26 Kasım 2018 Pazartesi

Turuncu çoraplı çocuk

Arca cumartesi ve çarşamba günleri futbola gidiyor. Arca seviyor, ben de Arca sevdiği için seviyorum, İlker sevmiyor. Tüm antremanların ve sonrasındaki maçların, iyi bir futbol oyuncusu/seyircisi için tabiri caizse işkence olduğunu söylüyor. Şimdiden kulüp araştırmalarına başlama niyetinde.

18 Kasım 2018 Pazar

Kapı

Bazı yazarlar, bazı kitaplar bende okudukça yazma isteği uyandırıyorlar. Ne olursa olsun, bir şeyler yazmak geliyor içimden. Allahtan bu blog var. Haftada bir başına oturabildiğim canım blogum.

Hayır hayata sitem etmiyorum, "yapmak istediğim çok şeyim ve çok az zamanım var" cümlesini kendi kendime kurmaktan bile sıkıldım. "To Do List"imin sürekli kabarık olmasından ve gün bittiğinde ancak yarısını halletmiş olmaktan da sıkıldım ama artık kendime bir sözüm var: bunu kafaya takmayacağım, o gün için en çok yapmak istediğim şeyleri yapıp yapamadıklarım için hayıflanmaktan, kendime kızmaktan da vazgeçeceğim.

Doğru, anladınız, bu sıkıntının işle alakası yok. İş için farklı zaman yönetimi yöntemlerim var. Neler mi? O başka bir yazıya kalsın.

Hafta sonu için yapılacaklar listesi kabarık ama öncelikler üç ana gruba ayrıldı: Kesinlikle yapılması gerekenler, aşırı derecede yapmak istediklerim, yapsam iyi olurlar.

12 Kasım 2018 Pazartesi

Paris is always a good idea!

"Para harcayarak sizi zengin yapacak tek şey seyahat etmektir."

Paris'te 4 gün geçirdik.
85.000 adım
63 km yürüyüş
ve şahsıma ait kısık bir ses.
ve bize ayak uydurmayı başaran bir Arca cücesi! 

10 Kasım 2018 Cumartesi

Başkalarına yardım etmek

Bazen giysilerimiz küçük gelir. Bazen eskir. Bazen çantamızın bir yeri yırtılır tamir edemeyiz.
Bunları atmak yerine, işine yarayacak birine verebiliriz. Belki birisi, bizim tamir edemediğimiz çantamızı onarıp kullanabilir.
Peki, o kişiyi nasıl bulabiliriz?
Türkiye'de yaşarken, görmüştüm. Cadde üstünde Kızılay'ın kocaman kutuları vardı. Bizim işimize yaramayan eşyaları, annem ayırır, babam da o kutulara atardı.
Belçika'da da böyle kutular olduğunu öğrendim. Havuza gittiğimiz gün, annem üzerinde Flamanca yazan kocaman bir kutunun yanına götürdü beni ve tercüme etmemi istedi. Başkalarına yardım etmek ile ilgili bir şeyler yazıyordu. Annemin anlamasına yardım ettiğim için kendimle gurur duydum.
Başkalarına yardım etmek için, bazen bir eşya verebiliriz, bazen de Flamanca yazıları tercüme edebiliriz.


Helpen aan iemand anders.
Soms worden onze kleren klein voor ons. Soms worden ze oud. Soms worden onze tassen kapot en we kunnen hen niet meer gebruiken en reparaseren.
Maar op de plaats van naar vuilbak gooien kunnen we beter aan iemand geven die het nodig heb. En die iemand kan die spullen reparaseren en nog een keer gebruiken.
Maar hoe kunnen we die iemand vinden?
In Turkije zijn er bedrijven die arme mensen helpen. Die bedrijven laten altijd een grote doos bij sommige straten. En mensen gooien hun oude of kapotte spullen erin. Mijn mama heeft gezegd dat hier in Belgie ook zo dozen zijn om mensen te helpen. Op de dag die we naar het zwembad gegaan hebben heeft mama me naar een doos gebracht. Ze wilde weten wat op het doos staat. En het was Nederlands geschreven. Ik heb het vertaad voor mijn mama. Het was over helpen aan iemand anders. We kunnen een spul geven of Nederlandse teksten vertalen om te helpen aan iemand.

Kitap yorumu: Hippi


Lafı hiç dolandırmadan söyleyeceğim:
Kendinize bir yol arkadaşı arıyorsanız, küçük sürprizlere açığım diyorsanız (ah İstanbul...), bir yazarın hayatından bir kesit ilginizi çekiyorsa, 70'lerin Avrupa'sını hatta İstanbul'unu merak ediyorsanız (ya da anımsamak istiyorsanız) Hippi'yi mutlaka okuyun, çok keyif alacaksınız.

8 Kasım 2018 Perşembe

Unique*

Az önce "unique" kelimesinin Türkçe anlamlarına baktım.
Biricik, emsalsiz, yekta, yegane, eşsiz, kendine mahsus, özgün...
Bir dolu anlamı var.
En sevdiğim: Şahsına mühasır

Ay teveccühünüz...

Öyleymişim de.

28 Ekim 2018 Pazar

Yeliz neler yazıyor?

İki post evvelini okuyanlar, blogda yazmadığım zamanlar, neler yaptığımı neler yazdığımı merak ettiler mi, bilmiyorum ama ben anlatacağım yine de.

Arca yılın ilk karnesini aldı. Dersleri oldukça iyi, yani öğretmeni öyle diyor. Bizce okul tam bir laylaylom! İyi olmayacak da ne olacak?

Öğrenim hayatına Türkiye'de başlamış bir çocuk olarak Arca halinden hoşnut. Zira hafta sonu ödev yok, haftada sadece iki gün ödev veriyorlar. O da okulda yapılan alıştırmaları bitiremeyen çocuklar için. Arca çoğunlukla bitirdiği için, o ödev de yok diyebiliriz.

Babylade ve futbol oynamalarına izin var. Aslında oyun olarak her şeye izin var. Serbest kıyafetle okula gidiyorlar. Okul üçte bitiyor. Haftanın üç günü spor var. Ayda bir gün mutlaka kütüphaneye gidiliyor. Çok test yapılıyor, özellikle matematik, ama Arca matematiği sevdiği için bu testleri çok dert etmiyor. Yani hayat ona güzel. Ama bize değil. Çünkü biz Türk eğitim sisteminin çalışkan öğrencileriydik. Kıllanıyoruz, bunlara pek bir şey öğretilmiyor diye düşünüyoruz.

Merhaba!


Merhaba!

Ben Arca. Dokuz yaşındayım. Dördüncü sınıftayım. Futbol oynamayı, ipad oynamayı, yüzmeyi, kitap okumayı seviyorum. Belçika'ya taşınalı bir yıl oluyor.
Babam mühendis, biz Türkiye'de yaşarken evler yapardı. Şimdi burada, Belçika'da çalışmıyor. Yakında burada da evler yapmayı planlıyor.
Annem de mühendis. Bir şirkette, klima projelerinden sorumlu. Hayatımızdaki her şeyi proje olarak görüyor.
Dün akşam babamla bir projeye karar verdiler.
Proje = Arca'nın günlük Flamanca yazıları
Amaç = Yeni kelimeler öğrenmek ve Flamanca'mı geliştirmek
İlk yazı = Mahallemizdeki yüzme havuzu
Perşembe günü babam bisiklet kazası geçirdi ve yaralandı. Bu konuyu başka bir yazıda anlatacağım çünkü konu çok uzun. Cumartesi günü babamın evde dinlenmesi gerekiyordu. Annem, babamın hoşlanmadığı ve benim çok seveceğim bir aktivite planladı: Yüzmek!
Babam ve ben İzmir'de tatilde iken, annem bu yüzme havuzunu keşfetmişti. Çok eğlenceli olduğunu düşündüğü için benim de denememi istiyordu.
Yüzme havuzunda, mayo ve bone giymek zorunlu. Bonemi bütün sabah aradık, bulamadık. Annem havuzda sattıklarını söyledi. Mayolarımızı içimize giydik. Okulla havuza gideceğimiz günlerde hep böyle yaparım. Yanımıza havlu, terlik, deniz gözlüğü ve havuzdan sonra giymek için iç çamaşırlarımızı aldık.
Yüzme havuzu evimize çok yakın. Arabayla en fazla 10 dakika sürüyor. Helden durağına gelmeden önce sağa dönüyoruz. Biraz ilerleyip sola dönüyoruz, işte orada yolun sonunda.
Şanslıydık, hemen park yeri bulduk. İçerisi klor kokuyordu ve sıcaktı. Kasada yaşlı bir kadın vardı. Sadece Fransızca konuşuyordu. Annem çok az Fransızca biliyor, anlaştılar. Bone de satın aldık.
Herkes için ayrı soyunma odaları var. Soyunma odalarının iki kapısı var. Birinden girip mayonu giyiyorsun, diğerinden çıkıyorsun. Çantalarımızı şifreli dolaplara kilitledik.
Havuz önce çok derin ama sonra en fazla 1 metre derinliğinde. 45 dakika yüzdük. Çocuk havuzunu da keşfettik, sıcacıktı ama küçüktü.
Çok eğlendim. Annemle abone olmaya karar verdik.




Hallo!
Ik ben Arca. Ik ben 10 jaren oud. Ik ben in het 4de leerjaar. Ik hou van voetballen,ıpad spelen,boek lezen,zwemmen,fietsen en tv kijken. Het is bijna 1 jaar dat we in Belgie zijn.
Mijn papa is ingenieur. In Turkije heeft hij heel veel huizen gemaakt. Nu in Belgie werkt hij niet. Binnenkort in Belgie wilt hij ook huizen maken.
Mijn mama is ook ingenieur. Ze is verantwoordelijk voor airconditioningprojecten in een bedrijf. Alles in onze leven ziet ze een project.
Gisterenavond hebben ze een nog een project bedacht.
Project: Dagelijkse Nederlanse teksten van Arca.(Dat ben ik)
Doel: Nieuwe woorden leren en mijn Nederlands verbeteren.
Eerste tekst: Een zwembad in onze dorp.
Donderdag heeft papa een fietsongelukje gehad. Ik ga dit in een andere tekst vertellen. Zaterdag moest papa in het huis blijven. Mijn mama heeft een activiteit geplanneerd dat ik van houd maar papa niet zo leuk vindt: Zwemmen!
Toen ik en papa in Turkije waren voor het zomervakantie, heeft mama dit zwembad ontdekt. Ze wilt dat ik zwembad ook probeert, want ze vondt dat geweldig. Je moet je zwempak en motorkap aandoen. We hebben alle ochtend mijn motorkap gezoekt maar niet gevonden.Maar mama heeft gezegd dat mensen verkopen in het zwembad. We hebben onze zwempakken onder onze kleren gedraagd. Ik doe altijd zo als ik zwemles heb.
De zwembad is niet zo ver van onze huis. Het duurt 10 minuten met auto.
We hadden geluk. We hebben meteen een plaats gevonden om onze auto te parkeren. In het kassa was er een oude vrouw. Ze kon alleen Frans praten. Maar mama kan ook een beetje Frans. We hebben ook motorkap gekocht.
Voor iedereen zijn er aparte kleedkamers. En die hebben 2 deuren, van 1 deur kom je binnen en dan doet je je zwempak aandoen en dan naar het zwembad gaan zwemmen. Als je klaar bent met zwemmen dan ga je je kleren aandoen en van andere deur weg gaan. We hebben onze tassen in het versleutelde kabinetten opgesloten.


21 Ekim 2018 Pazar

Başarı nedir?

Fransızca konuşmayı beceremiyorum. Konuşulanları anlamıyorum. Okuduklarımı doğru telaffuz edemiyorum. Hayır, abartmıyorum gerçekten iğrencim!

Az önce İlker bolonez sos hazırlarken ben de Çarşamba günü yapılacak ara sınavına çalışıyordum ve bu "Yeliz'in Fransızcası iğrenç!" gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarptı!

İlker'e de söyledim, "bence bu Fransız dil bilimcileri bir araya gelmişler ve şöyle demişler";
"öyle bir dil yapalım ki, kurallarıyla telaffuzuyla öyle zorlaştıralım ki bu dili, kimseler öğrenemesin. Ama öyle de güzel yapalım ki şerefsizi, öğrenemedikçe öğrenmek için yanıp tutuşsunlar, öğrendiklerini sandıklarında da öğrenemediklerini yüzlerine vuralım, sarsılsınlar."

20 Ekim 2018 Cumartesi

Görüşmeyeli

Fark ettim ki, benim için hangi platformda yazdığım, ne yazdığım, nasıl yazdığım önemli değil, önemli olan yazmak. Sadece yazmaktan uzak kaldığımda rahatsızlık hissediyorum.

Yo, hayır, blogu bırakıyor değilim.

Tam tersi! 

Sadece epeydir blogda yazı yayınlamamış olduğumu ama yine de yoksunluk çekmediğimi fark edince, sebebini düşündüm ve buldum! Blog benim için amaç değil, araç. Yazmak için, yazdıklarımı paylaşmak ve dostlara ulaşmak için bir araç. Blogdan ayrı kaldığım bu kısa dönemde, yokluğunu hissettiğim tek şey, burayı okuyanların paylaştığı yorumlar oldu. Yazmak ise, hep vardı.

Ulen var ya, bu iki paragrafı okuyan da roman yazıyorum sanacak. Yok ya! Ne yazdığımı bilseniz ... Ama onu başka bir yazıya bırakacağım, evet bu kadar da pisliğim.

24 Eylül 2018 Pazartesi

"Arca oğlum senin annen bir salaktı" Vol.26

Bazı hatalar bir defa bilemedin iki defa yapılır, her defasında aynı hataya düşüyorsan, sen çok affedersin, salaksın!... derler adama. Yine yeni yeniden gözlüklerimi bulmadan lenslerimi çıkardım, sonra evin içinde dört dönüyorum. Benim ve evladımın gözlüklerimi aramaya ayırdığımız zamanda atom filan parçalanabilirdi. Kaç defa tekrar lenslerimi takıp gözlüklerimi bulup lenslerimi tekrar çıkardım, biliyor musun? Ben de bilmiyorum, çünkü saymadım!

Bugün salaklıklarımın en salağını yazmak için klavye başındayım sayın seyirciler.

23 Eylül 2018 Pazar

İnce Hayat

Hangisi daha kötü bilmiyorum. Çıtkırıldım bir insanla yaşamak mı, çektiklerini hafife alan bir koca mı? Galiba bilmiyorum, zira çıtkırıldım birisi ile yaşamadım. Benim muhterem acı eşiği yüksek, doktora gitmekten nefret eden, çektiklerini hafife alanlardan.

Perşembe öğleye doğru aradı. Çok değil, bir iki saat evvel Arca'yı okula, beni işe bırakmıştı, marketten alınacakları soracak herhalde dedim. Hayır, kaza geçirmişti. Bisiklet kazası. Hızla yokuş aşağı giderken tekerleği tramvay rayının arasına girmiş, bu da onu ve bisikleti fırlatmıştı. Sürüklenmişti. Bileği ve dirseğinde yaralanma, kolunda paralanma vardı, üstelik başını da feci çarpmıştı. Şükürler olsun ki, kask korumuştu. Yoksa, muhtemelen ölürdüm, dedi. Öylece rahatlıkla söyledi bunu! O halde eve dönmüş, buz tedavisi uyguluyormuş. Bana da psikolojik tedavi uygulaması lazım.

17 Eylül 2018 Pazartesi

"Acımasız ve kusursuz bir okur kitlesidir çocuklar"

"Acımasız ve kusursuz bir okur kitlesidir çocuklar"
... Daha başlarken iyi okurdur çocuk. Çevresindeki büyükler kendi yeteneklerini ispatlamak yerine onun coşkusunu besler, ezberlenecek ödevlerini belletmeden önce öğrenme arzusunu uyarır, yolun sonunda beklemekle yetinmeyip gayretlerine eşlik eder, sürekli kendilerine zaman kazanmak yerine akşamlarını kaybetmeye razı olur, şimdiki zamanı heyecanla doldururken gelecek korkusuna boğmaz, zevkle yaptığı bir şey sıkıcı hale getirmekten kaçınır, o zevki kendine görev bilene kadar zevk aşılamaya devam eder, bu görevi her türlü kültürel öğrenmenin bedelsizliği üzerine oturtur ve kendileri de bu bedelsizliğin zevkine varırlarsa, iyi bir okur olmayı sürdürecektir ...

Kitaplardan alıntı yapmayı pek sevmem. Hele bir bölümü alıp lönk diye blog postuna nakşetmeyi hiç sevmem lakin bu pasajın tarafımdan izahı başka türlü olamazdı. 

16 Eylül 2018 Pazar

Türkiye ve Belçika arasındaki farklar, tespitler Vol.6 => Trafik özel

Belçika'ya geldiniz, hoş geldiniz, ehliyetinizi değiştirmeniz gerektiğini biliyor musunuz?

Ben bilmiyordum, daha doğrusu mevcut ehliyetimizi, Türkiye'deyken yeni ehliyetle değiştirdiğimizde ki bu beni dehşete düşürecek kadar kolay olmuştu, bunu uluslararası ehliyete dönüştüğü için Avrupa'da kullanabileceğimizi sanıyordum. Hatta Belçika'ya geldiğimde gururla arkadaşlarıma göstermiştim, hayır tabii ki değiştirmeme gerek kalmayacaktı. Nah kalmayacaktı! Neyse uzatmayayım detayları burada.

Çay, kahve, suşi, çiğ balık ve "limonları sık!"

Kahvaltıyı müteakip elime aldığım keyif çayımı, blogumla baş başa biraz zaman geçirirken içecektim, bu kararımı da ev halkına bildirirken aslında bana fazla bulaşmamalarını alt mesaj olarak iletmekteydim. Lakin İlker bu girişimimi fırsata çevirmek aruzusuyla, "cüceyi de al, öğretmenine mail yazacaktı, birlikte yazın" dedi. Paralel kitap okumalarımız gibi birbirini rahatsız etmeden ara sıra öpüşe koklaşa saatler geçiririz sandım, büyük yanılmışım.

9 Eylül 2018 Pazar

Rüyanın öte yakası

"...Ve Tanrı kadını yarattı!" Adını da Ursula K. LeGuin koydu.

Çok alakasız ama Rüyanın Öte Yakasını okurken aynen bunu düşündüm. Ursula bana hayal gücünün sınırsızlığını bu kitapta bir defa daha gösterdi, şapka çıkarmamak elde değil.

6 Eylül 2018 Perşembe

Kitap yorumu: Roman gibi

Blogcu anne'nin yazısını okuduktan sanırım 5 dakika sonra bu kitabı sipariş ettim. Tabii elime geçmesi ve okumam bugünü buldu.

Toplantı için Pilsen'deki fabrikaya giderken yanıma almakla isabetli bir karar vermişim, zira gidiş dönüş iki günde silip süpürdüm kitabı, yolculuk için şahane bir seçimmiş.

Ve okurken gülümsedim, kitapta ceket seçerken ceplerinin kitap sığdırmaya yetecek büyüklükte olmasına dikkat edenlerden bahsediyordu, ben de asla kitap girmeyecek boyutta bir çanta almam!

Kendimden bulduğum öyle çok benzerlik var ki kitapta...

5 Eylül 2018 Çarşamba

Ben, kendim...

Yalnızlıktan sıkılan ve mutsuz olan insanları anlamıyorum.

Ki daha geçen gün arkadaşıma, kocam oğlum gelsin ben bu yalnız yaşama olayını sevmiyorum, diye dudak büküyordum. Evet aile olmayı, evde kalabalık olmayı, çocuğumu kocamı ve onlarla yaptığımız her şeyi seviyorum ama bir gerçek var ki, ben, beni, kendimi, kendimle başbaşa olmayı da seviyorum. Yalnızlık benim katiyen sıkıldığım bir şey değil, kendimle bir muhabbetim var benim!

Evet bu işte! İnsanın kendisiyle muhabbeti olacak arkadaş. Kendiyle vakit geçirmeyi sevecek.

Bunun adı yalnızlık olmamalı.

4 Eylül 2018 Salı

Kitap yorumu: Sybil

Kitap kulübü dostlarım, bana çok şey kazadırıyorlar, en çok da muhteşem kitap tavsiyeleri:)

Belki de okuma zevklerimizin paralelliğinden, belki de birlikte okumanın bizi eriştirdiği o bambaşka düzeyden bilemiyorum, onlardan aldığım hemen her tavsiye, bende başka bir boyuta yolculuğu garantiliyor.

Sybil böyle mesela...

2 Eylül 2018 Pazar

Belçika'da ne yenir?

Belçikalı arkadaşlarla sohbet sırasında itiraf ettim: "Biz buraya gelmeden evvel ne yiyeceğiz diye kara kara düşünüyorduk. Sizin burada bu kadar sebze meyvenizin olduğundan haberimiz yoktu."

Bunlar şok! "Ne yiyoruz sanıyordunuz ki?"
Ben bira çekinerek, "Patates filan. Belki biraz konserve?"

Evet, hay bizim cahilliğimize.