“En çok hangi rengi
seversin?” diye soruyor, “kırmızı” diyorum. Renkli yara bantlarının içinden
arayıp kırmızıyı buluyor, gözleri parlıyor.
Parmağımı rendeye
kaptırmışım, acıyor. Birlikte sarıyoruz parmağımı, güzel oldu diyor. Kapıda sarılıyoruz.
Metrodan sonra aktarma otobüsünü her zamankinden daha
sabırsız bekliyorum, elimde kitap ama okuyamıyorum paranoyak gibi etrafımı
dikizliyorum. Otobüs duraklarının bulunduğu alana sivil araç sokmamalılar ama
kimse dinlemiyor ki, tanıdığını metro istasyonundan almak isteyen durakların
orada. Gerçi bomba patlatmak isteyen illa araçla mı gelir, dalsa şimdi aramıza,
tamam.
Kendimi ofise attığımda
rahatlıyorum. İlker’i arayıp haber versem mi diyorum sonra yok ya iyice
saçmaladın deyip unutmaya çalışıyorum.
Dün pazara da sekiz buçuk
gibi gittim, biliyor musun? Bazı tezgahlar henüz kurulmamıştı. Orası metro
durağının dibi, hem de binlerce kişinin girip çıktığı alan. Canlı bombalar
mesaisine başlamadan ben işimi bitireyim dedim.
İlker diyette ve hemen
her fırsatta bisiklete binmeye çalışıyor. Öğleden sonraydı, hava mis, sahile
inmesini hiç istemedim, Allah biliyor, acayip güzergahlar önerdim. En azından
metroyu kullanmayacağına söz verip çıktı. Aklım kaldı. Yemek yaparken özenip de
aldığı yepyeni tavasını düşürdüm, yamuldu. Çok üzüldüm ama sonra dedim ki,
allasen manyak mısın? Yamulan tava olsun, kırılan bardak. İnsanları
öldürüyorlar.
Kendileri bin tane koruma
ile gezenlerin bana hayatına devam et demesi abesle iştigal değil mi? Benim
güvenliğimi korumakla görevli kimselerin güvenliklerini bin tane polis sağlıyor, benimki Allaha emanet. Sen hayatına devam edebilirsin, ben nasıl devam edeyim,
beni korumuyorsun ki, bir delinin başkanlık sevdasına yüzleri kurban etmeye
karar vermişsin, ben senin beni koruyacağına nasıl güvenebilirim ki? İşte böyle
saçma sapan önlemlerle canımızı kurtarmaya çalışıyoruz. Ruh sağlığımız dersen,
o ümitsiz vaka.
Evet ruh sağlığım hiç iyi değil. Daralıyorum, bunalıyorum, nefes alamıyorum. Ve en kötüsü artık hiçbirşeyin düzeleceğine veya iyiye gideceğine dair umut taşımıyorum. İşte en kötüsü bu galiba.
YanıtlaSilBen de aynı endişeleri taşıyorum, sürekli bir kendini birazcık daha güvende hissedebilmek için yapman ve yapmaman gerekenleri düşünme durumu hem yoruyor hem de üzüyor insanı...
YanıtlaSil