Nisana yakışmayan bir ayaz vardı o gün. Otobüsten indim, metroya resmen koştum. Gösterge paneli 3 dakika diyor, 3 dakika sonra tren gelecek. Ama var ya titriyorum, hatta yerimde sabit duramıyorum. Ufak ufak ısınma hareketleri. Brrrr…. Derken gözüme rayların hemen yanında, ray yoluna döşenmiş çakıl taşlarının arasından fışkıran nefis bir bitki ilişti. Öyle ayrık otu filan değil, geniş koyu yeşil yapraklı "bak nasıl da çıktım çakılların arasından bak nasıl da direniyorum ayaza" der gibi mağrur bir duruşu olan bir bitki. Gülümsedim, yanı başımdaki istasyon sakinlerinin yan gözle beni süzmesine bakarsan, ufak bir kahkaha atmış olabilirim. Bauba yakınlarda mıydı yoksa? Yoksa Demetrenin kızına kavuşmasını mı kutluyorduk? Nitekim o günden sonra şehre bahar geldi, çöreklendi.
Baharı en çok baharda doğanlar sever bence. Mimozaları herkes sever de, en çok bahar çocukları uzun uzun seyreder. Bahar çocukları, serin esen rüzgarı, ara sıra yağan yağmuru, yürürken burnuna takılıveren ful kokularını sever, ama en çok baharı sever.
İlker her ne kadar 38 olduğumuzu (insanın aynı yaşta kocası olması kadar kötü bir şey olamaz:P) iddia etse de, ben 1 Mayıs 2015’ten 1 Mayıs 1978’i çıkarıyorum ve 37 buluyorum.
Bir eksik bir fazla, sonuçta insan belli bir yaştan sonra değişiyor, dönüşüyor. Bir gecede olmuyor, yavaş yavaş fark ediyorsun. Mesela etrafında sürekli şikayet edenleri, sana negatif enerji gönderenleri, hayatı, parayı, işi gereğinden fazla ciddiye alanları, senin derdini sormadan hep en bi’ çile çekenin kendileri olduğunu düşünenleri, lafı dönüp dolaştırıp yine yeniden maziye getirenleri, bir türlü aşamayanları, kendiyle barışık olamayanları istemiyorsun.
Hayat, üzüntüleri, gerginlikleri biriktirmek için çok dolu. Almıyor işte, alsın diye uğraştın mı, hayatın içinden bir şeyleri çıkarman gerekiyor, güzellikleri, iyilikleri, olumlamaları. Neden şükretmek varken, hayıflanayım?
Dün komisyon toplantısı öncesi merkez ofise gittim. Genel müdürle yaklaşık bir saat sohbet ettik. Yanından ayrılırken benimle konuşmanın ona iyi geldiğini, ona pozitif elektrik verdiğimi söyledi. Öyle mi cidden? Öyledir herhalde koskoca adam neden yalan söylesin? Kimilerine göre olumlu olmak, sorun gerginlik çıkarmamak pasiflikle bir tutulabilir, bence asıl mesele insanlara ne hissettirdiğin. Her şey bir şekilde geride kalıyor. Al işte pozitifim de maaşım tavan mı? Ya da kariyerim bomba mı? Değil ama ortada bir gerçek var, insanlara dokunduğunda (dürtmek değil yav, iletişim) onlar senden ne alıyor? Geçenlerde bir arkadaşım, şirketteki her şeyden haberim olmasına şaştı. Öyle ya, merkezden uzağım. Ben bir şey bilmiyorum ki, insanlar anlatıyor, belki de iyi bir dinleyiciyimdir, belki de sadece iyi hissettiriyorumdur.
Yav şimdi kişisel gelişim ahkamları kesiyormuş gibi oldum, sanki birazdan Nirvana filan demeyeceğim, zirveye ereceğim puhahah… Benim de hayatımda türlü olumsuzluklar var. Değiştiremediklerim var, kafamı binbeşyüz eden sorunlar var, var oğlu var…
Üstelik bazı sorunlar hayatından çıkaramayacaklarınla yaşanıyor. Değiştiremiyorsun, uzaklaştıramıyorsun ve sorunu çözemiyorsun. Daha kötüsü seni etkiliyor, o zaman "bu artık onun problemi, artık benim problemim değil" demen lazım. Mücadele iyidir ama sana bir şey katarsa, seni kötü etkilemezse iyidir, debelenmenin kimseye faydası yoktur. Bir noktada bırakmak gerekir. Bu noktaya gelemediğimde ve diğer her şey sarpa sardığında Elvan, işte bu bakış açısını sundu bana. Onun problemi. Onun sınırı.
Gelecekle ilgili planlarımı, potansiyelimin altında tuttuğum ve belki de erken ulaştığım için kendime kızıyordum. Amaçsız hissediyor, kendimi birçok yeni hedef için yaşlı buluyordum. Böyle bir dönem geçirmiştim, "yarınım ne olacak?" dönemi… Ve hüzünle karışık demiştim ki; "belki de hayatım şöyle olacak dediğim yaşlardan böyle birhayatım var dediğim yaşlara gelmişimdir." Tam da 35 yaş civarı…
Sonra, ne ara bilmiyorum (şükür seanslarım sırasında olabilir, kabullenme safhasında olabilir, aslında istediğimi sandığım şeylere ulaşmış olduğumu fark ettiğimde olabilir… tam bilemiyorum, belki de hepsi…) değiştim. Artık "böyle bir hayatım var" derken hüzünlü hissetmiyorum. Hatta tam tersi şükrediyorum.
Başlığa 37 kararları yazdım ama aslında karar filan yok. Almışım ben o kararları, uygulamaya başlamışım çoktan.
Yıllar önce izlediğim filmleri tekrar izlemenin bu yaşımda bana başka bir haz verdiğini, beni bambaşka etkilediğini fark etmişim. Zor bir kitaba kafa yorarken, kulüpte tartışırken anlarım, demişim, pes etmemişim, hatta iple çekmişim toplantıları. Bana iyi gelenlere sımsıkı sarılmış,(arkadaş, kitap kulübü, kitap, spor, aile, yeni insanlar, yazmak, paylaşmak…) beni iyi etmeyenleri bir bir atmışım sırtımdan. Eksikliklerimi kabul etmeyi öğrenmişim, daha iyi olduklarıma yönelmiş, iyi olmadıklarımda iyi olacağım diye hırslanmayı bırakmışım.
Olmak istediğim Yeliz’in ta kendisi olduğuma karar verdim beridir, iyi hissetmeye başlamışım. Ulan daha n’apayım!
Hadi bana mutlu doğum günleri, işçimize emekçimize, emeğine sahip çıkan her bireye de iyi bayramlar olsun. Bayram gibi bayram olsun, n'olur...
Hep boyle kal. Sadece bunu yapsan yeter :) iyi ki dogmussun. Seni tanidigim icin coook mutluyum. Nice guzel yaslara yelizim. Dolu dolu yasayarak.
YanıtlaSilDogum gunun kutlu olsun :)
Daha nice sağlıklı ve yüzünün güldüğü yaşlarına Yelizcim...
YanıtlaSilDoğum günün mutlu olsun :)
yapraklara , dallara ,Nice nice yıllara...
YanıtlaSiliyi ki varsın, kız kardeş.. :)
YanıtlaSilMusmutlu yıllarınız olsun Muhterem ve Arca'yla!
YanıtlaSilGeçenlerde iş yerinde boş koliler gördüğümde bi an bir arkadaşım taşınacaktı ona versem ya diye düşündüm kimdi diye zorladım sonra aslında aynı şehirde bile yaşamadığımız hatta tanışmadığımız halde düşündüğüm kişinin sen olduğunun farkına vardım, platonik arkadaşım benim, tahmin ettiğinden daha çok yüzü güldürüyor, daha çok hayata dokunuyorsun, nice yıllara güzel kadın, ailenle, arkadaşlarınla, bizlerle... Baisy
YanıtlaSilMutlu yıllar!!!
YanıtlaSilNice mutlu yıllara
YanıtlaSilÇenebaz
Nice mutlu senelere Yelizcim.. Doğum günün kutlu olsun..
YanıtlaSilButun yaziyi oku, sonda 'hadi bana mutlu dogumgunleri'ni gorunce aa dogumgunuymus de:) Hayatindan cikaramadigin sorunlar, negatif enerji veren insanlar kismina o kadar takilmisim ki kafam orada kalmis. Dogumgunun kutlu olsun:)
YanıtlaSilNice huzurlu Yıllara
YanıtlaSilMutlu yıllar :)
YanıtlaSilNe mutlu sana, isyan etmek yerine sukretmek felsefesini anlamis hatta hayatina da uygulayabilmissin.
YanıtlaSilAilenle sevdiklerinle takipcilerinle uzun saglikli huzurlu mutlu yillar dilerim... ����������
Nice mutlu yıllara, sağlıkla ve huzurla...
YanıtlaSilFark etmeden ne cok hayata dokundugun konusunda hemfikirim. Bende cocuk yok, yas da inanmasi zor ama 34 oldu. Icime dogurmak konusunda az biraz heves gelmeye basladiysa yavastan Arca'yla seruvenlerinin payi buyuk! Cocuk olayi guzel bisi di mi? Korktugum kadar yok di mi? Bi yaziyi da acik secik buna ayirsana ne olur :)) Neyse konu sapti! :)) Mutlu yillar, Yeliz'cim! Huzur, mutluluk ve sukur dolu nice seneler guzel ailenle! Burcu
YanıtlaSilNice yıllara sağlıkla , mutlulukla , aşkla.
YanıtlaSilBana da iyi geliyorsun :) kesinlikle.
YanıtlaSilNice mutlu yaşlara huzurla sağlıkla sevdiklerinle ve bizimle :))
Neşeli sağlıklı yıllar diliyorum..
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. Okurken mutlu oldum. Daha nice güzel yıllar diliyorum. Kocaman sevgiler, selamlar
YanıtlaSilne güzel olmuş, ne iyi geldi bana bile:) iyi ki.. Her şeyin senin için iyi olanı olsun 37 de 47 de ve daha nicesinde
YanıtlaSilBize de yazılarınla dokunuyorsun zaten, hep yaz hep dokun! Nice yaşlara
YanıtlaSilBU MUDUR? BUDUR.... " Bir eksik bir fazla, sonuçta insan belli bir yaştan sonra değişiyor, dönüşüyor. Bir gecede olmuyor, yavaş yavaş fark ediyorsun. Mesela etrafında sürekli şikayet edenleri, sana negatif enerji gönderenleri, hayatı, parayı, işi gereğinden fazla ciddiye alanları, senin derdini sormadan hep en bi’ çile çekenin kendileri olduğunu düşünenleri, lafı dönüp dolaştırıp yine yeniden maziye getirenleri, bir türlü aşamayanları, kendiyle barışık olamayanları istemiyorsun. "
YanıtlaSilNice mutlu yaşların olsun....
Nice yaşlara... Blogunu epeydir Bloglovin'den takip ediyorum, cep telefonundan okuduğumdan, yorum yazamıyordum bu sebeple... Bloglovin TR'de kapalı sitelerden ama ben yurtdışında olduğumdan okuyabiliyorum... Neyse... ben de İzmirli'yim, 1 Mayıs doğumluyum hatta yılı bile tutuyor. Ben taaa çocukken Maksim gazinosunda bir eğlence yapılmıştı çocuklar için, annem doğumgünün için seni oraya götürdüm demişti, kim bilir belki de uydurmuştu aklımda kalmış... Sanki oradaki tüm çocukların doğumgünü 1 Mayıs gibi gelmişti bana, öyleyse belki sen de oradaydın :)
YanıtlaSilNeyse İzmir'de yaşamayan bir İzmirli olarak yazılarını beğenerek ve ilgiyle takip ediyorum. Hatta Zürih'te aradım ve bebek enginar buldum ve oğlum da bayılarak yiyor. İzmir geni ağır basmış :)
Sevgiler!
Deniz