Arca’yı okula yazdırırken
sayfalar dolusu form doldurduk. Arca’ya yaklaşımımızdan tut da, ceza (varsa)
yöntemlerimize kadar her şeyimizi didik didik sormuşlardı, biz de anlatmıştık.
Özellikle aynı sınıfta olmasını istemediğimiz anaokulu sınıf arkadaşlarından
birini de not düşmüştük hatta, evet iğrenciz biliyorum ama Arca’nın o çocuktan
kötü etkilendiğini düşünüyoruz. Neyse donumuzun rengi dışında her şeyimizi
anlattıktan sonra (aslında ben blog adresini direkt yazaydım da olurdu) işi
akışına bıraktık.
Aklımızda tabii hep
öğretmen vardı. Öğretmeni biz seçemiyorduk, formdaki bilgilere göre en uygun
olan öğretmenin sınıfına verileceğini ummaktan başka şansımız yoktu. Hoş, olsa
ne olurdu ki, kavun mu bu koklayarak anlayalım öğretmeni. En fazla eski
velilerden bilgi alabilirdik ama onu da yapmadık. Öğretmenle okulun ilk günü
tanıştık. Ve İlker’le çok güldük, çünkü ikimizin de ilkokul öğretmenleri orta
yaşın üzerinde kadınlardı, öyle bir kod vardı zihnimizde ve erkek öğretmen olsa
ne olur demiştik. Arca’nın öğretmeni hem erkek hem de genç. Yani bizden genç,
eh zaten artık pek çok insan bizden genç. Sonuçta on yıllık öğretmen.
İlk gün sadece tanıştık,
haftasına veli toplantısında iyice tanıdık. Toplantıdan çıktığımızda İlker’e
söylediğim ilk şey; “tamam öğretmen bizim kafada!” oldu. İlker de Arca’nın
resmi velisi olarak ısındı, hatta “ne iyi işte erkek erkeğe daha iyi
anlaşırsınız” esprisi yaptık.
Kafa mühim. Bir kere
ceza-ödül sistemine uzak, bu çok önemli. Tamam, bizim de yaptırımlarımız var
ama tüm ilişkimiz ödül-ceza sistemi üzerine kurulmuyor. Ödevi de fazla fazla
vermiyor, bence. Gerçi ödev İlker’e düşüyor ama o da aynı kanıda. Ben eve geldiğimde
ödev bitmiş oluyor. Ödev meselesi (ki buna öğretmen görev, sorumluluk diyor)
biraz sübjektif bir şey. Arca okuma yazma meraklısı bir çocuk olduğu için
şimdilik ödev konusunda fazla şikayet etmiyor, belki ileride değişir, belki
başka çocuklara göre farklıdır, bilmiyorum.
Bunlar genel mevzular.
Geçen yine veli toplantısı vardı, bu arada ben bu zırt pırt işten izin alıp
toplantılara gitmeye kılım ama neyse o başka bir konu. Toplantı genel konular,
sorular ile bence biraz da sıkıcı geçti. Çünkü tabii ki okuma yazma konuşuldu
ve Arca en azından okumayı bildiği için bizim soracak pek bir şeyimiz yoktu,
şimdilik sıkılmamız normal yani, önümüzdeki maçlara bakacağız.
Toplantının sonunda
öğretmen, BİLSEM sınavından bahsetti. Hani şu üstün zekalı çocukları belirleme
sınavı. Bu sınav eskiden dördüncü sınıflara yapılırmış, geçen yıl ikinci sınıfa
düşmüş, bu sene birinci sınıflara kadar düşmüş. YUH! Birinci sınıf çocuğu nasıl
girecek o sınava? Hem öğretmenler ne kadardır tanıyorlar ki çocukları teşhis
koyacaklar? Üstelik okuldan sonra ek bir eğitim ve bu eğitim merkezlerinde
birkaç saat daha bu yaştaki çocuklar için zor değil mi? Ben bunları hızlıca
aklımdan geçirirken öğretmen de hepsi ve daha fazlasını, bizim çocuklar için
neden mesafeli davrandığına gerekçe olarak sıraladı. Diyorum işte kafa mühim!
Çok nötr yaklaştı olaya,
nasıl isterseniz öyle yapın, bana soracağınız bir şey olursa yanıtlarım ama çok
erken diye düşünüyorum dedi. Veliler arasında “sen bizim çocuklar arasında
üstün zekalı yok mu diyon? Bizim çocuklar üstün değil mi” esprileri yapıldı.
Meraklı birkaçının dışında kimse de pek ilgilenmedi.
Yav arkadaş üstün yetenekli
çocuk kendini belli etmez mi, parlak zekalı çocuk parlamaz mı bu vakte kadar? En
azından bizim sosyoekonomik düzeyimizdeki ailelerin çocukları için konuşuyorum.
Bak bunu eğitimsiz anne babaların çocukları için söylemiyorum. Olabilir,
anne-babanın farkındalığı yüksek değildir, anlayamaz çocuğundaki üstünlüğü ve o
çocuğun harcanmaması için özel eğitim görmesi şarttır, önemlidir. Bunun da
aşamaları olmalıdır, öyle bir çocuğu öğretmeni doktora yönlendirir, doktor
sınava girsin derse, girer çocuk. Böyle kafalarına göre kim isterse girsin
herkese açık sınav saçma değil mi? Dingonun ahırı mı yav!
Aman neyse, ben bu bilgilerin
büyük kısmını zaten birkaç ay önce yazdığım yazıdaki yorumlardan edindim, merak
ederseniz, linki burada…
Demem o ki; biz okulu
seçerken en iyi okul değil, Arca’ya en uygun okul düşüncesiyle hareket etmiştik,
öğretmen konusunu da akışına bırakmıştık. Açıkçası şimdilik öğretmen-ebeveyn
paralelliğinden memnunum ben. Bütün çocuklar okuyacak, yazacak, bütün çocuklar
öğrenecek, en azından ilkokulda en önemli şey çocukların mutlu, istekli olarak
okula gitmesi. Bunda da öğretmenin yaklaşımı tabii ki önemli, çatışmamak da
aynı kafada olmak da bizim için şans. Diyorum işte kafa mühim!
Valla şimdiki çocuklar daima dile getirdiğim gibi hakikaten şanslı. Bizim yıllarda ben çok iyi hatırlıyorum öğretmenler birinin illa ki bir şeysi, yakını, akrabası oluyordu, tavırları tarzı biliniyordu, özellikle ona gidilip rica minnet ediliyordu sınıfına alınsın diye. Hoş benimki azcık psikopat sayılabilirdi ama severdi beni. Ne formlar ne çocukların özellikleri falan merak edilirdi. Zamana bırakılıp üzerinde durulmayan ufak detaylardı bunlar. Bilinç önemli. Öğretmenin tavrı da çok mühim kesinlikle. Ben devlet okulunda ve zor bir bölgede öğretmenlik yaptım ama şunu diyebilirim ki öğretmen çocuk için altın değerinde, ne istersen onu verebiliyorsun öğrenciye. Yani yazık yavrum saçma birinin elinde telef olabilir. Bana mütemadiyen akşamları ödev olarak verilen 45 soruluk matematik problemlerimi halam ve babam çözdü senelerce:) Tuhaf bir durum aslında, acıklı, ikircikli, ama bilinçli bir öğretmen büyük şans ve elbette ki sınıfın ve okulun genel durumu da öyle. Öğrenciler birbirlerini delicesine etkiliyorlar. Kafa mühim katılıyorum. Sevindim sizin adınıza. her şeyin güzel ve yolunda gitmesini diliyorum.Sevgiler çok
YanıtlaSilsevgiler en kocamanından benden:)
Silİlkokul öğretmeni bir çocuğun hayatındaki en önemli olay bence. Bir nevi mucize. Bir kere başına geldi mi o mucize ömrün boyunca o mucizenin senin hayatına kattıklarından besleniyorsun. Kuzey'in ilkokul öğretmeni öyleydi mesela. sanırım yedi senelik bir tecrübesi olan, pırlanta gibi bir kadındı. Çocukları, mesleğini çok seviyordu. İlkokul boyunca çocuklara doğruyu, güzeli, insan olmayı, hata yapınca özür dilemeyi öğretti. Hiç bağırmadan çocuklarla iletişim kurdu. Sanırım 3 sınıf içerisinde bir sınavdan en kötü ortalamayı alan sınıf olmuşlardı ve eve öğretmenimizi üzdüğümüz için çok üzüldüm diyerek geldi.Diyeceğim şu ki okumayı öğrenemeyen çocuk yok. Akademik başarı önemli değil diyen annelerden de değilim. Çocuğumun iyi bir eğitim alması için çalışmaktan bitap düşüyorum. Yani eğitim de istiyorum. Toplantılara gelince ben de onlardan çok sıkılıyorum. Ama inanır mısın, okuldan çıkmayan anneler var. Kuzey geçen gün bir arakadaşı için şöyle dedi: Biliyor musun annesini arkadaşımdan daha çok görüyorum. Anlattığın özel yetenek sınavı dillere destan bir sınav. Burada da yapılıyor. Öğretmen görece daha zeki bulduğu çocuklara bu sınava katılabilirsin diyo. Ben ve eşim bu sınavlara çok, çok , çok özel bir yeteneği olmadıkça özel okulda okuyan çocukların katılmasına karşıyım. Bıraksınlar da onlardan da dar gelirli aileler faydalansın diye düşünüyorum. Belki de bizim oğlanda bir deha bulunmadığı için böyle düşünüyorumdur :) Zira çok normal bir çocuk!
YanıtlaSilÖzlemcim benim babam da (ve tabii ben de) aynı kafadayız. Babamı devlet okutmuş, o zamanlar devlet parasız yatılı okulları varmış. Ablamı ve beni imkanları el verdiği derece özel okulda okutmaya çalıştı, devlet beni okuttu, ben de devlette fazla yer işgali olmasın diye sizi özelde okutuyorum derdi:)) o işin şakası ama bence bu kurslarda kontenjan varsa - tabii detayları bilmiyorum ama - öncelik imkanı kısıtlı çocukların olmalı. Çünkü bakma şakasını yapıyoruz ama üstün zeka/yetenek sahibi olan çocukların da ailelerin de işi zor, desteğe ihtiyaçları var. Benim garipsediğim herkese neden açık?
SilEşitlik ilkesinden olabilir belki. Ama babanın ve senin ve benim düşündüğümü düşünmeli insanlar da. Sonuçta kimse parayı kimse ağaçtan toplamıyor elbette ama toplumun çoğunluğunun çocuklarına verdiği eğitimden daha fazlasını verebilme imkanını çocuklarımıza sunabiliyorsak, bu tip zeki çocuklara verilen eğitimleri sahiden ihtiyaç sahiplerine bırakmalıyız. Ama inanır mısın, sahiden ekonomik durumu çok iyi olan insanlar o kadar hevesli ki çocuklarına bir de burada ders aldırmaya. Okuldan sonra iki saat daha ders. Ben çocukların haline inan acıyorum. Bir anne olarak o hırs döngüsünün içine girmek istemesem de sistem ne yazık ki seni zorluyor. Nihayetinde yapılacak ödevler, projeler, hazırlanacak ppt'ler, döenm sonu ödevleri, sınavlar, sözlüler oluyor :)
SilÖğretmeninizi gözüm çok tuttu. Anlattıkların öğretmenden öte, doğru bir insan olduğunu gösteriyor zaten. Arca'yı da seni de öpüyorum.
Bizim burada önce RAM denen kurum sınav yaptı ondan yüksek puan alanlar Bilseme sınavına girdi hepsi döküldü çocukların ailelerin moralleri bozuldu bu sınavlara hazırlayan kurumlar varmış kitaplar var bu nasıl bir şey anlamadım nasıl zeka testi ki bu sınavlarına hazırlanılır canan
YanıtlaSilÖğretmeninizi bu yazıda tanımama rağmen ben de çok sevdim. Kafa bir delikanlı:) Darısı Duru'nun başına.
YanıtlaSilSevgiler..
Geçenlerde okula toplantıya girmeden öğretmeni sordu -bilsem sınavına girecek mi diye Nedir dedim,hiç duymamıştım özel yetenekli çocukları tespit ettikleri bir sınav dedi.İyi girsin dedim bende:)Zeka kısmını duymamıştım.Hani iyi resim yapamıyor belki müzik ışığı vardır belki dedim.İyi bir kulağı var ama bu "yetenek"midir bilemedim.Daha fenası okulun kapısında bi veli yanaştı sizin ki girecek mi sınava dedi.Bende girecek dedim.Benim oğlumda girsin ama kazanamaz ki dedin kadın:PHayda dedim içimden yetenek sınavı gibi bir şey dediler bu kazanılacak kaybedilecek bir şey değil gibi geldi bana ama çokta bir bilgi sahibi değilim dedim.Kadın tekrarladı yok kazanamazki benimki zaten içine kapanık bi çocuk dedi:) gitti
YanıtlaSilben sana hep gülüyom da demek babası ders çalıştırmayı üstlendi ha. bak bu iyi bişi. çoğunlukta anneler ders çalıştıyor da kutluyoring sizin aileyi :)
YanıtlaSil