme politikasının balıkta sökmediğine değinmeme bilmem gerek var mı?

Nereden baksan bir yıl olmuş, bir bütün balığı bitirdiği günleri geçtim, birkaç lokma yediğinde zevkten dört köşe oluyoruz. Kendimce zorlamadan çok şey denedim. Balık ekmek, “önce balık sonra makarna” olumlaması, envai çeşit ve pişirme tekniği ile farklı balık sunumları ve hatta İglo’nun kıtır balıkları… Sadece balık ekmek işe yarar gibi oldu, geçen bir sene içinde birkaç defa yediyse böyle yemiştir. Yanına da illa ki salata.

El kadar bebeyken bir bütün balığı ekmeksiz götüren çocuğun bu halleri düşmesi acı verici tabii ki. Balık mühim balık şart. En azından bence… Empati de kuramıyorum zira bende çiğ balık kokusundan bile aşerme görülebiliyor.

Misal dün İlker’in işleri olduğu için Güzelbahçe’deydik. O işlerini hallederken biz Arca ile telaşsız baş başa bir günün tadını çıkardık. Şantiyenin yakınındaki keçileri ebegümeci otlarıyla besledik, tavuklara yem verdik, bol bol koştuk açık havada. Dönüşte İlker aklımı çeldi. Balık ekmek. Aç mıyız değil miyiz derken bir baktım büfedeyiz. Var ya hayatında böyle sardalye yememişsindir. Kendimizden geçerken Arca’ya da teklif ettik tabii ki “ı-ıh” dedi. Varmadık üstüne, kuru ekmeğe talim etti. Oradan balık haline geçtik, zira balık ekmek kesmemişti, kalamar tava ve bira ile cilalayacaktık öğünü.

Arca’nın ekmek kemirdiğini gören haldeki otçu köylü teyze bile karıştı “buna ekmek vermeyin, sulu yemek de yesin” dedi. Hey allahım! Sana ne teyze, çocuk benim çocuğum!

Çocukların yemek yiyip yememesi toplumsal bir sorun mu?

15 Şubat 2013 Cuma

Dumur diyalog #92

Sevgililer günü münasebeti ile telefon ettiği babaannesine,
A: babanecim ağzımda sakız var pek konuşamıyorum ama şimdi senin kocan yok ya... Sevgililer günü bayramın kutlu olsun

14 Şubat 2013 Perşembe

Gurme Arca'nın yemek eleştirisi : videolu özel gösterim

Gittikçe İlker’e benziyor. Tam olarak 1/4 prototipi diyebiliriz. Korkarım “4 yaş babatomisi” hakkında yazacağım yazıya sadece Arca’nın fotoğrafını koymam yeterli olacak. Yalnız fiziksel özellikleri olsa iyi, huyu suyu zevkleri de iyice babasına benzer oldu. Özellikle damak tatları aynı. Et için - ama halis muhlis kırmızı et için - çikolataya olduğundan daha fazla iştahı var diyeyim daha da demeyeyim.
Muhterem kocamın en iyi arkadaşlarından biri bizim kasap Aydın abi. Yoo önceden tanışıklıkları yok, İzmir'e taşındıktan sonra İlker, dükkana gide gele kanka oldular. Ailecek de görüşüyoruz. İlker kasap tezgahının müşteri tarafında durmaz hiç, direkt arka tarafa geçer. Yakinen izler etlere uygulanan işlemleri.

Arca’nın da en çok sevdiği yerin tezgahın öte tarafı olduğunu anlatmama bilmem gerek var mı?

Neyse ben yeni bir şeyden bahsedecektim. En azından benim için yeni:)

13 Şubat 2013 Çarşamba

Tespitim geldi Vol.4 : saç adamı başka bir şeye dönüştürüyor

Saçlarımdan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Söylememiş olmam mümkün değil, cidden nefret ediyorum. Söz dinlemez, asi şımarık çocuklar gibiler. Sürekli yatmaktan dolayı geçen hafta umumiyetle tepemde toplanmışlardı.

İçerde yatıyorum, biri telefon etti uykum kaçtı, bir şeyler yiyip ilaç içip öyle yatarım dedim, odadan o kafayla çıktım. Koridorda karşılaştığım NA korkudan bir boy zıpladı. Saçları yer çekimine isyankar bir hayalet gibi dolaştım bütün hafta. Kanımca İlker’in “saçlarını uzat artık” demesinde tüm hafta süren göz banyosunun etkisi var. Garibim sanıyor ki düzelecek uzayınca, hayır daha fena kabarıyor.

Neyse ne diyecektim? Tespit ettim hatta test ettim onayladım, saç beni inanılmaz farklı bir insan yapıyor.

P.ipi farkındalığı

Geçenlerde okulda “vücudumuzun içinde ne var?” çalışması yapmışlar. Öğretmenleri maketten iç organları anlatmış, sonra önlerine verdiği resimlere anladıklarını çizmelerini istemiş.

12 Şubat 2013 Salı

Büyük ayı Küçük ayı serisi : Mesaj ama kime?

Arca hemen hiç kitap seçmez. Eve ne gelse itinayla üç beş defa okutulur, özümsenir, kitaba belli bir süre çok fena sarılır, bir süre böyle gider. Serisi varsa kitabın illa ki istenir, pek tabii alınır, bir posta da yeni gelen kitap ile aynı süreçlerden geçilir.

Gel gör ki gözüne soka soka mesajı dayayan kitaplardan pek haz etmez. Ne kadar sararsa sarsın o kitaplar hep yan rafa şutlanır. Misal "cesur böğürtlen"... Arca çok kısa bir süre sarar gibi olup sepetledi kitabı.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #91

A: Anneannemin evi gibi kokuyor, bu akşam anneannemde yemek yiyeyim ben
--- kendisine tahsis edilen benim gençliğimden kalma yorgan için---

10 Şubat 2013 Pazar

Zatülcenpli klostro-çocuk-fobik

Ateşim hiç normal seviyelere gelmedi. Böyle bir sinsi şeytan birden yükseliveriyor sonra düşüyor filan. Ulen ilaçlar bitti n'oluyoruz derken pazartesi yapılacak kontrolü öne aldım, doğru doktora.

Sil baştan bütün tahliller ve biraz fazlası, akciğer filmi vs... Derken kandaki enfeksiyonun düştüğü ama o kadar da düşmediği ortaya çıktı. Yani antibiyotik tedavisine devam.

Önceki gün denk geldiğim 1967 yapımı "hıçkırık" filminden epey etkilenmiş olacağım, doktora "açık konuşun doktor bey ölecek miyim?" Yok lan puhahah "zatürre miyim?" Diye sordum. Zatürre akciğer içinde olurmuş, benimki akciğer zarı iltihaplanması imiş. Halk arasında zatülcenp derlermiş, ötesi tüberküloz muymuş neymiş?

8 Şubat 2013 Cuma

Cibez(s) salatası

Pazar alışverişini bu hafta İlkerin annesi yaptı, cibez de almış. Ufak bir sevinç çığlığı attım, İzmirli olmayan bir torba ota sevincimin sebebini anlayamaz. Bu ot milleti abicim yılın belli zamanı olur ve o kadar kısa zamanda biter ki bazen yiyemeden ertesi yılı beklemen gerekir. Bir de özlemişsen var ya öf!

O akşam güya et vardı yemekte. Allah seni inandırsın eti cibez salatasına meze ettim, var sen düşün nasıl özlediğimi:)

Dumur diyalog #90

İ: arca seni çok özledim bugün hadi beraber uyuyalım
A: Belki seninle uyuyabiliriz bilmiyorum henüz karar vermedim
-----------
Legolarıyla yaptığı şey bozulunca: "annem sen yapar mısın?"
Y: bilmiyorum ki nasıl yapıldığını sen hatırla yaparsın
A: uff ama sonra zamanım kalmıycak!

7 Şubat 2013 Perşembe

E.R.O.İ.N. Tarifi

Az sonra tarifi alanlar beni sopayla kovalayacaklar ama ben çoktan ekmeğimi e.roine bandırmış olacağım:)

Bütün gün uyuduğumun akşamı kendimi çok iyi hissettim. Giriştim mutfağa. İlker ocakta et pişirirken meze salata vs derken bir baktım cüce de bitivermiş yanımızda. O rokaları salatalıkları yıkarken dedik ki bir e.roin patlatalım. Mezenin adı bu, benim yapabileceğim bir şey yok.

Karanlığın sol eli

İşe ateşle ve boğulurcasına öksürükle gittiğim günlerde "yataklara düşsem de dinlensem yoksa bu kararı kendim alamam, uzman biri beni zorla yatırmalı" demiş olabilirim. Hayal meyal hatırlıyorum. Ama tabii bu kadarını beklemiyordum. Sen kendini hırpalarsan vücudun da seni bir hırpalar feleğin şaşar.

Evet hastalıktan nefret ediyorum. Allah biliyor ya etrafımda hasta bir insan oldu mu kaçasım geliyor. Hasta olan kendim bile olsam:) Kaçabiliyorum ama saklanamıyorum kendimden. Yüzleştim artık yapacak bir şey yok. Ben kabullendim de, ilaçların bir kısmı bitmiş olmasına rağmen ateş tam bitmedi, o ne iş hala anlamadım. Yarın tekrar doktora gideceğim artık bu hastalık tantanasına bir son vermenin zamanı geldi! Bu ne be!

Neyse... Hastalık vesilesi ile epeydir elimin altında olan amma velakin iki ana baba eğitim kitabının aciliyetine (evet çocuk büyüyüverir okumadan , aman diyim:P) kurban giden "karanlığın sol eli"ni de hayırlısıyla bitirdim:)

6 Şubat 2013 Çarşamba

Seri katil

Yıllar önceydi, iş için Kore'ye gitmiştim, şansıma kafilede Tunuslu bir kız vardı ve gece gündüz birlikte takılmıştık. Kore çok güvenli bir yerdir, sabaha kadar kadın başınıza sokaklarda dolanabilirsiniz kimse ilişmez. Son gecemizde de gece klübüne gidip sabaha kadar içip otele boş sokaklardan yürüyerek dönmüştük.

Ertesi gün kafa bi dünya uçağa bindim yurdum topraklarına dönüyorum. Yanıma Koreli bir kadın oturdu. Çok güzel olurlar, çok da kibar. Hödük koreli erkek imajından tamamen farklı egzotik bir güzellikleri olur. O da öyleydi. Hemen hemen bütün yol sohbet ettik. İlk defa Türkiye'ye gidiyordu, yalnız gezecekti. Önden dersine çalışmıştı pek çok kitap vardı elinde, tarihi yerler vesaire... Dilim döndüğünce anlattım İstanbul'u.

4 Şubat 2013 Pazartesi

Dumur diyalog #89

Y: arca bu kağıtları çöpe atar mısın annecim?
A: of her işi ben yapamam annem, çok yorgunum

2 Şubat 2013 Cumartesi

"Perişanlar" dizisinde aksiyon bitmiyor

Hasta yatağımdan bildiriyorum. Bir aydır devam eden öksürüğü sallanmayanların başına kötü şeyler geliyormuş, benden söylemesi. Eşşeklik etmek ve doktora gitmemek zatürre başlangıcına sebep oluyormuş. Yüksek bilmem ne değeri, kesin istirahat (zaten yiyorsa yatma ayakta duramıyorsun) iki çeşit antibiyotik, dengeli beslenme, bol sıvı alma... Vesaire...