Pazar enerjisi diye bir şey var, bende ise ziyadesiyle mevcut. Sabah çok erken kalkmak, okumak yazmak, yoga yapmak, güzel bir ilk öğün, günün planlaması hatta haftanın, mesela haftanın yemekleri, ne gün ne giyileceği… Bazen bilgisayarı açıp birkaç mail yazmaya da niyetleniyorum ama sonra diyorum ki artık Belçikalısın Yeliz, Belçikalı gibi davran, hafta sonu asla çalışma! Çalışmadım, bugün, aferin bana.
Yazmak çizmek derken… uzun uzun sabah sayfaları yazıyorum bu aralar. Sanatçının Yolu kitabını bilirsiniz, şimdilerde atölyeleri okumaları filan yapılıyor (göz devirme emojisi!) ben okuduğumda sene 2016 idi, canım Sıla tavsiye etmişti.
İlk zamanlar Sanatçının Yolu için çekimser kalmış, “haşa sanatçılık benim neyime” demiştim.
Yıllar sonra şimdi, çok farklı düşünüyorum.
Picasso’nun ünlü bir lafı vardır; “her çocuk sanatçıdır”, der.
Aslında bence şöyle, “içindeki çocuğu muhafaza etmeyi başaran herkes sanatçıdır”.
Çocuk olmanın en muhteşem tarafı, geçmişinin olmamasıdır. Çocuk ne geçmişe takılır, ne de geleceği düşünür, çocuk bu andadır, akar gider. Büyürken birilerini memnun etme telaşı içinde, geçmiş hesaplar ve gelecek kaygıları arasında bir yerlerde kendimizi memnun etmek için pek az şey yapmaya başlarız. O çocuk neşesi kaybolur gider.
Özgürlüğümüzün başına gelen işte tam da budur! Neşemizi kaybetmek.
Kendini ifade edebildiğin anlarda içindeki çocuğu dışarı çıkarırsın. Sanatçılar, işleriyle kendilerini ifade ederler, o yüzden de biraz deli, hala çocuk ama çokça özgür ruhludurlar.
Kendini ifade etmek için illa Picasso olmaya gerek yok.
Yaşam bizim tuvalimiz ve şaheserimizi yaratmak için ihtiyacımız olan tek şey, geçmiş ve gelecekle ilişkimizi kestiğimiz, çocuk neşesi barındıran o anlar… Yaşamımızın o anlardan ibaret olduğunu bir düşünsene, nasıl da sonsuza akar…
Kendini ifade etmek.
Bağ kurmak.
İnsanlara dokunmak.
Kendine dokunmak neşeyle…
Bugün evin pipilileri, beni hem yürüyüşte, hem de havuzda ekince, kendimi sokaklara attım. Uzun uzun yürüdüm, aralarda koştum kısa mesafe. Dönüşe yakın, rotamı Rozenweg’e çevirdim, o minik sokağa. Eylüldü sanırım, bir evden çalışma gününde, dellenip öğle yürüyüşüne çıkmıştım da yolumu kaybedince keşfetmiştim, tesadüfen.
Bugün, sergideki eserleri tek tek inceledim, hatta fark ettim ki, burası sekiz yaşında bir oğlan çocuğunun sergisiymiş. Instagramdan hesabını buldum. O minik çoraptan Arca’da da vardı, hani Cars karakteri olan. Arca’nın Belçika’ya geldiği yaşta Adem. Günümü güzelleştiren oğlan.
Bana çocuk kalmanın neşesini hatırlattığın için teşekkürler.
Sanatçının Yolu’na dönecek olursak, 2016 yazını çok iyi hatırlıyorum. Sanatçının Yolunu okuduğum ve sabah sayfalarımı yazmaya başladığım yaz. Bana bugünkü yaşamımı inşa etme farkındalığını veren günler…
Sahi bizler her birimiz, yaşamımızı şahesere dönüştürecek sanatçılar değil miyiz?
Selam Yeliz güzel bir yazı aynen Yeliz içimizdeki çocuk çok önemli . benim içimdeki çocuk heyecanlı bugünlerde kitabımı toparladım. Son eksikler ilaveler derken büyük bir merakla bekliyorum. Şu an dizgi aşamasında nasıl bir şey olacak? Elime alacağım güne az kaldı. Sevgiyle kal.
YanıtlaSilHeyecandanınız ne güzel hayırlısıyla gelsin kitanibınız ☺️
YanıtlaSil