21 Mayıs 2014 Çarşamba

“Tebessümü yakalayacak farkındalıkların çok olsun”*

Kabuğuna çekilmiş öfkelenirken bir şeylere, ağlarken için için ve küfrederken alayına, bir de bakmışsın ikilemde kalmışsın. Bir tarafın “unutursan yüreğin kurusun” diyor, bir tarafın “ulan şerefsizler Soma’nın konuşulacağı gün meclise gelmemiş” , “bağışlar devletin ödemesi zorunlu meblağdan düşülecekmiş, rezilliğe bak, hem öldür vatandaşını hem diğerlerine ödet!” diye isyanın dibine vurup "yeter ulen hayat devam ediyor" demek istiyor.

Seni bilmem ama bana artık cidden bu ülkenin yükü ağır geliyor bacım, benim zaten iş, ev, hayat mücadelesinden çökmüş omuzlarım bir de bu üzüntülerle yerle yeksan oluyor. Yaşamdan soğutuyor. Halbuki yaşamak her canlının içgüdüsüdür.

Arca, mikropların neden bizi hasta etmek istediğini anlamıyor. Her canlıya duyduğu o saf şefkatten mikroplar da nasibini alıyor ve onları neden öldürmemiz gerektiğini ya da onların bize neden zarar vermek isteyebileceğine bir türlü aklı ermiyor. 


Ona böyle anlattım “her canlı yaşamak ister, senin vücudunda mikropların yaşamasını sağlayan maddeler var. Mikroplar senin de ihtiyacın olan o maddeleri vücudundan alırsa sen hasta olursun ve o yaşamını sürdürür. Ama vücudun güçlü olursa, mikroplar giremez ve senin vücudunda senin ihtiyacın olan maddeleri alamaz yani seni hasta edemez.” Ya anladı ya da “bu kadından bir halt olmaz ben babama sorayım” dedi ve gururum kırılmasın diye bunu gizlice yaptı. Bilemiyorum, bildiğim tek şey, içgüdüsel olarak yaşama tutunmamız lazım yoksa depresyon kaçınılmaz. Bak mikroplara :P

Ufak tebessümler de olmasa bu hayatta, kapat dükkanı çek git!

Allahtan çocuklar var. Özellikle böyle zamanlarda… Soma ile ilgili pek az konuştuk. Biraz öğrenmiş sordu, kısaca anlattık. Çok işçi öldü dedik, sayısını sordu, söyledik. İsimlerini sordu. İsimlerini… Hangi birini sayayım dedim, kopmuşum, sarıldık birbirimize. Orada kaldı, Soma, onun için. Öyle de olmalı.

Yaşama sevinci diyordum, evet onlarda görüyoruz umudu, sevinci, enerjiyi. İyi ki varlar. Hani bazen, yok yok çoğu zaman “bu ülkeden adam olmaz, lanet olsun böyle memlekete” diyoruz ya, hah işte geleceğin de böyle olmaması için önce kendi kapımızın önünü süpüreceğiz arkadaş! Önce evdekini vicdanlı, erdemli, düzgün, dürüst insan olmasını sağlayacağız. Ve bu aslında sandığımızdan daha kolay. Tek yapmamız gereken öyle olmak, öyle olmaya çabalamak, örnek olmak.

Bak konu yine koptu gitti, neden biliyor musun özlüyorum. Uzun uzun, kısa kısa yazmayı ama yazmayı. Hep derim o kuşlu paylaşım şeysi pek faydalı, instagram pek vurucu pek net ama hiçbiri bir blog değil be annem! Hiçbirinde ağız dolusu geyik yapamazsın, hiçbirinde meramını layığıyla anlatamazsın. Ama bak ben mesela şimdi burada "bir tebessüm için algılarımız açık olsun" diyeceğim, bunu sana ona değil aslında kendime diyeceğim, çünkü yıllar sonra bir gün bu yazıyı açıp okuyacağım, belki de bir tebessüme en ihtiyaç duyduğum anda ve gülümseyeceğim.

Çocuğumla yaptığımız sohbeti hatırlayacağım. Sonra hiç tanımadığım, beni sırf bu blog sayesinde tanıyan birinin bir “merhaba”sıyla ayaküstü muhabbete dönüşen tanışmamızı anımsayacağım ve ağzım kulaklarıma varacak mutluluktan. Yıllar önce yazdığım bir yazıya ulaşan çok alakasız birinin bir yorumuna sevineceğim. Buraya yazdığım bir kitabı paylaşacağım, insanlar da okuyacak ve hatta bana başka başka yazarlar, kitaplar dünyalar önerecekler, müteşekkir olacağım.

Küçük farkındalıklarla dolduracağım günlerimi. 

Yürüdüğüm yolun yeşilinden, yediğim bir lokmanın lezzetinden dem vuracağım ve herkese de aynısını temenni edeceğim; “tebessümü yakalayacak farkındalıkların çok olsun.”


*: NA'nın whatsapp yazışmamızdan bir cümlesi… Dur unutmadan, bir de hayat karşınıza hep pozitif insanlar çıkarsın, NA gibi, amin. 

2 yorum: