Çok yoğun, çok yorgun bir haftaydı. Eş zamanlı birçok işle ilgilenmek tek bir işe konsantre olmaya çalışmaktan daha fazla yoruyor insanı. Arca ile piyano dersinden geldik, ipad oynamak istedi ben de makinaya çamaşır atıp bir kahve koydum kendime. Ne yapacağımı da bilmiyorum ha… Kitap mı okusam sosyal medyaya mı baksam… Okuma köşesindeki koltuğa yayılınca yanımdaki sehpada kitapları gördüm. Geçen akşam geç gelmiştim, atıvermişim sehpaya.
Bu aralar multi tasking eğilimim kitaplara da geçmiş olacak, aynı zamanda birkaçını birden okuyorum. Gece yatmadan önce birkaç sayfa "Etkili insanların yedi alışkanlığı", sabah ve akşam yolda "Parfümün dansı", bu ikinci okuyuşum, kulübe seçildi, tekrar okumalı. Geçen hafta bitirdiğim ama içine aldığım notları bloga aktarmak istediğim için hala kaldırmadığım göt biti gibi yanımdan ayırmadığım "Öfke dansı" ve "Kurtlarla koşan kadınlar"…
Geçen akşam "Kurtlarla Koşan Kadınlar" kitabından Hilal Ayısı masalı için küçük bir kulüp toplantısı yaptık. Kitabı bölüm bölüm birlikte okumak aldığımız en iyi kararlardan biriydi bence. Ben ayın kitabından ziyade masal akşamlarını önemsiyorum. Bu kadar kadını anlatan, bu kadar bize hitap eden, her bir masalın üzerinde saatlerce tartışabildiğimiz başka kitap bulabilecek miyiz, bilmiyorum. Zira Kurtlarla koşan kadınlar’ın bitmesine çok az kaldı. O akşam herkesi bir hüzün sarmıştı ve bir merak: Bundan sonra ayın kitabı dışında bizi bir araya getirebilecek başka kitap var mıydı…
Sıla’nın bize yaşattığı (anlattığı demek hafif kalıyor, "teşekkür ederim" diye bir şarkı bile yazmış hatun, aştı artık) masal Hilal Ayısı, öfkeyi anlatıyor. Kadının öfkesini. Kadının öfkesinin son derece doğal bir duygu olduğunu, onu iyileştirmenin, ehlileştirmenin ve sebep olan yaraları sarabilmenin yolunun sabırdan, şükretmekten, inanmaktan ve tüm süreçten keyif alırken öğrenmekten geçtiğini anlatıyor.
Öfke duymak normaldir. Öfkeyi bastırmak değil.
Tam da "Öfke dansı"nı okuduğum döneme gelmiş olmasından mıdır bilinmez, bu kitaplar vesilesiyle ben ciddi anlamda kendime, içime döndüm.
Öfkemi hemen bildirmemek, benim seçtiğim en kötü yollardan biri. Çünkü sanırım nasıl yapacağımı bilmiyorum. Beni inciten, hayat alanıma girenlere sınırı ya çekmiyorum ya öyle geç çekiyorum ki, o ana kadar tüm hücrelerimle istismar edilmiş oluyorum. Sessizliğim sinmek olarak algılanıyor ve sınırlarım her seferinde genişletilmeye çalışılıyor. Ya patlayacağım (ki genelde çok pis patlıyorum) ya da ciddi mesafe koyacağım. Bazı insanlarla arana ciddi bir mesafe koyarsın ve hatta arkanı döner gidersin, bazılarıyla bunu yapamazsın, yapmak istemezsin. Ama kendini de korumak için ilişkini yüzeyselleştirirsin. Kör topal gider yani… Bu, ilişkiyi yönetme biçimi değildir, bu idare etmektir ve ortalığı süt liman etmekten başka işe yaramaz.
Ve en kötüsü, karşındakine teşhis koymaya başlarsın. O zaten böyledir, o zaten şöyledir, o zaten hep öyle yapıyordur… Hop bir ne güzel sıyrıldın, değil mi? Peki işe yaradı mı? Hayır!
Hilal Ayısı masalının da Öfke Dansı kitabının da el ele tutuşup bir ağızdan bana öğütledikleri şey şu: "Asla diğer insanları değiştiremezsin! Asla! Sen sadece kendi tutumunu, bakış açını, olaylara tepkini, duruşunu değiştirebilirsin." Böylece öfke döngüsüne bir son verebilir, yol alabilirsin. Yani iş kendinde bitiyor.
Teori zehir gibi sorma, bir de uygulayabilsem.
Öfke Dansı ve Hilal Ayısı dediğim gibi beni kendime döndürdü, içime. İçimden çıkar mıyım çıkamaz mıyım bilemiyorum. Zaman gösterecek. Ama şu anda, anda şükretmek için çok geçerli sebeplerim var: Kız kardeşlerim. Bir kadının kız kardeşleri olmalı. Benim kıymetlim ablam var çok şükür. Annemle babamın benim için yaptıkları en iyi şey ablam. Allah ayırmasın. Ama bir kadının kız kardeşlerinin olması için illa ki kan bağı olmasına gerek yok biliyor musun? Hayatına dokunan, kurtlarla birlikte koştuğu her kadın onun kız kardeşi.
Hayatımızdaki kız kardeşlerimizle biz kadınlar çok güçlü bir sürüyüz, kurt sürüsü…
Uzun zamandır kafamı kurcalayan konu insan ilişkileri ve iletişim. Bu konuda yazmak bir türlü nasip olmadı. sizi okurken sanki benim düşüncelerim dedim. İnsan ilişkileri hem kolay hem zor. Bir olumsuzluğu hiç unutamazsınız. labirent gibi onu düşünür .İşin içinden çıkamazsınız. tabii ki her şey bizle başlar bizle biter. Aslında her ifade ediş insanın duygu durumudur. o andaki bizim duygu durumumuz olumsuz olunca o sözler unutulmaz. Olumlu düşünme ve hoş görü. Bu kitabı ben de alayım. İletişim konusunda sayfalar yazılır. Sevgiyle kalın.
YanıtlaSilKarşıdaki çiçekte bence sana öfkeli.. Kafayı yana devirmiş bekliyor Yeliz beni pencere kenarına koysa da ben de biraz güneş yüzü görsem.Böylece belki boyum devamlı uzamaz ve alt dallarımda yapraklanır :))
YanıtlaSilBu arada kitaplar süper, ben de listeme yazıyorum sayende. Sevgiler :))
SilBaşlık öfke, fotoğrafta da boynu bükük çiçeği görünce, bende çiçek öfke kurbanı oldu sandım :)
YanıtlaSilAllah ayırmasın bizi... İyi ki varsınız kız kardeşlerim...
YanıtlaSilÖfke hepimizin ortak konusuydu ki, dönüp dönüp çıktı karşımıza... İyi de oldu...
Ah Yelizim...
YanıtlaSil