Az önce muhteremi İzmir'e yolcu ettik. Adam daha köşeyi dönmeden Arca özlediğini söylüyordu. Beni de özlüyor muydun allahsız! Özlüyormuş özellikle ilk hafta çok özlüyormuş sonra alışıyormuş. Bak dedim fazla da özlemeden bir hafta sonra gelecek işte. En azından biliyoruz, ne zaman gidecek ne zaman gelecek...
Çocuk eğitimiyle ilgili okuduğum zibilyon tane kitaptan öğrendiğim bir şey varsa, o da, çocuğa zaman konusunda açık olacaksın, o bir şekilde kendini hazırlıyor, bir rutin bir düzen arayışı var yani. Bir de istikrarlı olacaksın, bir de... Ay neyse şimdi konu çocuk eğitimi değil. Demem o ki, bu belirsizlik endişesini ortadan kaldırdığın an çocuklar rahatlıyor. Gerçi bizim için de aynı şey geçerli değil mi? Ayrı kaldığımız dönemle ilgili en kötü şey neydi diye sorsan, tek kelimeyle belirsizlik derim. Bildiğinde, en kötüsü bile olsa bir şekilde kabulleniyor ve kendini hazırlıyorsun. Bilinçaltımızın bir yerlerinde ruh sağlığımızı koruyan hücreler var ve bir kriz anında harekete geçip ruhunu güçlendiriyor.
Hayır İsviçreli bilim insanları demiyor, ben totomdan uyduruyorum.
Belirsiz bir başka durum da bu hafta. İlker yokken Arca ile nasıl başa çıkacağım tam bir muamma. Her gün 08:30'da okula giden ve en geç 15:30'da (hatta Çarşambaları öğlen) evde olmaya alışan Arca'ya okulda kalacağını söyleyince epey muhalefet yaptı. Güya ben de en toplantısız hafta diye İlker'e bu hafta gitmesini söylemiştim, her güne toplantı koydular. Bakalım nasıl altından kalkacağım.
Bu haftayı İlkersiz geçireceğiz kabusu dışında şimdilik iyiyiz.
İlker, kendini Belçika marketlerinin, pazarlarının kollarına attı, gastronomi konusunda kendisini geliştirmekle meşgul. O tezgahlardan denemediğimiz peynir kalmadı. Belçika'nın jeopolitik bir konumu var, en azından gıda konusunda:) Fransa bir yandan Hollanda bir yandan, peynir cenneti. Tabii sadece peynir de değil, pek çok milletten insan yaşadığı için gıda reyonları çeşitten yana zengin. Muhterem de üzerimizde yeni reçeteler tatbik ediyor. Ayrılık günlerimizde verdiğim kilolar fazla uzaklaşmadı, löp löp etlerimle hiç ayrılmamış gibi kavuştuk, muhterem sağ olsun. Bu hafta detoks yapayım bari, bu ne hal yav!
Arca için işler yolunda gibi. Dil konusu uykularını kaçırıyordu ama okulda arkadaş edinince, bir de özel Flamanca dersi almaya başlayınca kendine güveni biraz yerine geldi. Ama hala ara ara neden burada olduğumuzu sorguluyor. İzmir'deki arkadaşlarını özlüyor. Özellikle de yakınlarını. Teyzeleri, anneanneleri hemen gelsin istiyor. Tüm arkadaşlarımız ve ailelerimizle aslında İtalyan ailelerine benzeyen kabalık bir topluluktuk, Arca etrafında güvenip sevdiği çok fazla insanla çevriliydi. Onlar olmasa zaten ayrı geçen üç ayı nasıl atlatırdık hiç bilemiyorum.
Şimdi çok baş başayız. Bu bizim için de ilginç bir deneyim, Arca için de... Arca sık sık başkalarıyla görüşmek istiyor. Komşularımız İdil ve Yiğit'in yavru köpeklerinin hastası, aklı fikri Dexter'da.
Eve kim gelse, hemen odasına alıyor, dakikalarca legolarını kitaplarını anlatıyor. Dün akşam yemekten sonra sırf muhabbetten ayrı kalmamak için kanepede uyuyakaldı. Her hafta sonu birileri bize gelsin istiyor. Sanırım biraz yalnız hissediyor.
Öte yandan tüm tramvay ve metro ağına hakim. Geçen durakta karşılaştıkları bir gurbetçi abimize, hangi durakta inip hangi numaraya bineceğini anlatmış. Bir de Fransızca öğrense Uccle muhtarı diye kartvizit bastıracağız.
Ben?
Okulda kalabilme olayı çok güzelmiş. Bence çok kurtarıcı bir şey.
YanıtlaSilHep düşünürdüm senin yazılarını okurken ne güzel bir arkadaş ve aile çevresi var diye.(nazar değdiren ben değilim :)) O yüzden alışmakta zorlanacaklar diye düşünmüştüm tabi ki de en çok Arca.
:):):)
YanıtlaSil