5 Aralık 2013 Perşembe

Çocuklar hayatı hafifletiyor

Pazar günü, miskinlik diz boyu. Al şu çocuğu bir etkinliğe götür bir faaliyet bir sanatsal aktivite değil mi ya? Yok! Yaymış oturuyoruz. İlker bir kanepeye uzanmış, elinde ipad, ben karşısındakine konumlanmışım, elimde ne var hatırlamıyorum vallaha, kitap da olabilir, telefon da. Ama salep olmadığı kesin. Zira az önce balkona çıkıp da içmiştim.

Önceki fincanı kaşık kaşık Arca götürmüştü. “Neymiş bunun adı?” “Salep annecim beğendin mi?” “ay çok beğendim, hep yapalım bundan, puding gibi…” Arca’nın minik midesi doyunca bir fincan da kendime yapmış, balkona çıkmıştım. Çünkü salep soğuk havada içilir! Üşüyen ellerini fincanın dışıyla, üşüyen içini de fincandakiyle ısıtacaksın. Bahsetmiştim galiba, salep bana çocukluğumu hatırlatır. Bir tat bir koku… bir de bakmışsın anılara dalmışsın. Tarçın kokusu, mis gibi salep aroması… Gözlerimi kapatıyorum, bizim şampanya sarısı Doğan’ın içindeyiz. Kordon’a çekmişiz arabayı, dışarıda yağmur, camlar buğulanmış. Biri tıklatıyor camı, salep servis ediliyor. Su bardağından küçük çay bardağından büyük bardaklarda. Tarçın burnumuza kaçıyor üflerken ve sıcacık yudumlarken salepimizi kulağımızda futbol maçı. Çocukluğumun en tatlı Pazar günü anılarından biri. Üşümek lazım salep içmek için. İyice üşümek.

Neyse içimi ısıtıp dötümün sıcaklığı ve izi yok olmadan hemen önce aynı noktada kanepeye çöktüm. Biz bir şeylerle meşgulken Arca da uçaklarıyla filan oynuyor. Ama hiç susmuyor. Sürekli şarkı söylüyor. Oyundan sıkılınca hop yanımıza geliyor, bir İlker’e bir bana musallat oluyor.
KAfamı kaldırdım, şöyle bir alıcı gözle baktım. Çirkin lan bizim oğlan bu aralar.
Yazık ki Arca’da yazlar semiz ve tombul, kışlar hasta ve çelimsiz geçiyor.
O kuru dötüne baktım, zayıflıktan iyice küçülen yüzüne ve ortaya çıkan koca kara gözlerine…
Çocuklar hayatı hafifletiyor. Çocuklar her ne kadar geleceği temsil etseler de aslında anı yaşamamızı sağlıyor. İnsan bir çocuğun yanında iken ve neşesi ortamı doldurmuşken bir çocuğun, o anın sonsuza kadar sürmesini istiyor ya da durmasını. İkisi de aynı şey aslında.
Ben de o an, o anın sonsuzluğunu arzu ettim. Hatta öyle içimden filan değil bizzat kendisine bildirdim: “Arca be senin böyle etrafta olmana bayılıyorum!”
Gülümseyen bir ifade asla karşılıksız kalmaz ve suratın salyalarla yıkanır! Bebekken bu cücenin yanaklarını öpmekten tükürük kokuturduk, şimdi sıra onda... hayatta hiçbir şey karşılıksız kalmıyor.
Ve iyi ki … ve  maalesef… ve kaçınılmazca ... çocuklar büyüyor. Büyüme len allahsız!

11 yorum:

  1. aynı hisleri paylaşıyorum, iyi ki varlar ve hayatımızı şenlendiriyorlar

    YanıtlaSil
  2. Yazdıklarım ha bire silindi hala blogspotlara yorum yazma işini çözümleyemedim:((((
    Yazına katılıyorum ....
    Bizde tam dün bunun gibi bir gece yaşadık Galata kulesinde masl gecesinden çıktık çocuklarla ağzımız kulaklarımızda... Orda olunca Vefa dan boza içmeden olmaz ... TArihi mekan olunca çocukluğumuzda karda dışarıdan gelen boza sesi ve evde soba kenarında içtiğimiz bozadan bahsettik...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay evet ya ne güzeldir boza. Ama bozacının sesi ağlatır beni manyak mıyım neyim üşüyor diye herhalde:(

      Sil
  3. Çok güzel bir yazı olmuş, tatlı tatlı okudum, sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. çoookk güzel gözlerimi doldurdun bu sefer :) Adile

    YanıtlaSil
  5. Kucağımda uyuyan 5 aylık bebemle okudum ve bugün "ne çabuk geçti 5 ay yahu, büyüdü resmen" demiştim. Ağlamak üzereyim şu an Yeliz....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oy maalesef büyüyorlar :( daha şimdiden arcanın bebekliğinin özlemini çekiyorum:)

      Sil
  6. ...ben bu aralar zaten dokunsan ağlayacak durumdayım malum hormonlar :)
    iyi ki varlar...iyi ki...

    YanıtlaSil