26 Haziran 2018 Salı

#kısa

Uykum yok, neden bilmiyorum. Kahve içmedim hatta bira içtim akşam. Yani normal şartlarda sızmam lazımdı. Cüce maç izlerken sızınca yüz buldum da, film izleyelim dedim. Politikadan ruhu çürüyen muhtereme de bir nevi oyalanma olur dedim. Çaktırmıyordu ama benden fazla umut beslemiş Ince vekilime. Gerçi cumartesi gecesi, veda yemeği davetlimiz Arca'nın Flamanca öğretmenine "ikinci tura kalmadan bitireceğiz adamın işini" diyordu, fark etmeliydim.

İnsan anlamadığı, akıl erdiremediği ve de maalesef rasyonel olmayan bir alanda bu kadar dolanırsa bizim gibi beyin mıncıklamasına uğrar, en iyisi tez vakitte kafayı dağıtmak... demişken "Aile Arasında"yı izledik, oh be kendimize geldik. Belki de ondan kaçmıştır uyku, kim bilir?

Herkes uyuyunca, eve o derin sessizlik çökünce soluğu bilgisayar başında aldım. Orada indirim, burada kampanya... Lanet olsun içimdeki tüketim dürtüsüne. Halbuki burada hiç alışveriş yapmıyordum ne iyiydi... Tabii burada her şey pahalı geliyor, 4'le pardon şimdi 5 mi oldu çarpınca inme inmişe dönüyor ağzım burnum. Hala kaydımın olduğu Türkiye'deki alışveriş siteleri ise tam bir bütçe katili.  İlker ile Arca bu hafta ben de iki hafta sonra İzmir'e gideceğim diye deri sandalet, keten gömlek allah ne verdiyse indiriyorum, Allah ıslah etsin. Bahanem hazır, ne yani İzmir'de mağaza mağaza gezip alışveriş mi yapayım! İnternetten hallediveriyorum işte oh!

Neyse yazmak iyi geldi, yani uykum geldi, hadi bana eyvallah


25 Haziran 2018 Pazartesi

geçmiş olsun

Türkiye hakkındaki umutlarımı, bugün yitirmiş değilim. Çok oldu yitireli, her seçimde biraz daha biraz daha derken... en son 16 Nisan 2017'de gözyaşlarıyla yasını tuttum güzel memleketimin, kabullendim, içimde gömdüm.

23 Haziran 2018 Cumartesi

seçim filan

Çok umutlandık çok da dibi gördük biliyor musun?
Çok umutlandık, Gezi'de...
Haziranda HDP barajı geçince...
Çok...

18 Haziran 2018 Pazartesi

Okuma üzerine

Arca söylediğinde fark ettim, evet, haklıydı, eskisi kadar çok okumuyorum.

Yeni bir hayat, hayatta farklılıkları da beraberinde getiriyor. Özellikle de alışkanlıklarının yerine koyabileceğin bir şeyler varsa.

Mesela birkaç haftadır sürekli Fransızca ile uğraşıyordum. Telefondaki uygulama, alıştırmalar, Fransızca şarkılar, okumanın önüne geçmişti, kabul.

Ehliyetim gelince arabayla daha çok işe gider gelir olmuştum, otobüsteki okuma saatim buhar olup uçmuştu, doğru.

Muharrem İnce çok eğlenceliydi, twitter'da kah gülüyor kah memleketin haline daralıyorken zamanı tüketiveriyordum, maalesef.

"ne Fransızcası ya!?"

Bizim öğrenciliğimizde kolejlere ilkokuldan sonra sınavla girerdin (her parası olanı da almıyorlardı yani). İzmir'in iki köklü Fransızca eğitim veren okulu Tevfik Fikret ve Saint-Joseph'e gidebilme ihtimalim olduğunda hiç düşünmemiştim, "ne Fransızcası ya? İngilizce tamam işte."

Fransızca ile yollarımız Arca'ya okul seçme aşamasına gelinceye kadar kesişmedi. Özel okula yazdırmaya karar verdiğimizde, dedik ki, önce İngilizceden farklı bir dil eğitimi alsın, sonra nasıl olsa öğrenir. Yine karşımıza Fransızca seçeneği çıktı ve ben yine "ne Fransızcası ya", dedim, Almanca oldu. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar, kaderimizde Fransızca öğrenmek varmış demek. Şimdi yaş 40, ben Fransızca öğreniyorum (öğrenmeye kasıyorum desek daha doğru olur). En nihayetinde burada yaşamanın da bir fırsatı işte, yoksa bu yaşta kimse bana Fransızca öğretemezdi.

Birkaç haftadır bulabildiğim her boş vaktimi (işe otobüsle gidiyorsam yolda, kursa giderken tramvayda, evde...) Fransızca çalışarak geçiriyordum. Bloga da anadilde olduğundan yanaşmıyordum, demeyeceğim, birkaç yazı taslakta, elini yüzünü düzeltip yayınlayacağım. Günün çorbası overdose loading...

17 Haziran 2018 Pazar

İtirafa gel

İtrafın büyüğü geliyor, hazır mıyız gençler?

On sekiz yaşımdan beri (2007'ye kadar merhum Taksim AKM'de olmak üzere) hiçbir seçimi kaçırmamış ben, bu seçimde oy kullanamayacağım. Aslında "senin annen bir salaktı" serisine konu olacak bir salaklıkla atladım bunu. 19 Mayısa kadar yazılabiliriz gibi kalmış aklımda 14'ü gibi siteye bir girdim, kapı duvar. İtiraf ediyorum salağım!

Peki bundan sebep politika ile ilgili bir şey yazmaya da utandığımı itiraf etsem tam olacak, rahatlayacağım.

#kısa: Enjoy the ride

Bölümden bir arkadaşımız için veda seramonilerinden biri "team activity" . Aktivitenin go car olmasına karar verildi. Allah biliyor ya işim olmaz ama işte iş aktivitesi konseptine kurban gittim.

Lunapark, dönmedolap ve saire çocukların sevdiği aktiviteleri bırakalı nereden baksan 40 sene oluyor (evet doğru bildiniz, evvel ezel hoşlaşmam! Manasız!) Bu aktiviteleri çok seven lker'e de Arca'yı yaptım, birlikte takılıyorlar.

29 Mayıs 2018 Salı

Dumur diyalog #170

İ: Bugün Türk mahallesine gittim Arca, sana gazoz aldım.
A: Hmm fena değil, peki başka sürprizlerin var mı?

~~~~~~~~~~~~~~~

Paskalya tatilinde spor okuluna devam eden Arca'ya nasıl bir okul diye sorduğumuzda: "Bütün gün teneffüs yapılan bir okul gibi, ilginç!"

~~~~~~~~~~~~~~~

27 Mayıs 2018 Pazar

Seyahat yazısı: Gent'te ne yenir, ne içilir?


Belçika'ya gelip de Brugge'de (Bruges - Fransızcası) bir gün geçirmeyeni dövüyorlar galiba. Zira evvelden Belçika'ya gelmiş istisnasız herkes Brugge diyor, daha da demiyor. Bu döt kadar memleketin açık ara en turistik yeri diyebiliriz.

Bizim Alaçatı gibi düşün. Bir de beni düşün, Alaçatı'nın dibindeyken tüm yaz adımını atmayan beni. Onun yerine Germiyan, Paşalimanı'nı tercih eden, dondurma yemek için bile Çeşme merkeze inen beni.

Belki de bundan sebep, daha buraya gelmeden Brugge bende öyle bir önyargı yarattı ki, anlatmam mümkün değil. Nitekim ilk gittiğimizde müthiş soğuk ve yağmurlu havaya, ikinci gittiğimizde ise korkunç bir garsona denk gelmek önyargıma tüy dikti.
- Brugge?
- Yok Brugge sevmiyom ben :( Gent'i tercih ederim.

21 Mayıs 2018 Pazartesi

Brüksel ve İzmir ya da Türkiye ve Belçika arasındaki farklar, tespitler Vol.3

Aylar geçtikçe yeni yeni tespitler türüyor, yeni tespitler türedikçe ben de üzerime düşeni yapıyor, siz canım blog dostlarıma hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak yazıyorum da yazıyorum...

Vol3.Tespit1: En doğal doğum kontrol yöntemini bulmuşlar! 
Güneş göz kırpsın bunların ayaklarında sandalet, kıçlarında şort. O götler hep yerde, o ayaklar hep çıplak! Sonra niye nüfus yoğunluğu az? O üşümeye çocuğu olur mu insanın tövbe olmaz. Benim babet çorabı giyince bile ayaklarım donuyor. Atletimi daha törenlerle çıkarmadım.

19 Mayıs 2018 Cumartesi

Şikayetler, sosyal medya, blog, hayvansız belgesel ve diğerleri

Mayıs ayı, tatil ayıymış burada. Benim gibi mayıs çocukları için ne şans! Önce doğum günümü ve işçi bayramını kutlayalım diye 1 Mayıs tatildi. Haftasına başka bir bayram, hop iki gün tatil. Bu hafta yine bir başkası. İzmir'den arkadaşlarımız geldiydi, gezdiydik derken arayı açtık. Olsun n'apalım gönüller bir olsun. Ne yapıyorum, ne ediyorum merak edenlere bir ara sıcak yazısı geçelim ;)

Önce şikayetler!

8 Mayıs 2018 Salı

"teoride desen zehir gibi, pratik dersen sallanmakta"

Geçtiğimiz haftalarda bizimkilerin mutfak gündemi çilekli pastaydı. Nereden nasıl akıllarına geldi bilmiyorum, nerelere kadar gidip pasta malzemeleri almışlar, çilek desen kasa kasa...

Cumartesi kahvaltıdan sonra baba oğul giriştiler. İlker'in mutfağı iyidir, malumunuz, lakin pasta börek işleriyle pek alakadar değildir, bundan sebep pastanın kekine kremasına kendi yorumunu katarken benim engin fikirlerimi almayı ihmal etmedi.

"Ya Yeliz kek çatlıyor pişerken!?"
"Fırının içine bir tas su koy."

Internetten tarif izliyor: "Ya adam sekiz yumurta kırdı keke! Yuh!"
"Sen de az koyma dağılır. Ha bir de yumurtalar oda sıcaklığı olsun aman diyeyim, kabarmaz."

Ben şimdi böyle sallıyorum ama bildiğimden değil, hamurişleriyle hiç işim olmaz aslında. O kadar ki, Arca, babası pasta yapasıya kadar pastanın dışarıdan alınan ve evde pişirilmeyen bir yiyecek olduğunu sanıyordu. Benimki pastane ustası gibi bir annenin yanında yancılıktan mürekkep teori.

MFÖ'nün Ali Desidero'sundaki kız gibiyim, "teoride desen zehir gibi, pratik dersen sallanmakta".

29 Nisan 2018 Pazar

Erken 1 Mayıs yazısı

Az önce Elvan'la konuştuk. Aylar sonra eften püften bir sebepten mesaj atmıştım, sonra telefon ettim. Havadan sudan konuşurken kuzenini kaybettiklerini öğrendim. Böyleyiz biz işte, birbirimizi en ihtiyaç duyduğumuz anlarda aramayı başarıyoruz. Dostluk böyle bir şey... Ve ölüm, bir sıradanlığa dur deyip hayatı sorgulatıyor, özellikle genç ölüm.

Halbuki birkaç saat evvel, İlker'le youtube'dan müzikler dinliyorduk. Voice finalistleri filan. Karşımıza Donel diye genç bir yarışmacı çıktı ve efsane babaannesi. "A-ha!!" dedim, "benim bu! Bu babaanneden olacağım ben!"

22 Nisan 2018 Pazar

Sakura

Haftada iki gün toplam altı saatini Fransızca kursunda harcamakla iyi yapıp yapmadığını sorgulayan arkadaşımın derdi, kendine hiç zaman kalmamasıydı, kendisi için bir şey yapamamaktan şikayetçiydi. Ona söylediğim şey şu oldu: "Kendi zamanından çalmıyorsun, kendin için bir şey yapıyorsun."

Kişisel gelişimde markayım şerefsizim! Ben buradan artık alır yürür, TED Talks'a geçerim, siz de dersiniz, bu kadın blog köşelerinde az yemedi bizi, neyse ki kurtulduk şimdi TED düşünsün! 

Fransızca kursu için verdiğim bu bakış açısını arkadaşım beğendi mi bilmiyorum, ben çok beğendim, tevazu gösteremeyeceğim. Nitekim, aynı kursun üç saatlik kuruna yazılırken aynı şeyi düşünüyordum: Tek beklentim yeni bir dil öğrenme deneyimi edinmek ve tabii kendim için iyi bir şey yapmak. 

Dün Arca'nın okulda gösterisi vardı. Ya kursa gidecek ve dersin yarısında çıkıp dönecektim ya da gösteriyi bahane edip hiç gitmeyecektim. Bir an gitmemeyi düşündüm ama sonra dedim ki, birkaç cümle daha öğrenirsin, hadi kalk git, hem bu kendin için bir şey yaptığın belki de tek zaman...

Meşguliyetler iyidir.

Geçtiğimiz hafta hava sıcaklığının 25 derece civarında seyretmesi, açılmayan pencereli ofisleri doğal yaşam alanına dönmüş biz masum beyaz yakalıları, terasa attı. En azından öğle yemeği için. Beyaz yakalarımızı açtık, beyaz bağrımızı güneşe verdik, D vitaminiyle vuslata erdik. İzmir'de gölge fesleğeni bendeniz bu memlekette ayçiçeği gibiyim, güneş nereye ben oraya...

17 Nisan 2018 Salı

Hallerbos

Bahar geldi. İnanması güç ama Brüksel'e bile bahar geldi. Geçtiğimiz hafta sonlarının birinde, bir pazar, yine yeniden Bois de la Cambre parkına gitmek istediğimizde, İlker çatladı! "Arkadaş madem parka gideceğiz, zibilyon tane park var, ne demeye her seferinde Bois de la Cambre'a gidiyoruz?"
"Ay işte bilmiyoruz!"
"Bilmiyoruz da neden öğrenmiyoruz?"

Geçtik bilgisayarın başına, başladık park araştırmaya. Aklımıza Kralın sarayı geldi, buranın kralı evinin bahçesini yılın belli bir zamanı misafirlere açarmış, çiçekler, bitkiler... Botanic overdose... Ama işte maalesef Nisan sonu- Mayıs ortasına denk geliyormuş bu zaman. Geçtik.

İlker'in aklına Hallerbos geldi. Haller Ormanı. Çan çiçeklerinin (bluebells) açılma mevsimi varmışmış... O da bir hafta sonrasıymış peh!

15 Nisan 2018 Pazar

Arca n'apıyor? Ya Yeliz?

Sizin çocuğunuz dokuz yaşındayken kopya çekmeye çalıştı mı?

Mesela ben biliyorum ki, annemkiler böyle bir teşebbüste bulunmadı. Ama benimki bulunmuş!

Sektör fuarına katılmak için gittiğim Milano'da bu haberi aldığımda, seyahatin akşamı, akşam yemeği ve hatta gecesinin gündemine bu cüce oturdu, benim böğrüme ise taş gibi bir utanç!

Tam fuar alanından çıkacağım, bizimkiler ne yapıyor diye aradım, bam! bomba gündeme düştü. Otele dönmeden evvel bir kadeh kırmızı şarap bir lazanya için sağanak yağıştan kendimi attığım lokantada, kırkbeş dakika, salya sümük ağlayan cüce ile sohbet ettim. Ne şarabın ne de lazanyanın tadı kaldı aklımda. Zira lokmaları yemiyor, yutuyordum, iki lafın arasında.

İlker bir dizi yaptırımı kendisine bildirmiş, en ağırı da babasının bundan gayrı ödev ve dersleri konusunda kendisi ile muhattap olmayacak olmasıymış. Bu sebepten cücenin durdurulamayan ağlamalarını durdurmakla görevliydim o gece. Hepsini biliyorum ve rica ettim muhtereme "çikolatayı da yasaklara sokuver" dedim.

9 Nisan 2018 Pazartesi

Konfor alanı

Belçika'ya taşınmaya karar verdiğimizde çevremizden duyduğumuz olumsuz tarafların başında "konfor alanı" geliyordu.

Öncelikle bizim Almancısı bol eski şirketten arkadaşlar, "aman" diyordu, "bir saçını kestirmek 50 euro'dan başlıyor hem üstelik iyi de kesmiyorlar!" Bir başkası, "yok" diyordu "senin röfleden röfleye Türkiye'ye gelmen lazım altından kalkamazsın!"

1 Nisan 2018 Pazar

"Je suis fatigue*"

Haftanın en dingin saati.

Arca ve İlker GS-Trabzonspor maçını izliyorlar. Az önce yanlarına gittiğimde ve "gol olacak" dediğimde olduğu için, beni yanlarında istiyorlar ama ben yazmayı tercih ettim, düşün artık nasıl kıymetlisin blog.

Kıymetlisin çünkü çok ama çok şey borçluyum sana. Bana iyi insanlar kazandırdın, beni iyi insanlara kazandırdın. Belçika vizesi yazısı sebebi ile bana ulaşıp akıl danışanlara, geçen yıl bu zamanlar bana yine bu blog aracılığı ile yardımcı olmuş insanlar gibi, ben de aklım tecrübem yettiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Hayatın tatlı tesadüflerinden biri daha, bana, bizim şirkette işe başlamak üzere olan bir arkadaşı bu blog aracılığı ile getirdi, umarım yardımcı olabilmişimdir.

Hayat tüm hızıyla hatta biraz da fazla hızlı akıyor burada. Allah biliyor ya bazen çok yoruluyorum.

Yorgun demişken...

28 Mart 2018 Çarşamba

"Siyah" taksi Uber'e karşı

Milano'daki fuardan dönüşüm biraz sıkıntılı oldu.

Gün içinde 20.000 adım atmışım, o yorgunluğun üzerine bir de uçak rötar yapmasın mı? Yaptı.

Bitmedi. Ablamların bavulları greve takıldı beridir, bagaja bavul vermek benim için bir tür travma,  bir de gecenin o vakti, kabinde yer kalmayınca valizimi bagaja sepetlemesinler mi? Sepetlediler.

Neyse ki kaybolmadan, greve filan kurban gitmeden aldım bavulumu, atladım taksiye. Taksiciye adresi verdim, ringi önerdi. Şehrin içinden git, gece vakti ne trafik olacak diyecektim ki, vazgeçtim. Belli ki adam yolu uzatıp yolunu bulma derdinde, benimse şirketin parasını gözetecek halim yok, he dedim, ringten gidelim.