Bir
kitabı tavsiye etmem için beni alıp götürmesi ilk kriter. Alıp götürmek terimi
açıklıyorum. Mesela metrodayım, ayaktayım ayağım ağrıyor fakat yine de kafamı
kaldıramıyorum kitaptan, boşalan yerleri bile kesemiyorum. Hatta otobüste bile
ayakta kalsam, o sıkışıklıkta birkaç sayfa okumaya çalışıyorum. Sonra elime
sosyal medya hesaplarının yerine kitabı alıyorum, bitinceye kadar elimden
bırakamıyorum. Sonlara doğru goodreads’teki yorumlara bakıyorum ve hatta
yazarın bundan bile iyi bir kitabının olduğunu öğrenince derhal sipariş
veriyorum. Öyle işte…
Bu günlerde şansıma böyle
iki kitapla yollarımız kesişti.
İlki Güvercinler
Gittiğinde. Çok farklı bir üslup çok kararında bir sadelik var kitapta.
Anlatımın sadeliğinde öykünün vuruculuğu daha fazla çarpıyor. Natalie karakteri
kadar kaybolmuş, yitmiş, acılı, kendine dönük başka bir karakter okuduğumu
hatırlamıyorum. Gerçekten çok dokunaklıydı. Özellikle çocuklarını öldürmeyi
tasarladığı bölümler… Uçakta, sicim olmuş akan gözyaşlarımı elimin tersiyle
silip gürültülü bir sümkürmenin ardından bu kitabı mutlaka tavsiye etmeliyim diye
düşündüm.
Kitabın benim için bir
başka özelliği ise, tavsiyesine güvendiğim biri tarafından değil, belki de ilk
defa bir edebiyat dergisinde çıkan eleştiri yazısında fark edip okumam oldu
(Sabit Fikir dergisi). Bazen kimin önerdiğini unutsam da, büyük ihtimalle
birilerinin önerdiği kitapları okurum. Hayat beni içine çekmeyen kitapları
okumaya vakit ayıramayacağım kadar kısa. Zorunlu değilsem tabii.
Haftaya kitap kulübü var
ve Borges’ten Kum Kitabı seçildi bu ay. Borges’i daha önce hiç duymamıştım,
yalan söyleyecek değilim. Ama baktım, hemen herkes bu kitabı istiyor, vardır bu
kadınların bir bildiği dedim. Borges, meğer pek önemli bir edebi kişilikmiş,
buna sevindim, zira haberim olmayacaktı, ay dedim, ne güzel işte bir yazarla,
önemli bir eseri ile tanışacağım.
İlk öykü çok güzeldi,
sonraki de şahaneydi. Gel gör ki üçüncü öyküden sonra süründü elimde. Ay
anlamıyorum, basmıyor, ne yapsam olmuyor. Metroda ayakta okurken hep etrafımı
kesiyorum, kalkmaya yakın tipleri tespit ediyorum ve kalktı mı hop poposunun
sıcağı geçemeden koltuğa benimkini koyuveriyorum. Pencereden dışarı bile
izledim. Demek ki neymiş. Kum kitabı beni içine alamamış. Öykü sevmem zaten, ha
bitti ha bitecek stresi sarar beni, nitekim bir halt anlamadan bitiverir
öyküler.
Şimdi kalan birkaç öyküyü
kulüp toplantısının hemen öncesine bıraktım ve kitaba kısa bir veda öpücüğü
verdim. Kulüp kitabı olmasa hepten terk etmiştim. Debelenmenin anlamı yok.
Ve sonra başka bir kitaba
başladım, onu da sonra anlatayım.
Eğer kitap ilerlemiyorsa zorlamıyorum ben de kendimi.Ara verip yeni kitaba geçiyorum :)
YanıtlaSilYazarı da,kitabı da ilk kez duydum ama benim kitap önericim sensin Yeliz :)
YanıtlaSilSen öneriyorsan hemen sepete eklerim ..
kitap listemin oluşturucusu sensin Yeliz , tavsiyen tavsiyemdir.
YanıtlaSilBenim de sepetim sizin sayenizde doluyor Yeliz ama biri daha var ki hakkını yiyemem.Leylak Dalı.Kısa ama net tespitlerine bayılıyorum.Güvercinler gittiğinde'yi ben ondan görüp sepetime atmıştım.Bu 'sepete atmak' lafına için için gülüyorum ama hayatımızın gerçeği değildir de nedir;) Sevgilerimle..
YanıtlaSilSevgli Leylak dalı, en çok sevdiğim blog yazarlarından ve aynen önerdiği kitapları derhal alırım:) ve tabii ki sevgili LAle abla. laleninbahcesi.blogspot.com Lale abla ile de kitap zevklerimiz çok örtüşür:)
SilAy çok bi sevindim şimdi, teşekkürler Adsız yorumcu ve öperim Yeliz seni :)
SilEvet benim kitap tavsiyecim de sensin. Sayende ne güzel kitaplarla ve yeni yazarlarla tanıştım. :)
YanıtlaSilBorges adamı eşşekten düşmüş karpuza çevirir, iki hikayesini bir dönem okuduğumuzu (ve içinden çıkamadığımızı) bilirim Latin Amerika Yazarları dersinde :) Zamanında kütüphanecilik de yapmış, çok dilli feci bir zihin. Umberto Eco'nun, Gülün Adı'ndaki Fransisken rahibi için Borges'ten esinlendiğine dair çok ciddi şüphelerim var :)) Alıp götüren hikayeleri de var ama zorladı mı da zorluyor, doğruya doğru.
YanıtlaSilKitap gitmiyorsa naapmak lazım konusunda ise, toprağı bol olsun Mina Urgan'dan okuduğum çok nefis bir tespit var: "Karpuzu aldın kestin baktın kabak, yine de yiyecek misin onu?" :)