Kabuğuna çekilmiş öfkelenirken bir şeylere, ağlarken için
için ve küfrederken alayına, bir de bakmışsın ikilemde kalmışsın. Bir tarafın “unutursan
yüreğin kurusun” diyor, bir tarafın “ulan şerefsizler Soma’nın konuşulacağı gün
meclise gelmemiş” , “bağışlar devletin ödemesi zorunlu meblağdan düşülecekmiş,
rezilliğe bak, hem öldür vatandaşını hem diğerlerine ödet!” diye isyanın dibine
vurup "yeter ulen hayat devam ediyor" demek istiyor.
Seni bilmem ama bana artık cidden bu ülkenin yükü ağır geliyor bacım, benim zaten iş, ev, hayat mücadelesinden çökmüş omuzlarım bir de bu üzüntülerle
yerle yeksan oluyor. Yaşamdan soğutuyor. Halbuki yaşamak her canlının içgüdüsüdür.
Arca, mikropların neden bizi hasta etmek istediğini
anlamıyor. Her canlıya duyduğu o saf şefkatten mikroplar da nasibini alıyor ve
onları neden öldürmemiz gerektiğini ya da onların bize neden zarar vermek
isteyebileceğine bir türlü aklı ermiyor.
Ona böyle anlattım “her canlı yaşamak
ister, senin vücudunda mikropların yaşamasını sağlayan maddeler var. Mikroplar
senin de ihtiyacın olan o maddeleri vücudundan alırsa sen hasta olursun ve o
yaşamını sürdürür. Ama vücudun güçlü olursa, mikroplar giremez ve senin
vücudunda senin ihtiyacın olan maddeleri alamaz yani seni hasta edemez.” Ya
anladı ya da “bu kadından bir halt olmaz ben babama sorayım” dedi ve gururum
kırılmasın diye bunu gizlice yaptı. Bilemiyorum, bildiğim tek şey, içgüdüsel
olarak yaşama tutunmamız lazım yoksa depresyon kaçınılmaz. Bak mikroplara :P
Ufak tebessümler de olmasa bu hayatta, kapat dükkanı çek git!
Allahtan çocuklar var. Özellikle böyle zamanlarda… Soma ile
ilgili pek az konuştuk. Biraz öğrenmiş sordu, kısaca anlattık. Çok işçi öldü
dedik, sayısını sordu, söyledik. İsimlerini sordu. İsimlerini… Hangi birini
sayayım dedim, kopmuşum, sarıldık birbirimize. Orada kaldı, Soma, onun için. Öyle
de olmalı.
Yaşama sevinci diyordum, evet onlarda görüyoruz umudu,
sevinci, enerjiyi. İyi ki varlar. Hani bazen, yok yok çoğu zaman “bu ülkeden
adam olmaz, lanet olsun böyle memlekete” diyoruz ya, hah işte geleceğin de
böyle olmaması için önce kendi kapımızın önünü süpüreceğiz arkadaş! Önce
evdekini vicdanlı, erdemli, düzgün, dürüst insan olmasını sağlayacağız. Ve bu
aslında sandığımızdan daha kolay. Tek yapmamız gereken öyle olmak, öyle olmaya
çabalamak, örnek olmak.
Bak konu yine koptu gitti, neden biliyor musun özlüyorum.
Uzun uzun, kısa kısa yazmayı ama yazmayı. Hep derim o kuşlu paylaşım şeysi pek
faydalı, instagram pek vurucu pek net ama hiçbiri bir blog değil be annem!
Hiçbirinde ağız dolusu geyik yapamazsın, hiçbirinde meramını layığıyla
anlatamazsın. Ama bak ben mesela şimdi burada "bir tebessüm için algılarımız
açık olsun" diyeceğim, bunu sana ona değil aslında kendime diyeceğim, çünkü
yıllar sonra bir gün bu yazıyı açıp okuyacağım, belki de bir tebessüme en
ihtiyaç duyduğum anda ve gülümseyeceğim.
Çocuğumla yaptığımız sohbeti hatırlayacağım. Sonra hiç
tanımadığım, beni sırf bu blog sayesinde tanıyan birinin bir “merhaba”sıyla
ayaküstü muhabbete dönüşen tanışmamızı anımsayacağım ve ağzım kulaklarıma varacak mutluluktan. Yıllar
önce yazdığım bir yazıya ulaşan çok alakasız birinin bir yorumuna sevineceğim. Buraya yazdığım bir kitabı paylaşacağım,
insanlar da okuyacak ve hatta bana başka başka yazarlar, kitaplar dünyalar
önerecekler, müteşekkir olacağım.
Küçük farkındalıklarla dolduracağım günlerimi.
Yürüdüğüm
yolun yeşilinden, yediğim bir lokmanın lezzetinden dem vuracağım ve herkese de
aynısını temenni edeceğim; “tebessümü yakalayacak farkındalıkların çok olsun.”
*: NA'nın whatsapp yazışmamızdan bir cümlesi… Dur
unutmadan, bir de hayat karşınıza hep pozitif insanlar çıkarsın, NA gibi, amin.
:)
YanıtlaSilÇok güzel yazıyorsun ama sen ya. Ben de çok keyifsizdim ama seni okumak çok çok iyi geldi.
YanıtlaSil