Arca ile oyun oynamaktan hoşlanmıyorum. Yani onun sevdiği o arabalı oyunlardan, araba yarıştırmaca, yok efendim kaza yapmaca, arabaları bilmem ne yapmaca… Bıykkk araba sevmiyorum arkadaş! Pazar günüydü. Haftalardır ilk defa araba kullandım, sanki dün ehliyet sınavına girmişim gibi park yerinden iki saatte çıkamadım, Allah seni inandırsın Pazar alışverişim o kadar sürmedi.
Neyse araba oyunu sevmiyorum, o kadar!
Arca’nın ise oyunlarının yüzde sekseni arabalarla alakalı. Dolayısı ile öz çocuğumla oyun konusunda hiçbir ortak yönümüz yok. Olması da gerekmiyor zaten diye düşünürdüm. Yani babasıyla oynayıversin, benimle kitap okur, dışarı çıkar, yakalamaç, saklambaç filan oynar diyordum. Ta ki bu hafta sonuna kadar…
Bir süredir Arca ile boyama yapmaktan zevk aldığımı fark ediyordum. Bir gün televizyona iyice dadanınca aklıma ilk resim yapmak gelmişti – resimlerim Arca’nın seviyesinde olduğu için evladım hiç aşağılık kompleksine kapılmıyor, nefis bir faaliyet! - Arca boyama yapmak istedi. Şu sınırlı boyama şeysi…
Susan Stricker sağ olsun ben bu boyama kitaplarından öcü gibi kaçardım, neay boyama mı! Hayır efendim kendi yaratıcılığını ortaya koymalıydı, boyama kitapları? ıyyy iğrençti. Bir gün başka bir kaynakta sınırlı boyama yapmanın çocukların ince motor hareketleri için faydalı olduğunu okudum ve sorgulamadan körü körüne bağlanılan fikirlerin ne kadar mantıklı olursa olsun tam olarak doğru olmayabileceğini fark ettim. Yanında bir de boyanmışı olup da bu Şimşek Mcqueen’i kırmızı boyayacaksın diye diretmediği yani renk seçiminde özgür bıraktığı sürece sınırlı boyamanın masum hatta yararlı olabileceğini kabul ettim. Artık bebemle gönül rahatlığıyla sınırlı boyama yapabilecektim.
Neyse o gün o küçük masasına, bizimkinin tam yanına bir tabure çektim ve başladık bir resmi birlikte boyamaya. Kah taşırdık, kah taşırmadık, bazen renkler konusunda atıştık, boyaları paylaşamadık, kah konuştuk kah sustuk ama nereden baksan yarım saat inanılmaz keyifli vakit geçirdik. İnanılmaz derken, ciddiyim, ben bile inanamadım!
Demek ki neymiş? İnsanın fikirleri değişebilirmiş. Dün zevk almadığını bugün sevebilirmişsin. Dün tu kaka dediğine bugün saygı duyabilirmişsin.
Hastalıktan eve tıkıldığımız hafta sonu da puzzle ve legoya şans vermeye karar verdim.
Çocukluğum harikaydı. Özellikle içime erkek özentiliğinin henüz kaçmadığı – evet ilkokul yıllarında bir “erkek çocuğu olaydım” iç çekişi vardı, ayakta işeyebilmelerini fark ettiğim ve acayip kıskandığım zamana rastlar bu hastalıklı dönem - 5 yaş civarı çocukluğum.
Sapına (?) kadar kız çocuğuydum. Barbie, çakması arkadaşı Sindy, bir çanta dolusu şebnem, kuaför seti, Ayşe bebeğim, dikiş makinem ve terzi setlerim… kız çocuklarının sahip olmaktan hoşlanacakları türden envai çeşit oyun ve oyuncak. Ha bir de kendimi prenses sanıyordum. Annemin kloş eteklerini üst üste giyip, ayağıma topuklu terlikler geçirip elime bir şemsiye alıyor, hayali kortejimde hayali halkımı günde üç posta selamlıyordum. Asaletim annemin siyah saten eldivenlerinden mi geliyordu yoksa yazlık hasır şapkamdan mı tam olarak hatırlayamıyorum. Ayna karşısında kendimi çok beğendiğimi ve dengemi kaybedene kadar döndüğümü çok net hatırlıyorum. O vakitler kloş diyemediğimden dönen etek tabirini kullanmakta, elbiselerimin kesinlikle pembe renkli olduğunu iddia etmekteydim. Dans edip, deli deli dönen bir de Sezen Aksu şarkıları söyleyen prenses…
O kadar kız çocuğuydum ki, arabalara, kamyonlara ve hatta Legolara bile ilgim yoktu. Puzzle mesela, bizim eve girdi mi hatırlamıyorum. Pahalı mıydı acaba? Yok yav ilgim olsa bir şekilde alınırdı. Çocukluğunda Legolarla oynamamış ilk mühendis ben olmalıyım. Tırtıklı legoları saymıyorum tabii ki.
Neyse uzun lafın kısası, Arca’ya lego oynamayı teklif ettim ve aslına bakarsan oynadım bile denemez. Birlikte arabaları (ıyyy arabaları:S) için bir garaj yapmaya başladık, sonra ne olduysa ben onun lego kutusunu gruplayıp düzenlemeye daldım, o ise garajı yapmaya devam etmeye, neredeyse bir saat paralel takıldık ve ne oldu söyleyeyim… Garaj uzay gemisine döndü, lego kutusu ise parça, boyut ve tiplerine göre organize edildi. Birlikte oynamadık ama galiba bir öpücük alacak mesafede olmam sebebi ile Arca benim olaya hemen hiç katkıda bulunmamamı umursamadı.
Ertesi gün şansımı bir de puzzle’dan yana kullanmaya karar verdim. Ve bingo! Seviyormuşum ben bu puzzle olayını yav! Acayip zevk aldım puzzle yapmaktan. Bir de hiç öyle Arca yapsın filan diye kasmıyorum, resmen parça bulmak için yarışıyorum. Ben ki şu yaşıma kadar ay deli işi deyip uzak duran, ben ki Arca’nın yirmi parçalık puzzle’larını tamamlamasına sabredemeyen ben! Arca bir tarafından başlıyor ben diğer tarafından hop birleştiriyoruz sonra. Arca da zevk almış olacak, baktım evde ne kadar puzzle varsa getirdi, hepsini yaptık, biri hariç! O en son aldığımız 260 parçalık puzzle. Pissin Arca tamam henüz bir acemi olabilirim ama kendimi geliştiriyorum, bakarsın gün gelmiş 3000 parçalık puzzle’a bana mısın dememişim. (Beynimin içinde iç ses taklidi yapan İlker’i duyar gibi oldum, kısaca “puhahahahha” diyor:P)
Velhasılıkelam çocuk sahibi olmak yeniden çocuk olmakmış bir yerde, benim için ise yepyeni bir çocukluk deneyimi.
Arabalar? Hayır, o kadar da değil! kimse ısrar etmesin araba oynamayı sevmiyorum! Oynamıcam yav!
çok güzel yazmışsın Yeliz.Beni de katmışsın yazının içine arabalardan hoşlanmıyorum.Çocukla oynamakdan ziyade o oynarken bile yanlarında bulunmalarımızdan inanılmaz keyf alıyorlar.
YanıtlaSiladile
bir iki aya kalmaz sen araba da oynarsin bence yeliz :)
YanıtlaSilBak o sebnem bebekleri ne guzel giydirirdik. Onlari kesmesi bile dusununce baya egitici bir seymis yahu. Ben sebnem bebek oynarim kesinlikle :) Bu arada annem hep der ben ikinci cocuklugumu sizinle yasadim diye. Vallahi simdi bile hatirliyorum benden cok oynardi oyuncaklarimla :)
Bir kitap yazmalisiniz..
YanıtlaSilBen de hiç oynamadım oğlanlarla, arada bir alt alta üst üste boğuşurduk deli gibi ama artık kazık kadar olduklarında onu da yapamıyoruz. Şimdilerde okuma saati yapıyoruz. Halbuki okumayla pek araları pek yok ama ben de onlarla birlikte okuyunca, hepimiz elimizde bir kitapla balkonda şöyle rahat huzur dolu en az bi yarım saat geçirebiliyoruz. Bir de ne kadar eski bilim kurgu filmi varsa beraber izlemeye bayılıyoruz. Arnold'un, Stallone'nin filmleri, İndiana Jones, Star Wars, Alien serileri... Geçenlerde zorla oturtup İskoçyalı'yı izlettim onlara. :P Bence göreceksin Arca büyüyünce erkek çocuk oyalamak daha kolay gelecek sana da :)
YanıtlaSil