Huxley, bireyin önemsizleştirildiği, toplumun yüceltildiği, herkesin
herkese ait olduğu bir dünya yaratmış: Cesur Yeni Dünya.
Burada
sanat yok, düşünmek yok, tüketim var, mutluluk var. Ama bizim anladığımız
anlamda mutluluk değil.
Huxley’nin
Henry Ford’un seri üretim icadından yola çıkarak yarattığı “Cesur Yeni Dünya” o
kadar yapay ki, kitabın başlarında bir türlü hikayeyi canlandıramamaktan
şikayetçiydim. Distopya demeye bile dilim varmamıştı, bir eğretilik vardı
sanki. Biraz daha okuduğumda fark ettim ki, Huxley, tüm diğer distopya
yazarlarından farklı olarak okuyucusuna müthiş bir isabet sunmuş. O kadar
isabetli ki, dehşete düşüyorsun.
Klonlama
daha kimsenin aklına düşmemişken Huxley insan kopyalamayı satırlara dökmüş. İsabet
dedik ama belirtmeden geçemeyeceğim, zamanı biraz ıskalamış, zira onun
öngördüğü manyak tüketim toplumu, toplumdaki ayrışma öteleştirme, düşünmeyen
sadece üreten ve tüketen toplum, şartlandırılmış kitleler için bir yüzyıl bile
beklememize gerek kalmadı.
Bugün
günde 8-10 saat çalışıp, akşam eve girdiğimizde afyonumuzu (kitapta “soma”
denen uyuşturucu ama günümüzde televizyon) alıp “mutlu” toplum makinasının “mutlu”
parçalarından biri olarak hayatımızı sürdürüyoruz. Ürettiğimiz ölçüde, hatta
daha da fazla tüketiyoruz. “Yama çoksa refah yoktur” Yoktur tabii eskiyeni at,
yenisini al. Yenisini kalitesiz üret ki, hemen eskisin, bozulsun derhal yenisi
alınsın. Fazla düşünme ki, aklın bulanmasın, eğlen sadece eğlen… Derdin mi var,
at bir soma, kurtul cümlesinden…
Cesur
Yeni Dünya’nın üzerine Ayn Rand’dan Hayatın Kaynağını okuyunca, aradaki
benzerlikler beni ziyadesiyle hayrete düşürdü. Ayn Rand bireyselcidir,
kollektivizmi yerer eserinde. Kollektif beyinleri birleştirip yönetmenin
(gütmenin?) kolaylığından bahseder. Cesur Yeni Dünya da benzer şekilde;
düşünen, kendisinin birey olduğunu fark edenlere savaş açar, onlar toplum için
tehlikelidir. Koşullandır, birleştir, yönet! Köleliğin başka bir yüzü.
Ve der
ki;
“Mutluluk
ve erdemin sırrıdır -yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların
amacı budur: insanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.”
Günümüzün
mutluluk kaynağı: Kabullenmek.
“Amor
Fati” (yazgını sev) diyeceğim, Niçe’ye gönderme yapacağım, ama bir başka
kitapla daha karşılaştırma yaparak kimsenin beynini mıncıklamak istemem:)
Bitirirken;
Bu kadar
yapay olmasına rağmen bu kadar gerçekçi bir distopya daha okumamıştım,
huzurlarınızda Huxley’e ve öngörü dehasına saygılarımı sunuyor, aranızdan
ayrılıyorum.
herkesin okuması gereken harika bir kitap
YanıtlaSilkesinlikle!
Sil"Günümüzün mutluluk kaynağı: Kabullenmek"
YanıtlaSilNe kadar doğru ve ne kadar acı.
Ahu
buna kendi kendini rehbilite etme, uyum gösterme, kölelik düzenine baş kaldırmama... topluma karışma olarak da uzatabiliriz:))
Silben bu kitabı okuyamıyorum. çok severim ütopya, distopya anlatan kitapları ama yok buna kendimi veremedim bir türlü. eve gidince tekrar deneyeceğim, bakalım inşallah devam edebilirim.
YanıtlaSilben de ilk biraz zorlandım, bir inandırmaktan yoksunluk vardı gerçi bilimkurguya inansan nolu inanmasan nolur diyebilirsin ama ben biraz hikayenin içine çekilmeyi beklemiştim. ancak ilerledikçe ve aslında fazlaca gerçek olduğunu idrak ettikçe içine çekiyor. Bir daha denemeni öneririm.
SilSlm,
YanıtlaSilresimdeki yer sizin yazlık mı? Super bir balkon, evet oldugun yeri kabul et ve mutlu ol. Ofiste su resme bakarak calısmak evet evet oldugum yeri kabul ediyorum ve mutlu oluyorum. Hadi ordan be ne kabul etmesi. Neyse siz o yazlıgın tadını cıkarın, bu yıl bunu fazlası ile hakettin bacım sevgiler Ceren
evet ama 4 hafta önce:( haftalardır gidemedik, yani tatil filan değil maalesef, bir pazar kaçamağıydı:(
SilAynen, geçen hafta kulüpte de bunu konuştuk birlikte... Maalesef bir distopyada yaşıyoruz aslında... Yine de umut her zaman var... :) Çünkü bizler varız...
YanıtlaSil