Az önce Elvan'la konuştuk. Aylar sonra eften püften bir sebepten mesaj atmıştım, sonra telefon ettim. Havadan sudan konuşurken kuzenini kaybettiklerini öğrendim. Böyleyiz biz işte, birbirimizi en ihtiyaç duyduğumuz anlarda aramayı başarıyoruz. Dostluk böyle bir şey... Ve ölüm, bir sıradanlığa dur deyip hayatı sorgulatıyor, özellikle genç ölüm.
Halbuki birkaç saat evvel, İlker'le youtube'dan müzikler dinliyorduk. Voice finalistleri filan. Karşımıza Donel diye genç bir yarışmacı çıktı ve efsane babaannesi. "A-ha!!" dedim, "benim bu! Bu babaanneden olacağım ben!"
29 Nisan 2018 Pazar
22 Nisan 2018 Pazar
Sakura
Haftada iki gün toplam altı saatini Fransızca kursunda harcamakla iyi yapıp yapmadığını sorgulayan arkadaşımın derdi, kendine hiç zaman kalmamasıydı, kendisi için bir şey yapamamaktan şikayetçiydi. Ona söylediğim şey şu oldu: "Kendi zamanından çalmıyorsun, kendin için bir şey yapıyorsun."
Kişisel gelişimde markayım şerefsizim! Ben buradan artık alır yürür, TED Talks'a geçerim, siz de dersiniz, bu kadın blog köşelerinde az yemedi bizi, neyse ki kurtulduk şimdi TED düşünsün!
Fransızca kursu için verdiğim bu bakış açısını arkadaşım beğendi mi bilmiyorum, ben çok beğendim, tevazu gösteremeyeceğim. Nitekim, aynı kursun üç saatlik kuruna yazılırken aynı şeyi düşünüyordum: Tek beklentim yeni bir dil öğrenme deneyimi edinmek ve tabii kendim için iyi bir şey yapmak.
Dün Arca'nın okulda gösterisi vardı. Ya kursa gidecek ve dersin yarısında çıkıp dönecektim ya da gösteriyi bahane edip hiç gitmeyecektim. Bir an gitmemeyi düşündüm ama sonra dedim ki, birkaç cümle daha öğrenirsin, hadi kalk git, hem bu kendin için bir şey yaptığın belki de tek zaman...
Meşguliyetler iyidir.
Geçtiğimiz hafta hava sıcaklığının 25 derece civarında seyretmesi, açılmayan pencereli ofisleri doğal yaşam alanına dönmüş biz masum beyaz yakalıları, terasa attı. En azından öğle yemeği için. Beyaz yakalarımızı açtık, beyaz bağrımızı güneşe verdik, D vitaminiyle vuslata erdik. İzmir'de gölge fesleğeni bendeniz bu memlekette ayçiçeği gibiyim, güneş nereye ben oraya...
17 Nisan 2018 Salı
Hallerbos
Bahar geldi. İnanması güç ama Brüksel'e bile bahar geldi. Geçtiğimiz hafta sonlarının birinde, bir pazar, yine yeniden Bois de la Cambre parkına gitmek istediğimizde, İlker çatladı! "Arkadaş madem parka gideceğiz, zibilyon tane park var, ne demeye her seferinde Bois de la Cambre'a gidiyoruz?"
"Ay işte bilmiyoruz!"
"Bilmiyoruz da neden öğrenmiyoruz?"
Geçtik bilgisayarın başına, başladık park araştırmaya. Aklımıza Kralın sarayı geldi, buranın kralı evinin bahçesini yılın belli bir zamanı misafirlere açarmış, çiçekler, bitkiler... Botanic overdose... Ama işte maalesef Nisan sonu- Mayıs ortasına denk geliyormuş bu zaman. Geçtik.
İlker'in aklına Hallerbos geldi. Haller Ormanı. Çan çiçeklerinin (bluebells) açılma mevsimi varmışmış... O da bir hafta sonrasıymış peh!
"Ay işte bilmiyoruz!"
"Bilmiyoruz da neden öğrenmiyoruz?"
Geçtik bilgisayarın başına, başladık park araştırmaya. Aklımıza Kralın sarayı geldi, buranın kralı evinin bahçesini yılın belli bir zamanı misafirlere açarmış, çiçekler, bitkiler... Botanic overdose... Ama işte maalesef Nisan sonu- Mayıs ortasına denk geliyormuş bu zaman. Geçtik.
İlker'in aklına Hallerbos geldi. Haller Ormanı. Çan çiçeklerinin (bluebells) açılma mevsimi varmışmış... O da bir hafta sonrasıymış peh!
15 Nisan 2018 Pazar
Arca n'apıyor? Ya Yeliz?
Sizin çocuğunuz dokuz yaşındayken kopya çekmeye çalıştı mı?
Mesela ben biliyorum ki, annemkiler böyle bir teşebbüste bulunmadı. Ama benimki bulunmuş!
Sektör fuarına katılmak için gittiğim Milano'da bu haberi aldığımda, seyahatin akşamı, akşam yemeği ve hatta gecesinin gündemine bu cüce oturdu, benim böğrüme ise taş gibi bir utanç!
Tam fuar alanından çıkacağım, bizimkiler ne yapıyor diye aradım, bam! bomba gündeme düştü. Otele dönmeden evvel bir kadeh kırmızı şarap bir lazanya için sağanak yağıştan kendimi attığım lokantada, kırkbeş dakika, salya sümük ağlayan cüce ile sohbet ettim. Ne şarabın ne de lazanyanın tadı kaldı aklımda. Zira lokmaları yemiyor, yutuyordum, iki lafın arasında.
İlker bir dizi yaptırımı kendisine bildirmiş, en ağırı da babasının bundan gayrı ödev ve dersleri konusunda kendisi ile muhattap olmayacak olmasıymış. Bu sebepten cücenin durdurulamayan ağlamalarını durdurmakla görevliydim o gece. Hepsini biliyorum ve rica ettim muhtereme "çikolatayı da yasaklara sokuver" dedim.
Mesela ben biliyorum ki, annemkiler böyle bir teşebbüste bulunmadı. Ama benimki bulunmuş!
Sektör fuarına katılmak için gittiğim Milano'da bu haberi aldığımda, seyahatin akşamı, akşam yemeği ve hatta gecesinin gündemine bu cüce oturdu, benim böğrüme ise taş gibi bir utanç!
Tam fuar alanından çıkacağım, bizimkiler ne yapıyor diye aradım, bam! bomba gündeme düştü. Otele dönmeden evvel bir kadeh kırmızı şarap bir lazanya için sağanak yağıştan kendimi attığım lokantada, kırkbeş dakika, salya sümük ağlayan cüce ile sohbet ettim. Ne şarabın ne de lazanyanın tadı kaldı aklımda. Zira lokmaları yemiyor, yutuyordum, iki lafın arasında.
İlker bir dizi yaptırımı kendisine bildirmiş, en ağırı da babasının bundan gayrı ödev ve dersleri konusunda kendisi ile muhattap olmayacak olmasıymış. Bu sebepten cücenin durdurulamayan ağlamalarını durdurmakla görevliydim o gece. Hepsini biliyorum ve rica ettim muhtereme "çikolatayı da yasaklara sokuver" dedim.
9 Nisan 2018 Pazartesi
Konfor alanı
Belçika'ya taşınmaya karar verdiğimizde çevremizden duyduğumuz olumsuz tarafların başında "konfor alanı" geliyordu.
Öncelikle bizim Almancısı bol eski şirketten arkadaşlar, "aman" diyordu, "bir saçını kestirmek 50 euro'dan başlıyor hem üstelik iyi de kesmiyorlar!" Bir başkası, "yok" diyordu "senin röfleden röfleye Türkiye'ye gelmen lazım altından kalkamazsın!"
Öncelikle bizim Almancısı bol eski şirketten arkadaşlar, "aman" diyordu, "bir saçını kestirmek 50 euro'dan başlıyor hem üstelik iyi de kesmiyorlar!" Bir başkası, "yok" diyordu "senin röfleden röfleye Türkiye'ye gelmen lazım altından kalkamazsın!"
1 Nisan 2018 Pazar
"Je suis fatigue*"
Haftanın en dingin saati.
Arca ve İlker GS-Trabzonspor maçını izliyorlar. Az önce yanlarına gittiğimde ve "gol olacak" dediğimde olduğu için, beni yanlarında istiyorlar ama ben yazmayı tercih ettim, düşün artık nasıl kıymetlisin blog.
Kıymetlisin çünkü çok ama çok şey borçluyum sana. Bana iyi insanlar kazandırdın, beni iyi insanlara kazandırdın. Belçika vizesi yazısı sebebi ile bana ulaşıp akıl danışanlara, geçen yıl bu zamanlar bana yine bu blog aracılığı ile yardımcı olmuş insanlar gibi, ben de aklım tecrübem yettiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Hayatın tatlı tesadüflerinden biri daha, bana, bizim şirkette işe başlamak üzere olan bir arkadaşı bu blog aracılığı ile getirdi, umarım yardımcı olabilmişimdir.
Hayat tüm hızıyla hatta biraz da fazla hızlı akıyor burada. Allah biliyor ya bazen çok yoruluyorum.
Yorgun demişken...
Yorgun demişken...