iphone'un helvasını yedik... derken laptop da sizlere ömür. Cenaze evi gibiyim. Üzerimde garip bir manyetik alan olsa gerek yakınımda ne kadar alet varsa bozuyorum bu ara.
Tuşları bozuk aletin. Kurcalarken iki tuşu söktüm, kaldım mal gibi. Ofisteki bir klavyeyi kaptım, çalışıyorum, işte öyle...
Öğleye kadar bilgisayarla uğraşınca akşam dükkanı açmak farz oldu. Bu ara acayip çok işim var bir de yapmak istediklerim. İnanılmaz bir hızla bir şeyler üretesim var ama zamansızlık saçmalığı ile boğuşuyorum. Saçmalık çünkü zamanım yok diye bir şey yok, herkesin 24 saati var. Ben sadece planlarımda diğerlerine gre daha hayalperestim. Biraz daha ulaşılabilir terminler vermem lazım hayata ve ufak ufak ulaşmam lazım.
Şimdi bile aklım işte elim blogta, gözüm hafta sonu çektiğim nefis fotoğraflarda.
Arca davul gibi şişiren sivrisinek ısırıkları ile mücadele ediyor, İlker kanepede sızdı. Bense üç kare sütlü çikolatanın tadı damağımda tıkır tıkır tıkırdıyorum, sessiz duvarlarda desktop klavyesinin tuşlarının sesi yankılanıyor. Ulen bu tuşlar amma ses çıkarıyormuş be!
Bu arada son aylardaki yoğun bilgisayar başı çalışmam sadece laptopun tuşlarını değil benim gözleri de haşat etmiş. Cuma lensim kalmayınca göz doktoruma gittim. Lenslerimi satın alıp kaçacaktım Kemeraltı'na, kaçamadım gelmişken muayene edelim dedi. Miyopum neredeyse 3 numero!! Cümlemize hayırlı olsun. Resmen körüm! Akşam saatleri görüşün iyice azalır dedi. Demek ondan ben altyazı filan okuyamıyorum. Körüm resmen körüm! Çizdirmeye de tırsıyorum, hey allahım!
İş bekler, Yeliz kaçar.
Ben çizdirip pişman olanlardanım...
YanıtlaSil